×
ÇİN

ANALİZ

ÇKP Genel Kurulu’nun Ardından: Yeni Kalkınma Modeli ve Ulusal Sistem İnşası

ÇKP’nin bu yılki Üçüncü Genel Kurulu’nda iki büyük alanda önemli politika değişimlerinin derinleştirilmesine ilişkin sinyaller verildi. İlki; yeni teknolojilere ve yapay zekaya dayalı yeni kalkınma modelinin geliştirilmesi, ikinci de “yeni ulusal sistem” inşası.
15-18 Temmuz tarihlerinde gerçekleştirilen 20. Çin Komünist Partisi Genel Komitesi Üçüncü Genel Kurul’da alınan siyasal kararlar, başta Çin Devlet Başkanı Xi Jinping olmak üzere devlet yetkililerinin uzun bir süredir verdikleri mesajları teyit eden bir nitelik arz ediyor. Çin liderliğinin benimsediği yeni yol haritasında Çin tarzı modernleşme amacına yönelik kapsamlı reformların derinleştirilmesi gerekliliğine vurgu yapılırken yüksek kaliteli kalkınmanın önemine işaret ediliyor. Böylece devlet kapitalizminin dönüşümünde geliştirilmek istenen yeni kalkınma modeline yönelik siyasal destek pekiştirilirken yeni ulusal sistem inşasında izlenecek politikalar daha da belirgin hale geliyor. “Yeni nitelikli üretken güçler” olarak öne çıkan yeni enerji ve yapay zeka politikalarının teşvik edilerek yeni endüstri alanlarının desteklenmesi, Çin’in teknolojik modernleşmesine yön veren inovasyon odaklı yüksek nitelikli kalkınma hedeflerine ulaşılmasını amaçlıyor.
 
Ana Amaç Teknolojik Modernleşmenin Sürdürülmesi
 
Çin’e özgü sosyalizme dayalı modernleşmenin Batı tarzı modernleşmeden farklı özellikler taşıması, iç ve dış faktörlerden etkilenen devlet kapitalizminin geçirdiği dönüşümde Çin’in reform önceliklerinin de farklılaşması sonucunu doğuruyor. Çin’in devasa üretim kapasitesi ve kendine özgü siyasal sistem yapısının şekillendirdiği devlet kapitalizminin gelişimi, karşılaşılan yeni fırsatlar ve zorlukların beraberce değerlendirilmesini gerektiriyor. Özellikle demografik değişim ile ortak refahın genişletilmesi ve sosyal adalet yönündeki kaygıların Çin üzerinde artan dışsal baskılarla birleşmesi, alınan reform kararlarının uygulanmasını zorlaştıran başlıca faktörler. Endüstrileşmiş Çin’den dijitalleşen Çin’e doğru yaşanan dönüşümde Çin’in yeni reform vizyonu, “arz yönlü yapısal reforma hız verilmesini” öngören yeni ekonomi ve endüstri politikalarının uygulanmasını içeriyor.
 
Çin’in kalkınmasında teknolojik modernleşmenin neden şimdi itici güç haline geldiğiyle ilgili verilen mesajlar, geleneksel büyüme ve üretime dayalı kalkınma modelinden ayrılışın yeni şartlar altında gerekliliği üzerinde duruyor. Yaşanan teknolojik devrimin üretim faktörleri üzerinde yarattığı etkilerin özellikle endüstriyel dönüşüm, işgücü ve sermaye açısından doğurduğu sonuçların altını çizen yeni yaklaşım, pratikte ortaya çıkan yeni nitelikli üretim güçlerinin gelişiminin kolaylaştırılmasını amaçlıyor. Çin’in içsel dönüşümünün bugün ulaştığı seviyenin, 2010 yılından itibaren başlayan teknolojik ilerlemelerle yeni endüstrilerin gelişimi, hızlı kentleşmeye bağlı olarak yenilikçi işgücüne duyulan ihtiyacın karşılanması ve artan sermayenin birikimleri artırması gibi faktörlerin bir sonucu olduğu savunuluyor. Çin’deki büyümenin inovasyon ve teknolojik ilerlemelerle yönlendirilen yeni bir kalkınma evresine geçmesi hem yeni fırsatlar hem de aşılması gereken yeni zorlukları beraberinde getiriyor.
 
Öte yandan ABD’nin Çin üzerinde uyguladığı kısıtlayıcı ekonomi güvenliği politikaları, teknolojik bağımsızlığın güçlendirilmesi ve tedarik zincirlerinin istikrarının korunması gibi yeni sorunların çözümünü Çin’in güvenlik ve ekonomi politikaları açısından öncelikli hale getirdi. Dışsal ortamda yaşanan değişim ve artan baskılar açısından bakıldığında ulusal kaynakların yeniden dağıtımında daha fazla merkezi planlamayı öngören sermayenin öncelikli stratejik sektörlere yönlendirilmesi gerekli görülüyor. Ayrıca jeopolitik etkilerin ve siyasal değerlendirmelerin ağırlık kazandığı yeni ulusal sistem inşasında merkezi karar verme süreçlerinin güçlendirilmesi ve merkezi otorite ile yerel bölgeler arasındaki ilişkilere odaklanan ülkesel yönetişimin ihracat-yatırım dengesi açısından yeniden yapılandırılması kritik önemde. Özellikle teknolojik inovasyonda global liderliğin elde edilmesi amacına yönelik mevcut ulusal kaynakların etkin bir şekilde kullanılması, ABD’yle devam eden jeoteknolojik rekabetin ulaştığı yeni aşama açısından stratejik zorunluluk olarak niteleniyor.
 
Bu yılki Üçüncü Genel Kurul’da iki büyük alanda önemli politika değişiminin kararlı bir şekilde sürdürüleceğine ilişkin sinyaller verildi. Birincisi; yeni teknolojilerin inovasyonunda global liderliği elde etmek amacıyla “yeni nitelikli üretken güçler”in desteklenmesi. İkincisi ise “yeni ulusal sistem” inşası.
 
Yeni Nitelikli Üretken Güçler: Yeni Enerji ve Yapay Zeka
 
Genel kurulda öne çıkan ilk büyük politika değişimi “yeni nitelikli üretken güçler”in desteklenmesine odaklanıyor. Bu kapsamda, şimdiye kadar Çin’in endüstri politikaları ihracata dayalı ekonomik büyüme modeliyle global piyasadaki payını genişletmeye yönelmişken bundan böyle global düzeyde ortaya çıkan yeni alanlarda geleceğin endüstrilerine liderlik edilmesi çağrısında bulunuluyor. Çin’in yeni ekonomi politikasında iç tüketimin artırılmasından çok daha önemli görülen husus, inovasyona dayalı yüksek kaliteli üretimin teşvik edilmesi. Yeni endüstri politikalarının stratejik öncelikli alanları olarak yeni enerji ve yapay zeka endüstrilerinin gelişiminin daha fazla desteklenmesi yönündeki politikalara ağırlık verileceği yeniden teyit edildi. Bu yaklaşım, birbiriyle bağlantılı iki temel politika probleminin çözülmesini mümkün kılıyor. Çin’in 1990’lardan itibaren hızlı kalkınmasına bağlı olarak ortaya çıkan altyapı yetersizliği problemi, Kuşak ve Yol yardımıyla büyük ölçüde çözümlenmişken enerji güvenliği sorununun çözümünde “yeşil kalkınma” çerçevesinde uzun dönemli planlamaya dayalı etkin politikalar geliştiriliyor. Enerji güvenliği ve teknolojik inovasyon arasında var olan sıkı bağ, elektrikli araçlar, fotovoltaik cihazlar ve bataryalar gibi yeni teknolojilerin üretimi ve ihracında elde edilen dünya liderliğinin sürdürülmesiyle Çin’in ekonomik kalkınmasının geleceği açısından yeni avantajlar yaratılmasına imkan veriyor.
 
Çin’in yeni endüstrilerde reform önceliklerinin ABD’nin uyguladığı ekonomi güvenliği politikalarından kaynaklanan dışsal baskıyı hafifletmeye ve hatta bu noktada oluşan engelleri aşmaya yönelik önemli boyutları var. Daha önce benimsenen “ikili sirkülasyon” paradigmasının “yeni nitelikli üretken güçler”in geliştirilmesine yön veren temel mantığı, kritik bir noktaya odaklanmış durumda: Yeni teknolojilerin üretimi ve ihracında dışsal sirkülasyonun sürdürülmesiyle “yeni potansiyel büyüme alanları”nın yaratılması. Kuşak ve Yol’un yeni aşamasında önem kazanan “yeşil kalkınma” çerçevesine, (Güneydoğu Asya ve Orta Asya başta olmak üzere) Global Güney’in kalkınma önceliklerini belirleyecek şekilde ivme kazandırılması hem Çin’in sürdürülebilir içsel büyümesini hızlandıran hem de global ekonominin gelişimine katkı sağlayan başarılı bir ekonomik model yaklaşımı sunuyor. Özellikle elektrikli araçlar ve yeşil teknolojilerde iç sirkülasyonda elde edilen teknolojik inovasyon avantajının, dış piyasalarda yeni büyüme merkezleri yaratmak suretiyle desteklenmesi, ABD’nin korumacı politikalarını aşmak için Çin’in uyguladığı en temel strateji. Örneğin; Huawei’in 5G dijital internet ağ altyapılarında global düzeyde yarattığı etkinin ardından şimdi de BYD gibi elektrikli araç şirketlerinin güçlü bir teknoloji rüzgarı estirme eğilimi giderek artıyor. 
 
Yapay zeka alanında ise ABD’yle artan rekabetin yarattığı kısıtlayıcı etkiler, otonom sistemlerin geliştirilmesinde yapay zeka kullanımının yaygınlaştırılmasına hız verilmesi yaklaşımını güçlendiriyor. Çin’in yapay zeka araştırma ve geliştirmesine yaptığı yatırımın diğer ülkelere oranla giderek artması bu alanda uzun dönemli planlamaya işaret ediyor. Söz konusu AR-GE yatırımlarındaki hızlı artış, aynı zamanda, yapay zeka kullanımı, otonom sistemlerin yaygınlaştırılması ve robotlaşmaya yönelik politikalarda demografik değişimin önemli bir değişken olarak rol oynadığını gösteriyor. Orta ve uzun dönemde yaşlanan nüfus ve giderek azalan işgücüne katılımın ekonomik büyüme performansını negatif yönde etkilememesi için ‘insan gibi robotların’ geliştirilmesini de içeren geniş kapsamlı teknolojik altyapının üretim endüstrilerine entegrasyonunu güçlendirmek ekonomik reform politikalarının önemli bir parçası. Tesla’nın gelecek yıl ‘insan gibi robotları” kullanmaya başlayacağını açıklamasından daha önce Çin, yeni üretken güçlerin harekete geçirilmesini desteklemek amacıyla insan gibi robotları üretim endüstrisinde yaygınlaştırmayı planladığını açıkladı. Buna ek olarak Çin’in yakın zamanda dünyanın ilk 6G test ağını kurmayı başarması, sadece endüstriyel ve çeşitli sektörlerde büyük yeniliklerin kapılarını aralamakla kalmayacak aynı zamanda otonom sistemler ve yapay zeka uygulamalarının optimum düzeyde kullanımı ve yaygınlaşmasını da hızlandıracak. Dijital dönüşümü hızlandıracak bu yeni gelişmelerin global teknolojik rekabette Çin’in elde ettiği avantajları farklı alanlara taşıyarak çeşitlendirme fırsatı sunacağını beklemek yanıltıcı olmaz. Global endüstri kuruluşu SEMI tarafından 9 Temmuz’da yayınlanan bir rapora göre, global yarı iletken ekipmanlarının satışında %32’lik en yüksek paya sahip Çin pazarında giderek artan talep, Çin’in yapay zeka ve diğer yüksek teknoloji alanlarındaki hızlı gelişimine işaret ediyor. Özellikle reel ekonomi ve dijital ekonomi arasındaki entegrasyonun sağlanmasında büyük veri ve yapay zeka kullanımının geliştirilmesi, öncelikli alanlardan biri olarak tanımlanıyor.
 
Yapay zeka endüstrisindeki gelişimin enerji tüketimini artırması, Çin’in geleneksel enerji güvenliği kaygılarının yanında yeşil dönüşüm ve yeni teknolojilere öncelik vermesinin arkasında yatan bir diğer önemli neden. 2017 yılında Yeni Nesil Yapay Zeka Gelişim Planı’nın açıklanmasından sonra, yapay zekanın gelişiminde rol oynayan veri merkezlerinin artması, yenilenebilir enerjiye duyulan ihtiyacın karşılanması için Çin’in Xinjiang, Gansu, İç Moğolistan ve Tibet gibi Batı bölgelerinde mega projelerin uygulamaya konulmasına neden oldu. Bu noktada, söz konusu temel problemin aşılmasında daha etkin politikaların uygulanabilmesi için hem yapay zeka gelişiminin hızlandırılması hem de yenilenebilir enerji kaynaklarının çoğaltılması çabalarının koordineli bir şekilde yürütüleceğini öngörmek mümkün.
 
Diğer yandan ulusal tedarik zincirlerinin yerel-bölgesel ihtiyaçlar ve uygunluğa göre yeniden düzenlenerek sağlamlaştırılması ve global tedarik zincirlerinin korunması için yeni işbirliklerinin yaratılması daha da önemli hale geldi. Bu noktada Çin, yeni teknolojilerin üretim ve ihracatını artıracak şekilde çeşitli Global Güney ülkelerinde yatırım teşviklerini genişletiyor. Hem ulusal hem de global tedarik zincirlerinin korunması için ileri teknoloji transferi de dahil, mevcut ortaklıkların devam ettirilmesi ve yeni işbirliklerinin çeşitlendirilmesinde yeni teknolojilerin sağladığı imkanlar, sürdürülebilir güvenlik çerçevesinde değerlendiriliyor. Bununla beraber kritik mineraller ve nadir elementlerin teknolojik egemenliğin ana unsuru haline gelmesi, teknolojik gelişimin global rekabetinde, kalkınma önceliklerinin ulusal güvenlik kaygılarıyla dengelenmesi çabalarını derinleştiriyor.
 
Xi Jinping Düşüncesinde Yeni Ulusal Sistem İnşası
 
Üçüncü Genel Kurulda öne çıkan ikinci büyük politika değişimi ise “yeni ulusal sistem” inşası amacına yönelik. Uzun dönemli Çin modernleşmesine yönelik Xi Jinping liderliğinin ileri sürdüğü yaklaşımın yeni ulusal sistem inşasına ilişkin çizdiği genel çerçeve, kritik temalara odaklanıyor: Çin tarzı modernleşmede yöntem sorunu, Çin modeli, Çin tarzı yönetişim ve kültürel değişim bu temalardan öne çıkanlar. Xi Jinping’in Çin tarzı modernleşmeye yönelik sistem yaklaşımı, teknolojik modernleşmeye öncelik verirken yönetişim sistemini modernleştirmeyi amaçlıyor. Yeni ulusal sistem inşasına yön veren ve kapsamlı reformu derinleştirme kararlılığını yansıtan Xi Jinping Düşüncesi’nde formüle edilen “Dört Özgüven” yaklaşımı, Xi Jinping’in daha önce ortaya koyduğu “Çin ulusunun ihyası” ana vizyonunun nasıl hayata geçirileceğini özetleyen uygulanabilir bir teorik çerçeve sunuyor. Bu teorik çerçevede öne çıkan ana hatlar şöyle özetlenebilir: 
 
1) Yöntem: Çin’in kendisine seçtiği güvenli yolda, ekonomik kalkınmanın öncelikli görülmesi. Kalkınma ve güvenlik arasındaki ilişkinin koordine edilmesini sağlayan devlet kapitalizmi modeli, pragmatik bir yaklaşımla ana amaçların sürdürülebilirliğini mümkün kılıyor. Bu noktada, endüstri sonrası yeni dijital-teknolojik döneme geçişte teknolojik modernleşme yoluyla elde edilen karşılaştırmalı rekabet avantajının devlet kapitalizminin dönüştürülmesi için kullanılması amaçlanıyor.
 
2) İdeoloji/teori: Çin’i farklı kılan kalkınmacı pragmatizm aslında bir tür ideoloji olarak değerlendirilebilir. Daha doğrusu Çin’in izlediği güvenli yolun doğurduğu ideolojik sonuç, Batı sisteminin çıktılarıyla tamamlayıcı bir ilişki kurmayı, mevcut çıktıları çoğaltarak çeşitlendirmeyi ve pratik düzeyde en uygun ve verimli şekilde ticarileştirmeyi içeren kendine özgü sonuç odaklı bir yaklaşım. İdealize edilmiş Batı’nın sağladığı fırsatlardan faydalanırken ulusal ideolojik birlik düşüncesinin korunması ve Çin modelinin başarısının uluslararasılaştırılarak çekiciliğinin artırılması gibi siyasi ödevler, ideolojik ve teorik özgüvenin güçlendirilmesine bağlı görülüyor. Yeni uluslararası trendlere liderlik edilerek “Çin modeli”nin yaygınlaştırılması, Xi Jinping düşüncesinin Çin tarzı yönetişim vurgusundan önce üzerinde önemle durduğu en temel siyasal amaç. Bu açıdan bakıldığında Çin’in Batı’yla ama genel olarak dünyanın geri kalanıyla ilişkisi, sistemi içeriden dönüştürmeyi amaçlayan uzun dönemli bir perspektifi yansıttığı için çelişkili sonuçlar doğurabiliyor. Globalleşme ve kapitalizmin geleceği açısından önem taşıyan Çin modelinin sağlayacağı potansiyel faydalar, liberal kapitalizmin başarılı yönleri çoğaltılırken başarısızlıklarından kaynaklanan hoşnutsuzlukların hafifletilerek çöküşünün geciktirilmesine yardımcı oluyor.
 
3) Siyasal sistem: Globalleşen Çin’in genişleyen çıkarlarıyla beraber ortaya çıkan yeniden örgütlenme ihtiyacı, siyasal sistemin değişimini hızlandıran bir gelişme. Son dönemde ABD’yle artan jeopolitik rekabet, bu değişimin daha dengeli yürütülmesini zorunlu kılıyor. Siyasal sistem açısından değişimin kurumsallaştırılarak kalıcı hale getirilmesi ise en önemli sorun. Yapısal reformlar derinleştirilirken Çin’in siyasal sisteminin istikrarının korunması ve geçmiş kazanımların sürdürülebilmesini sağlayacak gerekli önlemlerin alınması, kapsamlı kurumsal reformları öngören yeni “Çin tarzı yönetişim”in en temel kaygısı. İkincisi; bir yandan ABD kaynaklı dışsal kısıtlama ve baskı politikalarına karşı teknolojik egemenlik ve bağımsızlığın güçlendirilmesinin önemi vurgulanıyor. Diğer yandan dijital ekonomi, otonom sistemler ve yapay zekanın yol açması muhtemel ilave işsizlik ve gelir adaletsizliği gibi sosyo-ekonomik sorunların çözümlenmesine yönelik erken tedbirleri içeren yapısal reformlara öncelik veriliyor. Böylelikle, teknolojik gelişimin sadece fırsat değil aynı zamanda riskler de barındırdığını kabul eden bir yaklaşım sergileniyor. Üçüncüsü; Covid-19 sonrası Xi Jinping liderliğinin ortak refah kaygılarını öne çıkaran düzenleyici devlet yaklaşımı, devlet ve piyasa arasındaki ilişkilerin yeniden yönetilmesi ni içeriyor. Ama aynı zamanda hızlı gelişen bölgelerle daha az gelişmiş bölgeler arasında oluşan refah farklılaşmasının yönetişimini de içeren merkez-yerel ilişkilerinin yeniden yapılandırılmasını da kapsıyor. Bu noktada Çin yönetimi, yerel ekonomilerde modernleşme sürecinin tamamlanmasının Çin’in stratejik ortaklıklarla global ekonomiye entegrasyonunu kolaylaştıracağı düşüncesini benimsiyor. Bu açıdan yeni üretken güçlerin yerel ekonomilerin gelişiminde itici güç olarak kullanımının sağlayacağı avantajlar önemseniyor. Dördüncüsü; Çin tarzı yönetişimin global yönetişime yapacağı potansiyel katkıları göz önünde bulunduran Xi Jinping düşüncesi, kapsayıcı globalleşmeyi destekleyen ulusal ekonomik sistem ile siyasal liberalleşmeye mesafeli siyasal sistem yaklaşımı arasında oluşan çelişkileri uzun dönemde sabırlı bir şekilde aşma gayreti içinde. Hızlı dijitalleşme ve teknolojik gelişimin sağladığı avantajların kullanılmasıyla global yönetişimde daha etkin bir rol üstlenerek yeni global kural ve standartların belirlenmesinde şekillendirici olma girişimleri, söz konusu çelişkilerin ortadan kalkmasına ve dışsal baskıların hafifletilmesine yardımcı olacak önemli bir yaklaşım olarak değerlendiriliyor.
 
4) Kültür: Değişim kültürünün yaratılması, kazanımların kalıcı hale getirilerek sürdürülmesini sağlar. Çin gibi yoğun nüfus ve hızlı gelişen bir ülkede ahlaki değer ve bağlılıklar, eşitsizliklerden kaynaklanan hoşnutsuzlukların yumuşatılması ve toplumsal birlik ve ahengin yaratılmasında önemli bir işlev üstleniyor. Bu işlev, kapitalist gelişim arttıkça daha da önemli hale geliyor. Materyal değişimin ahlaki gelişimle desteklenmesi ihtiyacı, kültürel değişimin önemli bir boyutunu oluşturuyor. Çin örneğinde bu hızlı dönüşüm yaşanırken Doğu’nun geleneksel mirası ile Batı kültürünün birleştirilmesinde yaşanan zorluk, Marksizm’in yol göstericiliği ile aşılmaya gayret ediliyor. Kültürel değişimin eski ve yeni arasında gidip gelen dinamik gelişimi, teknoloji bileşeninin eklenmesiyle daha da karmaşık bir hal aldı. Global düzeyde büyük tarihsel trendler ve rekabetçi uluslararası yapısal koşullar açısından Marksizm’in rehberliği, liderlik düzeyinde halen baskın ideolojik eğilim. Fakat Xi Jinping’in Global Medeniyet Girişimi’nde benimsediği stratejik çok taraflılık ve reformist uluslararasıcılık yaklaşımı, (reformist çok taraflılık), yeni Konfüçyüsçülük’ün sağlayacağı pragmatik idealleri (pragmatik idealizm) önemsiyor. Ülkesel düzeyde ise Marksizm’den yeni Konfüçyüsçülük’e doğru yaşanan geçiş sürecinde değişim kültürünün halkın geniş kesimlerini mobilize edebilecek kitlesel kapasiteye ulaştırılması çabası, özellikle global kapitalizmin yerelleştirilmesi açısından önemli. Mao döneminde yaşanan kültür devriminin gelenekselcilik üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin giderilmesi, kültürel ideolojinin dönüştürülmesini gerekli kılıyor. Konfüçyüsçülük, global kapitalizm ve modernleşmenin taşıyıcıları olan siyasal-ekonomik elitler ve global diaspora arasında giderek yaygınlaşıyor. Aynı zamanda kapitalistleşmeyi kolaylaştırıcı bir kültürel/siyasal ideoloji halini alıyor. Çin’in yeni kalkınma modelinin yaygınlaştırılması ve çekiciliğinin artırılmasında, Çin diasporasıyla bağların güçlendirilmesinde, yeni global kimlik ve network inşasında önemli bir rol oynuyor. Ancak bu kültürel/siyasal ideolojinin halk düzeyinde oluşan kültürel kopukluğu nasıl tamir edeceği halen belirsizliğini koruyor. Öte yandan teknolojik gelişim, bu yeni trendin gerçekleşmesini sağlayacak yeni fırsatlar sunduğu gibi bazı riskler de barındırıyor. Bu açıdan bakıldığında teknolojik yaratıcılık ve inovasyon özgüvenine sahip bir Çin toplumunun yaratılarak buna uygun işletme kültürünün geliştirilmesinde Çin kültürü üzerinde etkili olan üç ana gelenekten (yeni Konfüçyüsçülük, Marksizm ve Batı kültürü) sağlıklı yeni bir sentez oluşturma çabası devam ediyor.
 
Sonuç
 
Sonuç olarak Çin’in içsel dönüşümünü etkileyen demografik değişim ve ortak refahın genişletilmesi kaygıları ile dışsal ortamda yaşanan değişimin yarattığı teknolojik bağımsızlık ve tedarik zincirlerinde istikrarın korunması zorunluluğu Xi Jinping liderliğinin yeni reform vizyonunu belirleyen ana faktörler. Yeni üretken güçlerin teşvik edilmesi, bu reform vizyonunun önemli bir ayağını oluşturuyor. Yeni üretken güçlerin teşviki, teknolojik modernleşmenin sürdürülmesi amacına yönelik kapsamlı reformların derinleştirilmesi kararlılığını yansıtıyor. Aynı zamanda yeni bir kalkınma modeli anlayışı sunuyor. Dahası, yeni ulusal sistem inşasında karşılaşılan fırsatlar ve sorunların beraber değerlendirildiğini gösteriyor. Çin’in ekonomik kalkınma ve büyüme stratejisine yön veren teknolojik modernleşmenin ana itici güçleri haline gelen yeni enerji ve yapay zekanın gelişimi, yeni yüksek kaliteli kalkınma modeline geçişi hızlandırma eğiliminde. Diğer yandan yeni ulusal sistem inşasının önemli bileşenleri olarak öne çıkan temalar, teknolojik modernleşmenin yaratacağı potansiyel etkilerle yeniden incelendiğinde ortaya çıkan fırsatlar ve riskler, Çin’in devlet kapitalizmini dönüştürme kapasitesini belirleyecek nitelikte.

MUSTAFA TÜTER

Lisans eğitimini İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde tamamladı. Doktora derecesini Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden aldı. Daha sonra Çin’de Shandong Üniversitesi’nde ikinci bir doktora tez çalışmasını tamamladı. Jeopolitik, Çin dış politikası, ekonomi güvenliği ve teknoloji, savunma ve ulusal güvenlik gibi konular üzerine çalışmaktadır. İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde bir süre Öğretim Üyesi olarak bulunan Tüter, şu an TürkMedya şirketinde editör olarak çalışmaktadır.