×
ALMANYA

ANALİZ

Türkiye-Almanya İlişkileri: Tarihi Dostluktan Tarihi Düşmanlığa Doğru mu?

Türkiye’nin Almanya’ya olan ekonomik, siyasi ve askeri/savunma sanayi bağımlılığının azalması ve bu bağlamda ilişkilerin dengeli bir karşılıklı bağımlılığa evrilmesinin Almanya’da oluşturduğu rahatsızlık, ikili ilişkilerin bozulmasında önemli bir rol oynamaktadır.
TÜRKİYE İLE ALMANYA Federal Cumhuriyeti arasında çok yönlü ve boyutlu tarihi ilişkiler var. Yüzyılı aşan bir geçmişe dayanan ikili ilişkiler; farklı çıkar alanlarını içine alan çok taraflı siyasi alanlardan oluşan, iç içe geçen karmaşık ve karşılıklı olarak birbirine bağımlı bir ağ yapısına dayanıyor. Almanya’da nüfusu 3,5 milyonu aşan Türk ve Türk asıllı vatandaşın varlığı ile birlikte 2023 yılı itibariyle 49,8 milyar dolara çıkan ikili ticaret hacmi bağlamındaki karşılıklı ekonomik, ticari ve kültürel ilişkiler, AB ve NATO çerçevesindeki siyasi, askeri ve güvenlik alanlarındaki birliktelik gibi önemli faktörler ikili ilişkileri köklü ve çok boyutlu kılmakta.

İkili ilişkilerde bu olumlu faktörlere ve özellikle Türkiye açısından daha çok dillendirilen “tarihi dostluk” ve “silah kardeşliği” kavramlarına (Almanya açısından fazla önemsenmeyen) karşın, ikili ilişkilerde 2005’te iktidara gelen Şansölye Merkel dönemine kadar ciddi dalgalanmalar ve gerilimler görülmüşse de Merkel döneminde ikili ilişkiler en dibe vurmuş ve iki ülke arasındaki güven ilişkisi tamiri zor bir sürece girmiştir. Merkel’in son döneminde ikili ilişkiler düzeliyor gibi gözükse de Olaf Scholz başbakanlığındaki bugünkü dönemde de Almanya’nın Türkiye’ye yönelik silah ambargosunu devam ettirmesinin yanında Almanya’nın Türkiye’nin Eurofighter savaş uçağı alımına engel olması, Akkuyu nükleer santral için parası ödenen türbinleri teslim etmemesi, Türkiye’ye vize ambargosu koyması, Türkiye’nin iç işlerine karışmaya devam etmesi gibi birçok sorun iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğine yönelik kaygıları artırıyor. 

Türkiye’nin 1999 ile AB’ye katılım müzakerelerine başladığı 2005 yılları arası sadece Türkiye-AB açısından değil aynı zamanda Türk-Alman ilişkileri açısından altın yıllar olmasına rağmen nasıl oldu da ikili ilişkiler en dibe vurdu ve her geçen gün neden kötüye gitmektedir?

Şansölye Merkel 16 yıllık başbakanlığı döneminde Türkiye’ye en çok ziyaret gerçekleştiren Alman Şansölyesi olarak tarihe geçse ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile yakın bir diyalog içinde olsa da bu dönemde yaşanan olumsuz gelişmeler hem Türkiye-Almanya hem de Türkiye-AB ilişkilerinin en sorunlu zamanlarının yaşanmasına neden olmuş ve ilişkileri en dibe indirmiştir.  Merkel’in Almanya’da daha iktidara gelmeden önce Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği yerine “imtiyazlı ortaklık” olması yönündeki olumsuz düşüncesi ile birlikte Türkiye’nin AB üyelik sürecini baltalaması ve Türkiye’yi bu süreçten uzaklaştırması ikili ilişkilerin altına konulan en büyük dinamitin ilkiydi. Daha sonra 2013 Taksim Gezi Parkı olaylarında Almanya’nın Türk hükümetine yönelik eleştirilerinin zamanla Türkiye’nin iç işlerine müdahaleye dönüşmesi ikili ilişkileri olumsuz yönde etkilemiştir. Gezi Parkı Şiddet Eylemleri sonrası Alman ana akım medyasının (özellikle Axel Springer yayın grubunun) ayrıştırıcı ve düşmanlaştırıcı/şeytanlaştırıcı bir dille dönmemin Başbakanı Erdoğan ve Türkiye ile ilgili yayınları arttırması iki ülke arasındaki ilişkilerin bozulmasındaki bir başka neden olmuştur.

İkili ilişkilerde kısa süreli yumuşama: Türkiye’nin öneminin yeniden keşfi

2015 yılında Avrupa’daki mülteci kriziyle birlikte, 2013-2017 yılları arasındaki üçüncü görev döneminde Şansölye Merkel, ilişkileri gerginleştirdiği ve AB’den uzaklaştırdığı Türkiye’nin hem Almanya hem de AB’nin güvenliği noktasında önemini yeniden keşfetmek zorunda kalmıştır. Bu doğrultuda Ekim 2015’in ortalarından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu ile birçok defa bir araya gelen Merkel, AB adına ve Türkiye ile 18 Mart 2016’da AB-Türkiye mülteci anlaşması imzalanmasında önemli rol oynamış ve ikili ilişkilerin kısa süreli yumuşamasını sağlamıştır. 

Bu kısa süreli yumuşamanın ardından 2016’da Alman komedyen Jan Böhmermann’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan hakaret içerikli şiirini Alman kamu televizyonu ZDF’te okuması, Haziran 2016’da Alman Federal Meclisi Bundestag’ta sözde Ermeni soykırımının büyük çoğunlukla kabul edilmesi, Türkiye’nin sert tepkisine neden olmuş ve iki ülke arasındaki gerilim artmıştır. Özellikle bu sözde Ermeni soykırımının Alman meclisinde kabul edilmesinde Türk kökenli Alman milletvekillerinin başı çekmesi dikkat çekicidir. Bu bağlamda sağ ve sol partilerde görev alan bu Türk kökenli milletvekillerinin Alman devletinin çıkarlarını gözetmelerinden daha doğal bir durum yoktur. Fakat bu milletvekillerinin Almanya’nın kendi siyasi, ekonomik, mülteci, enerji, iklim vb. sorunları ile ilgilenmek ya da Almanya-Türkiye arasındaki sorunlara çözüm bulmak yerine, en aşırı Türkiye karşıtı Alman’dan daha çok Türkiye karşıtlığı yapmaları ve Türkiye iç siyasetiyle aşırı meşgul olmaları dikkat çekicidir. Özellikle PKK/YPG/PYD terör örgütüne yakın Türk/Kürt kökenli milletvekillerinin, yine Yeşiller ve Sol partide, Hıristiyan Demokrat Parti (CDU) içinde az sayıda bulunan Türk kökenli Milletvekillerinin aynı şekilde partide yer bulmak adına Türkiye karşıtlığına destek vermeleri ilişkileri olumsuz etkilemiştir.

15 Temmuz 2016 FETÖ’nün başarısız darbe girişimi: Almanya-Türkiye ilişkilerini 1945’ten bu yana en kötü noktaya taşıdı!

FETÖ’nün başarısız darbe girişimi Türkiye-Almanya ilişkileri açısından bir milat olmuş, darbe girişiminin ardından Almanya-Türkiye ilişkileri 1945’ten bu yana en kötü noktaya inmiş ve ikili ilişkiler giderek daha kötüleşmiştir.   15 Temmuz darbe girişimini kınama ve Türkiye ile dayanışma gösterme konusunda ağır hareket eden Almanya’nın darbeci teröristleri destekleyici bir şekilde; darbe girişimindeki rolleri delillerle ispatlanan örgüt üyesi darbeci üst düzey askerlere sığınma hakkı vermesi, terör örgütünün her türlü faaliyetine izin vererek, örgüte siyasi, diplomatik ve finansal alanda destek vermesi, ilişkileri olumsuz yönde etkilemiştir. Alman “Die Welt” gazetesi muhabiri Deniz Yücel’in terör propagandası ve faaliyetleri iddiaları ile tutuklanması, 2017 tarihli anayasa referandumuna yönelik olarak Türk hükümetini temsil eden bakan ve milletvekillerinin programlar düzenlenmesine engel olunması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’nın bu tutumunu Nazi dönemi uygulamalarına benzetmesi ve bu bağlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik ana akım Alman medyasında yürütülen kara propaganda ve ırkçı hakaretler iki ilişkileri derinden etkilemiştir.

İkili ilişkilerde yeni bir aşama: Türkiye’ye karşı başlayan silah ambargosu

Türkiye’nin terör örgütleri IŞİD/DAEŞ ve PKK/PYD/YPG’ye karşı ülkenin sınır güvenliğini sağlamak amacıyla 2015-2020 yılları arasında gerçekleştirdiği operasyonlara (Fırat Kalkanı -2016, Zeytin Dalı -2018, Barış Pınarı -2019 ve Bahar Kalkanı -2020 Harekâtları), ayrıca Libya ve Doğu Akdeniz’deki haklı faaliyetlerine yönelik olarak Almanya’nın takındığı olumsuz tutum ve bu bağlamda Türkiye’ye yönelik silah ambargosu getirmesi, ilişkilerde yeni bir gerginliğe neden olmuştur.

Almanya’da yeni hükümet: Türkiye-Almanya ilişkilerinde değişen bir durum yok, Türkiye’ye karşı yeni ambargolar ve sorunlar

Hem Rusya-Ukrayna savaşı hem de kendi ulusal sorunları ve koalisyon ortakları arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle Almanya’nın dış politika pusulasını belirlemekte zorlanan Scholz’un başbakanlığındaki trafik lambası koalisyon hükümeti döneminde Türkiye ile ilişkiler bir iyileşmenin aksine soğumaya devam ediyor. Bu dönemde Alman hükümetinin Türkiye’nin Eurofighter savaş uçağı alımına engel olması, Akkuyu nükleer santral için parası ödenen türbinleri teslim etmemesi, Türkiye’ye vize ambargosu koyması ve Almanya’nın İsrail’in Gazze’de geçekleştirdiği soykırıma koşulsuz destek vermesi ikili ilişkileri olumsuz etkilemektedir. Her ne kadar Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier Nisan 2024’te Türkiye’ye ilk resmi ziyareti, ikili ilişkilerin düzelmesine yönelik bir adım olarak görülse de üç günlük bu ziyaret Türkiye’deki muhalefete destekten ve döner muhabbetinden ileri gidememiştir. Bunun yanında Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in Avrupa Futbol Şampiyonası sırasında ülkesindeki aşırı sağ, mülteci ve güvenlik sorunları ile ilgilenmek yerine Avusturya-Türkiye milli maçından sonra Merih Demiral’ın attığı golden sonra yaptığı bozkurt işaretine yönelik uygunsuz açıklamaları ve UEFA üzerinde baskı kurarak soruşturma açılmasına ve ceza verilmesine neden olması ilişkileri yeniden germiştir. 
 
Özellikle son 20 sene içerisinde yaşanan yukarda ifade ettiğimiz olaylar neticesinde Almanya-Türkiye ilişkileri giderek kötüleşiyor. Ancak Türkiye-Almanya ilişkilerinin bozulmasıyla ilgili arka planda yatan asıl sorunlar nelerdir diye özetleyecek olursak: 

Türkiye’nin Almanya’ya olan ekonomik, siyasi ve askeri/savunma sanayi bağımlılığının azalması ve bu bağlamda ilişkilerin dengeli bir karşılıklı bağımlılığa gelmesinin Almanya’yı rahatsız etmesi; ikili ilişkilerin bozulmasında önemli bir rol oynamaktadır. Bu çerçevede Merkel’in Türkiye’yi AB’den uzaklaştırmasıyla Almanya’nın Türkiye üzerindeki Avrupa çapasını/sopasını kaybetmesi, Türkiye’nin daha bağımsız bir dış politika izlemesini sağlamış, bu durum Almanya-Türkiye ilişkilerinde eski alışkanlıklarını devam ettirmek isteyen Almanya’nın keyfini kaçırmıştır. 2015-2020 yılları arasında Türkiye’nin Suriye ve Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirdiği operasyonları durdurmak isteyen Almanya, Türkiye’ye sadece ambargo koymak dışında bir şey yapamamış ve BND (Alman Dış İstihbarat Teşkilatı) Eski Başkanı Hanning’in “Türkiye’yi etkileyebilecek durumda değiliz” ifadesinde olduğu gibi Almanya’nın Türkiye karşısındaki etkisiz durumu açıkça görülmüştür. 

Türkiye-Almanya ilişkilerindeki ikinci asıl sorun ise ilişkilerin bir dengeye gelmesi ve Türkiye’nin Almanya’ya olan askeri, ekonomik ve siyasi bağımlılığının azalmasını tekrardan kendi lehine çevirmek isteyen Almanya’nın; PKK/YPG/PYD terör örgütü üyelerine yaptığı gibi FETÖ terör örgütü elemanlarına kucak açması onları destekleyerek, bu terör örgütlerini Türkiye’yi siyaseten köşeye sıkıştırmanın ve baskı yapmanın bir maşası olarak kullanmasıdır. 

Üçüncü önemli sorun olarak, özellikle İsrail’in en büyük destekçilerden biri olarak bilinen Axel Springer yayın grubunun ve bu bağlamda Alman ana akım medyasının Cumhurbaşkanı Erdoğan düşmanlığı ve nefretinin her alanda yoğun bir şekilde her geçen gün tırmanarak devam etmesi ilişkileri olumsuz yönde etkilemektedir. 

Son olarak Türkiye-Almanya ilişkilerindeki asıl sorun, tıpkı bugünkü Almanya’nın İsrail ile olan özel ilişkisini sadece Almanya’nın İsrail’e kaşı tarihsel sorumluluğuna bağlamak nasıl yanıltıcı ise Almanya’nın Türkiye olan ilişkisini ve bugünkü gelinen olumsuz noktayı sadece ikili ilişkilere bağlamak son derece yanıltıcıdır. Bu bağlamda Almanya-Türkiye ilişkilerinde ABD’nin Almanya üzerindeki etkisi son derece etkilidir. Özellikle 2010 sonrası bozulan Türkiye-ABD ilişkilerine paralel olarak (ABD’nin etkisiyle) Almanya-Türkiye ilişkileri de bozulmuştur. Bugün Türkiye’ye Akkuyu nükleer santrali için türbinlerin teslim edilmemesi, Türkiye’nin Eurofighter savaş uçağı alımına engel olunması gibi ambargolarda ve daha birçok sorunlu konuda ABD’nin doğrudan Almanya üzerinde etkisi vardır. Bu bağlamda II. Dünya Savaşı sonrasında bağımsız bir dış politikaya sahip olup olmadığına ilişkin tartışmaların odağında bulunan Almanya’nın dış politika pusulasının yönünü, Türkiye ilişkilerini ve yaşanan sorunları Atlantik Okyanusu ötesinden (ABD’den) okumak daha aydınlatıcı ve akıllıca olacaktır. 

AHMET BÜLBÜL

Münih Ludwig-Maximilians Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ana dalında, Hukuk Bilimi ve Yakın Doğu Kültür Tarihi, Türkoloji yan dallarında Lisans ve Yüksek lisans eğitimini aldı. 2007 yılında Yüksek lisans eğitimini “Avrupa Birliği ve Türkiye - Türkiye Avrupa Birliğine ait mi? Arka Plan ve Argümanlar” başlıklı Almanca teziyle tamamladı. Erciyes Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi ana bilim dalında “Başbakan Angela Merkel Dönemi Almanya’nın Ortadoğu Politikası” başlıklı doktora tezi ile 2019 yılında doktora ünvanını aldı. Nuh Naci Yazgan Üniversitesi’nde ders veren Bülbül’ün akademik çalıştığı alanlar arasında Alman Siyaseti ve Dış Politikası, Ortadoğu, Türk-Alman İlişkileri, Türk Dış Politikası, Avrupa Birliği ve Uluslararası Hukuk yer almaktadır. Bu konularda farklı dergi ve kitaplarda birçok yayını bulunmaktadır.