ANALİZ
Amerika Yanlış Düşmana Odaklanıyor
Başkan Joe Biden, Amerika'nın asıl rakibi Çin'in meydan okumalarına odaklanmak yerine, Rusya'ya gerçek rakibi gibi davranıyor. Çin sadece Rusya'dan daha güçlü değil; aynı zamanda üstün bir küresel güç olarak ABD'nin yerini almaya çalışıyor.
DEMOKRATİK DÜNYANIN çoğu ABD'nin üstün bir küresel güç olarak kalmasını istiyor. Ancak ABD’nin ısrarlı stratejik hatalarına bakılırsa bunun gerçekleşmeme ihtimali var.
Amerika'nın küresel liderliğiyle ilgili sorun ülkenin iç siyasetinden başlıyor. Aşırı partizan siyaset ve derin kutuplaşma, Amerikan demokrasisini aşındırıyor ve uzun vadeli hedeflerinin önünü kesiyor. Dış politikada partizan ayrışma, ABD toplumunun potansiyel dış tehdit algısında görülebilir: Mart 2021'de yapılan bir ankete göre, Cumhuriyetçiler en çok Çin konusunda endişelenirken Demokratlar her şeyden önce Rusya konusunda endişe duyuyor.
Bu, ABD Başkanı Joe Biden'ın Amerika'nın gerçek rakibi Çin'in meydan okumalarına odaklanması gerekirken onun yerine neden Rusya'yı eşit bir rakip olarak gördüğünü açıklayabilir. Rusya'ya kıyasla Çin'in nüfusu yaklaşık on kat, ekonomisi neredeyse on kat ve askeri harcamaları yaklaşık dört kat daha fazla. Çin sadece daha güçlü olmakla kalmıyor; gerçekten üstün bir küresel güç olarak ABD'nin yerini almaya çalışıyor. Buna karşılık, Ukrayna sınırlarına yaptığı askeri yığınakla Rusya, bölgesinde algıladığı bir güvenlik tehdidini hafifletmeye çalışıyor.
ABD liderlerinin tarihsel olarak iki partili geçiş töreni, ABD'nin karşı konulmaz ekonomik ve askeri üstünlüğüyle karakterize edilen Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu dünya düzeninin çöküş sürecini fark etmekte başarısız oldu. ABD, özellikle bazı askeri müdahaleleri kapsayan pahalı ve biçimsiz bir “Terörizme Karşı Küresel Savaş” yürüterek ve aynı zamanda Rusya'ya yönelik siyasetiyle “tek kutuplu anı” heba etti.
Soğuk Savaş zaferinden sonra ABD, egemenliğini sergileyen stratejik manevralar yaparak uzun bir zafer turu attı. Özellikle NATO'yu Rusya'nın arka bahçesine kadar genişletmeye çalıştı. Ancak II. Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya ve Japonya ile yaptığı gibi Rusya'yı Batı saflarına çekmek için çok fazla çaba sarf etmedi. Kremlin ile ilişkilerin bozulması, Rusya'nın nihai olarak yeniden silahlandırılmasına katkıda bulundu.
Bu nedenle ABD dünyanın başat askeri gücü olmaya devam ederken 1991'den beri Avrupa'da ve başka yerlerde verdiği kararlar ve taahhütlerle zayıfladı. Bu, ABD'nin bugün Ukrayna'yı savunmak için neden kendi birliklerini konuşlandırmayı reddettiğini açıklamak için kapsamlı bir çerçeve sunuyor. ABD'nin Ukrayna'ya sunduğu şey - silah ve mühimmat - ülkeyi ezici bir askeri avantaja sahip olan Rusya’ya karşı koruyamaz.
Öte taraftan ABD liderleri, Soğuk Savaş'tan bu yana ölümcül bir hata daha yaptılar: Çin'in yükselişine yardım ederek ABD’nin şimdiye kadar karşılaştığı en büyük rakibi yaratmaya katkı sundular. Ne yazık ki, henüz bundan ders çıkarmış değiller. Bunun yerine ABD, Rus intikamcılığı ve Çin saldırganlığından Orta Doğu, Afrika ve Kore Yarımadası'ndaki daha küçük tehditlere kadar uzanan geniş yelpazeli küresel meselelere karşı yetersiz ilgi ve kaynak ayırmaya devam ediyor. Dahası Çin'in küresel etkisini, aşırı yaptırımlara baş vurmak suretiyle, daha fazla güçlendirmeyi sürdürüyor.
Örneğin, iki ardışık ABD yönetimi, dost ve müttefiklerinin İran petrolünü ithal etmesini engelleyerek Çin'in sadece büyük bir indirimle petrolü güvence altına almasını değil, aynı zamanda İran’ın en büyük yatırımcısı ve güvenlik ortağı olmasını da sağladı. Benzer şekilde ABD yaptırımları, kaynak zengini Myanmar'ı Çin'in kollarına itti. Çin'le olan bağları nedeniyle ülkesi ABD'nin silah ambargosu ile karşı karşıya kalan Kamboçya Başbakanı Hun Sen'in geçen yıl sorduğu gibi, "Çin'e güvenmezsem kime güveneceğim?"
Rusya da aynı soruyu kendisine soruyor. Rusya ve Çin, on yıllardır birbirlerine mesafeli olmalarına rağmen, Rusya'nın 2014 yılında Kırım'ı ilhak etmesinin ardından uygulamaya konulan ABD öncülüğündeki yaptırımlar, Başkan Vladimir Putin'i Çin’le daha yakın bir stratejik ortaklık kurmaya sevk etti. Ukrayna'da her ne olursa olsun Rusya ve Çin arasında ikili ilişkilerin derinleşmesi muhtemel. Ve ABD'nin bir Rus işgali durumunda uygulamayı açıkladığı bir dizi yeni, sert yaptırım, bu süreci önemli ölçüde hızlandıracak ve sonuçta en büyük kazanan yine Çin olacak.
ABD'nin planladığı ağır mali cezalar - Rus bankalarını uluslararası SWIFT ödeme sisteminden çıkarmaya yönelik seçenek de dahil olmak üzere - Çin'in Rusya'nın bankacısı haline getirerek büyük kârlar elde etmesini ve para birimi renminbi'nin uluslararası kullanımını genişletmesini sağlayacak. Biden, Rus gazını Baltık Denizi üzerinden doğrudan Almanya'ya transfer edecek olan Kuze Akım 2 boru hattını engelleme taahhüdünü yerine getirirse Çin, Rus enerjisine daha fazla erişim kazanacak.
Bu ay Putin'den Rusya'nın doğal gaz ihracatını neredeyse on kat artırma taahhüdünü alan Çin, Tayvan'ı işgal etmesi durumunda Batı'nın enerji yaptırımlarına ve hatta bir ablukaya dayanabilecek bir güvenlik ağı inşa ediyor. Çin, sunduğu destek karşılığında Rus askeri teknolojisine daha fazla erişim talep ederek askeri açıdan da fayda sağlayabilir.
ABD için, güçlendirilmiş bir Rusya-Çin ekseni, Ukrayna krizinin olası en kötü sonucu olur. En iyi sonuçsa, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal ve ilhak etmemesini sağlamak için Rusya ile güçlü bir mutabakat olacaktır. ABD'nin Avrupa'da daha fazla karışıklıktan kaçınmasını sağlamak, kilit hedeflerin - özellikle Hint-Pasifik'teki Çin saldırganlığının kontrol edilmesi - mevcut kaynaklar ve yeteneklerle daha gerçekçi bir şekilde dengelenmesine imkan verir.
ABD liderliğindeki uluslararası düzenin geleceğine Asya'da karar verilecek. Ve Çin şu anda bu düzenin sonunu getirmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Çin, Sincan bölgesinde Müslümanlara karşı sınırlı bir geri dönüşle soykırım uygularken bile Kış Olimpiyatlarına ev sahipliği yapabilecek kadar güçlü. Biden yönetimi, Çin'in oluşturduğu tehdidin gerçek boyutunu kabul etmez ve yakın zamanda duruma uygun, doğru bir strateji benimsemezse, ABD'nin üstünlüğünü korumak için hangi fırsat penceresi olursa olsun kapanabilir.
Bu yazı, 14 Şubat 2022 tarihinde Project Syndicate’te “America Is Focusing on the Wrong Enemy” başlığıyla yayınlanmıştır. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.
Yeni Delhi merkezli Politika Araştırma Merkezi'nde Stratejik Araştırmalar Profesörü ve Berlin Robert Bosch Akademisi'nde öğretim üyesi.