ANALİZ
Batı Avrupa, Doğu Avrupa ve Rusya: Ekonomi Paradigmasının İflası mı?
Avrupa uzun yıllar, eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel liderliğinde, Putin’i ticari ve siyasi olarak yatıştırma siyasetini izledi. Ve bu siyaset, Ukrayna'nın işgali, şehirlerinin bombalanması ve kitlesel göçle çok sert bir şekilde geri tepti.
YILLARCA Polonya ve Baltık ülkeleri, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yayılmacı tehditlerine karşı uyarıda bulunduklarında Batı Avrupalı siyasetçiler bunu görmezden gelmeyi seçti.
Şimdi artık Kremlin hakkında çok daha derin bir bilgiye, dahası Moskova'nın hedeflerine ulaşmak için saldığı kaba şiddete dair acı bir tarihsel hafızaya sahip olan bu ülkeleri dinlemeleri gerektiğinin farkındalar.
Batılılar uzun yıllar, eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel liderliğinde, Putin’i ticari ve siyasi olarak yatıştırma siyasetini izledi. Ve bu siyaset, Ukrayna'nın işgali, şehirlerinin bombalanması ve kitlesel göçle çok sert bir şekilde geri tepti.
Polonya eski Dışişleri Bakanı Radosław Sikorski, “Batı Avrupalılar son 30 yıldır bize burun kıvırdılar ve bizi umursamadılar” diyor. “Yıllardır [Rusya’ya yönelik] tavrımız konusunda bize büyüklük tasladılar: ‘Ah, bilirsiniz, siz aşırı gergin, aşırı hassas Orta Avrupalılar, Rusya'ya karşı çok önyargılısınız.’”
Doğu Avrupalılar, NATO konuşlandırmalarının artırılmasını talep ettiklerinde, siber saldırılara dikkat çektiklerinde ve AB’nin Almanya'ya doğrudan gaz pompalayan dev boru hatları tarafından rehin alınmasına izin vermemesi için Berlin’i uyardıklarında hep duvara çarptılar. O zamanlar Savunma Bakanı olan Sikorski, 2006 yılında Polonya'yı baypas eden Rusya-Almanya Kuzey Akım doğalgaz boru hattı projesini, Polonya’yı Naziler ve Sovyetler arasında bölen 1939 tarihli Molotov-Ribbentrop paktı ile karşılaştırmaya cesaret ettiğinde, ince tenli diplomatik çevrelerde öfkeye neden oldu.
Polonyalı ve Baltık liderler, 2014'te Rusya’nın Kırım'ı işgalini, Putin'in açık bir güç gösterisiyle durdurulmasına, aksi takdirde daha fazla hedefe saldırıda bulunacağına işaret eden kritik bir eşik olarak gördüler. Ancak Brüksel'deki sonuçsuz toplantılarda Polonyalı ve Baltık diplomatlar, Avrupa Birliği ülkelerinin çoğunun, Moskova’ya, bir AB müttefikini işgal etmesine rağmen, ağır yaptırımlar uygulama konusunda isteksiz olduğunu gördüler.
Doğu Avrupa ihtiyatının asırlık kökenleri
Doğu Avrupa ülkelerinin Moskova'ya karşı ihtiyatlarının asırlık kökleri var.
Polonya 18. yüzyılda Rusya liderliğindeki bir saldırganlar koalisyonu karşısında bağımsızlığını kaybetti. 19. yüzyılda Rusya'ya karşı iki kanlı ve başarısız ayaklanma gerçekleştirdi. 1920'de komünist Sovyetlere karşı çarpıcı bir zafer kazandı. SSCB intikamını 1939'da aldı. Polonya'nın yarısını ele geçirdi. Kanlı cezalar verdi. 20.000 savaş esirini infaz etti. Savaş sonrası Polonya'yı kırk yıllık Komünist diktatörlüğe tabi tutmadan önce yüz binlerce sivili sınır dışı etti.
Baltık ülkeleri, Sovyetler Birliği tarafından ilhak edilmeden önce, savaşlar arasında geçen yirmi yıllık bağımsızlığın tadını çıkardı. O süreçte binlerce Baltıklı öldürüldü ve çok daha fazlası SSCB'nin derinliklerine sürüldü. Ülkeleri Ruslar tarafından sömürgeleştirildi. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra bağımsızlıklarını yeniden kazanmak için çok uğraştılar.
Rus saldırganlığının son halkası, tarihsel köken olarak 2007 yılına dayanıyor. O yıl, Putin Münih Güvenlik Konferansı'nda, yeni dönemde Rusya’nın takip ettiği dış politikanın temelini oluşturan bir konuşma yaptı. Konuşmasında ABD'yi “tek patron ve tek egemenin olduğu” tek kutuplu bir dünya yaratmakla suçladı. NATO'nun doğuya doğru genişlemesini eleştirdi ve Avrupa'daki Soğuk Savaş sonrası düzene meydan okudu.
Aynı yıl, Polonya'nın en iyi diplomatlarından biri olan Sikorski, ülkesinde daha fazla NATO gücünün konuşlandırılmasını talep etti. Rusya'nın askeri modernizasyon kampanyaları karşısında gücün yeniden dengelenmesine yönelik daha fazla çaba hayli mantıklı görünüyordu. Ancak o zamanlar NATO'daki herkes Polonya gibi düşünmeyecekti.
Sikorski bu konuda “Birçok kez NATO üyeliğimizin fiziksel mevcudiyetle yerine getirilmesini talep ettiğimde (ve sadece iki tugay, yani 10.000 Amerikan askeri istediğimde) bu çok çirkin bir talep olarak kabul edildi. Özellikle Almanya, ama diğerleri de tarihte ilk kez etraflarının tamamen dostane devletlerle çevrili olduğu düşüncesine kapıldılar. Bir yan ülke olmanın, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve güvenlik dünyasının kıyısında olmanın acısını hissetmediler" diyor.
“Siz hiçbir şey bilmiyorsunuz”
Estonyalılar 2007'deki başka bir durumu hatırlıyor. Nisan ayında, Baltık ülkesinin bilgisayar sunucuları, kamu ve özel web sitelerine yönelik büyük bir DDoS (yaygın hizmet engelleme) saldırı dalgasına maruz kaldı. Bu saldırı tüm ülkeyi haftalarca dijital olarak kilitledi. Dönemin Savunma Bakanına göre, bir Sovyet “Estonya Kurtarıcıları Anıtı”nı Tallinn şehir merkezinin dışına taşıma planından kısa bir süre sonra, yaklaşık bir milyon “zombi” bilgisayar konuşlandırıldı.
Rus hükümeti siber saldırılara karıştığını defalarca reddetse de Estonya ikna olmadı. Ancak Estonyalı yetkililer için asıl şok edici durum, bu siber saldırıları NATO’daki müttefikleriyle paylaştığında ortaya çıktı.
“Avrupa'daki bazı NATO müttefiklerimiz bize 'Ne söylediğini bilmiyorsun, sadece Rus düşmanlığı yapıyorsun’ dediler. Bu değerlendirmeler, biz çok önceden Avrupa'nın dijital olarak en gelişmiş [ülkesinin] parçasıyken, bir tost makinesiyle bilgisayarı birbirinden ayıramayan insanlar tarafından yapıldı." Ailesi Sovyet işgalinden kaçtıktan sonra İsveç'te doğan ve siber saldırılar sırasında Estonya cumhurbaşkanı olan Toomas Hendrik Ilves, NATO ile görüşmesini böyle özetliyor.
Baltık devletleri, dil ve tarihin sunduğu fırsatlarla - yanı sıra sınırın öte yakasındaki tehlikenin saf korkusuyla - Rus faaliyetleri hakkında çoğu zaman mükemmel bir istihbarat ve analiz kabiliyetine sahiptir. Ancak kendilerini genellikle Avrupa tarafından göz ardı edilmiş olarak bulurlar. Letonya parlamentosunun Dışişleri Komitesi başkanı Rihard Kols, Letonya’nın NATO'yu Rusya'nın aşırı hırsları konusunda, daha 2008'deki Gürcistan işgali yaşanmadan önce uyaranlar arasında yer aldığını söylüyor.
Kols, ancak o zamanlar Batı'daki meslektaşlarını Putin'in ne kadar tehlikeli olabileceği konusunda ikna etmenin hayli zor olduğunu belirtiyor.
Kols “Baltıklar, Batı'daki meslektaşlarımızı uyanık olmaları ve hüsnükuruntulara dayalı saflığa düşmemeleri konusunda her zaman uyarıyorlar. Bütün ihlallerine ve saldırganlıklarına rağmen, Rusya’yla ilişkileri ‘yeniden başlatmaya’ her zaman hazır olmak, ne yazık ki bizi bugünlere getiren temel hata buydu” diyor.
Barack Obama yönetimindeki ABD de 2009'da Rusya ile bir "sıfırlama" yapmayı tercih etti. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Rus mevkidaşı Sergey Lavrov'a üzerindeki Rusça kelimenin yanlış yazıldığı, büyük, kırmızı bir düğme hediye etti. Bu yanlış jest, [aslında Batı ile Rusya arasındaki ilişkinin de yanlış kurulduğuna işaret eden tarihsel bir ironiydi.]
Hendrik Ilves kendisini “şaşırtan” tek Avrupa liderinin Merkel olduğunu belirtiyor. Demir Perde'nin arkasında büyümüştü. Ancak tehlikeyi gerçekten kavrayıp kavramadığı konusunda bir muamma olarak kaldığını söylüyor.
Şimdi herkes, [içinde bulunduğu derin uykudan] Putin'in gerçek doğasına uyandı.
“24 Şubat itibariyle bu dramatik devrim gerçekleşti. Ama insanları ayağa kaldırmak için gerçekten bir işgal, Ukrayna'nın acımasız bir işgali, gerekti. Kırım ve Gürcistan işgalindeki davranışları göz önüne alındığında… Ukrayna işgali, o kadar aşırıydı ki Batı Avrupa bile tepki vermek zorunda kaldı," diye devam ediyor Ilves.
Ortak tehlike
Ağustos 2014'te, Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesinden aylar sonra, AB dışişleri bakanları Kremlin'e yaptırım uygulamak için ne kadar ileri gidileceği konusunda hararetli tartışmalara girdiler. Baltık ülkeleri, her zamanki gibi, daha sert yaptırımlar için Polonyalılar, İngilizler ve İsveçlilerin yanında yer aldı. Yaptırımlara karşı muhalefet, her ikisi de Kremlin yanlısı popülist yönetimler tarafından yönetilen eski komünist devletlerden, Macaristan ve Slovakya'dan geldi.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, "Batı'nın izlediği yaptırım politikası bize Rusya'dan daha fazla zarar veriyor," dedi. "Politikada buna kendi ayağına kurşun sıkmak denir." Dönemin Litvanya Dışişleri Bakanı Linas Linkevicius ise Orban’a “kafanızdan vurulmaktansa kendi ayağınıza sıkmanız daha iyidir” şeklinde yanıt verdi.
Linkevicius, Batı'nın son 15 yıldır, Putin'in yayılmacılığına karşı sergilediği eylem eksikliğinden yakınıyor. Putin'in Ukrayna'yı zaten “yapay bir oluşum” olarak nitelendirdiği Romanya'daki 2008 NATO Rusya Konseyi toplantısını hatırlatıyor.
Linkevicius, “Putin ne söylüyorsa onu kastediyor” diyor. "Ve şimdi bir şeylerin yanlış gittiğine şaşırmış gibi yapmak için, çok geç."
Ilves, şu anda Ukrayna'da şiddetlenen savaşın Batı Avrupa'ya açık bir ders verdiğini söylüyor: “Rusya hakkında sizden çok daha fazla şey bilen insanlara danışmadan Rusya politikası geliştirmeyin. Diplomat olarak eğitilmiş, ancak Rus davranış kalıplarını anlamayan insanlara güvenmeyin.”
Bu yazı Politico’da 9 Mart 2022 tarihinde “‘We told you so!’ How the West didn’t listen to the countries that know Russia best” başlığıyla yayınlandı. Bölümler halinde yapılan çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.