×
KÜRESEL

ANALİZ

Avrupa, İsrail ve UCM: Kurala Dayalı Düzenin Çöküşü!

Kanunlar herkese eşit şekilde uygulanmalı, aksi takdirde adı kanun olmaz. Çeşitliliğin ve çok kutupluluğun arttığı bir dünyada, UCM'yi ahlaki ve hukuki açıdan yok sayan bir tutum, kurala dayalı düzenin sonunu hazırlar.
GEÇTİĞİMİZ AY İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, bazı haberlere göre Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından geçtiğimiz günlerde açıklanan İsrail ve Hamas liderlerine yönelik tutuklama kararlarını önceden haber alarak öfke savurdu. Olayların perde arkasında ise 12 Cumhuriyetçi ABD Senatörü, UCM savcısı ve personelini “ağır yaptırımlar” uygulamak ve seyahat yasağı getirmekle tehdit etti.

O günden bu yana mahkeme, “engelleme, gözdağı verme ya da uygunsuz bir şekilde etkileme”ye yönelik girişimleri kınadı. Ancak bu kınama dışında sessiz kaldı. 

Savcılık Ofisi'nde görev yapmış ve yıllardır UCM'nin tüm organlarıyla yakın işbirliği içinde çalışmış biri olarak, mahkemenin istikrarını sınayan pek çok zorlukla karşı karşıya kaldığını gördüm. Bunlar arasında Kenya, Libya ve başka yerlerde üst düzey isimlere yönelik iddianameler düzenlenmesi ya da eski ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin Afganistan soruşturması nedeniyle mahkemenin o dönemki savcısına yaptırım uygulaması (bu tedbirlere itiraz etmek için de mahkemeye başvurmuştuk) sayılabilir.

Ancak Gazze çatışması bunlardan farklı. İsrail ve Filistin'de 7 Ekim'den bu yana yaşanan katliamın tüm taraflardaki en büyük sorumlularının yargılanmaması, mahkemenin meşruiyetine ve ABD ile müttefik hükümetlerin sıklıkla dile getirdiği “kurallara dayalı düzen”in meşruiyetine ciddi zarar verecektir.

İsrailli yetkililerin düşmanca tavırları pek de şaşırtıcı değil. UCM'nin yapacağı herhangi bir suçlama, Uluslararası Adalet Divanı önünde soykırım suçlamalarıyla zaten lekelenmiş bir hükümete ek bir damga vuracağı için, İsrail'in öfkeli bir tepki vermemesi şaşırtıcı olurdu. Nitekim İsrail UCM müfettişlerinin Gazze'ye veya Batı Şeria'daki bölgelere erişimini 2021'den bu yana sürekli olarak engelledi.

Ancak İsrail'in tepkisinden de önemli olan, onu destekleyen Amerikalı ve Avrupalıların söyledikleri ve yaptıkları. Uluslararası siyaset ve hukuk dünyasında “çifte standart” uygulamalarından rahatsızlık duyanların mercek altına alacağı konu da tam olarak bu.

Daha geçen yıl, ABD Kongresi üyeleri ve ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, UCM'nin savaş suçu işlediği gerekçesiyle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında çıkardığı tutuklama kararını memnuniyetle karşılamıştı. Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham iddianameyi “uluslararası toplum için doğru yolda atılmış dev bir adım” olarak nitelendirirken, Biden, Putin için çıkarılan yakalama emrinin “isabetli” olduğunu söylemişti. UCM'ye karşı geçmişte sergilenen düşmanca tavrın aksine, Kongre 2022'nin sonlarında UCM yetkililerinin Ukrayna ile “bağlantılı” olan “soruşturma faaliyetlerini” ABD'de yürütmesine izin veren bir yasayı kabul etti; üstelik Rusya da -İsrail ve ABD gibi- mahkemeye taraf bir devlet değildi. 

Ancak şimdi, mahkeme hem İsrail hem de Hamas liderleri için tutuklama emri çıkarırken, Beyaz Saray, “UCM'nin bu davada yargı yetkisi yoktur ve biz bu soruşturmayı desteklemiyoruz” açıklamasında bulundu. Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson daha da ileri gitti ve Biden yönetimine “derhal ve kesin bir dille UCM'nin soruşturmayı durdurmasını talep etme” çağrısında bulundu.

Oysa ABD'nin aksine UCM üyeleri, Roma Statüsü gereğince verilen tutuklama kararlarının uygulanmasına yardımcı olmak gibi yasal bir yükümlülüğe sahipler. Avrupa Birliği Yüksek Temsilcisi Josep Borrell “Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne yönelik her türlü tehdidi” kınasa da, gelen ilk haberlere göre bazı Avrupalı müttefikler -Ukrayna'daki UCM soruşturmalarını desteklemelerine rağmen- perde arkasında İsrail'e yönelik çıkarılacak herhangi bir tutuklama kararına karşı diplomatik muhalefet oluşturmak için çalışıyorlar.

Peki, ne değişti?

Kanun değişmedi. Ağır suçlar işleyenlerden hesap sorma ihtiyacı da değişmedi. Görünen o ki, değişen daha ziyade oyuncular ve politikalar. Rusya Batı'nın düşmanı, İsrail ise müttefiki.

UCM'nin gelecekteki kararları konusunda düşünülmesi gereken çok güzel noktalar var: Bu kararların belirsiz barış görüşmeleri üzerindeki etkisi; Filistinli mağdurların yanı sıra İsrailli mağdurlara karşı işlenen suçların da ele alınmasını sağlamaya duyulan ihtiyaç; yakın zamanda uygulanması pek mümkün olmayan tutuklama emirlerinin çıkarılmasının taşıdığı değer ve İsrail'in kendi ulusal yargı sisteminin geçmiş uygulamaların aksine üst düzey liderlerden hesap sorabildiğini ve sormaya istekli olduğunu gösterme fırsatı. Aslında, dünyanın kabul etmeyeceği bir şey varsa o da toplu katliamların cezasız kalması.

Kanunların nerede uygulanacağını seçiyormuş gibi görünmek siyasi bir maliyet getiriyor: Ukrayna'da işlenen suçlar nedeniyle Rusya'ya yaptırım uygulanmasına yönelik haklı kampanyalarında, Batılı liderler küresel destek toplamakta güçlük çekiyorlar. İkiyüzlülük suçlamaları yeni değil. Ancak UCM'yi İsrail ve Filistin konusunda desteklememek, adaletin temel ilkelerinin alaycı ve çıkarcı bir şekilde feda edilmesi olarak görülebilir.

Çeşitliliğin ve çok kutupluluğun arttığı bir dünyada, UCM'yi ahlaki açıdan yok sayan bir tutum diplomatik açıdan uzun yıllar yankı uyandırır. Geçtiğimiz yıl vefat eden, o zamanlar hayatta kalan son Nürnberg savcısı olan Benjamin Ferencz, 2002 yılında Washington'un UCM'ye katılmayı reddederek korkunç bir ahlaki ve siyasi hata yaptığından şikayet ediyordu: "Amerika Birleşik Devletleri diyor ki biz hukukun üstünlüğünü istemiyoruz. Bence bu tehlikeli bir yaklaşım, hem de çok tehlikeli. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri için bir yasa koyup dünyanın geri kalanını bundan muaf tutamayız. Bu mümkün değil.” Yargıç Jackson Nürnberg'de bunu açıkça belirtti. “Kanunlar herkese eşit şekilde uygulanmalı, aksi takdirde adı kanun olmaz" dedi.

Bu sözler bugün de geçerliliğini koruyor!

***

UCM'nin İsrail Kararı Avrupa’yı Böldü!

Avrupalı liderler UCM'nin Netanyahu için tutuklama emri konusunda ikiye bölündü.

Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kararını memnuniyetle karşılayanlar da oldu, "dehşet verici" ve "anlaşılmaz" olarak niteleyenler de.
Her kesimden İsrailli siyasetçi Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin üst düzey yetkililer için tutuklama emri talebine sert tepki gösteriyor, Avrupalı liderlerin tepkileri ise bölünmüş durumda.

UCM Savcısı Karim Khan Pazartesi günü yaptığı başvuruda İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve Hamas lideri Yahya Sinwar ile birlikte Hamas'ın askeri kanadının komutanı ve İsrail Savunma Bakanı hakkında İsrail ve Filistin Devleti'nde işlenen savaş suçları ve insanlık suçları iddialarını gerekçe göstererek tutuklama talep etti.

Belçika Dışişleri Bakanı Hadja Lahbib X'te bir açıklama yaptı: "Gazze'de işlenen suçlar, faillerine bakılmaksızın en üst seviyede yargılanmalı" diyerek Belçika'nın UCM'nin çalışmalarına verdiği desteği vurguladı. 

Slovenya Dışişleri Bakanlığı da benzer bir açıklama yayınlayarak İsrail ve Filistin topraklarında işlenen savaş suçları ve insanlık suçlarının "failleri kim olursa olsun bağımsız ve tarafsız bir şekilde yargılanması gerektiğini" belirtti. Bakanlık, "Zulmün önlenmesi ve barışın güvence altına alınması için sorumlulardan hesap sorulabilmesi son derece önemli" diye yazdı.

Fransa Dışişleri Bakanlığı, kendilerinin "aylardır uluslararası insancıl hukuka harfiyen uyulması gerektiği ve bilhassa Gazze Şeridi'ndeki sivil kayıpların kabul edilemez olduğu ve insani yardım amaçlı erişimlerin yetersizliği konusunda uyarıda bulunduklarını" belirterek, "Fransa, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni, mahkemenin bağımsızlığını ve her ne olursa olsun suçun cezasız kalmaması için verilen mücadeleyi destekliyor" dedi.

Diğer AB liderleri kararı bu kadar olumlu karşılamadı. 

Çek Başbakanı Petr Fiala, "UCM Başsavcısının demokratik yollarla seçilmiş bir hükümetin temsilcileri ile İslamcı bir terör örgütünün liderleri hakkında tutuklama emri çıkarma önerisi dehşet verici ve kesinlikle kabul edilemez," diye yazdı.

Avusturya Şansölyesi Karl Nehammer de benzer çekinceleri dile getirdi. 

"UCM'nin tarafsızlığına saygımız sonsuz" şeklinde yazdı. "Ancak, amacı İsrail Devleti'ni ortadan kaldırmak olarak ilan edilen terör örgütü Hamas'ın liderinin, bu devletin demokratik yollarla seçilmiş temsilcileriyle aynı anda anılması anlaşılır bir durum değil."

İngiltere hükümeti, UCM'nin bu hamlesine mesafeli yaklaştı.

Başbakan Rishi Sunak'ın sözcüsü, "Bu eylem, çatışmaların duraklamasına, rehinelerin kurtarılmasına ya da insani yardımların ulaştırılmasına ve görmek istediğimiz sürdürülebilir ateşkese doğru ilerleme kaydedilmesine yardımcı olacak nitelikte değil" dedi.

Atlantik ötesinde ise Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden UCM'nin İsrailli liderler için tutuklama emri başvurusunu "çirkin" olarak nitelendirdi.

Avrupa Birliği'ndeki tüm ülkelerin aksine ABD UCM'nin tam üyesi değil.

Biden yaptığı açıklamada, "Savcı ne ima ederse etsin, İsrail ile Hamas arasında hiçbir denklik olamaz" dedi. "İsrail'in güvenliğine yönelik tehditlere karşı daima İsrail'in yanında yer alacağız."

UCM'nin açıklamasında İsrail ve Hamas liderleri aynı suçlarla itham edilmiyor, ancak bazı örtüşmeler var.

Almanya'dan gelen ve diğerlerinden daha sonra yayınlanan açıklamada ise, ülkenin mahkemeye saygı duyduğu ve mahkemenin kuruluşunu uluslararası toplumun temel başarılarından biri olarak gördüğü belirtiliyor, ancak şu ifadelere de yer veriliyor: "Bir yandan Hamas liderleri, diğer yandan da iki İsrailli yetkili hakkında tutuklama kararı çıkarılması için aynı anda başvuruda bulunulması aralarında bir denklik olduğuna dair yanlış bir intiba uyandırdı."

Ardından Hamas tarafından işlenen suçlar sıralanıyor ve İsrail'in kendini savunma hakkına destek veriliyor.

Hamas da UCM'nin kendi üyeleri hakkında tutuklama emri isteme kararını eleştirdi.

Şimdi ne olacak?

Tutuklama emri için yapılan başvurular şimdi UCM'nin ön yargılama dairesi tarafından değerlendirilecek.

UCM başsavcısı Khan Pazartesi günkü açıklamasında şunları söyledi: "Bugün temel bir meselede anlaşalım: Eğer kanunları eşit bir şekilde uygulama isteğimizi ortaya koymazsak, eğer kanunlar seçici bir şekilde uygulanacak olursa, kanunların çöküşüne zemin hazırlamış oluruz."

"Bu şekilde davranırsak, bizi bir arada tutan bağları, tüm toplumlar ve bireyler arasında istikrarı sağlayan köprüleri, tüm mağdurların acı çektikleri zamanlarda başvurdukları güvenlik ağını gevşetmiş oluruz. İşte bugün karşı karşıya olduğumuz gerçek risk de bu."

Northeastern Üniversitesi'nde uluslararası hukuk uzmanı olan Profesör Zinaida Miller'a göre UCM'nin tutuklama emri için başvurma kararı alması, bir anlamda başvurunun olumlu sonuçlanacağını gösteriyor.

Miller POLITICO'ya şunları söyledi: "Savcı bugüne kadar elde ettiği bulgulardan emin olmasa bu aşamada tutuklama emri için başvurmazdı."

Miller aynı zamanda, suçlamalar tek tek yetkililer üzerinde yoğunlaştığı için, "bu suçları daha geniş bir bağlamda ele almak zorlaşacak, sadece cezai süreçle doğrudan ilgili olan konular dahil olabilir" dedi.

"Her ne kadar bu başvuruların, özellikle de İsrailli yetkililerle ilgili olanlarının tarihi bir önem taşıdığını kabul etsek de sürecin dar kapsamlı olduğunu göz önünde bulundurmakta fayda var."


Bu analiz, James A. Goldston'ın 20 Mayıs 2024 tarihinde POLITICO'da yayınlanan “Europe, Israel and the International Criminal Court” başlıklı yazısı ile Nathalie Weatherald ve Ben Munster'ın yine aynı tarihte POLITICO'da yayınlanan “European leaders divided on ICC arrest warrant bid for Netanyahu” başlıklı yazısının çevirisidir. Çeviri yapılırken yazıların belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.

Görsel: Alvaro Bernis