×
ARAP DÜNYASI

ANALİZ

ABD, İsrail’e Neden Boyun Eğiyor?

ABD dış politikasını, doğrudan İsrail lobisi mi belirliyor? Amerikan-İsrail Kamu İşleri Komitesi (AIPAC) gibi topluluklar, şüphesiz çok etkin. Ancak AIPAC, Washington'da nüfuz sahibi olmak isteyen birçok lobiden sadece biri.
İSRAİL, yaklaşık 11 aydır Gazze'de soykırıma varan bir savaş yürütüyor. Ordusu, tahayyül edilemeyecek kadar savunmasız bir halka karşı acımasız saldırılar düzenliyor, hemen her gün uluslararası insani hukukun bütün içeriğini ihlal ediyor.

İsrail, aylardır Filistin halkını gıda, su, ilaç, temizlik, elektrik ve yakıt gibi hayatın temel gereksinimlerinden mahrum bırakıyor. Ayrıca sivil altyapıyı hedef alarak, Gazze sakinlerinin büyük çoğunluğunu da evsiz bırakmış vaziyette.

En yakın müttefiki ABD'nin verdiği koşulsuz destek de İsrail'in tutumu kadar ağır ve sarsıcı görünüyor. Washington'un İsrail'in yürüttüğü soykırıma verdiği "sarsılmaz" destek, ülkenin uluslararası otoritesini ve uluslararası kurallara dayalı sistemi savunma iddiasını iflasa sürükledi.

Birçok kişi, İsrail'in bu insanlık dışı ve irrasyonel tutumunu, Hamas'ın 7 Ekim saldırısının yarattığı aşağılanma duygusuna bağlıyor. Bu aşırı duygusal tepki, İsrail siyasetini, hızla aşırılığa kaydırdı. İsrailliler, şimdi soykırım niteliğindeki eylemleri açıkça kutluyor. "Barış içinde bir arada yaşam" söylemi, artık geçerliliğini kaybetti. Netanyahu, bunun yerine katliam ve "tartışmasız zafer"den söz ediyor.

Tarih, Netanyahu'nun bu ifadeyle ne demek istediğine dair ipucu sunabilir. Bu, Almanca "Endsieg" kelimesiyle ürkütücü bir benzerlik taşıyor. Kelime, "nihai zafer" anlamına gelip, Nazi rejiminin soykırımcı hedeflerinin tam anlamıyla gerçekleştirilmesini ifade ediyor. Evet, bu benzerlik, tüyler ürpertici.

7 Ekim, İsrail'in izlediği tutumu açıklasa da ABD siyasetinin İsrail’e boyun eğmesini açıklamaya yetmiyor. Tabii ki ABD, İsrail'in güvenilir bir müttefiki ve finansörü fakat yakın zamana kadar, uluslararası çıkarlarını göz önünde bulundurarak, İsrail ve Filistin arasında tarafsız bir ara bulucu olarak görünmeye özen gösteriyordu. Bu ihtiyat artık ortadan kalkmış durumda. ABD, sözde "itidal" ve "ateşkes" çağrısında bulunsa da İsrail'in Gazze'deki yıkıcı eylemlerinin ve katliamlarının her adımını koşulsuz şekilde destekliyor.

Washington'un sadakati oldukça dikkat çekici. Saldırı başladığından beri Başkan Joe Biden, her adımda İsrail'e tam desteğini açıkladı. Ne var ki ABD ve İsrail, çıkarları genellikle örtüşmeyen farklı toplumlar. Peki, ABD ve İsrail'in bu savaşa yaklaşımı, biraz da olsa farklı olmalı, değil mi?

Acaba ABD dış politikasını, doğrudan İsrail lobisi mi belirliyor? Amerikan-İsrail Kamu İşleri Komitesi (AIPAC) gibi topluluklar, şüphesiz çok etkin. Ancak AIPAC, Washington'da nüfuz sahibi olmak isteyen birçok lobiden sadece biri.

Belki de ABD, Gazze'de kendi lehine bir çıkar görüyor ama bununla ilgili kanıtlar oldukça yetersiz.

Belki de ABD, Gazze kıyılarındaki gaz yataklarını istiyor? Ancak Washington'ın bu gazı elde etmek için bariz bir soykırımı desteklemesine hiç gerek yok. Adaletsiz de olsa tamamen barışçıl bir müzakere zaten bu işi çözerdi.

Aslında bahsettiklerimizin hiçbiri, ABD’nin İsrail'in Filistinlilere uyguladığı soykırımı destekleyerek yalnızca Orta Doğu'da değil; tüm dünyada neden bu kadar itibar kaybetmeyi göze aldığını açıklamıyor.

Peki ya ABD'nin İsrail'in soykırımına verdiği destek, Gazze ile ilgili değilse? ABD, sadece küresel rakiplerine, patronun kim olduğunu göstermek istiyorsa?

Son yıllarda, sıklıkla çok kutuplu dünyadan bahsediliyor. Pek çok analist, ABD'nin artık küresel hegemon olmadığı bir dünya öngörüyor.

ABD, tüm bu tartışmalar arasında, Rusya karşısında Ukrayna’da bir çıkmaza girdi ve Suriye’de de benzer bir sonuçla karşılaştı. Afganistan’dan ani bir şekilde geri çekilmesiyle Taliban, yeniden iktidara geldi. Ayrıca çeşitli Latin Amerika hükûmetleri sola kayarak, "Amerika'nın arka bahçesi" olarak görülen bölgedeki gerginliği artırdı.

Bu arada ABD'nin başlıca rakibi Çin, küresel arenadaki etkisini giderek hissettirmeye başladı. Pekin'in kilit rol oynadığı hükûmetler arası bir örgüt olan BRICS; İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Etiyopya ve Mısır'ı da bünyesine dâhil ederek BRICS+ hâline geldi.

Çin Halk Cumhuriyeti, 2023'te İran ve Suudi Arabistan arasında ara buluculuk yaparak ve Yemen'deki çatışmaları yatıştırarak Orta Doğu sahnesine de adım attı.

Kısacası ABD, bütün bu gelişmeler etrafında, küresel arenada geri adım atmış gibi görünüyordu. Egemen küresel süper güç olarak konumu, sallantıda gibiydi. Bu nedenle de gücünü kanıtlamak için Gazze'de bir şans görüyor.

ABD'nin Gazze'ye müdahalesini bu bağlamda anlamlandırmak mümkün. Yoksa, hafif silahlarla donatılmış Hamas'ın tek seferlik bir saldırısına karşılık olarak ABD, neden Orta Doğu'daki askerî varlığını bu derece yoğunlaştırsın? Bu, gücünü kaybetmekte olan bir süper güç adına, hâlâ patron olduğunu kanıtlamaya yönelik umutsuz bir çaba. Bu süper güç, uluslararası insani hukukun en temel ilkelerini bile hiçe sayarak, kimsenin onu durduramayacağını göstermeye çalışıyor.

Direniş gösterenler oldu. Mesela İran müttefikleri, bölgedeki ABD ve İsrail güçlerine karşı meydan okudu. Tahran, Suriye'de üst düzey İranlı yetkililerin suikastına misilleme olarak İsrail’e karşı büyük bir hava saldırısı başlattı. Hamas lideri İsmail Haniye'nin öldürülmesi üzerine, yine sert bir tutum sergiledi. Hizbullah da İsrail'in Lübnan topraklarına düzenlediği ölümcül saldırılara misilleme olarak, bir dizi saldırı başlattı. Yemen Husileri, Kızıldeniz'deki önemli ticaret yollarını kesintiye uğrattı ve Gazze'deki zulme misilleme olarak, İsrail'e insansız hava araçları ve füzeler ile saldırdı.

Güney Afrika, Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) İsrail'e karşı soykırım suçlamasıyla dava açtı. Mahkeme, İsrail’in eylemlerinin soykırım teşkil edebileceğine dair bir ön karar verdi.

İsrail ve ABD'nin Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu'na (UNRWA) sağlanan fonların kesilmesi yönündeki girişimlerine karşılık, Çin, UNRWA'yı destekledi ve acil yardım fonu sağladığını duyurdu. Ayrıca bağımsız bir Filistin devletinin kurulması ve tanınması çağrısında bulundu; El Fetih ile Hamas arasında bir birlik anlaşmasının kurulmasına da yardımcı oldu.

Ancak bunların hiçbiri, ABD'nin İsrail'e sağladığı neredeyse sınırsız kaynak ve diplomatik destek ile mücadele etmeye yeterli gelmedi.

BRICS+'ın amacı, Batı hegemonyasına karşı koymak ama BRICS'in lideri ve en büyük ekonomisi olan Çin, AB gibi hegemonik güçler içindeki bazı aktörlerden daha cesur bir tutum sergileyemedi. Destekleyici söylemler ve bazı diplomatik girişimlerle kendini sınırlarken, Rusya dikkat çekici bir şekilde sessiz kaldı, Hindistan ise açıkça İsrail yanlısı bir tavır takındı.

BRICS+ soykırımı durdurmak için elini taşın altına daha fazla koyabilirdi. En acı anında Gazze halkını desteklemek için çok daha somut adımlar atabilirdi ama atmadı.

ABD ise BRICS+'ın blöfünü görerek "kâğıttan kaplan" olduğunu ortaya çıkardı. Güney Afrika ve İran dışında, blok, şu ana kadar gereken tepkiyi veremedi. Bu da ABD’nin amacına ulaştığı anlamına geliyor: Evet, BRICS+ aksini kanıtlayana kadar, ABD hâlâ dünyanın süper gücü.


Bu yazı Al Jazeera’da, “Why has America risked it all in Gaza?” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.