×
EKONOMİ

ANALİZ

Stiglitz: “Neoliberalizm Sadece Yeni Trump’lar Üretir!”

Yaşam standartlarının düşmesi ve bunun sonucunda yaşanan umut kaybı. Bu durum, kısmen Donald Trump'ta somutlaşan eşitsiz ve dürüst olmayan bir toplum yaratmış durumda. Sonuçta Trump neoliberalizmin ürettiği bir siyasi aktör.
BILL CLINTON'ın ekonomi danışman konseyinin başkanı ve sonrasında 1990'larda Dünya Bankası'nın baş ekonomisti olan Joseph Stiglitz, 2002'de IMF'ye karşı yazdığı ve çok satan Globalization and Its Dincontents (Küreselleşme ve Hoşnutsuzlukları) adlı kitabıyla şöhreti yakaladı. The Economist tarafından küçümsense de Stiglitz birçok solcu için önde gelen ekonomistlerden biri oldu.

Ancak bazı şeyler değişti. Stiglitz 81 yaşında nihayet kendini üstün hissediyor. Ticaret kurallarına şüpheyle yaklaşmak artık Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında kabul görmüş bir anlayış. Birden içinden gelen neşeyle "2000 yılında küreselleşme konusunda bulunduğum yer, tam da bugün bütün dünyanın bulunduğu yer!” diyor. IMF bile onun eleştirilerini benimsemiş durumda.

ABD Başkanı Joe Biden, Stiglitz'in onayladığı bazı büyük devlet ve işçi yanlısı politikaları benimsedi. Stiglitz ayrıca enflasyondaki düşüşün de kendisini haklı çıkardığını iddia ediyor. Kasım ayında, kendisi gibi, yükselen fiyatların tedarik zinciri sorunlarına "geçici" bir tepki olduğunu savunan ekonomistler adına bir "zafer turu" attı.

Ancak yeni küresel düzen Stiglitz'in dünya görüşüne yönelik zorlukları da beraberinde getiriyor. Stiglitz hem dünyadaki yoksullar hem de Batı’daki sanayisizleştirilmiş bölgeler için daha iyi bir uzlaşma çağrısında bulundu: Bu iki kesimin ihtiyaçları sıklıkla çatışıyor. ABD bir yandan elektrikli arabalar ve güneş panelleri üreterek yeşil sanayi istihdamı yaratmak istiyor; diğer yandan Çin'den yapılan ithalatın haksız rekabet yarattığından şikayet ediyor.

Çin küresel ticarette yapıcı bir oyuncu mu? "Sistemlerinin şeffaf olmaması nedeniyle pek çok açıdan tam olarak bilemiyoruz." ABD'nin 2019'dan bu yana dünya ticaretinin en üst temyiz mahkemesi olan DTÖ temyiz organına yeni yargıçların atanmasını engellemiş olması "ironik" bir durum. "Bu nedenle kuralları ihlal edip etmediklerini söylemenin resmî bir yasal yolu yok".

Stiglitz'e göre asıl sorun ABD'nin Çin gibi bir rakibi öngörmemiş olması. Teşvikler olmasa bile Çin "sadece ekonomilerinin ölçeği ve sahip olduğu mühendis sayısı sebebiyle rekabette üstünlük sağlayabilirdi. Bizim mühendisliğe az yatırım yapmamız ve onların mühendisliğe aşırı yatırım yapması bir ticaret ihlali değil, stratejik bir hatadır. Onlar kendilerini mukayeseli üstünlüğe sahip bir konuma getirdiler ve biz bunu henüz kabullenemedik."

Çin'in elektrikli araçlardaki başarısı Stiglitz nezdinde iklim politikasında düzenlemelerin çoğu zaman teşviklerden daha iyi sonuç verdiğinin de bir kanıtı. On yıldan daha uzun bir süre önce, "Başbakan [Wen Jiabao] ile bir toplantıdaydım ve araba şirketlerine şunu söyledi: beş yıl içinde elektrikli olmak zorundasınız, yoksa buradan gidersiniz. Çin bir elektrikli araç ülkesi olacağını açıkça belirtti; biz ise bunu yapmadık."

Peki Stiglitz sanayi işlerinin ülkeye geri getirilmesini destekliyor mu? "Pandemi, dirençli bir ekonomiye sahip olmadığımızı ve sınırların önemli olduğunu çok net bir şekilde ortaya koydu. Artık anlaşmalarımız ne olursa olsun, sıkıştığımızda vatandaşlarımızı birinci sıraya koyacağız."
Nobel ödüllü bir diğer isim Angus Deaton da kısa bir süre önce zengin ülkelerin liderlerinin kendi vatandaşlarına dünyanın en yoksul insanlarından daha fazla öncelik vermeleri gerektiğini savunmaya başladı. Stiglitz buna katılmıyor: Batı'nın kendi halkına öncelik verdiği görülürse, örneğin iklim değişikliği konusunda, küresel işbirliğini teşvik etmekte başarısız olacaktır. "Yeşil teknolojilerin daha fazla paylaşıldığı sanayi politikaları uygulayabiliriz."

Stiglitz "riskten arındırma" sloganını seviyor: üst düzey çip üretiminin "tek bir adada, Tayvan'da yoğunlaşması deliliktir". Cumhuriyetçilerin korumacılık anlayışı dünyayı "sıfır toplamlı" görmelerinden kaynaklanırken, Demokratlar ticaretten elde edilen kazançların işçiler değil şirketler tarafından yutulmasından endişe duymaktadır. Dahası, "Demokratlar hala kurallara dayalı bir sisteme inanıyor, yalnızca Çin'in kurallara uyduğunu düşünmüyorlar ve bu kadar heterojenliğin olduğu bir dünyada ne tür kurallara dayalı bir sistemin işleyebileceğini anlamaya çalışıyorlar".

***

Stiglitz'in yeni kitabı The Road to Freedom (Özgürlüğe Giden Yol), özgürlük fikrini Amerika'nın elinden geri almaya çalışıyor. Stiglitz'e göre ABD, temsiliyet olmadan vergilendirme yapılamayacağı fikrinden doğdu. Bazı vatandaşlar artık temsiliyet olsa bile vergilendirme kavramını reddediyor gibi görünüyor. 

Özgürlük, liberteryenlerin istediği gibi kolayca maksimize edilebilecek bir şey değildir. Karşılıklı ödünleşmeleri içerir: Bir kişinin silah taşıma özgürlüğü, birçok çocuğun okula gitme özgürlüğünü kısıtlar; bir ilaç şirketinin istediği ücreti alma özgürlüğü, hastaların yaşama özgürlüğü ile çatışır.

Stiglitz, sağın bu tür ödünleşmeleri kavramadaki başarısızlığının onun "temel felsefi kusuru" olduğunu yazıyor. Bu durum, kısmen Donald Trump'ta somutlaşan eşitsiz ve dürüst olmayan bir toplum yaratmış durumda: Trump'ın kurduğu kâr amacı gütmeyen okul Trump Üniversitesi, ABD'deki pek çok işletme gibi sömürü üzerine kurulmuştur ve Trump'ın kendisi de ABD'deki pek çok zengin çocuk gibi toplumun kurallarını çiğneme hakkına sahip olduğuna inanmaktadır.

Stiglitz'e göre popülizm Brezilya, ABD ve Macaristan gibi eşitsizlikle mücadele etmeyen ülkelerde daha güçlü. Yaşam standartlarının düşmesi ve bunun sonucunda yaşanan umut kaybı, "Trump gibi bir demagog için verimli bir alan yaratıyor. Trump neoliberalizmin ürettiği bir şeydir."

Stiglitz, eksik bilginin piyasaları nasıl etkilediğine ilişkin çalışmasıyla 2001 Nobel Ödülü'nü paylaşmıştı; ancak bunun kasıtlı olarak yanlış bilgi yaratan insanlar için geçerli olduğunu düşünmemişti. "İnsanların ne kadar kötü olabileceğini tam olarak düşünmemiştik! Bir şey biliyor olabilirim, bunu kendime saklarım ama sahtekarlığa karşı yasalar vardı ve bilimsel ilkelerimiz vardı, öylece yalan söyleyemezdiniz."

Stiglitz'in çözümleri genellikle ABD'nin Avrupa'ya daha çok benzemesi gerektiği yönünde: çevrimiçi düzenleme, hastalık maaşı ve ücretli tatil gibi. ABD neden büyüme ve teknoloji inovasyonunda Avrupa'dan daha iyi performans göstermeye devam ediyor? Stiglitz'in yanıtı iki aşamalı. Birincisi, ABD'nin büyüme rakamları nüfus eğilimleri tarafından pohpohlanıyor. "Demografinin bir kısmını düzelttiğinizde, o kadar da iyi durumda olmadığımızı görüyorsunuz." İkincisi, GSYİH yeterli değil. "Başarısız oluyoruz. Ortalama yaşam süremiz düşüyor. Mutsuzlukla ilgili verilerde çok aşağıdayız." Genel olarak "sıradan bir vatandaş olsaydınız, İsveç'e mi yoksa ABD'ye mi gitmeyi tercih ederdiniz? Cevap çok net. ABD’ye değil."

Silikon Vadisi'nin potansiyeli gerçek, ancak "çok büyük bir kısmı" devlet desteğine, Stanford ve Berkeley gibi kâr amacı gütmeyen üniversitelere bağlı. Zaten "bu [teknoloji] dünyası Trump dünyasının antitezidir. Trump araştırma harcamalarını kısmak istiyordu."

Yine de hükümet zor durumda: Batı'nın borçlarının GSYH'ye oranı arttı. Stiglitz endişeli mi? ABD için değil. "Son 100 yıldaki büyüme oranı, borcun sürdürülebilirliğinde gerçekten kritik değişken olan reel faiz oranının çok üzerinde olmuştur. Vergileri artırarak altyapıya yatırım yapmak da büyümeyi artıracaktır."

Ülkelerin kendi paralarını basamadığı ve vergi artışları için daha az alana sahip olduğu Avro Bölgesi'nde durum farklı. "Örneğin İtalya'nın borcu konusunda endişelenmemek elde değil."

Stiglitz-ekonomisi Arjantin siyasetinde kısa bir dönem geçirdi. Stiglitz'in yetiştirdiği Martín Guzmán 2019'da ekonomi bakanı olarak atandı. Arjantin'in borç yükünün yeniden yapılandırılması çağrısında bulundu; ancak harcama kesintileri için destek kazanamayınca 2022'de istifa etti. Peki, çıkarılacak dersler neler? "Ekonomiyi siyasetten ayıramazsınız. Ancak bir bütün olarak dünya için, bir [devlet] iflas prosedürünün olmaması gerçekten çok ciddi bir başarısızlıktır." Stiglitz, Şili'nin solcu devlet başkanı Gabriel Boric'in de fikirlerinin sert bir şekilde gerçeğe dönüştüğünü onaylayarak aktarıyor.

The Road to Freedom, neoliberal kapitalizmin "bencilliği", "materyalizmi" ve "sahtekârlığı" karşısında duyduğu ahlaki tiksintiyle oldukça çarpıcı. Stiglitz bagaj kaybeden havayollarından, güvenilmez telefon şebekelerinden, sizi saatlerce bekleten çağrı merkezlerinden şikayet ediyor. Belli ki kişisel bir mesele. "Geçen hafta sonu başta yaşlılar olmak üzere dolandırıcılık sorunuyla karşılaşmış tanıdığımız kaç kişi var diye konuşuyorduk. Hayatımızın çok büyük bir kısmı, aslında hiç de hoş olmayan bir savunma tarzıyla geçmek durumunda kalıyor."

Rakip ekonomistlerle "bilişsel uyumsuzluktan" muzdarip oldukları için dalga geçiyor: Hayatınızı piyasaların verimli olduğunu kanıtlamakla harcıyorsunuz ve sonra hayatınızın geri kalanını piyasa ekonomisinin bariz verimsizlikleriyle uğraşarak geçiriyorsunuz.

Aynı bilişsel uyumsuzluğun kendisi için de geçerli olup olmadığı merak konusu. "Çoğunlukla piyasa gelirlerinin ahlaki bir meşruiyeti olmadığını" savunuyor. Aynı şey kendi kazancı için de geçerli mi?

Soruyu iyi bir mizahla karşılıyor: "Hiçbirimizin aldığı ücret ahlaki açıdan herhangi bir şekilde meşrulaştırılamaz. Yaptığım bazı işler bir başkasına milyarlarca dolar kazandırabilir. Bunun ne kadarı benim yaptıklarımla ilişkilendirilebilir? Bunu nasıl düşüneceğimi bile bilmiyorum." 

Bildiği bir şey varsa o da "çok ağır, çok tatsız işlerde çalışan insanların diğerlerine kıyasla kendilerini tatmin edecek bir ücret almadıkları". ABD federal asgari ücreti "enflasyona göre ayarlandığında 65 yıl önceki seviyede. Bu inanılır gibi değil." Bazı şeyler değişmeli, Stiglitz'in kendisi her ne kadar güvenilir bir şekilde sabit kalsa da!


Bu yazı, Financial Times’ta “Trump is what neoliberalism produces” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.