×
AFRİKA

ANALİZ

Kenya: Etnik Farklılıklar Arasında Siyaset Nasıl Yapılır?

Kırktan fazla etnik gruba sahip olan Kenya, tek bir baskın etnik grubun olmaması bakımından bir etnik azınlıklar ülkesi durumunda. Kenya’daki yaygın adıyla kabilecilik, ülke siyasetinin ana belirleyeni. Peki ulus-devlet koşullarında kabile siyaseti nasıl işler?
Etnik farklılıklar, 1963’teki bağımsızlıktan bu yana, Kenyalı siyasetçiler için seçim kazandıran bir hamle olma özelliğini korudu. Kırktan fazla etnik gruba sahip olan Kenya, tek bir baskın etnik grubun olmaması bakımından bir etnik azınlıklar ülkesi durumunda. Seçimler sırasında, siyasi partiler ve adaylar politik konuları gündeme getirseler de etnik köken vurgusu ya da Kenya’daki yaygın adıyla kabilecilik, ülkedeki en etkili oy toplama stratejisi olarak varlığını sürdürüyor.

Ülkede oy verme işleminin, istisnaî birkaç durum dışında etnik açıdan bir nüfus sayımı niteliğinde gerçekleştiği söylenebilir. Bu yüzden de başkan adayları genellikle kalabalık etnik gruplardan çıkmakta. Nitekim, şimdiye dek Kenya’yı yönetmiş beş başkandan üçü Kikuyu ikisi ise Kalenjin kabilesi olmak üzere ülkenin en büyük iki etnik grubundan çıktı. Bu durum, ülkede dışlanma sorunlarını ortaya çıkararak etnik düşmanlığı körükleyen bir süreci getirdi.

Kenya’da etnik gruplar ve etnisite, ülke siyasetinin merkezinde yer alıyor. Ülke siyaseti ve etnisite arasında simbiyotik bir ilişki bulunmaktadır. Kenya için etnisite, kültürel kimliğin bir ifadesi ya da ülke için zenginlik kaynağı olarak görülmemekte. Aksine, sosyal statü ile bağlantılı bir şekilde siyasallaştırılmış bir olgu. Bu yanıyla etnisite, sosyal hareketlilik, durgunluk ya da gerilemeyle ilişkili olarak bireylerin sosyo-ekonomik durumlarını belirlemektedir.

Bunun yanı sıra, hiçbir etnik grup kendi siyasi iradesini diğerlerine dayatacak kadar kalabalık olmadığından, kazanan başkan adayları diğer etnik gruplarla ittifak kurmak zorunda. Bu yüzden etnisite, ülkedeki yönetişim ve idare sistemi için de etkin bir role sahip.

Öte yandan, birbirini izleyen hükümetlerin kendilerini koruyabilmek için daha fazla etnik grup yarattıkları söylenebilir. Bu bağlamda, etnisite temelli idari birimler korunurken etnik farklılıklara yapılan vurgu da güçlenmiştir.

Bu da siyasi ve ekonomik kazanç için etnisitenin kullanışlı bir araç olarak güçlenmesine yol açmıştır. Halk ise bu etnik siyaseti kabullenmiş durumda. Bu kabulleniş ise, kendi etnik liderlerinin, hayatlarını iyileştirebileceğine dair sahte bir umuttan kaynaklanmaktadır.

Kabile siyaseti nasıl işler?

Kenya, 60 yıllık bağımsızlığı boyunca hükümet müdahaleleri ve hile suçlamalarının gölgesinde gerçekleşen seçimlere sahne oldu. Seçim sonuçlarına dair anlaşmazlıkların çözülmesi genellikle uzun sürmekte, kimi zaman bu anlaşmazlıklar kabileler arası çatışmayla sonuçlanmakta.

Kenya’daki kabile siyaseti başlıca dört farklı şekilde kendini gösteriyor.

Birincisi, Kenya devleti, sömürgeci eğilimleri olması bakımından çıkarcı, ayrımcı ve baskıcı kodlara sahip. Aynı zamanda etnisite ile iç içe geçmiş elitist ve sınıfçı bir yapı üzerine kurulu. İlk devlet başkanı Jomo Kenyatta da dahil olmak üzere ülkenin tüm başkanlarının, devleti etnik köken temelinde yönettiklerini ifade etmek mümkün.

İkinci olarak, çeşitli toplulukların önce sömürgeciler sonra da sömürge sonrası elitler tarafından kendi topraklarından çıkarılmaları, bitmek bilmeyen bir adaletsizliğe yol açmıştır. Bu tarihsel sorun, kabile siyaseti ve seçim anlaşmazlıklarında da kendini göstermektedir. Hem toprak konusunda hem de genel olarak adaletin sağlanamaması ve özellikle devlet eliyle yürütülen etnik şiddetten doğan mağduriyetler ülkede kabileciliği körüklemiştir.

Üçüncüsü, hukukun üstünlüğünün sistematik olarak yok sayılması etnisite siyasetini cazip hale getirmiştir. Eskiden beri siyasi elitler, hesap vermekten kaçmak için etnisite siyasetine başvurmaktadır. Bu bağlamda, ortak hafızayı yok etme ve ülkenin tartışmalı tarihini çarpıtmaya yönelik girişimler kabileciliğin yükselmesine neden olmaktadır. Bununla birlikte, toplumsal güvensizlik ve halk ile hükümet arasında güven ilişkisinin kurulamamış olması da bu yükselişe sebep olmaktadır.

Dördüncüsü, etnik ve bölgesel siyasi figürler, Kenyalıların hem duygu durumları hem de siyasi tercihleri üzerinde büyük bir etkiye sahip. Bu durum, yurttaş kimliği, bireysel eylemlilik ve kolektif bilincin gelişmesinde engelleyici bir rol oynamakta.

Öte yandan, siyasi parti aidiyeti etnik köken temelinde şekillenmektedir. Bu bakımdan, siyasetçiler kendi kabile üyelerinden destek görecekleri düşüncesiyle parti kurmaktadır. Devlet kadrolarına atamalar da bu anlayışa uygun şekilde gerçekleşiyor. Nitekim, bağımsızlıktan bu yana devlet kadrolarında dönemin başkanının kabile üyeleri orantısız bir hakimiyete sahip olmuştur.

Kenya’da kabileciliği körükleyen diğer bir etken de ülkedeki kentleşme. Sanılanın aksine Kenyalı elitler, modernleşmenin nimetlerine erişim noktasında belirleyici olduğu için kitlelere değil etnik aidiyetlere odaklanmıştır. Elitler kabilecilik sayesinde siyasi ve ekonomik çıkarlar elde etmektedir. Böylece kabilecilik, medyada, akademide, siyasette, dini oluşumlarda, sivil toplumda ve devlet aygıtlarında karşı konulamaz bir etkinliğe ulaşmıştır.

Sonuç olarak, etnik aidiyet, elitlerin arzuları ve modernleşmenin etkileri arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Misyonerlik eğitimi ve altyapı imkanlarının dağılımı ülkedeki toplulukları farklı düzeylerde etkilemiştir. Benzer şekilde, coğrafi dağılım da bu tür bir farklılığa işaret etmektedir. Bazı gruplar tarıma elverişli topraklara sahipken bazıları verimsiz araziler üzerinde varlıklarını sürdürmektedir. Dolayısıyla, kalkınma noktasında bölgesel eşitsizlik söz konusu ve bu eşitsizlik kabilecilik için bir temel teşkil ediyor.

Yanlış başlangıçlar

Kenya’da 2010 yılında gerçekleşen anayasa değişikliği, kabileciliği ortadan kaldırmayı amaçlamıştı. Bu bağlamda, devlet kadrolarına atamaların ülkedeki çeşitliliği yansıtarak kapsayıcı bir şekilde gerçekleşmesi öngörüldü. Ayrıca, yeni anayasa ulusal bütünlüğü ve toplumsal uyumu sağlamak için siyasi partilerle ilgili düzenlemeler getirdi.

Bunun yanı sıra yeni anayasa, yetki ve kaynak devrinin yerel yönetimler yoluyla gerçekleşmesini şart koşmakta. Böylece, kabileler arası düşmanlığı körükleyen “kazanan her şeyi alır” siyasetinin değişmesi amaçlanıyordu.

Ancak, bir anayasa, toplumun siyasi kültürü ve normları değişmedikçe tek başına etkili olamaz. Bu anlamda, on yıllardır devleti zayıflatan yönetişim eksiklikleri ve hukuksuzluklar devam ettikçe yeni anayasanın Kenya toplumunu dönüştürmesi mümkün gözükmüyor.

Diğer taraftan, kabileciliğin Kenya için hep var olan bir sorun olduğu söylenemez. Özellikle 1962’deki bağımsızlık öncesi dönemde adaylar siyasi vizyonları sayesinde ülke çapında cazibe yaratarak seçim kazanmışlardı. Örneğin, Luo kabilesinden Tom Mboya, Kikuyu ağırlıklı bir seçim bölgesinde Kikuyu kabilesinden olan Munyua Waiyaki’yi geride bırakarak galip çıkmıştı.

Bağımsızlık sonrası süreçte ise elitler arasında yaşanan ayrışma kabileciliğin yükselmesine yol açtı. Bu noktada, siyasi gücü tekelleştirme ve ulusal kaynakları kontrol etme arayışı ülkedeki tansiyonu artırdı. Bu durum, siyasilere yönelik suikastlar, otoriterleşme ve siyasi alanın daralmasıyla sonuçlandı. Diğer taraftan, siyasi liderler politika üretmekten vazgeçerek azalan nüfuzlarını geri kazanmak için kabileciliğe yöneldi.

Kenya’nın kabilecilik üzerine kurulu ideolojik sınırlarını aşamaması, siyasi örgütlenme için alternatif temeller üretmesini engelledi.

Kabileye karşı sınıf mı?

Kenya’da etnik bağlılıklar, sınıf temelli ulusal kimliklerden önce geliyor. Ülkede sınıf siyasetine karşı çıkanlar 2022 seçimleri öncesinde kabile siyaseti ile sınıf siyasetini eşitlemeyi denedi. Dahası, sınıf siyasetinin yoksulları zenginlere karşı kışkırtan bir niteliğe sahip olduğu iddiasını öne sürdü.

William Ruto, 2022’de başkan adayı olarak “hanedanlara karşı dolandırıcılar” söylemiyle ülke siyasetinin odağını etnisiteden ekonomiye kaydırmayı başardı. Bu sayede Ruto, seçimden galibiyetle çıktı. Burada önemli nokta şu ki Ruto stratejisini sadece etnik köken üzerine kurmuş olsaydı, daha geniş bir etnik ittifak oluşturan muhalefet karşısında seçimi kaybetme ihtimali daha yüksek olacaktı.

Ruto 230,000 gibi az bir oy farkıyla seçilmiş olsa da bu zafer, alternatif bir siyasi örgütlenme biçimi olarak sınıf siyasetinin Kenya’da mümkün olduğunu göstermesi bakımından önem arz ediyor.

Atılacak adımlar

Kabile siyasetinden kurtulmak için Kenya devletinin sosyal adaleti, hukukun üstünlüğünü ve herkes için fırsat eşitliğini sağlayacak güçlü bir revizyona ihtiyacı var. Böylece, etnik aidiyet ülke siyasetindeki merkezi konumunu kaybetmeye başlayabilir. 

Yine devletin baskıcı, çıkarcı ve yağmacı eğilimlerden arındırılması için sömürgeci anlayışın ortadan kalkması gerekiyor. Bu da eğitim sisteminin Kenya toplumuna uygun hale getirilmesiyle mümkün. Nitekim, vatandaşlar arasında ortak bir ulus bilincinin gelişip güçlenmesi, kabileciliğin sınırlarını aşmanın ön koşulu.

Ancak sorun şu ki siyasi elitler böyle bir reform için istekli olmayacaklardır. Çünkü bu sınırları aşmış bir toplum karşısında savunmasız kalacaklarının farkındalar.


Bu yazı, The Conversation’da “Kenya’s politicians continue to use ethnicity to divide and rule – 60 years after independence” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.