×
ALMANYA

ANALİZ

Almanya’da Yeni Dönem Güvenlik Algısı: Millî Güvenlik Belgesi; Sorunlar ve Politikalar

Almanya’da Milli Güvenlik Belgesi ilk defa yayınlanıyor. Belge’nin “etkili bir askeri/stratejik savunma", "Batı ittifakı değerlerini koruma" ve "iklim-gıda-enerji alanlarında sürdürülebilirlik” şeklinde özetlenebilecek üç temel sütun üzerinde yükseldiğini söylemek mümkün.
FEDERAL ALMANYA Cumhuriyeti tarihinde bir ilk olan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi 14 Haziran 2023 tarihinde Şansölye Olaf Scholz, Federal Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Federal Maliye Bakanı Christian Lindner, Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser ve Federal Savunma Bakanı Boris Pistorius’un hazır bulunduğu bir basın toplantısı ile kamuoyuna duyuruldu.

Almanya’da Ulusal Güvenlik Belgesi ilk defa yayınlanıyor, daha önceleri çeşitli Alman kurumları tarafından Savunma Politikaları Kılavuzu (Defence Policy Guidelines) veya Beyaz Kitaplar (White Papers) yayınlanmıştı, fakat bu yeni deklarasyon ülkede başka bir döneme işaret ediyor. Son yıllarda dünya, teknolojinin, siber uzaydan uzağa, enerji ve hammaddeden savunma girdilerine pek çok alanda ülkeleri ve ülkelerin ulusal kabiliyetlerini örselediği bir dönemden geçiyor ve bu durum ülkeleri temelden sarsacak önlemler almaya zorluyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini de bu süreci hızlandıran en temel faktör olarak işaretlemek mümkün.

Siber saldırılara karşı daha iyi savunma sistemi, enerji ve hammaddeye daha az bağımlılık ve bütçenin yüzde 2’sinin savunma giderlerine ayrılması, Almanya’da yeni dönem Ulusal Güvenlik Belgesi’nin ana kolonlarını oluşturuyor.

Peki Almanya’da “milli güvenlik” neden revize edildi? Yeni dönemde korkular ve beklentiler gerçekçi mi? Son tahlilde neler amaçlanıyor? Bu makalede bu sorulara cevap arayacağız.

*** 
Almanya’da bu yeni dönem nasıl geldi?

Rusya’nın Ukrayna’yı 24 Şubat 2022 tarihinden itibaren gerçekleştirdiği işgal sonrası Batı Avrupa’da, Soğuk Savaş sonrası inşa edilen dış ve güvenlik politikaları revize edilmek zorunda kalındı. Saldırıdan üç gün sonra, Şansölye Scholz, Alman Federal Parlamentosu´nda tarihi “Dönüm Noktası” (Zeitwende) konuşmasında, ulusal ve ittifak (AB, NATO) savunmasının yeni ve mutlak bir önem kazandığını vurguladı; Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini Avrupa ve Almanya için birinci derece tehdit olarak nitelendirdi. Scholz’a göre, giderek değişen bir dünyada Almanya'nın ve Avrupa'nın güvenliği öngörülebilir bir gelecekte askeri açıdan da tehdit altında. Rusya’nın, Ukrayna işgali sonrası AB üyesi olan Doğu Avrupa ülkeleri için de birinci derece tehdit oluşturması, AB’nin ve dolayısıyla Almanya’nın güvenlik politikasının revize edilmesi anlamına geliyor.

***
Temel Amaçlar Neler?

Hacette Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğr. Üyesi ve Hacettepe Türk-Alman İlişkileri Uygulama ve Araştırma Merkezi (HÜTAİ) Başkanı Prof. Dr. Murat Önsoy konuyu şu şekilde değerlendiriyor:

“Ulusal Güvenlik Belgesi’nin kaleme alınmasındaki temel amaç Almanya’yı, son yıllarda ülke olarak kendisinin ve Avrupa’nın güvenlik anlayışının doğasında temel değişimlere yol açan gelişmelere, en çok da Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle meydana gelen yeni askeri, ekonomik ve jeopolitik tehditlere karşı hazır hale getirmek. Belgede işaret edildiği üzere asıl amaçlanan şey, Almanya’yı kendi bölgesinde ve uluslararası sistemde yaşanmakta olan bu köklü değişim sürecinde “güvenli ve özgür” tutmak. Bu amaç doğrultusunda her türlü çabanın sarf edileceği mesajı, Almanya tarihinin bu ilk Ulusal Güvenlik Belgesi üzerinden ulusal ve uluslararası kamuoyuyla paylaşılmış oldu.  

Ulusal Güvenlik Belgesi’nin Almanya’nın güvenlik meselelerini geleneksel güvenlik anlayışı, yani salt askerî tehditlerin tespiti üzerinden değil, zamanın gerektirdiği şekilde askeri olmayan unsurların da dahil olduğu bütüncül bir güvenlik anlayışı üzerinden ele almış olması önemli. Bu bağlamda Uluslara Güvenlik Belgesi’nde bahsedilen konuları üç sütunda ele almak mümkün. 

Birinci sütun, etkili bir askeri savunma, bunun olabilmesi için yeni bir stratejik kültürün meydana getirilmesi ve askeri harcamaların arttırılması taahhütlerini içeriyor. Askeri harcamalarda gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 2'si hedefi yineleniyor ve askeri tehditlere karşı caydırıcılık stratejisinin uygulanacağı belirtiliyor. Bu son eylemin gelecek sene gerçekleştirileceği duyuruluyor.

İkinci sütun, Almanya ve Batı ittifakının değerlerini koruma, içinde bulunduğu çok kutuplu rekabet ortamında ekonomik bağımlılıkların en aza indirilmesi, yeni tehdit unsurlarından biri olan siber saldırılara karşı gerekli donanımlara ve dayanıklılığa sahip olma ve her zaman olduğu gibi başta BM Şartı olmak üzere uluslararası rejimlere ve hukukun üstünlüğüne saygı kültürünü üstün kılmak hedefine dayanıyor.
 
Üçüncü sütun ise son dönemde artışa geçen iklim değişikliği, uluslararası gıda ve enerji krizleri gibi sürdürülebilirlik temelli sorunları ve bu konularda alınacak tedbirleri içeriyor. 

Tematik olarak bakıldığında, Rusya tehdidi dışında Almanya’yı tehdit eden konuların terörizm, aşırılıkçılık, organize suçlar, yasa dışı finans kaynakları ve siber saldırılar şeklinde sıralandığı söylenebilir. Alman sanayisi ve kritik altyapısı için gerekli ham madde tedarikinin tehlikede olduğunun belirtilmesi, bu meselenin uzun zaman sonra ilk defa bu denli güvenlikleştirilmiş olması açısından önemlidir.

Diğer taraftan Avrupa dışındaki diğer coğrafi bölgelerdeki tehditlerle ilgili herhangi bir açıklamanın yer almıyor olması Almanya gibi dünya siyasetinde söz sahibi olmak isteyen bir devlet için büyük bir eksiklik olarak işaretlenebilir. 

Belgede Almanya’yı ve Avrupa’yı tehdit eden iki önemli devlet olarak Çin ve Rusya gösteriliyor ve bu iki ülke ile olan ilişkilere dair de önemli ipuçları yer alıyor. Çin’in çok kutuplu uluslararası sistem içinde Almanya’nın içinde olduğu Batı ile sistemsel bir rekabet içinde olduğu ama yine de bu ülkeyle rekabetin yanı sıra ortaklıkların da mevcut olduğuna işaret ediliyor. Fakat son dönemde rekabetin ortaklıkların önüne geçmekte olduğu da vurgulanıyor. Çin ile ilgili net bir duruş sergilenmiyor olması belgeye yönelik temel eleştirilerden biri. Öte yandan beklenildiği gibi Rusya uluslararası barış ve güvenliğe yönelik en büyük tehdit olarak tanımlanıyor.

Özetle, Ulusal Güvenlik Belgesi Alman dış politikası ve bu politikanın büyük ölçüde dayandığı stratejik kültürde devrim niteliğinde bir yeniden yapılanmanın işaretini vermiyor. Aksine bu belge stratejik kültürün geçirdiği evrimin bir başka aşaması olma yolundadır. Yine de nihai bir yorum yapabilmek için belgenin pratikte Alman dış ve güvenlik politikasında ortaya çıkaracağı sonuçları beklemek gerekir.” 

*** 
Türkiye ve Uyum Araştırmaları Merkezi Vakfı’ndan Caner Aver de Ulusal Güvenlik Belgesiyle ilgili bize özellikle şu bilgileri iletti: 

“Şansölye Scholz’un gerçekleştirdiği ‘dönüm noktası’ konuşmasının sonuçlarından biri, savunma politikasında kökten değişikliklere gitmek oldu. Bu politik değişiklik kapsamında Scholz Hükümeti, Alman askeriyesinin Almanya'yı ve ittifak ortaklarını savunmak için kapsamlı bir donamıma sahip olmasının Almanya'nın devlet aklı ve en yüksek güvenlik politikası görevi olduğunu vurguluyor. Zira küresel düzeyde yaşanan gelişmeler etrafında, her alanda tam donanımlı, konuşlanmaya ve savaşa hazır modern bir askeriyeye ve güçlü bir yedek kuvvete ihtiyaç oluştu. Bu amaçla kara, hava, deniz, siber ve uzay olmak üzere tüm boyutlarda ülkenin daha dirençli hale gelmesi gerektiği hükümetin tüm kanatları tarafından vurgulanıyor. Diğer taraftan geride kalan dönemde hükümet, kısıtlayıcı silah ihracat politika çizginin devam ettirilmesi gerektiğine dikkat çekerken aynı zamanda silah ihracatının stratejik öneme sahip olması, hükümeti kriz ve savaş bölgelerine silah ihracatı kısıtlamalarını yeni tehdit kapsamında gevşetmeye sevk etti. Bu doğrultuda Rusya´ya karşı Ukrayna´ya silah gönderilmesi kararı alındı. 

Bir diğer sonuç ise yeni tehditlere karşı kapsamlı güvenlik anlayışına dayanan ilk Ulusal Güvenlik Stratejisi oluşturmak oldu. Strateji, ‘savunma odaklı, dirençli, sürdürülebilir’ olacak şekilde ‘barış, özgürlük ve güvenlik içinde yaşama’ ilkelerini vurguluyor. Dolayısıyla Alman güvenlik politikasının üç boyutunu ve stratejinin temel parametrelerini, güçlendirilmiş savunma, dayanıklılık ve sürdürülebilirlik başlıkları oluşturuyor. Ulusal Güvenlik Stratejisi, askeriyeyi güçlendirmenin yanı sıra diplomasi, polis, itfaiye ve teknik yardım kuruluşları, kalkınma işbirliği, siber güvenlik, tedarik zincirlerinin dayanıklılığı ve güvence altına alınması gibi alanları kapsıyor. Stratejide Federal Hükümet aynı zamanda dengeli bir silah ihracatı kontrol politikasını da savunuyor ve önceliğin NATO ve AB ülkelerine olduğuna işaret ediliyor. Almanya'nın bu alandaki stratejik işbirliğine olan ilgisi vurgulanıyor.  Ulusal Güvenlik Stratejisi çok kutuplu ve sistemsel rekabetin arttığı bir dönemde Almanya'nın rolü ve uluslararası düzenin ortak şekillendiricisi olma işlevini net ilkelerle vurguluyor. Buna göre Almanya’nın değer temelli bir düzene bağlı olarak ittifaklara ve ortaklıklara çok önem verdiğine dikkat çekiliyor. 

Geleceğe yönelik risk alanları olarak Almanya ve Avrupa Birliği´nin güvenliği, Almanya´nın Avrupa Güvenlik Politikası’nda liderlik rolü, Uluslararası düzenin şekillendiricilerinden olması, Hint-Pasifik bölgesinde kurallara dayalı uluslararası düzeni sağlamanın yanı sıra Almanya'nın ticari çıkarları kapsamında kurallara dayalı uluslararası düzenin sağlanması gibi temel başlıklara işaret ediliyor.”

*** 
Belgeye Yönelik Uzmanlardan Eleştiriler: Tehdit mi Fırsat mı?

Belgenin niteliği konusundan Konunun uzmanları tarafından çok farklı görüşler ortaya konuyor.  Ulusal Güvenlik Belgesi ile ilgili olumlu görüş ortaya koyanlar, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra bu yaşananları, Almanya’nın kendi kendisini askeri olarak sınırlama kültüründen (Kultur der militärischen Zurückhaltung) uzaklaşmasının yeni bir aşaması olarak görmektedir. Almanya 1990’daki birleşmeden bu yana geçen 30 yılı aşkın sürede kendisini dış politikada kısıtlayan bu kültürel paradigmadan peyderpey uzaklaşmaktadır. Bu bağlamda Ulusal Güvenlik Belgesi bu sürecin yeni bir ayağı olarak gözükmekle birlikte pratikte yaşanacak gelişmeleri görmeden bir yorum yapmak doğru olmayacaktır. 
 
Ulusal Güvenlik Belgesi kimi analistler için ise bir hayal kırıklığını ifade ediyor. Şansolye Scholz’un Zeitenwende konuşması sonrası Almanya’nın güvenlik mimarisinde şahin bir dönüşüm beklentisi içinde olanlar için tabiri caizse “dağ fare doğurmuştur”. Bu görüşteki uzmanların genel kanısı, belgenin, Alman dış ve güvenlik politikası stratejik düşüncesinde değişimden çok sürekliliği ve mevcut statükoyu yansıtmakta olduğu yönünde. Belgede süreklilik ve statükonun göstergesi olarak, Fransa ile ortaklık, Transatlantik ittifakına bağlılık, NATO ile iş birliğine vurgu ve AB güvenlik ve savunma politikalarında Stratejik Pusula isimli belgenin referans alınması gibi meselelere dikkat çekiliyor. Diğer yandan belgeye yönelik eleştirilerden bir diğeri de detaylara inilmeden konuların çok yüzeysel ele alınmış olması ve izlenilecek bir stratejinin olmaması. 

Ukrayna’yı işgal eden Rusya ile askeri mücadele konusunda kararlılık gösterileceği belirtilmekle birlikte belgede bu konuyla ilgili bir yol haritası çizilmiyor. Bunun ötesinde Ulusal Güvenlik Belgesi Almanya’nın Rusya karşısında mücadeleye önderlik edeceği beklentisinde olanları tatmin etmekten uzak. Almanya hem Rusya’ya karşı hem de diğer tehditlere karşı mücadelede dümene geçmektense, daha fazla sorumluluk alma taahhüdünde bulunuyor. Meseleleri AB, NATO, G7 ve AGİT çatıları altında AB tarafından geliştirilen Stratejik Pusula ve Hybrid Araç Kutusu gibi mekanizmaların ışığında ve NATO-AB iş birliği kapsamında ele alma isteği bu durumun en önemli göstergesi. Fakat Soğuk Savaş’ta olduğu gibi bugün de Avrupa’nın savunmasının arkasında ABD’nin olduğu NATO tarafından ele alınacağı görülüyor. 

Askeri yatırımlar ve Alman ordusunun modernizasyonu konusunda çabaların arttırılacağı sözü verilmekle birlikte bunun gerçekleşmesi için gereken finansal kaynağın elde edilmesinde yaşanılacak güçlükler ve süreçle ilgili zamansal belirsizlik uzmanları düşündüren başka bir konu. Keza Ulusal Güvenlik Belgesi askeri harcamalardaki %2 artışın nasıl gerçekleştirileceği konusunda da bilgi içermiyor.

*** 
Sonuç

Belgeye yöneltilen söz konusu eleştirilerin kimileri oldukça haklı. 

Bu strateji günün sonunda ne üretecek, kimin için fırsat kimin için tehdit üretecek, bunu zamanla göreceğiz. 

Her hâlükârda görünen gereklilik belki de şudur: Jeopolitik dönüşümün ve AB-ABD-Rusya eksenlerinin Almanya’yı bölgesel ve küresel düzeyde rol almaya zorlaması – diğer AB ülkeleri (hatta büyük Avrupa içinde Türkiye) ile beraber!

İSMAİL ERMAĞAN

Halen İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olan Prof. Dr. İsmail Ermağan, lisansını Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde, yüksek lisansını Hamburg Üniversitesi Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Bölümlerinde yaptı. Ermağan doktora derecesini Erfurt Üniversitesinin Max Weber Yüksek Araştırmalar Merkezi’nde aldı. Başlıca çalışma alanları şunlardır: Avrupa Birliği entegrasyonu, Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye-Almanya İlişkileri, Almanya’daki Türkler, Afrika, Latin Amerika ve Asya-Pasifik okumaları, göç ve göç yönetimi. Yurt içinde ve yurt dışında 70 civarında makalesi/kitap bölümü olan yazarın şu kitapları yayımlanmıştır: Almanya Türkleri’nin Uyum ve Ayrılım Eğilimleri; Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Üyeliği: Türk Partilerinin ve Avrupa Parlamentosundaki Partilerin Politikaları; Türkiye’nin Yönü Avrupa Birliği’ne mi: Türkiye’de AB Şüpheciliği; Türkiye’deki Sivil Toplum Örgütlerinin AB Üyeliğine İlişkin Davranışları; 21. Yüzyılda Uluslararası İlişkilerde Yeni Trendler: İnsanımız İlk 10 Yolunda mı?; Dünya Siyasetinde Almanya 1-2; Dünya Siyasetinde Latin Amerika 1-2; Dünya Siyasetinde Afrika 1-8; Dünya Siyasetinde Doğu Asya.