ANALİZ
Çin Gizliliği Nasıl İhraç Ediyor?: Şeffaflık ve Açık Devlet Üzerinde Küresel Bir Baskı
Pekin’in gizliliği ihraç etme çabası, küresel dönüşüm çağında yeterince dikkate alınmayan bir husus. Çin’in gelişmekte olan küresel gizlilik rejimi, açık ve hesap verebilir yönetişim süreçleri için sistemik bir tehdit oluşturuyor.
ÇİN GİZLİLİKLE büyüyor. Pekin’in açıklık ve müzakere yerine gözetim ve kontrole dayanan yönetim anlayışı gizlilik gerektiriyor. Bunu sürdürmek için Çin hükümeti bağımsız gazeteciliğe baskı uyguluyor, dijital bilgileri sansürlüyor ve demokrasilerin özgürce ifşa ettiği türden bilgileri yakından takip ediyor.
Gizlilik ve sansüre olan bu bağlılık Çin Komünist Partisi (ÇKP) yönetiminin uzun süredir devam eden bir özelliği. Ancak yönetişim konusundaki fikirleri önümüzdeki yıllarda dünyayı şekillendirebilecek olan Başkan Xi Jinping döneminde ÇKP, daha da gizli ve agresif bir hal almaya başladı. Çin hükümeti, covid salgını hakkındaki verileri manipüle etti ve sakladı. Ayrıca dolaşımda olan bilgi üzerinde daha fazla kontrol sağlamak için acımasız karşı casusluk yasalarını genişletti.
Pekin aynı zamanda kendi sınırları dışına bilgi aktarmakta da oldukça cimri davranan bir konumda. Bu davranış kendini en canlı şekilde Çin’in Dünya Sağlık Örgütü’nü manipüle etmesi örneğinde ortaya çıkardı. […] Pekin’in gizlilik takıntısından etkilenenler sadece uluslararası kuruluşlarla sınırlı değil. Çin siyasi, ekonomik ve teknolojik gücünü büyük çaplı altyapı anlaşmaları, eğitim ve medya ortaklıkları ve gözetim teknolojileri tedarik anlaşmaları yoluyla küresel çapta yansıtırken, Pekin’in gizlilik modeli Çin’in sınırlarının ötesine de yayılıyor. Pekin ile anlaşma yapan ülkeler, tıpkı Çinli liderlerin kendi ülkelerinde yaptığı gibi şeffaflığı ve hesap verebilirliği sınırlandırarak kendilerinden de Çin’in izinden gitmelerinin beklendiğini keşfediyorlar. Bu angajman modeli ise küresel şeffaflık ve açık hükümet normlarının kademeli olarak aşınması ve yeni gizlilik ve şeffaf olmayan normlarının yükselmesi ile sonuçlanıyor.
Gizli para
Çin devlet kurumları yabancı hükümetlerle ya da işletmelerle anlaşmalar yaptıklarında, genellikle ayrıntıların gizli tutulmasını talep ediyorlar. Çin’in teknoloji devi Huawei’in Mauritius Telecom ve Mauritius polisi ile yüz tanıma ve plaka kaydetme özelliklerine sahip 4.000 kameradan oluşan müdahaleci gözetim sistemleri kurmak için ortaklık kurduğu Mauritius Güvenli Şehir Projesi bunun bir örneği. Projenin kabulü şeffaf değildi ve kamuoyunda çok az tartışmaya sahne oldu. Çin İhracat-İthalat Bankası’ndan alınan bir krediyle finanse edilen 500 milyon dolarlık devasa proje tutarına rağmen, girişim Mauritius Ulusal Meclisi’nde gelişigüzel bir şekilde duyuruldu ve o zamandan beri denetimden muaf. Mauritiuslu yetkililer, projeyi uygulamak üzere Mauritius Telecom’u seçmek için, kamu alımlarında rekabetçi ihale şartından bile feragat etti. Mauritius sivil toplumunun üyeleri, girişimle ilgili soruları gündeme getirmeye kalkıştıklarında ise hükümet yetkilileri Mauritius polisi, Mauritius Telecom ve Huawei tarafından imzalanan gizlilik maddelerinin arkasına saklanmayı tercih etti.
Benzer bir senaryo, hükümetin 8.100 kameradan oluşan kapsamlı bir gözetleme sistemi kurmak için Huawei ile anlaşma imzaladığı Sırbistan’da da yaşandı. Vatandaşlara bu kameraların güvenliği artıracağı ve teknolojinin kötüye kullanılamayacağı söylendi. Ancak Mauritius’ta olduğu gibi, sistemin kabulünden önce bir kamuoyu tartışması bile yapılmadı ve vatandaşlara anlaşma hakkında çok az bilgi verildi. Bu tür sistemlerin bilgilendirilmeden halka dayatıldığı durumlarda, hükümetler etkili bir şekilde kontrolsüz gözetim ve kontrol kabiliyeti kazanabilir.
Gelişmiş dijital platformların benimsenme hızı göz önüne alındığında, otoriter gözetim normlarının yerleşme riski artıyor. Birçok ülkede yetkililer, gözetim teknoloji sözleşmeleriyle ilgili bilgileri açıklamaktan kaçınıyor. Sonuç olarak, sivil toplum aktörleri için bu girişimlerin arkasında gerçekte kimin olduğunu anlamak son derece zor. Çin hükümeti ile Çinli şirketler arasındaki örtüşme, bu konudaki netliği daha da anlaşılmaz hale getiriyor. Böyle bir ortamda Çin’in gizliliğe olan tutkusu, özellikle güçlü kurumlara sahip olmayan diğer ülkelere de sirayet etme potansiyeline sahip.
Sözleşme, ama hangi sözleşme?
Şeffaflığa karşı direnç yayılıyor. Çin hükümeti Latin Amerika’da tarafların şartlarını kamuoyuna açıklamasını engelleyen gizli borç sözleşmelerinden yararlanıyor. Genellikle hızlı ve gizli bir şekilde imzalanan bu anlaşmalar, sivil toplumu ve hatta ulusal yasama organlarını bile devre dışı bırakıyor. Örneğin Çin bankaları ile Ekvator hükümeti arasındaki kredi sözleşmeleri ancak 2016 yılında Panama Belgeleri’nin sızdırılmasının ardından gün yüzüne çıktı.
Başka yerlerde de durum aynı. Kanada’da araştırma girişimleri için Huawei ile sözleşme imzalamak isteyen üniversitelerin bunları kamuoyu önünde tartışması yasaklandı. Aynı durum Kenya için de geçerli. Ülkenin 2017 yılında tamamlanan 5 milyar dolarlık demiryolu projesi yolsuzluk suçlamalarıyla karşı karşıya. Proje hakkında bilgi almak isteyen yerel aktivistler, Çinli ve Kenyalı yetkililer tarafından imzalanan kredi sözleşmelerinin yayınlanması için mahkemelere başvurdu. Ancak yine aynı durum burada da ortaya çıkıyor ve aktivistlerin şeffaflık talebini geri çevirmenin yolu olarak bu anlaşmaların gizlilik hükümleri bahane ediliyor.
Çin hükümeti veya ona bağlı şirketlerle iş yapan ülkelerin, anlaşmalarının şartlarını açıklamamaları gerekiyor. Hatta bazı durumlarda sözleşmelerin varlığı bile gizli tutuluyor. Çin’in devlete ait kuruluşları ile 24 ülkedeki devlet borçluları arasındaki 100 borç sözleşmesi hakkında 2021 yılında yapılan bir araştırmaya göre, Çin’in olağandışı borç verme koşulları son derece standart ve coğrafi bölgelere göre farklılık taşımıyor. Bu durum Pekin’in gizlilik baskısının küreselleşmiş doğasına işaret ediyor.
Aktivistlerin veya seçilmiş yasa koyucuların bu projeler hakkında daha fazla bilgi talep ettiği durumlarda, hükümetler defalarca Çinli şirketlerle yaptıkları anlaşmalardaki gizlilik maddelerine sığınıyorlar. Bilgilerin gün ışığına çıktığı durumlarda ise bu bilgiler hükümetler tarafından değil, gazeteciler ve sivil toplum aktivistleri tarafından ortaya çıkarılıyor. Gizlilik konusundaki bu ısrar, daha fazla şeffaflık ve açıklık yönünde onlarca yıldır kaydedilen ilerlemeyi tersine çeviriyor ve hükümetleri hesap verebilirliğe direnmeye teşvik ediyor. Karanlıkta yapılan her anlaşma ile Pekin, ülkeleri daha az şeffaf ve daha az hesap verebilir yönetişim standartlarına doğru çekiyor.
Çin’in gizliliğe verdiği önem, özellikle kurumsal yönetişimin köklerinin sığ olduğu kırılgan ve risk altındaki ülkelerde yıpratıcı bir etki gösteriyor. Bu durum, yönetişim normları olarak açıklık ve şeffaflığın benimsenmesini teşvik etmeye çalışan Açık Hükümet Ortaklığı ve Millennium Challenge Corporation gibi kurumlar için gerçek sonuçlar doğurmaktadır. Çin’in yaklaşımı bu tür normları caydırıcı nitelikte.
Çin’in küresel gizlilik hamlesi ekonomik olduğu kadar ekonomik olmayan maliyetler de doğuruyor. Şeffaf olmayan hükümet süreçleri ve genellikle bunlarla birlikte gelen yüksek yolsuzluk seviyeleri, ekonomik üretkenliğe zarar veriyor ve ülkelerin yabancı yatırımcılar için cazibesini azaltabiliyor. Bu nitelikler aynı zamanda bağımsız kurumların bütünlüğünü ve sürdürülebilirliğini aşındırarak hesap verebilir yönetişim standartlarını ve uygulamalarını zayıflatabiliyor.
Son olarak, gizlilik, medya, üniversiteler ve teknoloji firmaları da dahil olmak üzere sivil toplum alanını tehdit etmektedir. Pekin keskin bir güç kullanarak bu tür kurumların anlaşmalarını inceleme ve sorgulama kabiliyetini zayıflatmayı başardığı ölçüde, gizlilik döngüsünün yoğunlaşması kaçınılmazdır.
Işığın girmesine izin verin
Açık toplumlar bu zorluklara şeffaflığa güçlü bir şekilde öncelik vererek ve açıklığın esas alındığı ilke ve uygulamaları yeniden teyit ederek yanıt vermelidir. Gizlilik, ülke içinde yönetime ince ayar veren ve yabancılara rüşvet verilmesini yasaklayan yasalardan etkilenmeyen Çin için bir rekabet avantajıdır. Ancak demokrasilerin kendi rekabet avantajları vardır: Açıklık ve hesapverebilirlik. Demokrasiler bu avantajı, anlaşmalara gizlilik maddelerinin seri bir şekilde yazılması da dahil olmak üzere Pekin ve vekillerinin uygulamalarını ifşa etmek için kullanmalıdır Demokratik ülkeler ayrıca şeffaflık çabalarını güçlendirerek kendi yönetişim yaklaşımları ile Çin’in yaklaşımı arasındaki farkı keskinleştirmelidir.
Demokrasiler açıklığı kamuoyu önünde savunurken çok daha proaktif olmalılar. Çinli yetkililer, kalkınma yaklaşımlarının görünürdeki faydaları hakkında genellikle görkemli bir dille süslenmiş bir argüman ortaya koyuyor. Xi’nin 2017 yılında, Çin Komünist Partisi’nin 19. Ulusal Kongresi’nde ifade ettiği gibi, bu yaklaşım “bağımsızlıklarını koruyarak kalkınmalarını hızlandırmak isteyen uluslar için yeni bir seçenek” sunuyor. Bu, Çin’in küresel propaganda makinesinin acımasızca savunduğu ve fakat demokratik hükümetlerin agresif bir şekilde karşı koyması gereken bir mesaj. Demokrasiler, iletişim stratejilerinin bir parçası olarak Pekin’in diğer ülkelere hükmetmek ve onları sömürmek için gizliliği kullandığını ortaya çıkarmalılar. Aynı zamanda Çinli şirketleri tüm sözleşmelerini şeffaf hale getirmeye zorlamalılar.
Son olarak, açık toplumların Çin devletinin sunduğu benzersiz zorluklarla başa çıkmak için yapılar ve araçlar geliştirmesi gerekiyor. Çin, diğer ülkelerle ikili müzakerelerde genellikle istediğini elde edebilmektedir; çünkü her zaman daha güçlü olan taraftır. Bu nedenle Pekin, ikili ilişkilere çok taraflı ilişkilerden daha fazla öncelik vermek için yoğun çaba sarf etmektedir. Açık toplumların Çin ile daha güçlü bir konumdan müzakere edebilmeleri için yeni ve uyarlanabilir koalisyonlar oluşturması gerekecektir.
Pekin’in gizliliği ihraç etme çabası, dış güç projeksiyonunun yeterince takdir edilmeyen bir boyutu. Çin’in gelişmekte olan küresel gizlilik rejimi, açık ve hesap verebilir yönetişim için sistemik bir tehdit oluşturuyor. Demokrasilerin bunu ortaya çıkarmak ve etkisiz hale getirmek için amaçlı ve sürekli bir yanıt vermesi gerekiyor.
Bu yazı, Foreign Affairs’te 11 Temmuz 2023 tarihinde “How China Exports Secrecy: Beijing’s Global Assault on Transparency and Open Government” başlığıyla yayımlanmıştır. Kısaltılarak çevirilen yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.