×
ARAP DÜNYASI

ANALİZ

AB Mısır Ekonomisini Dönüştürebilir mi?

2013 itibariyle Mısır ordusu, edindiği mali imtiyazlarla ekonomik yapılanmanın lokomotifi olarak konumlandırılmış durumda. Bu askeri devlet kapitalizmi, şimdilerde hem Körfez ve Avrupalı yatırımcıları çekmek hem de bunları dengeleyebilmek arasında bir yol arayışında.
GEÇTİĞİMİZ MART ayında Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Avusturya, Belçika, Kıbrıs, Yunanistan ve İtalya liderleriyle birlikte Kahire’yi ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında Mısır ve Avrupa Birliği (AB) arasında “stratejik ve kapsamlı ortaklık” deklarasyonu ile 7,4 milyar avroluk finansman öngören mutabakat zaptı imzalandı. AB yıllardır bölge ülkeleriyle geri kabul, sınır güvenliği ve mali yardım anlaşmaları imzalayarak Akdeniz üzerinden Kuzey Afrika’dan gelen göçü engellemeye çabalıyor.  AB’nin Mısır ile imzaladığı 7,4 milyar avroluk (8 milyar dolar) kredi, hibe ve enerji iş birliğini kapsayan mali anlaşma paketi, en basit haliyle ülke ekonomisinin ayakta tutmayı ve olası bir mülteci akınını da önlemeyi amaçlıyor. Bu mali destek kapsamında ise Mısır hem ikili hem de bölgesel fonlardan yararlanarak göç yönetimini geliştirmeye hazırlanıyor. 

Öte yandan AB'nin düzensiz göçle mücadeleye yönelik dışsallaştırma stratejisi, anlaşmaların insan haklarına ilişkin güvencelerden yoksun olduğunu, göçmenleri kamplardaki acımasız koşullara maruz bıraktığını ve mali kaynakları bölgedeki otokratlara yerel suç gruplarına seferber ettiğini söyleyen insan hakları örgütlerinin eleştirileriyle karşı karşıya.  Buna ek olarak, Avrupa Parlamentosu’nda, Avrupa Komisyonu'nun, Avrupa'ya göçü engelleme karşılığında Kuzey Afrika ülkelerine büyük miktarda para veren tartışmalı anlaşmaları imzalaması da eleştirilmekte. Tüm bunlara rağmen, 2010'ların ortasındaki göç artışının ardından söz konusu strateji, AB üye devletlerinden geniş destek almaya devam ediyor. Şimdiye kadar AB veya üye ülkeler, Türkiye, Tunus, Moritanya, Fas, Libya ve şimdi de Mısır ile benzer anlaşmalar imzaladılar. 

AB-Mısır anlaşması, Avrupa’ya yönelik düzensiz göçün yeniden arttığı döneme denk geliyor. 2022'deki durgunluğun ardından, 2023'te Akdeniz üzerinden gelen göçmen sayısında bir artış yaşandı ve 2024'te de artmaya devam ediyor. Bu nedenle AB ve üye ülkeler, değer temelli dış politika ile çelişen mevcut düzensiz göç politikalarını, tüm eleştirilere rağmen yaygınlaştırmaya devam ediyorlar.

Göçten Ötesi

AB’nin Mısır’a yönelik bu atılımı, sadece düzensiz göçle mücadele stratejileriyle sınırlı değil. Öncelikle Mısır ekonomisinin içinde bulunduğu göz korkutucu durum, AB için ciddi bir kaygı sebebi. Afrika'nın en büyük ekonomilerinden biri olan ve 100 milyonu aşan nüfusuyla kıtanın en kalabalık 3. ülkesi konumundaki Mısır derin ekonomik zorluklarla karşı karşıya. Nüfusunun önemli bir kısmı yoksulluk içinde yaşıyor, enflasyon oranları yükseliyor ve ekonomik büyüme istikrarsız. Dünya Bankası'nın son raporları, enflasyonun yeni boyutlara ulaştığı, yaşam pahalılığını ve ekonomik istikrarın etkilendiği, oldukça zorlu bir ekonomik tablo öngörüyor. Mısır ekonomisinin can damarlarından biri olan Süveyş Kanalı'nda, bölgesel istikrarsızlıklar nedeniyle ticari gelirlerin azalması, ülkenin mali durumunu daha da sıkıntıya sokmakta. Hem İsrail’in Gazze’yi işgali hem de Kızıldeniz’de artan gerilim, mevcut tabloyu Mısır için daha da güç hale getirmekte. Tüm bu faktörlere ek olarak, Mısır'ın halihazırda 4 milyonu Sudanlı ve 1,5 milyonu Suriyeli olmak üzere yaklaşık dokuz milyon göçmen ve mülteciye ev sahipliği yapması, ülkenin sosyo-ekonomik yükünü artırıyor.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın en stratejik ülkesi olan Mısır’daki mevcut ekonomik istikrarsızlık, kaçınılmaz şekilde geniş bölgesel jeopolitik yansımaları tetikleyebilme riski sebebiyle Avrupa Birliği’nin gündeminde. Mısır, Tunus'tan Suriye'ye uzanan Doğu Akdeniz boyunca yaşanan çatışma ve mülteci akını başta olmak üzere çok sayıda girift risk ve dinamiğin aktif olduğu bölgesel krizlerin ortasında yer alıyor. Bu nedenle de Mısır, bu bölgedeki krizlerden etkilendiği kadar, ekonomisindeki olası bir çöküşle bölge genelinde istikrarsızlaştırıcı etkileri arttırma potansiyelini taşımaktadır. Sonuç itibariyle, ülkenin sosyoekonomik dayanıklılığı, Avrupa-Akdeniz bağlamında önemli bir endişe kaynağı haline gelmekte. 

Mısır’ın Avrupa için stratejik önemini arttıran bir diğer faktörü anlamak için de Mısır ekonomisindeki Avrupa yatırımlarına da yakından bakmak gerekiyor. Uzun yıllardır AB, Mısır'ın en büyük ticaret ortağıdır. Son dönemde ise Mısır’ın askerîleşmiş devlet kapitalizmi modeli ve aşırı silah harcamaları Avrupalı şirketler için yeni ekonomik iş birliklerine olanak sağlamış görünüyor. Darbe sonrasında Mısır’da inşa edilen, ordunun başat aktör olarak domine ettiği askerîleşmiş devlet kapitalizmi, hem Avrupa hem de Körfez sermayesini başarılı bir şekilde çekebildi. Özellikle Mısır’ın öncelik verdiği mega büyüklükteki altyapı ve enerji projeleri ile Mısır Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonu bağlamında kapsamlı savunma sanayi alımları, ilişkiler adına fırsat alanları ortaya çıkardı.  Alman firması Siemens’in Mısır’daki büyük enerji ve altyapı yatırımları bu anlamda iyi bir örnek. Darbeden iki yıl sonra 2015 yılında altı milyar avroluk (6,5 milyar dolarlık) enerji santralleri inşasını içeren bu mega proje büyük ölçüde borç yoluyla finanse edildi ve hükümetin 4,1 milyar avro banka kredisi aldığı açıklanmıştı. Siemens yaklaşık on yıl sonra, 2022 yılında Kızıldeniz ile Akdeniz'i birbirine bağlayan, 23 milyar dolarlık fiyat etiketiyle dünyanın altıncı en büyük yüksek hızlı demiryolu sisteminin de ihalesini de aldı. 

Benzer şekilde Mısır ekonomisinde Fransız yatırımları da arttı. Ayrıca 2021 ile 2025 yılları arasında Mısır'a 1,8 milyar avroluk kredi ile beraber 3,8 milyar avro (4,1 milyar dolar) yatırım yapma sözü verdi. Fransa’nın Mısır ile ekonomik ilişkilerinde dikkat çeken bir diğer unsur ise silah satışları. Bunun en çarpıcı örneği Fransa'dan Rafale savaş uçaklarının iki ayrı anlaşmayla satın alınması. 5,9 milyar dolarlık ilk anlaşma 2015'te, 4,5 milyar dolarlık ikinci anlaşma ise 2021'de imzalanmıştı. Her iki anlaşma da finansman kredisi gerektiriyordu. Fransa Maliye Bakanı Bruno Le Maire, 2021 yılında Mısır'ı “Fransa'nın stratejik ekonomik ortağı” ve Fransız “Hazinesinden en çok kredi alan ülke” olarak nitelendirmişti. SIPRI’nin "Uluslararası Silah Transferindeki Eğilimler" raporu, Mısır'ın silah ithalatının, 2011-2015'ten 2016-2020'ye kadar hacimsel olarak yüzde 136 arttığını ortaya koyuyor. Mısır’ın savunma sanayi alımlarında tercih ettiği tek partneri Fransa değil elbette. Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi, iktidara geldiği 2014'ten bu yana Fransa’nın yanı sıra, Almanya, İtalya, ABD ve Rusya gibi büyük ülkelerle silah anlaşmaları imzaladı. Almanya’nın kendi verilerine göre, 2016 yılından bu yana Almanya ile silah alımlarındaki artış trendi dikkat çekici boyutta. Ülkenin 2010-2015 yılları arasındaki 160 milyon avroluk savunma sanayi ticaret hacmi, 2016'da 399 milyon avroya yükselerek Mısır'ı Alman silahlarının dünya çapında dördüncü en büyük müşterisi haline getirdi. Bu trend sonraki yıllarda da devam etti. 2017'de 708 milyon avro ile Mısır yine dördüncü sıradaydı, 2019'da 802 milyon avro ile 3. sıraya ve 2020'de 764 milyon 2. sıraya yükseldi. Bu yıllarda Mısır, Almanya’dan denizaltılar, savaş gemileri ve devriye botlarının yanı sıra füzeler ve roketler, torpidolar, atış kontrol aletleri, nişan cihazları, hava ve füze savunma sistemleri satın aldı. Önümüzdeki dönemde hem göç alanındaki iş birliğinin hem de AB finans desteğinin, buraya kadar bahsettiğimiz mevcut ekonomik bağları ve güvenlik işbirliklerini daha da güçlendirmesini bekleyebiliriz. 

AB Mısır Ekonomisini Dönüştürebilir mi?

AB-Mısır anlaşmasının bir diğer stratejik önemi ise, bölgede AB’nin jeoekonomik parmak izini arttırmayı hedefleyen yeni vizyonuyla uyumlu bir kapsama sahip olmasında yatıyor. Bugüne kadar AB, Afrika'da göçün yapısal nedenlerini ortadan kaldırabilecek çap ve kapsamdaki bölgesel ve sürdürülebilir kalkınmayı teşvik edebilecek girişimleri büyük ölçüde, kıtada kapsamlı yatırımlar yapan Çin'e bırakmış durumdaydı. Son yıllarda hem AB hem de üye ülkeler seviyesinde bölgeye yönelik politika ve stratejilerde köklü değişim sinyalleri gözlenmekte. O nedenle AB’nin Mısır ile imzaladığı “stratejik ve kapsamlı ortaklık” deklarasyonu ile 7,4 milyar avroluk finansman sağlamayı öngören mutabakat zaptı, AB’nin bölge ekonomileri üzerindeki dönüştürücü etkisini yeniden gündeme getiriyor. 

Söz konusu mali yardımın yaklaşık üçte birinin düzensiz göçle mücadeleyi kapsaması öngörülürken, 5 milyar avroluk bölümünün kredilerden ve 1,8 milyar avroluk bölümünün de yatırımlardan oluşması planlanıyor. Avrupa Birliği, 2024-2027 dönemi için ayrılan 7,4 milyar avroluk paketten yararlanması karşılığında, Mısır hükümetinin çeşitli politika düzenlemeleri ve yapısal reformlar yapmasını bekliyor. 

Ayrıca bu destek, AB hibeleri, Avrupa ve uluslararası finansman kuruluşlarından alınan krediler aracılığıyla çeşitli sektörlerde önemli yatırımları harekete geçirmeyi amaçlıyor. Odaklandığı öncelikli alanlar, altyapı ve enerji sektörleri. Bu sektörlerde sürdürülebilir toplu taşıma altyapısının geliştirilmesi, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğinin arttırılması, Mısır'ın yeşil ekonomiye geçişi ve su verimliliği ile atık yönetiminde iyileştirmeler yapılması hedefleniyor. Bu yardım, ülke ekonomisini istikrara kavuşturmaya yönelik geniş bir stratejinin parçası. Diğer bir ifadeyle, bu ekonomik yardım paketi Avrupa’nın Rus doğalgazına olan bağımlılığını azaltmak adına benimsenen AB perspektifinin bir uzantısı olarak Mısır'ın enerji üretimini ve bölgesel bağlantısallığını artırmayı da amaçlıyor. Bu amaç, Mısır’ın mevcut hedefleriyle ve ihtiyaçlarıyla da uyumlu görünüyor. Son yıllarda elektrik ve gaz kesintileri başta olmak üzere ciddi enerji krizleriyle karşılaşan Mısır, ülkedeki üretim kapasitesini arttırmaya çalışırken, artan enerji talebini karşılayabilmek adına enerji sektörüne, özellikle de yenilenebilir enerji kaynaklarına finans desteği ve yatırımcı bulmaya çalışıyor. 

Sonuç: Hassas Bir Denge

AB'nin mali yardımlarının Mısır ekonomisini yapısal olarak dönüştürebilme potansiyeli, büyük ölçüde Mısır'ın sürdürülebilir ekonomik politikaları uygulama ve ekonomisini çeşitlendirme becerisine bağlı. Fakat Kahire, darbe sonrasında otoriter bir nizam tesis ederken, inşa edilen iktisadi düzenin yarattığı çoklu krizleri, yine bu düzenin ana hatlarını koruyarak aşmaya çalışıyor. 2013 sonrasında Mısır ordusu, vergi imtiyazları ile donatılarak özel sektörün yetersizliklerini ikame etmesi beklentisiyle ekonomik yeniden yapılanmanın ve kalkınmanın lokomotifi olarak konumlandırılmış durumda. Tüm baskılara rağmen, bu iktisadi düzen korunmak isteniyor. Bu şartlar altında, büyük olasılıkla AB’nin ve üye ülkelerin Avrupa’ya yönelik yeniden açılan orta Akdeniz göç koridorunun kapatılması, düzensiz göçün engellenmesi ve bölgesel istikrarın güçlendirilmesi adına Mısır ekonomisinin genel görünümünün dönüştürülmesi hedefleri arasında hassas bir denge gütmek gerekecek. 

Buna ek olarak paketin büyük kısmını kredilerin oluşturulması, Mısır’ın önümüzdeki dönemde dış borcunun daha da artacağı anlamına geliyor. Halihazırda artan faiz oranları Mısır devlet bütçesi üzerinde ağır bir yük oluşturarak mevcut borç krizini daha da kötüleştirmiş durumda. Krizin hafifletilmesi için kritik öneme sahip olan döviz cinsinden sermaye girişleri de henüz istenen seviyede değil. Mısır’ın bütçe planına göre, 2024 yılında, kredi ve faiz geri ödemelerinin bütçenin yüzde 56'sını tüketmesi bekleniyor. Bu oran, sırasıyla yüzde 13,5 ve yüzde 12,2’lik kamu harcamaları ve sosyal desteğin toplamından daha fazlasına tekabül ediyor. Bu derin krize, Mısır ekonomisini felce uğratan ciddi döviz kıtlığı eşlik ediyor. Geçtiğimiz yıl, bazı çelik üreticilerinin döviz cinsinden ödeme yapmadıkları için gerekli hammaddeleri ithal edemedikleri; bu nedenle ya üretimi durdurduğu ya da azalttığı basına yansımıştı. Benzer şekilde, hükümet resmi olarak reddetse de buğday sevkiyatlarına ilişkin ödemelerde gecikme olduğuna yönelik iddialar vardı. 

Dış borç baskısı ve döviz krizi, Kahire üzerindeki ekonomik özelleştirme baskılarını artırıyor. Yapısal reform talep edenler listesine, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) ve Körfez ülkelerinin yanı sıra AB ve üyeleri de eklenmiş oldu. Körfez ülkeleri, Mısır’a yönelik talep ve politikalarını, IMF stratejisi ile uyumlu hale getirerek Mısır'ı IMF'nin teklifini kabul etmeye zorladılar; ayrıca özelleştirme alanları da dahil olmak üzere hükümetten belirli taleplerde bulundular. Körfez ülkeleri milyarlarca dolarlık yatırımları belirli koşullar karşılığında sağlamaya hazır. Bunlardan en önemlisi Mısır poundunun değerini düşürmek, ordunun ve hükümetin ekonomi üzerindeki kontrolünü gevşetmek. Koşullar, IMF tarafından belirlenen ve Mısır hükümetinin 2022 başlarında 3 milyar dolarlık bir krediyi kabul ettikten sonra uygulamada yavaş kaldığı koşullarla benzer. Bu strateji, öncelikle Körfez ülkelerinin Mısır devlet şirketlerini daha uygun fiyattan satın alabilmelerine olanak tanırken muhtemelen Kahire'yi hem ekonomik krizi hafifletmek hem de ülkedeki Körfez ve Avrupalı yatırımcıların nüfuzunu dengeleyebilmek için yeni yabancı yatırımcılar aramaya itecektir. Mısır'ın askerîleşmiş devlet kapitalizminin ortadan kalkmasından ziyade, Mısır ekonomisinin büyümesini hızlandırmak için diğer kamu kaynaklarının ranta açılması ve Mısır özel sermayesinin erimesi gibi senaryolar muhtemel hale gelmektedir. Her ne kadar bu talepler Mısır ekonomisinin yapısal reformunu katalize etmeyi hedeflese de mevcut siyasi ve ekonomik ilişkiler askerîleşmiş devlet kapitalizmini beslemeye devam etmekte.

NEBAHAT TANRIVERDİ YAŞAR

Tunus, Libya ve Mısır başta olmak üzere Kuzey Afrika ülkeleriyle ve Türkiye'nin Afrika ile ilişkileri üzerine çalışmalar yapan Nebahat Tanrıverdi Yaşar, Berlin ve Ankara merkezli serbest bir araştırmacıdır. 2015 yılından itibaren bağımsız araştırmacı olarak çalışmalarına devam eden Tanrıverdi Yaşar, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nde (ORSAM) araştırmacı (2010-2015), Berlin'deki Alman düşünce kuruluşu SWP’nin Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Çalışmaları (CATS) Programında IPC-Stiftung Mercator misafir araştırmacı (2020-2021) ve CATS konuk araştırmacısı (2022-2023) olarak çok sayıda çalışmalar gerçekleştirmiştir.