×
ALMANYA

ANALİZ

Almanya’da Güncel Entegrasyon Politikaları: Radikal Yenilikler, Neden?

Almanya, vatandaşlık hukuku konusunda tarihsel bir dönemeçte. Ülkede ciddi bir nitelikli insan ihtiyacı mevcut ve bunun AB dışından giderilmesi umuluyor. Ama aşırı sağa kayan aktüel siyaset ve bürokrasi ülkenin göç sürecini frenliyor.
NELER oluyor neler? Ateşli Avrupa futbol şampiyonası maçları başladı Almanya’da; bu sahadaki ateş aslında Bundestag’da da son limitinde! Tarihsel bir didişme-kapışma-kopuşma yaşınıyor ülkede!
 
Bir yanda ülkenin beşeri ve ekonomik döngüsü için getirilen yeni vatandaşlık çalışmaları, diğer yanda Avrupa Birliği seçimlerinde ikinci konuma gelen aşırı sağın yükselişi.
 
Doktor gibi üst kalifiye, hemşire gibi orta kalifiye çalışanlar az, ihtiyaç had safhada; bir yandan gelsinler diye “dünyanın en büyük ekonomilerinden ve sosyal haklar vereni” Almanya yeni yurttaşlarına “Gül döktüm yollarına!” şarkısını cover’ladı, diğer yanda “Alman devletinin ve değerlerinin çıngıraklı yılanları” repliğini.
 
Alman vatandaşlık hukukunda dönüm noktasına gelindi. Kalifiye göç veya çifte vatandaşlık yasasıyla da kimi alanlardaki eksikliklere çözüm yolları bulunmaya çalışılıyor.
 
Biliyoruz ki nüfusu yaklaşık olarak 84 milyon olan Almanya'da 12 milyon yabancı ülke pasaportlu vatandaş yaşıyor ve bu insanların 5 milyon 300 bini, 10 sene ve üzeri zamandır bu ülkede ikamet ediyor. Yine İstihdam Araştırmaları Enstitüsü, 2022’de Almanya genelinde 1,74 milyon boş pozisyon olduğunu belirtmiş durumda.
 
Entegrasyon bağlamında “Hangi kritik kararlar Almanya’yı sarmalıyor?” konusunun analizi önem arz ediyor.
 
***
 
Ülkenin Irksal Kuruluş Dayanağı ve Ötekileş(tir)me
 
Almanya, kuruluş meşruiyetini Alman ırkı üzerine oturttuğu için, kendi toplumunda farklı etnik gruplardan ve kültürlerden olanlara tarihsel anlamda hep 'öteki' muamelesi yapmıştır. Avrupa'da Fransa gibi ülkeler, kendi içindeki farklı grupları vatandaşlık bağı ile entegre etmeyi başararak toplumsal konsolidasyonlarını tamamlarken, Almanya farklı bir yol izlemiştir.
 
Almanlara göre Alman olmak için etnik anlamda da Alman olmak gerekir. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başındaki hem Doğu Avrupa’dan gelen maden işçilerine hem de önemli bir kısmı Rusya’dan gelen Yahudilere, hukuki olarak Alman vatandaşı olmalarına ve I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın saflarında savaşmalarına rağmen, Alman toplumu ve devleti nazarında bu nedenden dolayı hep öteki gözüyle bakılmıştır.
 
II. Dünya Savaşı'ndan Almanya yenilgi ile çıkınca, ülke ikiye bölünerek doğu kısmı Sovyetlerin, batı kısmı ise ABD'nin liderliğindeki batı ittifakının kontrolüne girdi. 
 
Batı Almanya bu süreçten sonra kendi tarihi ile yüzleşerek demokratik bir toplum olma yönünde ciddi ilerlemeler kaydetti. Doğu Almanya ise Nazi diktatörlüğünün kontrolünden çıkıp, komünist diktatörlüğün kontrolüne girerek hem tarihi ile yüzleşemedi hem de dünyaya kapalı bir toplum olarak 40 yılını bu şekilde geçirdi.
 
***
 
Almanya Siyasetinde Güncel Uyum Tartışmaları
 
Almanya uzmanı Siyaset Bilimci Bülent Güven, bize Almanya’da yaşanan son gelişmeleri tarihsel arka planı ile birlikte şu şekilde değerlendiriyor:
 
“Batı Almanya, İkinci Dünya Savaşı sonrası savaştaki insan kaybını telafi etmek ve ekonomisini kalkındırmak için yurtdışından milyonlarca göçmen işçi getirerek renkli ve demokratik bir toplum olma yönünde ilerlerken, Doğu Almanya kapalı ve tek renkli bir toplum olarak kaldı. 
 
1990'da iki Almanya’nın birleşme süreci ile birlikte Almanya’da şiddet eylemlerine dönüşen ırkçılık olayları artmaya başladı. 
 
Batı Almanya’da da ırkçılık olmasına rağmen, hatta dönem dönem NPD veya Republikaner gibi ırkçı partiler Batı Almanya‘da eyalet parlamentolarına milletvekili seçtirmeyi başarmalarına rağmen, iki Almanya’nın birleşmesi ile ırkçılık farklı bir boyuta geçti. Göçmen kökenli insanlara yönelik şiddet olayları artmaya başladı. Yine ırkçı partilerin oyları artmaya başladı. Gelinen noktada, Almanya’da ırkçı bir parti olan AfD, son AB parlamentosu seçimlerinde yüzde 16 oy alarak yükselişini sürdürmektedir. Ayrıca bu parti için Almanya’nın doğusundaki eski komünist yönetimin altında bulunmuş eyaletlerde anketlere göre yüzde 30'lardan fazla oy alacağı öngörülmektedir.
 
Almanya’daki bu ırkçı siyasi iklim, nüfusunun yaklaşık yüzde 30’u göçmen kökenli insanlardan oluşan bir toplumda ister istemez entegrasyon tartışmalarını etkilemektedir. Irkçı söylemler AfD’nin yükselişi ile birlikte normal hale gelince, diğer partiler de dolaylı olarak bu süreçten etkileniyorlar. Gelinen noktada Almanya’da göçmen kökenli insanların entegrasyonunu iki ana akım halinde özetlemek mümkün. 
 
Birinci akım, AfD’nin başını çektiği, fakat toplumun ve devletin farklı katmanlarında da yansıması olan, yabancıların Almanya’dan kovulması yönünde. Nitekim AfD yöneticilerinin de katılımcısı oldukları bir toplantıda göçmen kökenli insanların deport edilmeleri açık ve net olarak konuşulmuştu. Konuşanlar da bunu inkâr etmediler. Geçmişte NSU terör örgütünün gerçekleştirdiği cinayetleri de bu çerçevede görmek mümkün. Bu terör örgütünün devlet içindeki istihbari birimler tarafından desteklendiği herkesin malumu.
 
Diğer akım ise daha çok Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve liberaller tarafından temsil ediliyor. Buna göre, Almanya artık yüksek oranda göçmen kökenli insanların varlığından ve Almanya’nın nitelikli insan gücüne ihtiyacı olduğundan dolayı, Almanya’yı ABD gibi bir göçmen toplumu olarak algılayıp ona göre hareket edilmesi gerektiği tezini savunuyorlar.
 
Bu tezin savunucuları Alman olmayı anayasal vatandaşlık üzerinden tanımlayarak, Alman kanından olmayanları öteki olarak görmüyorlar.
 
Nitekim Olaf Scholz başkanlığındaki mevcut hükümet bu tezden yola çıkarak yeni vatandaşlık yasasını çıkarıp Alman vatandaşı olmayı kolaylaştırdı. Bu yeni yasa ile 11 milyon civarında insan Alman vatandaşı olma hakkını elde etti. Bu yeni vatandaşların aynı zamanda seçmen oldukları varsayılırsa, ırkçı partilere verilen oyların toplam oylar içindeki oranı süreç içinde düşecektir.”
 
Güven’in son cümlesindeki öngörü oldukça ilginç bir tespit olduğu kadar Almanya’daki siyaset sosyolojisindeki didişmeyi de yeni bir perspektiften gözler önüne seriyor.
 
***
 
Yeni Göç Yasaları
 
Bazı radikal yenilikleri duyuralım:
 
• Doktor, mühendis, yazılımcı, yapay zekâ uzmanı gibi Endüstri 4.0 uzmanları gibi en az lise mezunu kuaför, hemşire, hastabakıcı, çiftçi, aşçı, araba tamircisi, şoför, tesisatçı, kaynakçı, marangoz gibi bütün meslek dallarından insanlar Almanya'ya gidip yerleşebilecek.
 
• AB Mavi Kartı ile bir başka AB ülkesinde asgari 12 ay süreyle ikamet ettikten sonra Almanya'ya vizesiz göçmek mümkün olacak. 
 
• Vatandaşlık için 5, hatta kalifiyeliler için 3 yıl Almanya’da ikamet yetecek.
 
• Diplomalı ya da mesleki eğitim sertifikalı kalifiye işçilerin iş ararken bir yıl boyunca ülkede kalmalarına, tam zamanlı iş ararken haftada 20 saate kadar çalışmalarına izin verilecek.
 
***
 
Sonuç
 
Bülent beyin çarpıcı bir şekilde özetlediği bu olumlu gelişmeler de göstermektedir ki Almanya’daki göçmenlerin entegrasyonunun tamamlanmış olduğu kanaatine varılırsa hata yapılmış olur. 
 
Almanya, diğer Avrupa ülkeleri gibi, küreselleşmeden ve yeni jeopolitik gelişmelerden olumsuz etkileniyor. 
 
Bu etkileşim hem ekonomide hem de sosyal hayatta farklı problemlere yol açıyor. Aşırı sağ popülist partiler ve hareketler bu sıkıntıların sorumlusu olarak göçmen kökenli insanları gösteriyorlar. Bundan dolayı Almanya’da göçmen kökenli insanların sayısı arttıkça, ırkçılık ve ırkçı söylemler de artıyor. Bu durum Alman toplumunu gerilimli bir sürece götürüyor. 
 
Aktüel olarak ırkçıların göçmenlerden, göçmenlerin de ırkçılardan rahatsız olduğu ve korktuğu bir durum söz konusu.
 
Umulur ki bu süreç daha uyumlu bir ortama evrilsin; fakat sosyolojik veriler ve gerçekler bu sürecin en az 15-20 yıl daha devam edeceğine işaret ediyor.
 
Ülkede ciddi nitelikli insan ihtiyacı mevcut ve bunun AB dışından giderilmesi umuluyor. Lakin aktüel aşırı sağa kayan siyaset ve bürokrasi ülkenin göç sürecini frenliyor.

İSMAİL ERMAĞAN

Halen İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olan Prof. Dr. İsmail Ermağan, lisansını Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde, yüksek lisansını Hamburg Üniversitesi Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Bölümlerinde yaptı. Ermağan doktora derecesini Erfurt Üniversitesinin Max Weber Yüksek Araştırmalar Merkezi’nde aldı. Başlıca çalışma alanları şunlardır: Avrupa Birliği entegrasyonu, Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye-Almanya İlişkileri, Almanya’daki Türkler, Afrika, Latin Amerika ve Asya-Pasifik okumaları, göç ve göç yönetimi. Yurt içinde ve yurt dışında 70 civarında makalesi/kitap bölümü olan yazarın şu kitapları yayımlanmıştır: Almanya Türkleri’nin Uyum ve Ayrılım Eğilimleri; Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Üyeliği: Türk Partilerinin ve Avrupa Parlamentosundaki Partilerin Politikaları; Türkiye’nin Yönü Avrupa Birliği’ne mi: Türkiye’de AB Şüpheciliği; Türkiye’deki Sivil Toplum Örgütlerinin AB Üyeliğine İlişkin Davranışları; 21. Yüzyılda Uluslararası İlişkilerde Yeni Trendler: İnsanımız İlk 10 Yolunda mı?; Dünya Siyasetinde Almanya 1-2; Dünya Siyasetinde Latin Amerika 1-2; Dünya Siyasetinde Afrika 1-8; Dünya Siyasetinde Doğu Asya.