ANALİZ
Multimeta Enflasyonu ve Kripto Paralar
Gelecekte ülkelerin değil ürünlerin para birimlerinden bahsedeceğimiz bir noktaya doğru ilerliyoruz. Bu ürünlerin para birimlerinin bütçemizde kapladığı yer ise bizim o dönemde yapacağımız ürün ve hizmet tercihlerinde belirleyici ve düzenleyici olacak.
2021 YILINDA Türkiye’de gübre fiyatları son kullanıcıda hemen hemen 8 kat arttı. Ülke ekonomisinin dışa bağımlılığı ve dövize dayalı girdi ile açıklanamayacak bu durumun özetini gelin kısaca yapalım. Pandemi dönemi ile birlikte araç fabrikaları üretim bandlarında değişikliğe gitti. Bunların başında Mercedes ve BMW gelmekte. Fabrikaların üretim yapılarında yapmış oldukları bu değişiklik, kullandıkları silikon miktarında artışa neden oldu. Silikon tüketimindeki payı görece azalan diğer tedarikçilerin bir kısmı, artan fiyatları karşılayamayacakları için alternatif yollar aradı. Bunların bir kısmını oluşturan kapak fabrikaları gübre satın alıp içerisindeki silikonu ayrıştırma yoluna gitti. Gübre tüketiminde maliyet yükünü kaldırma gücü görece en yüksek grup olan tekstil grubu, (ki gübre kumaşların baskı öncesi hazırlıklarında kullanılmakta) yükselen fiyatları göğüsledi. Ancak zincirin son halkası olan tarım sektörü artan maliyetlere aynı oranda katlanamadığı için alternatif yollara başvuruyor ya da son kullanıcıya durum yansıyor. Bu hikayenin sadece bir kısmı.
Klasik iktisadi anlayış içerisinde hane halkı ya da üreticinin tüketim alışkanlıklarını bir sepete toplayıp onun üzerinden fiyat artışlarını hesap etmek artık çağ dışı bir yöntem. Sepetlerin içerikleri dinamik bir şekilde değişirken, ürün miktarındaki artış ve gelişim hızı da aynı şekilde sepetlerin oldukça hızlı değiştirilmesi gerekliliğini beraberinde getiriyor. Blockchain teknolojisinde sıklıkla söylendiği gibi, değer kazanan bitcoin değil değer kaybeden doların bizzat kendisi. Zira artık çağdışı kalmış yöntemlerle paranın alım gücünü belli bir dengede tutmaya çalışıyoruz. Bu dengenin merkezine ise sosyoekonomik açıdan dar ve orta gelirli çevrenin mevcut hayat kalitelerini stabil hale getirmeyi koyuyoruz. Oysaki değişimin hızının yanından geçemeyecek ölçüde yerinde sayan bir sosyal refah kaybından bahsetmek durumundayız.
Sosyal refah kaybının gözle görülür bir hal alması geçtiğimiz yüzyıllarda onlarca yıl aldığı için sosyal hoşnutsuzluklar, ayaklanmalar ancak refah kaybını hızlandırıcı etkiye sahip olaylar yaşandığında ortaya çıkmaktaydı. Bununla beraber içinde yaşadığımız yüzyılda, insanlar artık isteyip de ulaşamadıkları her ürün ve hizmette daha sorgulayıcı, daha sorgulayıcı oldukları her durumda sistem için daha tehlikeli bir hal almakta. Herkesin gözlerinin önünde cereyan eden ancak adının koyulmadığı bir durum söz konusu. Bu durumu ben multimeta enflasyonu olarak adlandırmak istiyorum. Artan ürün ve hizmet sayısı, hammadde tedarik zincirinin eski düzen içerisinde sürdürülemez olması ve buna bağlı olarak fiyatlarda yaşanan artış hep enflasyon sepeti dediğimiz paketteki ürün sayısında hem de o paketin bizzat kendisinin fiyatlarında artışa neden olmakta.
Blockchain teknolojisi, adı konulmamış olan bu multimeta enflasyonunu gözle görülür ve kontrol edilebilir, hesaplanabilir hale getirme imkanı sunuyor. Belli başlı hizmetlere alt yapı sunan networkler üzerinde konumlanmış tokenlar belli bir amaca hizmet etme iddiaları ile sınırlı bir arz yapısı oluşturarak (kimi zaman merkez bankası görevi gören aygıtları aracılığı ile sınırsız arz kabiliyeti sergileyerek) hizmetlerini sürdürmeyi amaçlıyor. Bunun en net örneğini oyunlarda görüyoruz. Bu serüvenin oyunlarda başlamış olması da iktisadi gözlem açısından oldukça manidar. Oyun içi kazançlar da harcamalar da sabit bir token üzerinden yapılmakta. Dolar veya TL gibi “fiat paralar”a endekslediğiniz zaman, fiyat değişkenlik gösterebilir belki ama düşünün ki bu değerlendirme yazısını okumak için ödemeniz gereken ücret her seferinde 1 Dünya Siyaseti tokenı. Sistem buraya evriliyor, evrilecek, evrilmek zorunda. Zira halk yığınlarının sosyal refah kayıplarının telafi edilmesi, eğer alternatif bir yöntem geliştirilmezse mümkün değil. Elbette her bir tokenın, yazının girişinde de söylediğim gibi, zamansallık göstererek kendince yüksek veya düşük fiyat bantları arasında fiyatlandığı olacak. Bununla beraber bir reklam ajansı ile okurun ihtiyaç miktarları bir değil. Okurlar kendileri için en uygun gördükleri fiyat aralığında tokena sahip olmak isteyecekken reklam ajansları aynı esnekliğe sahip olmayacak. Fiyatların oldukça düşük olduğu bir dönemde 50 yıllık makale okuma tokenınızı satın aldığınızı düşünün.
Komünizmi başarısız kılan en önemli iki faktör artık çağımızın başat aktörü. Bilginin dolaşım hızı ve hesaplanabilirlik. Token ekonomisinde paranın birikim, değer ölçümü ve takas özelliklerinin yanına yeni bir özellik daha geliyor. Token ekonomisi insanlara metaları saklayabilme olanağı sağlıyor. Bahsettiğim bir servet aracının saklanması değil. İnsanlar ellerinde tuttuğu tokenlarla belli cins ürünleri sabit enflasyon (ki bu token piyasaya sürülürken ilan edilir ) oranları ile o token ekonomisine ait olan ürünü “stoklama” imkanına sahip oluyor. Metaları stoklamak her ne kadar serbest piyasa ekonomisinde herkes için mümkün olsa da hane halkı için durum içlerinde yaşadıkları ortamın metre karesi ile sınırlı. Fiat paranın, yerini token ekonomisine bırakması ile artık hane halkı sıfır maliyetle stoklama yapabilecek. Bu öylesine bir devrim ki aristokratların yasal haklarını kaybetmesi ile yaşanan gelişime benzer bir gelişimin uğultusunu bizlere duyuruyor.
Bu noktada tokenların dünyanın birçok yerindeki emtia borsalarından farkının ne olduğu sorgulanabilir. Burada iki asli unsurdan bahsedebiliriz. Birincisi emtia borsalarından aldığınız petrolü aracınıza koyamazsınız. Oysaki petrotoken çıktığında o coin ile alım yapma imkanına sahip olacaksınız. İkincisi ise sabit ya da hesaplanabilir olması, tokenların fiyat hareketlerinin öngörülebilirliğini sadece belli başlı organ ve kurumların tekelinden alıp herkesin erişimine açıyor. İnsanlar çocuk sahibi olmadan önce “bebek maması tokenı” veya “bez” tokenının uygun fiyatlanmasını bekleyeceklerdir. Fiyatlardaki volatilite artık hayatımızın bir parçası. İnsanlar bunu kendi lehlerine kullanma imkanına ancak kurumlarla ortak şartlarda sahip olmaları durumunda bir sosyal hoşnutsuzluk sebebi saymaktan vazgeçeceklerdir.
Tüm bunlara ilave olarak küçük miktarda fonların bir araya gelmesi ile oluşacak fonlar küçük servetlere sahip büyük kalabalıkların büyük servet sahibi küçük topluluklarla eşit şartlara sahip olmalarına imkan tanıyacaktır. Blockchain sistemindeki “DAO” uygulaması, herhangi bir fikrin hayata geçmesi için gereken finansal kaynakların yeni sistemde ne kadar rekabetçi şartlarda dağılabileceğine bir gösterge. Akla gelebilecek her türlü ilişki, alım-satım ve hizmetin gelecekte farklı token ya da para birimleri ile kendi ekosistemini oluşturacağını öngörüyor ya da en azından umut ediyorum. Elbette bu bir his olmaktan öte ekosistemin somut gelişimine dair gözlemlere de dayanmakta. Gelecekte ülkelerin değil ürünlerin para birimlerinden bahsedecek olmamız oldukça mümkün. Bu ürünlerin para birimlerinin bütçemizde kapladığı yer ise bizim o dönem hangi ürün ve hizmetleri tercih edeceğimiz, hangilerini tercih etmeyeceğimiz noktasında belirleyici ve düzenleyici olacak. Örneğin uçak biletleri söz konusu olduğunda havayolu tokenları yüksek doluluk oranlarına sahip uçaklar ve eskisinden daha çok insanın faydalandığı bir seyahat özgürlüğünü beraberinde getirecek. Her an her yere gitme özgürlüğü bir sonraki mücadele konusu haline gelecek.
İnsanlar istedikleri zaman istediklerini yapamamaya devam edecekler belki ama isteklerini “piyasa koşullarının” belirlediği dönemlerde yapma özgürlüğüne eskisinden daha fazla sahip olacaklar. Soru değişimin olup olmayacağı değil, soru değişimin ne zaman ve bahse konu edinimleri elde etmek için ne şekilde yaşanacağı.
Dünyanın nereye gittiğinden değil değişen dünyada nerede durduğumuzdan sorumluyuz. Son olarak yeni bir kapitalizm inşa etmek için yıkılmayı bekleyen mevcut kapitalizme karşı hayat arkadaşımla beraber yazdığımız bir motto ile yazıyı tamama erdirme zamanı; “Biz seninle kapitalistleşmiş dünyanın distopyalarına karşı devrim niteliğinde aşkla duruş sergiledik”. (Bu yazı 14 Şubatı kendisiyle beraber geçirmek yerine bu yazıyı kaleme almam için fedakarlık gösteren eşime küçük de olsa bir vefa borcudur.)
1988 senesinde doğdu. Liseyi Saint-Benoit Fransız Lisesi’nde okudu. Lise eğitimi sonrasında Sorbonne Hukuk Fakültesi’ne kabul aldı. İki yıl eğitim aldıktan sonra buradaki eğitimini yarıda bırakıp Marmara Üniversitesi İktisat bölümünde eğitimine devam etti. İktisat Tarihi anabilim dalında Osmanlı’daki ilk Fransız elçiliği üzerine yaptığı çalışması ile yüksek lisansını tamamladı. Marmara Üniversitesi’nde halen devam ettiği doktora eğitiminde Osmanlı klasik döneminde kapitülasyon politikaları üzerine araştırma yapmakta.