ANALİZ
Fransız Demokrasisi Krizde mi?
Seçmenler inanacak bir parti bulmakta zorlanırken, bölgesel seçimlere katılım düştü.
FRANSA BİR DEMOKRASİ krizinden muzdarip. Sorun, pazar günü yapılan bölgesel seçimlerde, seçmenlerin üçte ikisi gibi rekor sayıda bir katılım düşüklüğüyle tam olarak ortaya çıktı. Katılım konusunda, altı yıl önce yapılan son bölgesel seçime kıyasla 16 puanlık büyük bir düşüş yaşandı.
Katılımdaki düşüş koronavirüs yüzünden değildi. Bir IFOP anketine katılanların yalnızca yüzde 17'si, pandeminin oy kullanmama kararlarını etkilediğini belirtti. Buna karşılık, son 12 ayda İtalya, Hollanda ve Almanya'da yapılan seçimlere katılım normale yakın seviyelerde gerçekleşti.
Anketçiler ve siyaset bilimcilere göre seçimlerdeki bu rekor düzeydeki çekimserlik, Fransa'daki temsil krizinin ve demokratik kayıtsızlığın endişe verici bir işareti. Bu kriz, Başkan Emmanuel Macron'un seçmenleri etkin bir şekilde harekete geçirmek için kullanılan geleneksel sol-sağ ayrımını bulanıklaştırmasıyla daha da şiddetlendi.
Anket kuruluşu Kantar Public'den Emmanuel Riviere, "Fransız demokrasisi hasta," ifadesini kullandı. Riviere, “Sunulan siyasi seçenekleri birbirinden ayırt etmek o kadar zorlaştı ki, siyasi hayatın bir tür gölge oyunu olduğu izlenimi oluştu. Politikacılar, seçmenlerin umursadığı sorunları çözmekten çok, kendilerini seçtirmeye çalışmakla ilgileniyor,” değerlendirmesinde bulundu.
Bu durumun gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri için büyük yankıları olabilir. Siyasete dair bu ilgisizlik, potansiyel olarak Macron'un ikinci tura kalma şansını tehlikeye atabilir ve aynı zamanda ana rakibi, aşırı sağcı lider Marine Le Pen'i zayıflatabilir. Kaderleri, seçmenlerin siyasi sınıfa ve siyasi tartışmalara karşı aynı yabancılaşmayı hissedip hissetmeyeceğine ve Macron'un siyasi çizgisini daha net bir şekilde tanımlayıp tanımlayamayacağına bağlı olacak.
Seçmenler 2017'deki çıkışlarını tekrarlayabilirler. Macron'u seçerken, siyaset kurumuna karşı bir protesto hareketi olarak yeni başlayan bir ismi seçmişlerdi. Hem o hem de Le Pen, kendilerini bozuk bir siyasi sistemi eleştiren yabancılar olarak konumlandırmaya devam ediyor. Ancak mevcut dinamik, beklenmedik bir üçüncü isme de fırsat sunabilir. Bu aşamada bunun kim olabileceği henüz net değil.
Uzun yıllardır, “seçimlere ilgisizlik” üzerine çalışmalarda bulunan bir siyaset bilimci Jean-Yves Dormagen, "Seçmenlerin çoğu artık kendisini bir siyasi partiyle özdeşleştirmiyor. Bu durum son derece akışkan ve öngörülemez bir seçmen kitlesi yaratıyor. Bu da 2017'de Emmanuel Macron’un seçilmesinde olduğu gibi çok tanınmayan, yeni isimler için uygun bir fırsat sunuyor,” açıklamasında bulundu.
Dormagen'e göre, Macron'un sol-sağ ayrımını hiçe sayması ve siyasi çizgisini daha net bir şekilde tanımlamayı reddetmesi de seçimlere karşı ilgisizliğe neden olabilir. Çünkü bu durumda “seçim, karışık bir hal almış olur.”
Pazar günkü seçimlere düşük katılım, cumhurbaşkanı için birkaç başarısızlığa işaret ediyor.
Öncelikle bir bölgede, bir kabine bakanı öncülüğünde, içişleri ve adalet bakanlarını içeren yüksek profilli bir liste, oyların sadece yüzde 9'unu aldı ve katılım sadece yüzde 33 oldu.
Ayrıca Macron'un insanları oy kullanmaya teşvik eden ana argümanının – kendisi ile aşırı sağ arasında Maniheist seçimin – gücünü yitirdiğini gösterdi. Anketler Le Pen'in partisine güçlü bir destek öngörmesine rağmen sonuçlar öyle olmadı. Aslında, Fransız halkının yüzde 42'si artık aşırı sağı demokrasi için bir tehlike olarak görmüyor. Macron'un başkan olmasından bu yana 6 puanlık bir artış bu.
Yine Macron, insanların siyasi sürece olan inancını yeniden canlandırmaya yönelik 2017 kampanyasındaki vaadini de yerine getiremedi. Görev süresi boyunca, 2019'daki Avrupa parlamentosu seçimlerinin dikkate değer istisnası dışında, üç seçimden ikisinde toplum seçimlere rekor düzeyde ilgisiz kaldı.
Diğer yandan Le Pen de iyi bir performans göstermedi. Partinin güvenlik, İslam ve göç konusundaki fikirleri medyadaki ana akım tartışmaların çoğuna nüfuz etmesine rağmen, en önemli yarışlardaki adayları altı yıl öncesine göre son derece başarısız durumdaydı.
Ancak bütün bunların ötesinde, pazar günkü düşük katılımın gösterdiği asıl şey şu: Fransız seçmenler için cumhurbaşkanlığı seçimi dışında hiçbir seçimin pek fazla bir önemi yok. Cumhurbaşkanlığının özellikle Macron döneminde ne kadar merkezileştiği de göz önüne alındığında, bu tespit önemli bir haklılık payı taşıyor.
Dormagen, "Macron sistemi tamamen kişiselleştirdi ve başkan merkezli hale getirdi. Bu nedenle diğer seçimler tamamen anlamsız görünüyor. Kamuoyunda, her şey Elysee Sarayı'nda kararlaştırılıyor gibi görünüyor. Bu durumda önemli olan tek seçim başkanlık seçimi oluyor," görüşünü dile getirdi.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılım yüksek olmaya devam ediyor ve insanlar cumhurbaşkanına biraz gerçekçi olmayan umutlar bağlama eğiliminde.
Riviere, "Fransa cumhurbaşkanının bugün sahip olduğu yetkiler, General Charles de Gaulle'ün sahip olduğu kadar güçlü değil. Toplumu kökten değiştirmeyi taahhüt eden bir cumhurbaşkanımızın olması gerektiği yanılsaması içinde yaşıyoruz. Ancak başkanlık sisteminin bir sonucu olarak siyasi partilerin aşırı zayıflaması göz önüne alındığında, aldatıcı bir çıkmaza giriyoruz,” diyor.
Bu analiz, POLITICO dergisinde, 22 Haziran 2021 tarihinde “‘French democracy is sick’: Low election turnout sparks grave concern” başlığıyla yayımlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.