ANALİZ
Almanya-Rusya İlişkileri: Tarihsel Derin Birliktelik ve Ukrayna Hattına Panzer Tanklarının Gönderilmesi
Bugünlerde Panzer tanklarıyla karşı karşıya gelen Almanya ve Rusya arasında derin bir tarihsel birliktelik var. Bu derin birliktelikte Almanlar, Rusya’da idari ve askeri görevler üstlendiler, pek çok şirket kurdular, aynı zamanda akademi ve sağlık alanlarında etkili oldular.
MERKEL’LEŞME DENİLEN SÜREÇ Scholz’laşmaya döndü; Almanya’da iktidar küçük küçük de olsa büyük bir meselede adımlar atmaya devam ediyor. ABD’nin “Rusya’nın Ukrayna işgali çerçevesinde Ukrayna’ya tank gönderelim” talebine bir süre direnen ya da direndiği iddia edilen Almanya, Batılı müttefikleriyle aynı safta ilerleyerek, Ukrayna’yı daha fazla destekleme kararı aldı ve panzer tankları, II. Dünya Savaşı’ndaki cepheler bölgesinde yeniden alan almak üzere bölgeye sevk edildi.
Peki, Doğu Avrupa’da çanlar kimler için çalıyor?
Mesele Avrasya doktrininde “derin Almanya-Rusya” ortaklığını bitirmek mi?
ABD’nin “Rusya belasını” göstererek askeri-siyasi ve ekonomik açıdan “derin Avrupa”ya çökmesi mi?
Bu yazıda bu konuyu analiz edeceğiz.
***
Almanlar ve Ruslar Arasında Tarihsel Derin Birliktelik Mirası
Almanya ve Rusya’nın son 100 yıldaki ülke ilişkilerine bakıldığında, şu an dünyada bu iki ülke gibi devrim ve ayaklanmalarla, terör ve şiddetle, savaşla, sınır çizme ve uzlaşmayla şekillenen neredeyse başka bir devlet yoktur. İki ülke arasındaki bu ortak gerçekler her zaman dünya olaylarını belirlemiş ve günümüze kadar da etkilemeye devam etmiştir. Almanya ve Rusya arasındaki ikili ilişkilerin mevcut durumu iyi gözükmese de Almanlar ve Ruslar, özellikle siyasi, kültürel ve ekonomik olarak erken dönemden itibaren birbirine bağlıydı. Öyle ki Almanların Rusya’daki tarihi uzun yüzyıllara uzanır. Ülke ve orada yaşayan insanlar ne kadar çeşitliyse, ondan gelişen tarih de o kadar çeşitli olmuştur. Bu durum, örneğin Almanya’da son dönemlerde göç etmiş Rusya Almanları ile görülebilir.
Almanlar ve Ruslar arasında ilk düzenli ve kalıcı ilişkiler 12. yüzyılın ortalarında Hansa tüccarları tarafından Veliki Novgorod şehri üzerinden kurulmuştur. Orta Çağ’dan 16. yüzyıla kadar Almanlar Ruslara, yani Rusya’nın kökeninin bulunduğu bölgeye geldiler ve birçoğu orada kaldı. Birçok Alman, 16. yüzyılın ortalarından itibaren Moskova’ya ve 18. yüzyılın başlarından itibaren de özellikle yeni gelişmekte olan ve gelecek vaat eden Petersburg şehrine taşındı. Özellikle Alman asıllı II. Katerina’nın (Büyük Katerina) ülkeye yapılacak göçleri düzenlemek üzere 1763’te yayınladığı son derece cazip göç/iskân fermanından hemen sonra, açlıktan ve savaşın sonuçlarından muzdarip binlerce Alman, Rusya’nın geniş bölgelerine yerleşmek üzere göç ettiler.
Rusya’daki en büyük Alman grubu, II. Katerina’nın iskân politikasının bir sonucu olarak Rusya’ya gelen insanların torunlarıydı. 1897’de yapılan bir nüfus sayımına göre, Rusya’da yaşayan toplam 1.8 milyon Alman kökenli nüfus arasında iskân yoluyla gelen Almanların oranı %56 idi. Bu iskân edilenlerin %39’u aşağı Volga’da, %37’si Karadeniz bölgesinde, %17’si Volhynia’da ve %7’si Kafkasya ile Sibirya’da ve hatta 500 kadar Alman Kars’ta yaşıyordu. Petersburg ve Moskova başta olmak üzere büyük şehirlerin Almanca konuşan nüfusu, Rusya’daki Almanların yaklaşık %9’unu oluşturuyordu. Alman kökenli nüfusun yaklaşık %10’u Baltık eyaletleri Estonya, Livonya, Kurlandiya’da ve %25’lik kısmı ise eski Rus Polonya’sı olan Vistül vilayetlerinde ikamet ediyordu.
19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başı arasında Rus sivil ve askeri hizmetlerinde yaklaşık 35.000 Alman istihdam edilmiştir. 300 Alman, vali olarak yüksek görevlerde bulundu ve Rus İmparatorluğu’nun on iki maliye bakanından beşi Almandı. 1880 yılında diplomatik dış hizmetlerde bulunan Almanların oranı ise %57’ydi. Birçok Alman, merkezi mekanizmada çalıştı. 1835’ten 1902’ye kadar on sekiz üst düzey yöneticiden on birini ve Başbakanlıktaki sekiz müdürden beşini Almanlar üstlendi. Almanlar hem İmparatorluk Devlet Konseyi hem de Rus siyaseti üzerinde önemli bir etkiye sahipti. Bu çerçevede 1894 ile 1914 yılları arasında İmparatorluk Devlet Konseyi’ni oluşturan 215 üyeden 48’i Alman’dı. Ayrıca I. Petro döneminden (1696-1725) itibaren Rus subay birliklerinde çok sayıda Alman görev yaptı.
“Almanlar ve Ruslar arasındaki geçmiş iyi tahlil edilirse, güncel ilişkiler daha kapsamlı yorumlanabilir” diyen, doktora tezini Almanya dışpolitikası üzerine hazırlayan Erciyes Üniversitesi’nden Dr. Ahmet Bülbül bu konuda tarafımıza şu bilgileri iletti:
“17. yüzyıldan itibaren Alman zanaatkârları, tüccarları, müteşebbisleri ve bankacıları Rus ekonomik hayatında giderek daha fazla söz sahibi oldular. Rus fabrikalarını kiraladılar veya satın aldılar, orada yönetici olarak çalıştılar veya kendi işlerini kurdular. Arkhangelsk, Novgorod ve Moskova’da özellikle çok sayıda Alman şirketi bulunuyordu. Örneğin makine mühendisi Gustav List, Emil Lipgardt’ın çimento şirketi veya çikolata fabrikasıyla çikolata kralı Julius Heuss meşhur oldu. Moskova’dan diğer örnekler, tekstil üreticisi Ludwig Rabeneke, bankacı Johann Junker ve Ludwig Knopp ve Wogau & Co şirketleridir. Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında, Rusya’da giderek daha fazla Alman şirketi temsil edilmeye başlandı. Kendi şubelerini kurdular veya şirketlere yatırım yaptılar. Bunlar arasında Singer & Co. ve Siemens gibi tanınmış firmalar da vardı. Birinci Dünya Savaşı'ndan önce 90 Alman şirketi ve 10 banka Rusya’ya yatırım yapmıştı. Böylece Almanlar, tüm yabancı yatırımların üçte birini oluşturdular ve Rusya'nın ekonomik ve finansal gelişimine belirleyici bir katkıda bulundular.
Rusya’da yaşayan Almanların Rusya’ya katkısı sadece idari, askeri ve ticari alanlarda sınırlı kalmayıp akademi ve sağlık alanlarında da etkili olmuştur. Akademik alanda çalışan birçok Almanın yanında özellikle sağlık hizmetleri alanında Alman doktorlar 15. yüzyılın başlarından itibaren Rusya’da faaliyet göstererek, ‘Alman’ ve ‘doktor’ veya ‘eczacı’ terimlerinin Rusya’da uzun süre eşanlamlı olarak kullanılmasını sağlamışlardır. Bunun yanında Almanlar Rusya’da eczane veya hastane gibi birçok tıbbi kurumlar kurdular ve bu çerçevede çeşitli dergiler çıkardılar.
I. Dünya Savaşı’nın 1914 yılında patlak vermesiyle birlikte Rusya’daki Almanların hayatı değişti. 1914 yılında Rus ordusunun Almanya’ya karşı önemli bir muharebeyi kaybetmesi sonrası Rus hükümeti ve ordu yönetimi, Alman yerleşimcilerin sadakati konusunda giderek daha fazla şüphe duymaya başladı. İnsanlar değişimi her şeyden önce günlük yaşamlarında hissettiler. Almanlar artık ‘içerideki düşman’ olarak görülüyordu. O sebeple hükümet, savaş yıllarında binlerce Volhinya Almanını ülkenin doğusuna sürmeye karar verdi. Alman dilini konuşmak ya da Almanca eğitim vermek yasaklandı; Rus Almanlarının toplantıları yasaklandı; Almanların dahil olduğu işletmeler feshedildi; Alman basını yasaklandı; tüm Alman yer isimleri Rusça olarak değiştirildi.”
II. Dünya Savaşı’nda büyük bir mücadeleye giren Hitler-Stalin, neredeyse hala konuşulan bir miras bıraktı. Onlarca savaş cephesinde uygulanan berbat bir yok etme stratejisini Stalin kazandı. Soğuk Savaş’ın başında Almanya ikiye bölündü, Doğu’sunda Ruslar yönetimde oldular; Batı’sında Batılılaşan Almanlar.
1970’li yıllardan itibaren Willy Brant ile Doğu Açılımı yapmak isteyen Almanya’ya bir şekilde set çekildi. Bugün de “oyuna getirilen” Putin ve ABD’nin baskıları burada önemli rol oynadı-oynuyor.
***
Günümüz ve Rusya’nın Tekrardan Avrupa’ya Yönelişi: Almanya Ne Yapıyor?
Bu alanda uzman bir isim olan Marmara Üniversitesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Giray Saynur Derman bu çerçevede bizlerle şu fikirlerini paylaştı:
“Almanya ile Rusya arasında Gorbaçov döneminde kurulan ve uzun yıllardır devam eden güven ve dostluk ilişkisi, Rus muhalif Aleksey Navalni ile yaşanan olaydan sonra bozulmaya başladı. SPD Şansölyesi Olaf Scholz yönetimindeki federal hükümet, Ukrayna'nın uzun süredir talep ettiği 14 Leopard 2 A6 tankını göndermeye karar verdiğinde iki ülke arasındaki ilişkiler durma noktasına geldi. Merkel ve Putin arasında gelişen üst düzey iş birliğinin sona ermesiyle, enerjide büyük ölçüde Rusya'ya bağımlı olan Almanya için bu yeni dönemin çok zor geçeceğini düşünüyorum. Ukrayna-Rusya savaşının başından beri Almanya'nın NATO içinde Rusya'ya karşı uyguladığı çekingen politika, iki ülke arasındaki bu denge politikasının korunmasına hizmet etmiştir. Almanya başlangıçta Ukrayna'ya silah sağlamakta ve Rusya'ya yaptırım uygulamakta tereddüt etti. Federal hükümetin Almanya'daki ana ortağı Sosyal Demokrat Parti'nin Şansölyesi Olaf Scholz, ülkesinin Leopard 2 tanklarının Ukrayna'ya teslim edilmesine karşı çıktı. Scholz ve diğer önde gelen SDP politikacıları, Rusya ile Batı arasındaki krizde liderlik rolü üstlenmek istemediler. ABD ve Avrupa kamuoyunun yoğun baskısı karşısında koalisyon ortakları hem silah satışı hem de Rusya'ya yönelik yaptırımlar konusunda ABD'nin çizgisini takip etmek zorunda kaldılar.
Bu süreçte koalisyonun küçük ortakları Yeşiller ve Hür Demokrat Parti'nin üst düzey siyasetçileri, Leopard 2 tanklarının Avrupa'nın özgürlüğü için savaşan Ukrayna'ya teslim edilmesini talep etti ve Zelensky’yi desteklediler. Almanya'nın kendisinden beklenen liderliği yapması gerektiğini söylediler. Meclis grubu lideri Rolf Mützenich ise Leopard 2 tanklarının Ukrayna'ya teslimi için kampanya yürütenlerin Almanya'yı silahlı çatışmaya girmeye çağırdığını ve bunun yarın savaş uçakları ve askerler göndermeye kadar gidebileceğini belirtti. Yine de koalisyonun küçük ortaklarının baskısı altında Şansölye Scholz, Leopard tankını Ukrayna'ya göndermeye karar verdi. İngiltere'nin Ukrayna'ya tank göndereceğini açıklaması ve ABD'nin Abrams tankları gönderme kararı da Scholz'un bu kararında etkili oldu. Scholz, Batı'nın Rusya'ya karşı mücadelesinde başrolü oynamak zorunda olmadığına inanıyor. Batı'nın Rusya'ya karşı mücadelesinde de Almanya'nın istemediği liderlik rolünü üstlenmek zorunda kalmamak için direndiler ve alınan bu karar, İngiltere ve ABD gibi diğer NATO ülkeleri tank gönderecekleri için baskı altında da olsa alındı.
Bu kararla hem Almanya'daki koalisyon hükümetinin ortakları arasında hem de Almanya ile ABD ve Avrupa Birliği'ne üye bazı ülkeler arasındaki ihtilaf çözülmekle beraber, ileri dönemde Almanya ile Rusya Federasyonu arasındaki kriz büyüyecek gibi görünüyor. Kanaatimce Almanya bu süreçte ihtiyatlı bir politika izlemeli. ABD, Avrupa-Atlantik bölgesindeki Rus-Alman barışının Avrupa güvenliğinin mihenk taşlarından biri olduğunun gayet iyi farkındadır.”
Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu, Youtube’ta yayınlanan “Leopard 2 Tankları Ukrayna Yolunda” programında bu tank gönderme kararını derinden ele alıyor. Rusya’nın ciddi sayıda (1500) tank kaybı yaşadığına dikkat çekiliyor.
İddia edilebilir ki; eğer NATO'nun en aktif ülkesi olarak ABD, Avrupa'nın endüstriyel, teknolojik ve ekonomik olarak en güçlü oyuncularından biri olan Almanya'nın Rusya'ya karşı tavır almasını sağlayabilirse, bunun Rusya'nın Almanya'ya olan güveninin sarsılması ve NATO’nun ittifak düzeyinde Rusya'ya karşı tam iş birliğini güçlendirmesi gibi ciddi çıktıları olacaktır. Olası bir Alman-Rus geriliminin yeniden başlaması da NATO'yu güçlendirmese de iki ülke arasında yadsınamayan bir kriz yaratabilir. Bu konjonktürde Almanya savunma harcamalarını arttırmaya devam edecektir.
Yine, Avrupa'nın güvenliğinin de şu süreçte risk altında olduğu söylenebilir. ABD dahil bütün NATO üyeleri İsveç ve Finlandiya gibi bugüne kadar NATO üyeliği gündemde bile olmayan ülkeleri apar topar Birlik’e dahil etmeyi ve böylece Rusya’nın Baltık denizinden çıkışını önlemeyi planlaması, bir yönden de savaşa yönelik faaliyetleri destekliyor. Almanya bölgesel olarak da inisiyatif alamıyor, bu da bir açıdan savaşın uzaması anlamına geliyor.
***
Sonuç
Almanya, Doğu ve Batı olarak yeniden birleştiğinde, bu yeni durum yalnızca Rusya ile Almanya arasında tarihi bir uzlaşma olarak değil, aynı zamanda iki ülke ve halkları arasında (tarihsel mirasa da atıf yapılarak) dostane ilişkilere ve yakın iş birliğine dayalı bir geleceğin garantisi olarak görülmüştü. Ama artık bu da tarih oldu. Rus-Alman ilişkileri neredeyse 10 yıldır kırılgan zeminde. Scholz liderliğinde koalisyon hükümetinin panzer kararı, Ruslardan “Akıllarını yitirmişler” karşılığını aldı. Son tahlilde, bozulan ilişkilerin yakın bir gelecekte yeniden ortaklığa dönüşmesini beklemek gerçekçi olmayacak.
Savaş stratejisi anlamında; Rusya-Ukrayna Savaşı ile hem Rusya muazzam zarar alıyor, hem “Alman(ya)-Rus(ya)” ortaklığı (tekrar) çöküyor, hem de ABD “derin Avrupa”ya çöküyor; savaş alanı olarak tezahür eden Ukrayna çok kötü biçimde harap edilirken.
Halen İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olan Prof. Dr. İsmail Ermağan, lisansını Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde, yüksek lisansını Hamburg Üniversitesi Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Bölümlerinde yaptı. Ermağan doktora derecesini Erfurt Üniversitesinin Max Weber Yüksek Araştırmalar Merkezi’nde aldı. Başlıca çalışma alanları şunlardır: Avrupa Birliği entegrasyonu, Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye-Almanya İlişkileri, Almanya’daki Türkler, Afrika, Latin Amerika ve Asya-Pasifik okumaları, göç ve göç yönetimi. Yurt içinde ve yurt dışında 70 civarında makalesi/kitap bölümü olan yazarın şu kitapları yayımlanmıştır: Almanya Türkleri’nin Uyum ve Ayrılım Eğilimleri; Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Üyeliği: Türk Partilerinin ve Avrupa Parlamentosundaki Partilerin Politikaları; Türkiye’nin Yönü Avrupa Birliği’ne mi: Türkiye’de AB Şüpheciliği; Türkiye’deki Sivil Toplum Örgütlerinin AB Üyeliğine İlişkin Davranışları; 21. Yüzyılda Uluslararası İlişkilerde Yeni Trendler: İnsanımız İlk 10 Yolunda mı?; Dünya Siyasetinde Almanya 1-2; Dünya Siyasetinde Latin Amerika 1-2; Dünya Siyasetinde Afrika 1-8; Dünya Siyasetinde Doğu Asya.