ANALİZ
Yapay Zeka Nasıl Düzenlenir?: Üç Bölge, Üç Model
Bugün küresel arenada, yalnızca yapay zeka teknolojilerini geliştirme konusunda değil, aynı zamanda bu teknolojileri yönetecek düzenleyici yaklaşımları biçimlendirme konusunda da büyük bir rekabet yaşanıyor.
YAPAY ZEKA dünyayı kasıp kavuruyor. ChatGPT ve diğer yeni yapay zeka teknolojileri, insanların çalışma, bilgi ve birbirleriyle etkileşim kurma biçimlerinde devrim yaratma potansiyeline sahip. Yapay zeka teknolojileri, en iyi ihtimalle, insanların yeni bilgi ve üretkenlik sınırlarına ulaşmasına, işgücü piyasalarını dönüştürmesine, ekonomileri yeniden yapılandırmasına ve benzeri görülmemiş düzeyde ekonomik büyüme ve toplumsal ilerlemenin sağlanmasına olanak tanıyacak.
Diğer taraftan, yapay zeka gelişiminin hızı, teknoloji uzmanlarını, vatandaşları ve aynı zamanda düzenleyicileri endişelendiriyor. OpenAI CEO'su Sam Altman ve Apple'ın kurucu ortağı Steve Wozniak gibi figürler de dahil olmak üzere ateşli tekno meraklıları bile, denetime tabi olmayan yapay zekanın tehlikeli bir enstrümana dönüşebileceği, bireyler ve toplumlar için ciddi tehditler oluşturabileceği konusunda uyarılar yayınlıyor. En korkunç tahminler, yapay zeka teknolojilerinin işgücü piyasalarını yok etme, insanları modası geçmiş hale getirme ve hatta (en uç senaryoda) insanlığı yok etme potansiyeli üzerine.
Yoğun eleştiri ve araştırmaların orta yerinde, yapay zeka kabiliyetlerini geliştirmek için yarışan teknoloji şirketleri, yeniliği engellemeden faydalı bir yapay zeka düzenlemesi geliştirmek için sürekli artan bir baskıyla karşı karşıya. Şimdiden ABD, Çin ve Avrupa'da kökleri farklı değerlere ve teşviklere dayanan farklı düzenleyici paradigmalar ortaya çıkıyor. Bu farklı yaklaşımlar, yalnızca yerel pazarları yeniden şekillendirmekle kalmayacak. Aksine her biri dijital dünyadaki etki alanını genişletmeye çalışan ve küresel dijital ekonomi için rakip vizyonlar geliştiren Amerikan, Çin ve Avrupa dijital imparatorluklarının genişlemesine giderek daha fazla rehberlik edecek.
Yapay zeka üzerindeki hakimiyet yarışı kızıştıkça, devletlerin yapay zekayı yönetme biçimleri, teknoloji ve toplumun geleceği üzerinde derin bir etkiye sahip olacak. Washington'daki yapay zeka yasası tartışması kritik bir noktadayken, aynı zamanda Çin ve Avrupa, bu temel meselelerde dünyayı etkileyecek şekilde kararlar alırken ABD kenarda oturmayı göze alamaz.
Dijital İmparatorluklar
Dijital düzenleme söz konusu olduğunda, ABD, piyasa odaklı bir yaklaşım izliyor, Çin devlet odaklı bir yaklaşım geliştiriyor, AB ise birey/hak odaklı bir yaklaşım izliyor. ABD modeli, piyasalara tavizsiz bir inancı yansıtıyor ve düzenleme konusunda hükümete sınırlı bir rol veriyor. Özgür konuşmayı, özgür interneti ve yenilik teşviklerini korumaya odaklanır. Washington, dijital teknolojileri bir ekonomik refah ve siyasi özgürlük kaynağı ve dolayısıyla toplumsal dönüşüm ve ilerleme için bir araç olarak görüyor. Bu yaklaşım, ABD’nin, yapay zeka teknolojisine kısıtlama getirme konusundaki isteksizliğinin nedenini yansıtıyor. ABD'nin yapay zeka düzenlemesine yaklaşımı, derin bir tekno-iyimserlik ve amansız bir yenilik ve teknolojik ilerleme arayışı tarafından besleniyor. ABD teknoloji şirketleri de bu ilerlemenin itici güçleri olarak saygı görüyor.
Washington, yoğunlaşan ABD-Çin rekabeti ve artan jeopolitik gerilimlerin ortasında, yapay zekayı ekonomik büyümeyi yönlendirmek ve ABD’nin teknolojik ve askeri üstünlüğünü sağlamlaştırmak için bir fırsat olarak görüyor. Washington'un ekonomik ve jeopolitik önceliğe odaklanması, düzenlemeyi sonradan akla gelen bir düşünce haline getirdi. Sonuç olarak ABD, somut bir federal AI mevzuatı hazırlamaktan uzak duruyor. Bunun yerine, teknoloji şirketlerinin göz ardı etmeyi seçebilecekleri gönüllü standartlar öneriyor. Federal Ticaret Komisyonu başkanı Lina Khan da dahil olmak üzere önde gelen politika yapıcılar, yapay zeka düzenlemesini, işletmelerin ellerine bırakmanın yüksek bir maliyet getirebileceği konusunda uyarıda bulunuyor. Ancak, karar vericiler arasında, herhangi bir düzenlemenin inovasyonu tehlikeye atacağı ve Amerikan teknolojik liderliğini baltalayacağına dair endişeler göz önüne alındığında, kapsamlı AI düzenlemesi ABD'de uzak bir olasılık olmaya devam ediyor.
Diğer taraftan Çin, dünyanın önde gelen teknoloji süper gücü haline gelme çabasının bir parçası olarak dijital düzenlemeye yönelik devlet güdümlü bir yaklaşım benimsiyor. Pekin'in dijital ekonomiye yönelik bu yaklaşımı, aynı zamanda dijital teknolojileri sansür, gözetleme ve propaganda aracı olarak kullanmak suretiyle Çin Komünist Partisinin (ÇKP) siyasi hakimiyetini sıkılaştırmayı hedefliyor. Çin hükümeti, ilk zamanlarda ülkenin teknoloji endüstrisinin büyümesini kolaylaştırdı. Ancak son yıllarda Pekin, "ortak refahı" ilerletmek ve teknoloji devlerinin Çin devletini alt etmesinin önüne geçmek adına teknoloji sektörüne sert ve proaktif bir baskı uyguladı.
Yapay zekanın potansiyel ekonomik ve politik faydalarının farkında olan Çin hükümeti, sosyal istikrarı korumak adına vatandaşlarının kitlesel gözetimini gerçekleştirmeye yönelik yeni araçları büyük ölçüde sübvanse ediyor. Çin'in otoriter teknoloji rejimi, onu yapay zekayı düzenlemeye teşvik ediyor: Yapay zeka destekli yüz tanıma sistemi, Pekin'in siyasi kontrol uygulama çabalarına yardımcı olsa da ChatGPT tipi üretken yapay zeka teknolojisi, bu kontrolü baltalayabilir.
Bu potansiyel meydan okumalar karşısında Pekin, ülkenin yapay zeka yetenekleri üzerinde sıkı bir kontrol sağlamaya kararlı. 2022'de Çin hükümeti, Çin vatandaşlarının temel haklarını ve dijital teknolojilere olan güvenini baltalama riski taşıyan ve aynı zamanda ÇKP'nin Çin'in dijital ekonomisi üzerindeki kontrolünü tehdit eden deepfake teknolojileri ve tavsiye algoritmalarını hedef alan kritik düzenlemeler getirdi. Nisan ayında hükümet, yapay zeka konusunda, ÇKP'nin siyasi değerlerinden sapan içerikler de dahil olmak üzere, yasak veya yasa dışı içerikten geliştiricileri sorumlu tutan taslak düzenlemeler yayınladı. Bu yasal gelişmeler, Çin hükümetinin ülkenin yapay zeka geleceğini sert bir şekilde yönetmeye kararlı olduğunu gösteriyor.
Öbür taraftan Avrupa, kullanıcıların ve vatandaşların haklarına odaklanan, farklı bir düzenleyici modele öncülük ederek hem ABD'den hem de Çin'den ayrılıyor. Avrupa’ya göre yapay zeka, teknoloji şirketlerinin keyfine bırakılamayacak, bunun yerine hukukun üstünlüğüne ve demokratik yönetişime sıkı sıkıya bağlı olması gereken, yıkıcı potansiyele sahip bir dijital dönüşümün habercisi. Uygulamada bu yaklaşım, hükümetlerin, bireylerin temel haklarını güvence altına almak, toplumun demokratik yapılarını korumak ve dijital ekonomiden elde edilen faydaların adil bir şekilde dağıtımını sağlamak için adım atmasını gerektiriyor.
Avrupa’nın bireysel haklara dayalı bu yaklaşımı, vatandaşların veri gizliliğini koruyan Genel Veri Koruma Yönetmeliği gibi çığır açıcı AB düzenlemelerine yansıtılmış durumda. Ayrıca AB yakın zamanda, sözde dijital bekçiler için yükümlülükler getiren, böylece rekabeti temin eden Dijital Piyasalar Yasasını ve çevrimiçi platformları barındırdıkları içerikten sorumlu tutan Dijital Hizmetler Yasasını kabul etti. Yapay zekadaki gelişmeler Avrupa'yı bu yönde daha da ileriye taşıyor. AB milletvekilleri yakın zamanda, AI Yasası olarak bilinen ve yapay zekanın neden olduğu riskleri azaltmayı ve bireylerin temel haklarını korumayı amaçlayan kapsamlı bir yasa tasarısını onayladı. Bu yıl sonuna kadar tamamlanması beklenen yasa tasarısı kapsamında, bireylerin güvenlik açıklarından yararlanan veya insan davranışlarını manipüle eden yapay zeka sistemleri yasaklanacak. Öngörücü polislik uygulamaları (predictive policing) ve halka açık yerlerde gerçek zamanlı yüz tanıma sistemlerinin kullanımı, temel hak ve özgürlükleri tehlikeye attığı ve nüfusun büyük bir bölümünü sürekli gözetim altına aldığı için yasaklanacak. İnsanların istihdama veya kamu imkanlarına erişiminde ayrımcılığa yol açabilecek yapay zeka sistemleri de sıkı bir şekilde düzenlenecek.
OpenAI, Kasım 2022'de ChatGPT'yi halka tanıttığında AB, Yapay Zeka Yasasını kabul etmenin eşiğindeydi. Bu süreç, Avrupalı kanun koyuculara hem riskli hem de güvenli amaçlara yönelik olarak konuşlandırılabilecek bir yapay zeka teknolojisinin nasıl düzenleneceği konusunda zorlu bir görev yükledi. Bu noktada Avrupa Parlamentosu, yapay zekanın şeffaflık ilkesine uyması ve temel hakları ihlal etmeyecek veya yasa dışı içerik üretmeyecek şekilde tasarlanması gerektiğini savunuyor. Bu bağlayıcı mevzuat tamamlandığında, dünyadaki ilk kapsamlı yapay zeka mevzuatı olacak.
Ne Piyasa Ne Devlet
Washington, Pekin ve Brüksel'in yapay zeka çağına ilişkin farklı vizyonları, teknolojinin geleceğini kontrol etmek için rekabet eden ve dijital dünyada etki alanlarını genişletmeye çalışan üç ayrı "dijital imparatorluğun" süregelen inşasında önemli bir boyutu oluşturuyor. Hem de diğer ülkeler yapay zeka mevzuatı konusunda rehberlik ararken.
Yapay zekanın teknolojik ilerlemeyi ve ekonomik büyümeyi hızlandırma vaadi, muhtemelen bazı hükümetlerin ABD tarzı gönüllü rehberliği tercih etmesine neden olacaktır. Amerika’nın piyasa güdümlü modeli, muazzam bir zenginlik yarattı ve imrenilecek teknolojik ilerlemeyi körükledi. Ancak, ABD teknoloji şirketlerine yönelik düzenleme eksikliğinin toplumsal bir bedelinin olduğu giderek daha açık hale geliyor. Washington, birçok piyasa başarısızlığına karşı kör kaldı. Bu kapsamda örneğin, dijital reklamcılık teknolojilerini, rakiplerinin zararına olacak şekilde tekeline alan Google gibi teknoloji devlerinin pazar gücünü sürekli olarak kötüye kullanışını görmezden geldi. Bu piyasa başarısızlıkları, teknoloji şirketlerinin kullanıcıların kişisel verilerini sömürmesine ilişkin dezenformasyon ve ifşaların çoğalmasıyla birlikte, teknoloji şirketlerine karşı yaygın ve artan bir güvensizliği körüklüyor. Dünyanın dört bir yanından hükümetler, ABD teknoloji şirketlerinin denizaşırı internet kullanıcıları üzerindeki aşırı gücünü azaltmak için, kendi dijital pazarları üzerinde yeniden kontrol sağlamaya ve önde gelen teknoloji şirketlerini dizginlemeye çalışıyor. Amerikan halkı ve farklı siyasi yelpazedeki milletvekilleri bile artık teknoloji endüstrisi üzerinde daha fazla hükümet gözetimi için çağrıda bulunuyor.
ABD'nin piyasa temelli yaklaşımı çekiciliğini kaybederken, Çin'in devlet güdümlü modeli zemin kazanıyor. Çin halihazırda bir Dijital İpek Yolu inşa ediyor ve yapay zeka güdümlü gözetim teknolojilerini ve diğer dijital altyapı sistemlerini dünyanın dört bir yanında hükümetlere ihraç ediyor. Otoriter hükümetler, Pekin'in gelişen yenilikleri siyasi kontrolle birleştirme konusundaki açık yeteneği göz önüne alındığında, Çin'in modelini çekici buluyor. Ancak yapay zeka üzerinde katı denetimin yenilikleri azalttığının ortaya çıkarılması, uluslararası toplumun görüşlerini değiştirebilir. Çin, yapay zeka güdümlü gözetim teknolojileri konusunda dünyaya öncülük etmesine rağmen, yapay zeka sistemleri geliştirmede ABD'nin gerisinde kalmaya devam ediyor.
ABD’nin piyasa güdümlü modeli çok müsamahakar, Çin’in devlet güdümlü modeli çok kısıtlayıcı görünüyorsa, o zaman Avrupa’nın yaklaşımı bir "Goldilocks" alternatifini temsil edebilir: Temel hakları ve demokratik kurumları korurken kurumsal gücü kontrol etmeyi amaçlayan üçüncü bir yol. ABD teknoloji şirketlerine yönelik artan tepkinin ortasında, Avustralya, Brezilya, Kanada ve Güney Kore de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki hükümetler, piyasa odaklı bir çerçeveden uzaklaşıyor ve bunun yerine kendi dijital ekonomileri üzerindeki kontrolü yeniden kazanmak için Avrupa tarzı dijital düzenlemeleri giderek daha fazla taklit ediyorlar.
AB, diğer hükümetlerin Avrupa tarzı bir düzenleyici yaklaşımı takip edip etmediklerine bakılmaksızın küresel yapay zeka gelişimini şekillendirebilir. Teknoloji şirketleri, ürünlerini ve hizmetlerini dünya çapında standart hale getirmek için genellikle AB'nin katı düzenlemelerini küresel iş operasyonlarına yayıyor. Bu, Brüksel Etkisi olarak bilinen bir fenomen. Örneğin, algoritmaları biçimlendirmek için Avrupa verilerini kullanmak isteyen yapay zeka geliştiricileri, AB sınırlarının ötesinde bile AB'nin AI Yasasına tabi olacaktır. AB'nin düzenleyici kısıtlamalarından kaçmak isterlerse, Avrupa verileri olmadan tamamen yeni algoritmalar geliştirmeleri gerekecek. Bu şekilde Avrupa, yapay zeka düzenlemesini bölge içinde olduğu kadar bölge dışında da şekillendirme konusunda, ayrıca Avrupa'nın haklara dayalı normlarını küreselleştirme ve bu süreçte AB'nin dijital etki alanını genişletme konusunda söz sahibi olabilir. Çarpıcı bir örnekte, Mayıs ayında OpenAI'den Sam Altman, ortaya çıkan düzenleyici kısıtlamaları gerekçe göstererek ChatGPT'yi AB'den çekmekle tehdit etti.
Avrupa'nın düzenleyici yaklaşımının hakimiyeti, küresel düzeyde muhtemelen karışık bir tepki yaratacaktır. Bazı ulusal hükümetler ve vatandaşlar, düzenleme konusunda Avrupa kriterlerini memnuniyetle karşılayacak ve AB'nin dijital korumalarının kendilerini de kapsadığını bilmenin rahatlığını yaşayacaktır. Bu karşın, bazı yabancı paydaşlarsa “Brüksel Etkisinin” aslında ulusal hükümetlerin yapay zekayı kendi değer ve çıkarlarına göre düzenleme yeteneğinden ödün vermenin yanı sıra her yerde inovasyonu, ekonomik büyümeyi ve toplumsal ilerlemeyi baltalama riski taşıdığını ileri sürerek “AB'yi düzenleyici emperyalizmle” suçlayacaktır.
Yapay Zeka Devriminin Geleceği
ABD-Çin teknoloji rekabetinin öne çıkması, ABD'li politika yapıcıların serbest piyasanın erdemleri konusunda ısrar etmesine neden oluyor. Dahası ABD siyasetinin, herhangi bir zararı telafi etme konusunda teknoloji şirketlerine güven duymasına yol açıyor. Bu durum Washington'un yapay zeka ile ilişki ve sınırsız yapay zeka gelişimi konusunda hata yapma riskini artırıyor. Ayrıca ABD, halihazırda AI mevzuatını engellemiş olan ABD siyasi sürecinin işlevsizliği nedeniyle AI teknolojisini düzenleme konusunda acizleşebilir. Zira teknoloji şirketlerinin amansız lobi faaliyetleri, statükonun dayanıklılığına daha fazla katkıda bulunuyor.
Bununla birlikte, üç gelişme, ABD'nin tekno-liberter yaklaşımını terk edebileceğini ve yapay zeka düzenlemesini benimseyerek kendisini AB ile daha yakın hale getirebileceğini gösteriyor. İlk olarak, Altman ve yapay zeka öncüsü Geoffrey Hinton gibi önde gelen yapay zeka geliştiricilerinin yasal düzenlemeye destek vermeleri, Amerikan kamuoyunda düzenlemeye yönelik ulusal bir eğilimin güçlenmesine katkı sunuyor. Bu yeni siyasi ortamda, düzenlemeye ilişkin nötr, eylemsiz bir siyaseti savunmak zorlaşacaktır. İkincisi, ABD, AB'nin Brüksel Etkisi yoluyla ABD pazarını tek taraflı olarak düzenlemesindense, AB ile ortaklaşa bir düzenleme çerçevesi geliştirmeyi tercih edecektir. Üçüncüsü, ABD ve AB'nin Çin'in artan küresel etkisi konusundaki ortak endişeleri, daha yakın transatlantik işbirliği için güçlü bir itici güç sağlıyor.
ABD, medeni haklar ve demokratik değerlerle tutarlı normları desteklemek ve Çin'e ve onun dijital otoriter müttefiklerine karşı birleşik bir demokratik cephe kurmak üzere AB ve diğer demokratik müttefiklerle ortaklık kurma arzusunu vurguluyor. Biden yönetimi rekabeti tekno-demokrasilerin tekno-otokrasilere karşı savaşı olarak çerçeveleyerek, teknoloji hakimiyeti mücadelesinde giderek daha fazla ideolojik savaş hatları çiziyor. Eğer Washington rekabeti gerçekten böyle görüyorsa, o zaman ABD-AB işbirliği durumu kaçınılmazdır. ABD ve AB, farklılıklarını bir kenara bırakabilir ve yeniliği teşvik etmek, temel hakları ve demokrasiyi korumak için tasarlanmış yapay zeka konusunda ortak standartlar geliştirebilir. Bununla birlikte, dünyanın birçok bölgesi otoriterliğe doğru kayarken, Washington ve Brüksel, Çin gözetim teknolojilerine yönelik artan talebi azaltmak için mücadele edecek ve yapay zekanın genellikle demokrasiyi baltalamak için bir araç olarak kullanılması olasılığını riske atacak.
Önümüzdeki yıllarda, yalnızca yapay zeka teknolojilerini geliştirme yarışında değil, aynı zamanda bu teknolojileri yöneten düzenleyici yaklaşımlar arasındaki rekabette de net kazananlar ve kaybedenler olacak. Bu rakip modeller, teknoloji şirketlerini, hükümetleri veya dijital vatandaşları geniş kapsamlı ekonomik ve politik sonuçlarla farklı şekillerde güçlendirecek. Hükümetlerin bu noktadaki tercihleri, yapay zeka devriminin demokrasiye hizmet edip etmeyeceğini, toplumsal refahı sağlayıp sağlayamayacağını, ciddi toplumsal zararlara ve hatta öngörülemeyen bir felakete yol açıp açmayacağını da belirlemiş olacak.
Bu yazı 27 Haziran 2023 tarihinde, Foreign Affairs’de “The Race to Regulate Artificial Intelligence” başlığıyla yayınlanmıştır. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.
Columbia Law School'da profesör ve yakında çıkacak olan Digital Empires: The Global Battle to Regulate Technology kitabının yazarı.