ANALİZ
Çin-Rusya İttifakı Batı İçin Ne Anlama Geliyor?
Pekin ve Moskova geçen yıllar içinde, Ukrayna ve Tayvan'ın statüsünün yanı sıra, mevcut dünya düzenini de gözden geçirme arzusuyla birbirine yakınlaştı. Şimdilerde ise Amerika ve liberalizm karşıtı bir küresel cephe oluşturdu.
PEKİN VE MOSKOVA, geçen yıllar içinde, Ukrayna ve Tayvan'ın statüsünün yanı sıra, mevcut dünya düzenini de gözden geçirme arzusuyla birbirine yakınlaştı. Şimdilerde ise Amerika ve liberalizm karşıtı bir küresel cephe oluşturdu.
Dolayısıyla Rusya, ekonomisini ayakta tutabilecek ve Ukrayna'ya karşı savaşını uzun yıllar sürdürebilecek şekilde Çin'den önemli ve muhtemelen eskisinden daha da büyük yardımlar almaya devam edecek gibi duruyor.
Elbette Pekin'in çıkarları hâlâ Moskova'nın çıkarlarından çeşitli açılardan farklı. Çin'in Rusya'ya daha fazla destek vermesi, Batı'nın bankalarına ve şirketlerine yönelik yaptırımları genişletmesi, zaten krize meyilli olan Rus ekonomisi için riskli. 2022'nin ortalarından bu yana ilk kez, bu yılın Mart ve Nisan aylarında Çin'in Rusya'ya ihracatı bir önceki yılın aynı aylarına kıyasla düştü; bu da artan temkinliliği ve ABD'nin artan baskısı nedeniyle Rus ithalatçıların karşılaştığı ödeme sorunlarını yansıtıyor.
Ancak bu tür gelişmelere rağmen Pekin'in resmi pasifist söylemine şüpheyle yaklaşmalıyız. Çin’in Rusya'ya verdiği uzun soluklu sistematik destek, ülkenin hem Ukrayna’daki savaşın devam etmesinden hem de savaşın ekonomik - jeopolitik avantajlarından çıkar sağladığını gösteriyor. Ne de olsa Avrupa'daki savaş Batı kaynaklarını meşgul ediyor ve Washington'un dikkatini Pekin'in dünyanın diğer bölgelerinde yürüttüğü faaliyetlerden uzaklaştırıyor. Rusya'nın Çin'e bağımlılığı halihazırda yüksek ve Çinli şirketler Rusya'nın eski Batılı ticaret ve yatırım ortaklarının yerini aldıkça bu bağımlılık artmaya devam ediyor.
Aslında, Çin'in Rusya karşısındaki göreceli gücü savaşın sürdüğü her ay artıyor. Rus silah endüstrisinin gelişen silah ve mühimmat üretimi, gerçek bir ekonomik düşüşü maskeleyen göstermelik bir büyüme yaratırken, Çin ekonomisi, zorluklarla sarsıldığı halde büyümeye devam ediyor. Çin bir yandan Rus hammaddelerini indirimli olarak ithal ederken, diğer yandan da Rus tüketim mallarını ülkeye çekiyor.
Buna ek olarak Moskova, en yeni askeri teknolojilerinin Çin'e transfer edilmesine de kademeli olarak müsaade ediyor. Düpedüz bir vasal devlet olmasa da Rusya’nın ister enerji fiyatlarında indirim olsun, ister Çin'in Orta Asya'daki varlığı, isterse de Çin'in Güney ve Doğu Asya'daki hegemonik emellerine destek olsun Pekin'in artan taleplerini karşılamaktan başka seçeneği yok.
Bu arada Pekin, Moskova'nın Ukrayna'da ne tamamen kazanmasını ne de kaybetmesini istiyor. Çin'in desteğiyle kazanılacak bir Rus zaferi Moskova'yı güçlendirirken Batı'yı Pekin'den iyice uzaklaştıracak bir etki yaratabilir. Rusya'nın yenilgisi ise Putin rejimini istikrarsızlaştıracak ve hatta yıkımını tetikleyebilecek bir siyasi dönüşümün habercisi olabilir. Bu da Çin'in ucuz enerjiye, Rus pazarlarına, Kuzey Kutbu'na ve askeri teknolojik sırlara erişiminin azalmasına, dolayısıyla ABD ile uzun vadeli stratejik rekabetinde birincil ortağını kaybetmesine yol açabilir.
Bu çıkarlar göz önünde bulundurulduğunda, Çin'in barış çağrılarını ciddiye almamak gerekiyor. Pekin, on yılı aşkın bir süredir Rusya'yı destekleyerek Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması (Non- Proliferation Treaty - NPT) kapsamındaki yükümlülüklerini açıkça ihlal ediyor. Çin, 1994 yılında Ukrayna'nın NPT'ye katılımıyla birlikte ve 2013 yılında tamamen onaylanan Çin-Ukrayna Dostluk Anlaşmasının bir parçası olarak Ukrayna'nın egemenliğine ve sınırlarına saygı duyduğunu ilan etmişti ve bu büyük ölçüde unutuldu. Ancak 2014'ten bu yana Pekin'in göstermelik tarafsızlığı ve Moskova'ya sağladığı ekonomik yardım, Rusya'nın Avrupa'daki devlet sınırlarını radikal bir şekilde gözden geçirmesi için hayati önem taşıyor.
Daha da kötüsü, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı soykırım savaşı devam ederken, Pekin, Rusya'nın savunmacı söylemlerine daha fazla söylem desteği sağlıyor. Örneğin Moskova'nın sözde "meşru güvenlik kaygıları" ve Kremlin'in "bölünmez güvenlik" kavramını kendi dış politikasının merkezi bir parçası olarak kasıtlı bir şekilde (yanlış) yorumlaması ve hem Ukrayna'daki savaştan hem de Hint-Pasifik'teki gerilimlerden Batı'yı sorumlu tutması bu söylemlere dahil.
Pekin'in Batı ile ilişkilerindeki olumsuz yansımalara ve olası ekonomik sonuçlarına rağmen Moskova'yı desteklemek için ne kadar ileri gittiği dikkat çekici. Ülke şu anda ABD ile artan bir ticaret savaşı riskiyle karşı karşıya.
Bugün Pekin ve Moskova, İran, Kuzey Kore veya Suriye gibi devletlerin de dahil olduğu, demokrasi ve Batı karşıtı koalisyonda bulunuyor imajı çiziyor. Yine de bu gayrı resmi ittifakta çatlaklar oluşma potansiyeli de aşikâr. Örneğin, Rusya'nın cüretkâr bir Kuzey Kore ile artan bağları, Pekin'in Kuzey Kore'yi kontrol etmek için uzun süredir mücadele etmesi nedeniyle zor bir üçlü ilişkiye yol açabilir.
Son olarak, Matthew Kroenig'in "The Return of Great Power Rivalry" (Büyük Güç Rekabetinin Dönüşü) adlı kitabında özetlediği üzere, otokratik rejimlerin iç ve dış ilişkilerinde istikrarsızlıktan mustarip olduğunu unutmamak gerekir. Dünya tarihi, hukukun üstünlüğü ve çoğulculuğa sahip açık siyasi sistemlerin hem ülke içinde siyasi istikrar konusunda hem de dışarıda uluslararası çatışmalar ve gerilimlerle başa çıkma konusunda daha etkili olduğunu gösteriyor.
Bu çerçevede Batı, kararlılığını ve birliğini korumak zorunda. Somut anlamda bu, Ukrayna'ya bugün ihtiyaç duyduğu tüm desteğin sağlanması anlamına geliyor. Ukrayna'nın Batı'nın desteğiyle savaş alanında kazanacağı bir zafer ve ülke topraklarının yeniden kazanılması, Rusya ve Çin'in revizyonizmini kontrol altına almanın en iyi yolu olabilir.
Bu yazı, POLITICO’da, “What the China-Russia alliance means for the West” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.