×
KÜRESEL

ANALİZ

Altyapı, Jeopolitiği Yeniden Şekillendiriyor!

Altyapının egemen olduğu bu dünyada, hükümetler artık uluslararası ilişkiler üzerinde tek taraflı kontrole sahip değil. Girişimciler, yatırımcılar, danışmanlar en az siyasi yetkililer kadar önemli. Altyapı siyasetinin şekillendirilmesi, dünya düzeninin şekillendirilmesi demek.
PANAMA'NIN Gatún Gölü'nde düşen su seviyesi. Bir ödeme platformuna siber saldırı. Tayvan'da silikon çip üretimini sekteye uğratan bir deprem. Elon Musk’ın hangi ülkelerin internete erişebileceğine karar vermesi. İlk bakışta, bu olayların son zamanlarda haber başlıklarında öne çıkmaları dışında hiçbir ortak noktası yok. Ancak görünmez bir hat onları birbirine bağlıyor: Her biri modern toplumun çalışmak için karmaşık altyapıya olan bağımlılığını vurguluyor. Panama Kanalı'ndaki aksaklıklar dünya çapında kritik sevkiyatların yapılmasını geciktirebilir. Bilgisayar arızaları Amerika Birleşik Devletleri'ndeki kliniklerin rutin tıbbi bakımını kesintiye uğratabilir. Yarı iletkenlerin üretiminin kısa bir süre durması paniğe neden olur. Bir milyarderin kaprisi ise savaşın gidişatını değiştirebilir.

Modern yaşamın karmaşık donanımları ve teknolojik bağımlılığı, insanları çok çeşitli altyapı sistemlerine bağımlı hale getirdi. Hükümetler artık elektrikten temiz su ve telekomünikasyona kadar tüm temel hizmetleri sağlayan ağları oluşturup sürdürmek için rekabet ediyor. Bir ülkenin gücü, bu geniş sistemler kümesini etkileme ve yönetme becerisine bağlı. Altyapının egemen olduğu bu dünyada, hükümetler ve yetkililer artık uluslararası ilişkiler üzerinde tek taraflı kontrole sahip değil. Şirketler, teknoloji ve çevresel koşullar dünya düzenini şekillendirmek için hükümetlerle bir araya gelip etkileşime giriyor. Küresel ilişkilerin çehresi değişmiş olsa da ABD'nin politika oluşturma yaklaşımları çoğu zaman iki kutuplu rekabet ve büyük güçlerin çekişmesi gibi modası geçmiş kavramlara saplanıp kaldı.

Modern yaşamın düzenleyici ilkesi haline gelen altyapıya öncelik vermenin zamanı geldi de geçiyor. Jeopolitikteki altyapısal dönüş, dünyanın çok uluslu bankalardan uydu operatörlerine kadar yeni bir dizi güç simsarlarına sahip olduğunu ve küresel sorunların çözümünün bu aktörlerin faaliyetlerini koordine etmek için yeni forumlar ve stratejiler gerektirdiğini ortaya koymuş durumda. Altyapının günümüz dünyasındaki merkezi rolü, Husi isyancıların Kızıldeniz kargo gemilerine saldırısı veya tek bir elektronik fabrikasındaki üretim gecikmeleri gibi görünüşte küçük tıkanıklıkların neden uluslararası tedarik zincirlerini tehlikeye atan ve jeopolitiği altüst eden dalgalanma etkilerini ortaya çıkarabildiğini de açıklıyor. Altyapının hakim olduğu yeni bir gerçekliğe uyum sağlamak, politika yapıcıların öncelikle jeopolitik çatışmaların altında yatan karmaşık maddi ve teknolojik bağlantıları hesaba katacak şekilde düşüncelerini yeniden düzenlemelerini ve ikinci olarak da hükümetler arası diyaloğun geleneksel kanallarına güvenmek yerine yeni bir dizi güç simsarıyla çalışmalarını gerektiriyor.

Altyapı yirmi birinci yüzyıl için yeni bir kavram değil. Bu terim, on dokuzuncu yüzyıl Fransız mühendisleri arasında, trenlerin sorunsuz geçişini sağlayan yeryüzü çalışmalarını, demiryolu hatlarını destekleyen setleri, traversleri ve köprüleri tanımlamak amacıyla popüler hale geldi.

Altyapı, Soğuk Savaş'ın başlarında NATO müzakerecilerinin 1940'ların sonu ve 1950'lerde Avrupa'da askeri hazırlığı sağlamak için gereken destek sistemlerini (örneğin hava üsleri, iletişim ağları ve radar sistemleri) tanımlamak için kullanmasıyla birlikte günlük İngilizceye girdi. 1950 yılında Winston Churchill diğer politikacıların bu terimi kullanmalarıyla alay ediyordu: Bir rapora göre "[Altyapı] diye bir kelime olmadığını çok iyi bilen Bay Churchill ... bir sözlüğe bakana kadar yorumlarını saklı tutması gerektiğini söyledi." New York Times'a göre, 1952'de ABD Dışişleri Bakanı Dean Acheson bu terimi şaşırtıcı bulduğunu söyledi. Bu itirazlar bir yana, "altyapı" çok tutuldu. 1950'lerin sonlarından bu yana ABD'li politikacılar bu terimi eyaletler arası otoyollardan organize suç şebekelerine ve sağlık sistemlerine kadar her şeyi tanımlamak için kullanıyor.

Hükümetlerin altyapıya olan bağımlılığı da yüzyıllara dayanan bir hikaye. Britanya İmparatorluğu 1800'ler boyunca bankacılık, telgraf ağları ve deniz taşımacılığı alanlarındaki altyapı üstünlüğünü uzak kolonileri kontrol etmek ve rakiplerini bastırmak için kullandı. Benzer şekilde Amerika Birleşik Devletleri de Kıtalararası Demiryolu ve Panama Kanalı'nı inşa etmek için altyapı gücünü kanalize ederek uzak bölgeler üzerindeki iddialarını pekiştirdi.

Altyapı üstünlüğü peşinde koşmak eski bir hikayedir; ancak bugünün altyapısıyla ilgili yeni olan şey hem ona olan bağımlılığımız hem de ağların kendilerinin birbirine bağlı ve karşılıklı bağımlı olması. Küresel malların yaklaşık dörtte üçü -yani hacim olarak uluslararası mal ticaretinin yüzde 80'i- karmaşık bir şekilde birbirine bağlı denizcilik ağları üzerinde hareket ediyor. Bu ağlar doğal olarak oluşmuyor, yüzlerce aracı, teknolojik sistem ve süreç aracılığıyla inşa ediliyor ve sürdürülüyor. Örneğin, Kenya'dan Hollanda'ya çiçek gibi bir ürünün gönderilmesi ortalama 36 belge ve 240 kopya gerektiriyor.

Üstelik bu sadece başlangıç. Genomikten yenilenebilir enerjiye kadar bilgi ve teknolojide dünyanın en umut verici atılımları, daha da büyük bir altyapı karmaşıklığını gerektiriyor. Örneğin, yapay zeka hesaplamaları, on binlerce yüksek teknolojili işlem birimi tarafından desteklenen milyarlarca "parametreye" dayanıyor. Bu işlemciler, nadir mineraller ve 800 tedarikçi gerektiren ve her biri bir Boeing 747 kadar pahalı olabilen fotolitografi makineleri gibi sofistike makineleri içeren karmaşık tedarik zincirleri aracılığıyla üretiliyor.

Enerji şebekeleri, nakliye rotaları, yapay zeka ağları ve dijital ödeme platformları kendi başlarına son derece karmaşık sistemlerdir ve aynı zamanda birbirlerine bağımlıdırlar. Doktorlar, faturalandırma yazılımı ve dijital iletişim olmadan vaka sayılarını koruyamazlar. Elektronik üreticileri, silikon çipler ve stratejik mineraller için uluslararası tedarik zincirleri olmadan akıllı telefon üretemezler. Modern altyapı sistemlerinin oluşturduğu yoğun katmanlar öylesine iç içe geçti ve sürekli hale geldi ki, artık modern varoluşun alt tabakası olarak işler durumda.

Modern yaşamın birbirine bağlı ağları ve sistemleri, sadece retina taramasından geçerek uluslararası bir sınırı geçmek için izin almak gibi şaşırtıcı bir karmaşıklığı mümkün kılıyor. Ancak aynı zamanda büyük güvenlik açıkları da yaratıyor. Avustralya'daki bir liman işletmesine yapılan tek bir siber saldırının ülkenin mal akışının yüzde 40'ını tehlikeye atması örneğinde olduğu gibi. İç içe geçmiş sistemlerden oluşan bu devasa ağlar ABD toplumunun işleyişi için o kadar hayati hale geldi ki federal hükümet 16 alanı "kritik altyapı" olarak belirledi. Yani bunların yok edilmesi ulusal güvenlik üzerinde zayıflatıcı bir etkiye sahip olacak. Bunlar arasında nükleer reaktörlerden finansal hizmetlere kadar her şey yer alıyor.

Yeni Güç Simsarları

Kim daha fazla güce sahip: Elon Musk mı Yunanistan mı? Geleneksel finansal sıralamalara göre, Musk'ın 200 milyar doları aşan net değeri, Yunanistan'ın yaklaşık 220 milyar dolarlık GSYH'sine çok yakın. Ancak yalnızca finansal sıralamaları incelemek, günümüzün küresel aktörlerinin karşılıklı bağımlılığını ve altyapının dünya düzenini şekillendirmedeki önemini gözden kaçırıyor.

Jeopolitik ağırlık açısından Musk'ın altyapısal gücü baş döndürücü. Verdiği kararlar Ukrayna güçlerinin Rus hedeflerine saldırı düzenleyip düzenleyemeyeceğini ya da Gazze Şeridi'ndeki insani yardım kuruluşlarının kablosuz ağlara erişip erişemeyeceğini etkiliyor, hatta doğrudan belirliyor. Bu güce sahip, çünkü Starlink hizmeti aracılığıyla uydu bağlantısı sağlayan SpaceX'i kontrol ediyor. Starlink'in alçak yörünge uydularından oluşan ağının bir kriz sırasında iletişim ağlarına ne zaman ve nerede erişim sağlayacağına karar veriyor. Musk'ın altyapısal gücü servetinin çok ötesinde.

Dahası, Starlink tek başına çalışan bir altyapı sistemi de değil. Mühendislerini yetiştiren üniversitelerden, yakın zamanda yapılan 1,8 milyar dolarlık anlaşma da dahil olmak üzere yirmi yılı aşkın süredir gizli savunma projeleri için SpaceX ile sözleşme yapan ABD hükümetine kadar diğer sistemlere bağlı ve onlardan faydalanıyor. Küresel ilişkilerin kilit aktörleri olarak ulus-devletlere odaklanmak, bu yeni güç dinamiklerinin katmanlarını ve birbirleriyle olan bağlantılarını gözden kaçırmaktadır.

Geleneksel uluslararası ilişkiler, farklı alanlarda faaliyet gösteren devlet ve devlet dışı aktörler arasında ayrım yapma eğiliminde. Ancak günümüzde girişimciler, yatırımcılar veya danışmanlar en az siyasi yetkililer kadar önemli. Altyapı yatırımları, uluslararası finans ve küresel siyasetin merkezi haline geldiğinden, finansörler altyapı siyasetinin şekillendirilmesinde özellikle önemli bir rol oynuyor. G-20, 2018 yılında yatırımcıları limanlardan okullara ve telekomünikasyon ağlarına kadar özellikle gelişmekte olan pazarlardaki projeleri finanse etmeye teşvik etmek için Bir Varlık Sınıfı Olarak Altyapıya Yönelik Yol Haritası'nı hazırladı. Goldman Sachs ve McKinsey altyapı yatırımı ve gelişimine odaklanmak üzere özel bölümler oluşturdu. Ocak 2024'te dünyanın en büyük varlık yöneticisi BlackRock, küresel mali krizden bu yana en büyük satın almasını duyurdu: Global Infrastructure Partners (dünyanın en büyük üçüncü altyapı yatırım firması).

Günümüzde küresel güç simsarları arasında yalnızca karmaşık ağlar inşa eden ülkeler ve şirketler değil, aynı zamanda Uluslararası Denizcilik Örgütü ve İnternet Mühendisliği Görev Gücü gibi altyapı inşası ve işletmesine yönelik küresel protokolleri şekillendiren standart belirleyici kuruluşlar da yer alıyor. Hukukçu Nahuel Maisley'in de belirttiği gibi, bu değişim yerel toplulukların gücünü azaltırken, EY ve KPMG gibi danışmanlık firmaları ve Clifford Chance ve White & Case gibi çok uluslu hukuk firmaları gibi uluslararası oyuncuların gücünü yükseltiyor. Örneğin, "yeşil altyapıyı" standartlaştırma ve hızlandırma çabası, şehirlerin konut güvensizliğini ele alma biçimini kısıtlayabilir ve bu süreçte soylulaştırmayı şiddetlendirebilir.

İdeolojı̇nı̇n Ötesı̇nde

Çin ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki rekabetin temelinde günümüz altyapısını kimin kontrol edeceğine dair bir mücadele yatıyor. Pekin bunu anlamış görünüyor. Ancak ABD'nin Çin'in büyük ölçekli inşaatlarına kendi projeleriyle karşılık verme çabaları, Washington'un altyapı devletçiliğinin nüanslarına hakim olmadığını gösteriyor. ABD'li politika yapıcılar Çin'i sürekli olarak mevcut dünya düzenine karşı varoluşsal bir meydan okuma olarak tasvir ediyor. ABD Başkanı Joe Biden'a göre bu "demokrasi ve otokrasi arasındaki bir savaş". Bu tanımlama, sınırlı kaynaklar üzerinde üstünlük kurmak için yarışan iki sistemi tasvir ediyor. Çin'in kazanması, örneğin lojistik operasyonlarını yönetmek için kullanılan yazılımlardaki hakimiyeti, ABD güvenliği için bir tehdit oluşturuyor.

Buna karşılık, altyapı açısından düşünmek ideolojik ikiliklerin ötesine geçerek farklı aktörlerin angajman şartlarını ve bilgi, para ve malları hareket ettiren sistemleri nasıl şekillendirdiğine odaklanır. Bu yaklaşım, dünya görüşlerinin çatışmasına odaklanmak yerine iletişim, finans, askeri tedarik, nakliye ve üretimin maddi ağlarına dikkat çekmeyi gerektirir.

Geleneksel jeopolitik bakış açısına göre altyapı, rakipler arasındaki rekabetin bir başka alanını temsil eder. Ancak bu yaklaşım altyapı gücünü yanlış tanımlıyor. Anlamlı bir kontrol sadece örneğin bir yazılım platformunun sahibinin milliyetine değil, aynı zamanda bu platformun işlevselliğine, kimi güçlendirdiğine ve hangi faaliyetleri engellediğine veya mümkün kıldığına da bağlıdır.

Daha yapıcı bir çerçeveleme, Çin yazılımını kınamaktan ya da 1980'lerden bu yana ABD'de gerçekleşmeyen üretimi (örneğin Çin'in şu anda hakim olduğu bir pazar olan konteyner vinçleri üretimini) "yeniden yurda taşımaya" çalışmaktan daha fazlasını yapacaktır. Bunun yerine, altyapı odaklı bir yaklaşım, nakliye ve ödeme sistemleri gibi kritik ağların piyasa ilişkilerine, normlara, şeffaflık ve hesap verebilirlik sağlayan düzenleyici sistemlere bağlanmasını sağlamak için bir dizi strateji öngörür.

Altyapının işlevselliği, onu kimin inşa ettiğine değil, insanların onu nasıl kullandığına bağlı. İnternetin erken tarihi bu konuda önemli bir örnek teşkil ediyor: İnternet mimarisi, bilgiye erişimi demokratikleştiren eşitlikçi, uçtan uca bir tasarım vaat ediyordu. Ancak bu tasarım, giderek daha oligarşik hale gelen şirketlerin kendileri ve hissedarları için şaşırtıcı karlar elde etme potansiyelini ele geçirmesiyle kısa sürede dönüşüme uğradı. Sadece altyapı inşa etme eylemi, toplumların bunu nasıl benimseyeceğini önceden belirlemez.

Aynı şekilde, bir yazılım programının ya da platformun Çin kökenli olması, onun büyük güçlerin rekabet defterine kaydedilmesi ya da kategorik olarak antidemokratik olarak sınıflandırılması gerektiği anlamına gelmez. Bunun yerine, uluslararası alanda benimsenmesi, altyapı kontrolünün jeopolitik rekabetler için ne kadar merkezi hale geldiğini gösterir. ABD'li ve Avrupalı güvenlik planlamacıları arasında moda bir sözcük olan "stratejik rekabet"in temelinde yatan şey, toprak işleri ve setlerdir. Amerika Birleşik Devletleri'nin bu şartlarda daha iyi rekabet edebilmesi için politika yapıcıların modern toplumların donanımının uygulanması, uzun vadeli yönetimi ve gözetimine uyum sağlaması gerekiyor.

Eylem Çağrısı

Amerika Birleşik Devletleri'nde, 2022 Enflasyon Azaltma Yasası ve 2021 Altyapı Yatırım ve İstihdam Yasası, ülkenin altyapısını yenilemek için 1 trilyon doların üzerinde taahhütte bulundu. Avrupa Birliği, Avrupa yarı iletken üretimine, yenilenebilir enerjiye ve iklim değişikliğinin azaltılmasına yönelik yatırımlarla buna karşılık verdi. Ancak dünya yeniden şekillenirken, günümüzün küresel liderleri devlet egemen jeopolitik anlayışlarına bağlı kalmaya devam ediyor. Politika yapıcıların, küresel sistemde gerçek gücün nerede yattığı ve bu gücün günümüz sorunlarını ele almak için nasıl kullanılabileceği konusundaki düşüncelerini yeniden yönlendirmelerinin zamanı geldi ve geçiyor.

İlk olarak, politika yapıcılar hükümetlerden ziyade yönetişime odaklanmalı. Örneğin, Musk veya BlackRock'ın kararları Birleşik Arap Emirlikleri veya Danimarka'nın kararlarından daha fazla ağırlık taşıyabilir. ABD hükümeti, hizmet sunumunun farklı katmanlarını kontrol eden kapı bekçilerini, tasarımcıları, finansörleri ve uygulayıcıları belirleyebildiğinde, ağların nasıl yönetildiğini ve hangi güvenlik açıklarını yarattığını daha iyi anlayabilir. Küçük bir grup silahlı isyancının dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 15'inin bağlı olduğu bir arteri tehlikeye atabildiği bir dünyada, isyancıların uluslararası deniz taşımacılığına yönelik tehdidiyle mücadele etmek için sert güç kullanmak yeterli değildir. Ne de olsa Kızıldeniz bölgesi aynı zamanda Avrupa ve Asya arasındaki denizaltı kablo kapasitesinin yüzde 90'ının geçtiği bir iletişim düğüm noktası. Mart ayında birkaç hattın kopması ve Avrupa ile Asya arasında geçen veri trafiğinin dörtte birinin kesintiye uğramasıyla tüm dünyanın öğrendiği üzere, batan gemiler iletişim bağlantısı için bir risk oluşturuyor. Dayanıklılığı artırmak sadece yakın tehdidi ele almak değil, aynı zamanda kritik altyapıyı korumak için sigortacılar, nakliyeciler, kablo operatörleri ve diğerleriyle birlikte çalışmak anlamına gelir.

Bu arada, dünyayı kapsayan sorunların karmaşıklığı da giderek artış gösteriyor. Biyotıbbın geleceğini yönetmek -örneğin risklerini dengelerken klonlama ve gen düzenleme vaatlerinin kilidini açmak- sadece hükümetler arasında değil, üst düzey müzakereler ve karmaşık anlaşmalar gerektiriyor. Uzay politikası ve pandemi müdahalesi, ulusal hükümetlerin tek başlarına çalıştıklarında etkili bir düzenleme yapacak güç ve araçlardan yoksun olduklarının kanıtlandığı iki alan olarak karşımıza çıkmış durumda. Kuşkusuz devletler altyapı düzeninde öncü bir rol oynayacaklar, ancak ortaklarıyla ve geleneksel düşmanlarıyla çalışacak yeni yollar bulmayı öğrenmek zorundalar.

Altyapı projeleri yarı-kamusal-yarı-özel bir orta zeminde var olduklarından, genellikle geleneksel piyasa rekabetinden ve kamusal hesap verebilirlikten korunurlar. Büyük ölçekli ağlar inşa etmek, genellikle pahalı, zaman alıcı, kamu taahhütlerine ve lisanslamaya bağlı olma eğilimindedir. Merkezi karar alma mekanizması işlem maliyetlerini azaltabilir ve ağ operatörleri zenginleştikçe zenginleşme etkilerinden faydalanma eğiliminde olmaya devam eder. Bu özellikler demokratik yönetişime veya kamusal hesap verebilirliğe uygun düşmez. Altyapı sistemlerinin, toplumların adalet, şeffaflık ve adil dağılım çağrılarına cevap verebilmesini sağlamak için daha iyi mekanizmalara ihtiyaç var.

Alman Gemi Brokerleri Birliği'nden Alexander Geisler, altyapı blokları ABD ve Çin eğilimli alanlara bölündükçe, Katar, Singapur, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ara konumların önem kazanacağını ve tarafsız aracıların daha önemli hale geleceğini söylüyor. Çinli ve ABD'li politika yapıcıların birbirlerinin altyapısına karşılıklı şüpheyle bakmaları, farklı özelliklerin ve kilitlenme modellerinin ortaya çıkma olasılığını artırıyor. Bir bloğun ödeme platformu ABD doları etrafında örgütlenirken, alternatif bir mimari Çin'in renminbi ve diğer para birimlerinin hareketini mümkün kılabilir.

Benzer şekilde, bir lojistik ve nakliye işletmeleri ağı, ABD ve müttefikleri arasındaki ticareti kolaylaştırırken, Çin destekli teknolojiler ve donanım diğer denizcilik merkezleri arasında bağlantıyı sağlayabilir. Altyapı rekabeti, standartlar üzerindeki savaşların önümüzdeki yıllarda muhtemelen artacağı ve güvenilir aracılar olarak çalışabilecek yer ve kuruluşların daha önemli hale geleceği anlamına geliyor.

Küresel zorluklar birbiriyle bağlantılı hale gelip birbirini güçlendirdikçe, dünya liderleri altyapının bugün nasıl işlediğini anlamazlarsa önemli bir fırsatı kaçırabilirler. Küresel güç artık sığınaklarda mühimmat stoklamak, tek bir tedarik zincirine hakim olmak ya da tek bir teknoloji üzerinde hakimiyet kurmakla tanımlanmıyor. Yüksek teknoloji ağları modern toplumların temel işleyişinin merkezinde yer alıyor. Öyle ki günümüzün altyapısı herhangi bir devletin gerçek anlamda kontrol edemeyeceği kadar çok yönlü, katmanlı ve birbirine bağlı durumda. Altyapı çağında, dünya düzenini şekillendirmek, siyasi liderlerin yirmi birinci yüzyıl yaşamını sürdüren birbirine bağlı sistemleri yöneten girişimciler, inşaatçılar, bankacılar ve operatörlerle işbirliği yapmanın yeni yollarını bulmalarını gerektiriyor.


Bu yazı, Foreign Affairs’te, Mayıs 2024'te “Infrastructure Is Remaking Geopolitics” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.