ANALİZ
Elon Musk ve Mutlakiyetçi Diriliş
Mutlakiyetçi monarşinin dünyanın birçok yerinde yıkılmasından yüzyıllar sonra varisleri aramıza geri dönmüş durumda. Şimdi etrafları ayrıcalıklı avukat ordularıyla çevrili, yarı egemen şirket imparatorluklarının yüce liderleri olarak hüküm sürüyorlar.
İKTİDAR SAHİPLERİ, güçlerinin sınırlandırılmasını bir türlü kabullenemez. Fransız Parlamentosu, 1665'te XIV. Louis'in fermanlarına karşı geldiğinde Fransa ve Navarre Kralı'nın buna şu sözlerle karşılık verdiği söylenir: “L’état, c’est moi”; “Devlet benim!”. Fransa'daki mutlakiyetçilik dönemi ancak 1789 Devrimi ile sona ermişti.
XIV. Louis gibi Elon Musk da sahip olduğu güç üzerindeki sınırlamaları reddediyor. Delaware Chancery Mahkemesi, Elon Musk'ın Tesla ile olan 56 milyar dolarlık ödeme anlaşmasının iptaline karar verdi. Yakın tarihli bu karara karşı çıkan Musk, Tesla'yı, Teksas'ta yeniden şirketleştirerek daha adil mahkemeler bulmayı umduğunu dile getirdi.
Çoğu şirket, bu eyalette kurulduğu için Delaware Mahkemesi, ABD'deki şirketler hukukuna dair anlaşmazlıkların çözümü için başvurulan esas mahkeme konumunda yer alıyor. Tesla olayı da Musk'ın Delaware Mahkemesi'ne ilk karşı çıkışı değil. Zira Musk'ın yasalar ve yasal anlaşmalarla olan sıkıntısı, iki yıl evvelki Twitter'ı satın alma anlaşmasından bir yolunu bulup sıyrılmaya çalışmasıyla ortaya çıkmıştı. Neticede mahkeme baskısıyla alım-satım işlemi tamamlanmıştı.
Tesla davasında bir hissedar, mahkemeden, iddialı performans hedeflerini gerçekleştirmesine karşılık şirketin özsermaye hisselerinin bir kısmının Musk’a verilerek onu dünyanın en zengin insanlarından biri konumuna getiren ödeme paketini gözden geçirme talebinde bulundu. Buna göre toplamda 650 milyar dolara kadar olmak üzere, Tesla’nın piyasa değerindeki her 50 milyar dolarlık artış, ayrıca faiz, vergi, yıpranma payı ve amortisman öncesi kâr (EBITDA) hedefleri için Musk, şirket hisselerinin %1'ini, belli bir fiyat üzerinden satın alma opsiyonu elde edecekti.
Normalde Delaware mahkemeleri, yönetim kurulunun eylemlerini gözden geçirmeye pek yanaşmaz. Ayrıca yöneticilere veya görevlilere yapılan ödeme tutarı hakkında herhangi bir karar da almaz. Bu noktadaki tek sınır ise "şirket kaynaklarının israfı"dır. Kaldı ki bu da eski bir şansölyenin ifadesiyle "efsanevi Loch Ness Canavarı" gibi pek görülmez.
Bu tür temel gereklilikleri karşılamak atla deve değildir ki bunlar, halka açık bir şirket için oyunun kurallarıdır. Harika bir forvet olsanız da ofsaytta kalırsanız gol atamazsınız. Bahse konu meselede, yönetim kurulu Elon Musk'ın yanında yer almayı seçti ve şirket yöneticileri, Musk’ı âdeta bir süperstar gibi görerek onu haklı çıkarmayı tercih ettiler.
Musk ve arkasındaki destekçileri elbette bir başlarına değil. Bilhassa son yıllarda, CEO figürü etrafında gelişen daha geniş bir kült oluştu. CEO'ların birçoğu, krallar gibi muamele görüyor. Onları mutlu etmek için ne kadar gerekiyorsa o kadar ikramiye ve tazminat verilmesi gerektiği gitgide daha fazla kanıksanıyor.
Çoğu durumda, bu ödemelerin performansla bir ilgisinin olduğu bile söylenemez. Aksine bu ödemeler, dünya piyasalarındaki değişimlerin ardından gelen beklenmeyen kârları yansıtır. Belirttiğimiz üzere performans, her durumda gerçek olmayabilir fakat söz konusu durumun eşitsizlik üzerindeki etkisi kesinlikle gerçek.
Yine de çoğu CEO, oyunu kurallarına göre oynadığını göstermek ister. Bu nedenle, ilk etapta davacı ile anlaşamadıkları takdirde mahkemenin vereceği karara riayet eder. Elon Musk'ın yasalara açıkça meydan okuması ise farklı bir nitelik taşıyor. Üstelik bu durumdan sıyrılabilir de. Nitekim ABD hukuk sistemi, özel aktörlerin istedikleri yerde iş yapma ehliyetini, herhangi bir şekilde sınırlandırmaksızın istedikleri yasal ortamı seçebilecekleri fikrini uzun zamandır destekliyor.
Bu özgürlük, vize zorunluluğu olmaksızın tüm kapıları açan diplomatik bir pasaportla mukayese edilebilir. Diplomatlar gibi şirketler de yerel yetki alanından büyük ölçüde muaftır. Fakat diplomatların aksine, ev sahibi hükûmetleri adaletsiz ve haksız eylemlerde bulundukları iddiasıyla dava edebildikleri için şirketlerden kurtulmak o kadar da kolay değildir.
Hatta bazı gözlemciler, şirketler için "kendi başlarına kanun koyucu" ifadesini kullanıyor. Şirketler, ihtiyaçlarına ya da Musk meselesinde olduğu gibi kişisel kaprislere bağlı olarak farklı yasal sistemlere dâhil olup bu sistemleri feshedebildikleri için kendilerini kısıtladığı varsayılan kanunları da bilfiil iptal edebilirler. Kanun, onlar ne olmasını istiyorsa odur. Mutlakiyetçi monarşinin dünyanın birçok yerinde yıkılmasından yüzyıllar sonra varisleri aramıza geri dönmüş durumda. Şimdi etrafları ayrıcalıklı avukat ordularıyla çevrili, yarı egemen şirket imparatorluklarının yüce liderleri olarak hüküm sürüyorlar.
Bu yazı, Project Syndicate’de, “Elon Musk and the Absolutist Revival” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımları kısaltılmış ve editoryal düzenleme yapılmıştır.