×
KÜRESEL
24.12.2023

ANALİZ

Gazze’den Ukrayna’ya Savaşlar ve Krizler Birikiyor!

Dünya üzerinde savaşlar ve krizler birikiyor. Bu kriz ortamında, Amerika ve müttefikleri artan tehditler, Rusya ve Çin ise fırsatlar görüyor. Dünya Ticaret Örgütü ve Birleşmiş Milletler gibi küresel kurumların giderek işlevsizleştiğini gören orta güçler ise her ikisini birden öngörüyor.
GAZZE'DEKİ İsrail-Hamas çatışması [ve İsrail'in durmayan sivil katliamları], arka planda Amerika ve İran’ın karşı karşıya gelmesiyle Orta Doğu’ya yayılma tehdidi taşıyor. Avrupa’nın 1945’ten bu yana en büyük savaşı olan Ukrayna savaşı sona erecek gibi görünmüyor. Çin jetleri ve savaş gemileri giderek artan sayıda ve sıklıkta Tayvan’ı tehdit ediyor. Adada yaklaşan seçimlerin daha fazla gerginlik getirmesi muhtemel. Mali, Myanmar ve Sudan’daki iç çatışmalar da son haftalarda daha da şiddetlendi.

Krizlerin bu şekilde üst üste gelmesi daha önce görülmemiş bir şey değil. (…) Ancak Amerika ve müttefikleri bugünün krizlerine eskiden olduğu kadar kolay ve ucuz bir şekilde müdahale edemiyor. Çin ve Rusya gibi rakipler daha iddialı ve giderek daha fazla birlikte çalışıyorlar. Aralarında Hindistan ve Türkiye’nin de bulunduğu bağlantısız güçler de uzaktaki olayları şekillendirmek için giderek artan bir güce sahipler ve yeni, daha elverişli bir düzenin oluşmakta olduğuna inanıyorlar. Büyük güçler arasında doğrudan bir savaş olasılığı dünyanın üzerinde dolaşıyor ve ülkeleri bugün yangınla mücadele ederken bile bir gözlerini geleceğe çevirmeye zorluyor. Bu durum diplomatların, generallerin ve liderlerin kapasitesini sınırlarına kadar zorluyor.

Büyük güçler bir zamanlar aynı yönde hareket edebilecekleri konularda daha da kutuplaşıyor. Örneğin Orta Doğu’da Rusya, Hamas’a yaklaşarak İsrail ile yıllardır sürdürdüğü dikkatli diplomasiyi bozdu. Geçmiş savaşlarda gerilimin tırmandırılmaması yönünde yumuşak açıklamalar yapan Çin, krizi Amerika’nın bölgedeki rolünü eleştirmek için kullandı. Artık çok az Batılı ülke Rusya ile konuşuyor. İklim değişikliği gibi ortak sorunların üstesinden gelme ihtiyacına rağmen Çin ile diyalog bile (Joe Biden ve Xi Jinping’in 15 Kasım’da Kaliforniya’daki buluşmasına eşlik eden gösterişe rağmen) gergin.

Bir başka değişim de Amerika’nın düşmanları arasındaki yakınlaşmanın artması. Stephen Hadley, “Rusya, Çin, Kuzey Kore ve İran arasında, Amerika’nın liderliğindeki uluslararası düzenin kendi versiyonlarını reddeden bir eksen oluşuyor” diyor. Hadley, 2005 yılında George W. Bush’un ulusal güvenlik danışmanı olmadan önce 1970’lerde Amerika’nın Ulusal Güvenlik Konseyi’nde ve 1980’lerde Pentagon’da görev yaptı. Ukrayna’daki savaş Rusya ve Çin arasındaki ortaklığı (resmi müttefik olmasalar da) pekiştirdi. İran ve Kuzey Kore, askeri teknoloji karşılığında Rusya’ya silah tedarik etti. Sonuç daha fazla iç içe geçmişlik. Bir düşmanın dahil olduğu bir krizin diğerini de içine çekme olasılığı giderek artmakta.

Çok aktörlü devası bir oyun

Dahası, her kriz sadece daha fazla düşmanı değil, genel olarak daha fazla oyuncuyu da içeriyor. Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore liderlerinin hepsi Avrupa’daki son iki NATO zirvesine katıldı. Ukrayna’nın bu yılki karşı saldırısı Güney Kore mermileri olmadan gerçekleşemezdi. Türkiye, askeri teknolojisi ve danışmanlarıyla Libya, Suriye ve Azerbaycan’daki çatışmaları yeniden şekillendirerek bölgede önemli bir silah tedarikçisi haline geldi. Avrupa ülkeleri Tayvan’la ilgili bir krize nasıl yanıt verebileceklerini daha yoğun bir şekilde planlıyorlar. Dolayısıyla krizlerin daha fazla hareketli parçaları var.

Bu, ekonomik ve siyasi gücün dağılımındaki daha geniş bir değişimi yansıtmakta. Gücün soğuk savaş döneminde olduğu gibi iki yerde ya da Amerikan egemenliğindeki 1990’larda olduğu gibi bir yerde değil, birden fazla yerde yoğunlaştığı bir dünyayı ifade eden “çok kutupluluk” fikri diplomatik açıdan ana akıma girdi. Eylül ayında Hindistan’ın Dışişleri bakanı Subrahmanyam Jaishankar, “Irak ve Afganistan’ın uzun vadeli sonuçları”yla (iki başarısız savaşa bir gönderme) ve göreceli ekonomik gerilemeyle karşı karşıya kalan Amerika’nın “çok kutuplu bir dünyaya uyum sağladığını” belirtti. Bu argüman tartışmaya açıktır. Amerika’nın ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan, kısa bir süre önce kaleme aldığı bir makalede, ülkesinin aslında bu savaşlar sırasında olduğundan daha güçlü bir konumda olduğunu savundu. Ancak Amerika’nın imajı şüphesiz zarar gördü.

Kriz sarmalı

Bir düşünce kuruluşu olan Avrupa Dış İlişkiler Konseyi tarafından Şubat ayında yapılan bir ankete göre Rusların ve Çinlilerin %61’inden fazlası, Türklerin %51’i ve Hintlilerin %48’i ya çok kutuplu ya da Çin hakimiyetinde bir dünya öngörüyor. Ocak 2016’daki son ulusa sesleniş konuşmasında dönemin Amerika Başkanı Barack Obama, “her önemli uluslararası meselede, dünya halkları liderlik için Pekin ya da Moskova’ya bakmıyor, onlar bizi arıyor” diye ısrar etmişti. Yedi yıl sonra durum artık bu kadar net değil.

Tüm bunların sonucu bir düzensizlik hissi. Amerika ve müttefikleri artan tehditler, Rusya ve Çin ise fırsatlar görüyor. Daha büyük güçlerin kur yaptığı ancak Dünya Ticaret Örgütü ve Birleşmiş Milletler gibi kurumların giderek işlevsizleşmesinden endişe duyan orta güçler ise her ikisini de öngörüyor. Hindistan’ın Dışişleri Bakanı ve ulusal güvenlik danışmanı olarak görev yapan Shivshankar Menon, geçen yıl yayınlanan bir makalesinde “Uluslararası ilişkiler bir tür anarşi dönemine giriyor” diye yazmıştı. Menon’a göre bu “terim, tam anlamıyla bir anarşi değil”, “daha ziyade merkezi bir örgütlenme ilkesinin ya da hegemonyanın yokluğuydu.”

Bu düzensizlik ve kriz sarmalına birkaç başka eğilim daha eklendi. Bunlardan biri, dünyanın pek çok yerinde çatışma riskini arttıran ve yeşil dönüşüm yoluyla, rüzgar türbinleri ve elektrikli araçlar için hayati önem taşıyan kritik malzemeler gibi yeni rekabet kaynakları yaratan iklim krizi. Diğeri teknolojik değişimin hızı, özellikle de yapay zekanın nefes kesici bir hızla ilerlemesi ve bunun öngörülemeyen sonuçları. Üçüncüsü krizleri yeni yollarla birbirine bağlayan küreselleşme. Örneğin Tayvan’a yönelik bir savaş, yarı iletken endüstrisinde ve dolayısıyla dünya ekonomisinde ciddi bir bozulmaya neden olacaktır.

Dördüncüsü ise tüm bu küresel sorunları çözme girişimlerine etki eden yükselen milliyetçilik ve popülizm dalgası. Kısa bir süre önce Pentagon’un politika şefliğinden istifa eden Colin Kahl ve Biden’ın Ulusal Güvenlik Konseyi’nde üst düzey bir yetkili olan Thomas Wright, 2021 yılında yayınlanan bir kitapta, ülkelerin sınırları kapatmak ve kendilerini korumak için acele etmeleri nedeniyle covid-19 salgını sırasında uluslararası işbirliğinin bozulduğunu belirtip, “Tüm pratik amaçlar için G7’nin varlığı sona erdi,” diye ekliyorlar. “Pandemi politikaları nihayetinde eski uluslararası düzene son darbeyi indirdi.”

Yeni dünya düzeni Amerika ve müttefiklerinin kurumsal kapasitelerini baskı altına alırken askeri kabiliyetlerini de zorluyor. Kurumsal baskıyı göz önünde bulundurarak başlayalım. Hadley, soğuk savaşın “organize bir dünya” olduğunu savunuyor. Hadley’e göre küresel zorluklar vardı ama bunların çoğu daha büyük süper güç mücadelesinin alt kümeleriydi. “Soğuk savaş sonrası dönem ise daha çok sekiz gözlü bir ocakta yemek pişirmeye benziyor, her gözde bir tencere var ve her tencere taşmak üzere.”

Daha fazla krizin bir arada yaşandığı bir dünya, bu krizleri yönetmekle görevli olanlar için iki tür zorluk ortaya çıkarmakta. Bunlardan biri, aynı anda birden fazla yangınla mücadele etmenin getirdiği taktiksel sorun. Eski bir üst düzey İngiliz diplomat, krizlerin merkezileştirici bir etki yaratma eğiliminde olduğunu, zira normal koşullarda dışişleri ve savunma bakanlıkları arasında dağılabilecek meseleleri başbakanların ya da cumhurbaşkanlarının bizzat üstlendiğini söylüyor. Güçlü devletlerde bile bürokratik hareket alanı şaşırtıcı derecede sınırlı olabilir.

Değişimlerden biri de rekabetin çatışmaya dönüşmesi. Bilhassa Ukrayna’daki savaş diplomasiyi zayıflattı. Barones Ashton, 2014 yılında Ukrayna krizi başladığında, İran’la Viyana’da yürütülen nükleer görüşmelerde müzakere ekibinde Rusya Dışişleri Bakan yardımcısının da yer aldığını hatırlatıyor. Kendisi Rusya’nın müdahalesini kınamak için Kiev’e, yardımcısı da Avrupa Birliği’ni kınamak için Moskova’ya giderdi. “Sonra geri dönerdik ve hepimiz oturup İran görüşmelerine devam ederdik.” Böylesine hızlı bir bölünme artık mümkün değil.

***

Üst düzey yetkililerin bir kriz anında ülkelerini temsil etmesi beklentisi genellikle bir avuç insan üzerinde büyük bir baskı yaratır. (…) Diplomatlar birden fazla meseleyle başarılı bir şekilde uğraşabilseler bile, askeri güç söz konusu olduğunda krizlerin eşzamanlı olması daha büyük, stratejik bir sorun teşkil etmekte. Orta Doğu’daki mevcut kriz, askeri gücün de diplomatik hareket kabiliyeti gibi kıt bir kaynak olduğunu gösteriyor. 

Bu arada Batılı yetkililer Ukrayna’daki savaşın beş yıl daha sürebileceğini, ne Rusya’nın ne de Ukrayna’nın pes etmeye hazır olduğunu, ancak ikisinin de çıkmazı kırmaya muktedir olmadığını düşünüyor. 2020’lere girerken kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başladı. Pek çok Amerikalı istihbarat yetkilisi ve bazı Asyalı yetkililer, Çin’in Tayvan’a saldırma riskinin en fazla bu on yılın sonundaki bir dönemde olacağını düşünüyor.  Sonrasında ise Çin demografik gerileme ve yeni nesil Batı askeri teknolojisiyle karşı karşıya kalacak.

Maliyetler

Savaş olmasa bile Batı’nın askeri kapasitesi önümüzdeki yıllarda büyük bir baskı altına girecek. Ukrayna’daki çatışma hem büyük savaşlarda ne kadar mühimmat tüketildiğini hem de Batı’nın cephaneliklerinin -ve ikmal araçlarının- gerçekte ne kadar yetersiz olduğunu hatırlattı. Amerika 155 mm top mermisi üretimini önemli ölçüde arttırıyor. Buna rağmen 2025 yılındaki üretiminin Rusya’nın 2024 yılındaki üretiminden daha düşük olması muhtemel.

Ukrayna ve Gazze’de yaşanan şiddet olayları bu gerilimleri gözler önüne sermekte. (…) Amerika geçen yıl Ukrayna’yı silahlandırmak için İsrail’deki mermi stokuna el attı. Ekim ayında da Ukrayna’ya ait bazı mermileri İsrail’e yönlendirmek zorunda kaldı. Her iki ülke de uçakları ve daha büyük füzeleri imha eden Patriot füze savunma sistemini kullanıyor. (…)

Amerika muhtemelen şimdilik her iki dostunu da tatmin edebilir. Geçtiğimiz haftalarda Fransa ve Almanya Ukrayna’ya yardımlarını arttırma sözü verdiler. Ancak savaşlardan biri ya da her ikisi de uzarsa, bir sıkışıklık yaşanacak. Washington’daki düşünce kuruluşu Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nden Mark Cancian, “Zaman geçtikçe, bazı kilit sistemler İsrail’e yönlendirildikçe dengeler değişecek” diyor. “Ukrayna’nın karşı saldırı için ihtiyaç duyduğu birkaç sistem, istedikleri sayıda mevcut olmayabilir.”

Daha büyük sorun ise, gerçekçi olmak gerekirse, Amerika’nın kendisini ve müttefiklerini aynı anda silahlandıramayacağı. “Baltimore’daki Johns Hopkins Üniversitesi’nden Iskander Rehman, uzun süreli savaşlarla ilgili yakın tarihli bir makalesinde “Eğer ABD’nin üretim hatları Ukrayna’yı silahlandırmanın gerekliliklerine ayak uydurmakta zorlanıyorsa, Çin gibi bir düşmanla gerçek bir uzun süreli, bire bir çatışma durumunda tamamen yetersiz kalacaklardır” diyor.

Bu zorluklar Amerikan savunma stratejisindeki daha derin gerilimlere işaret etmekte. 1992’den itibaren Amerikalı askeri planlamacılar “iki savaş” standardı olarak bilinen yapıya bağlı kaydılar. Amerika’nın silahlı kuvvetleri tek bir büyük savaş yerine bölgesel güçlere karşı -Irak ya da İran gibi- eş zamanlı iki orta ölçekli savaşa hazır olmalıydı. Trump yönetimi 2018’de bunu “tek savaş” standardı olarak değiştirdi: Pratikte, ya Avrupa’da ya da Asya’da bir savaşa girebilme kararlılığını ifade ediyordu ama aynı anda ikisiyle birden değil. Biden yönetimi bu yaklaşıma sadık kaldı.

Amaç Pentagon’a disiplin aşılamak ve amaçları araçlarla uyumlu hale getirmekti: Çin’in savunma harcamaları artarken Amerika’nın savunma bütçesi reel olarak neredeyse sabit kaldı. Ancak eleştirmenlere göre risk, tek savaş standardının düşmanları ikinci bir cephe açmaya teşvik etmesi ve bunun da Amerika’yı ya geri adım atmaya ya da nükleer tehditler gibi cazip olmayan seçeneklere başvurmaya zorlamasıydı.

Amerika ve müttefikleri diplomatik ve askeri alanlara bu kadar yayılmakla ne gibi riskler alıyor? Ukrayna’daki savaş Avrupa’da açık bir yara olarak kalır ve Orta Doğu alev alev yanmaya devam ederse, başka bir ciddi kriz patlak verdiğinde Batı ciddi bir mücadele verecektir. Bir risk de düşmanların başka yerlerdeki kaostan kendi çıkarları için faydalanma ihtimali. Örneğin Amerika Pasifik’te bir savaşa sürüklenirse, İran nükleer silahlara ulaşma konusunda kendine daha fazla güvenecektir.

Daha da endişe verici olan ise aktif bir danışıklı dövüş ihtimali. Avrupalı askeri planlamacılar, Rusya’nın Tayvan’la ilgili bir kriz sırasında Amerika’nın dikkatini başka yöne çekmek ve müttefiklerini bağlayarak Asya’ya yardım etmelerini engellemek için tehditkar manevralar yapabileceği ihtimaline ağırlık veriyor. Soğuk savaşta olduğu gibi, her kriz, ne kadar dar kapsamlı ya da önemsiz olursa olsun, Amerikan ya da Çin gücünün bir testi olarak görülebilir ve her ülkeyi içine çekebilir.

Bir de sürprizler var. Batılı istihbarat örgütlerinin işi gücü Çin ve Rusya’yı izlemek. Çok az kişi Hamas’ın 7 Ekim’de olduğu gibi Orta Doğu’yu yeniden kargaşaya sürüklemesini bekliyordu. Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Mali, Myanmar, Somali ve Sudan’daki iç savaşlar ve isyanlar, Sahel’deki Rus etkisi artmaya devam ederken bile diplomatik olarak ihmal edildi. Bu arada 10 Kasım’da düzinelerce Çin gemisi Filipin gemilerini çembere aldı ve Filipin gemileri Çin’in kendisine ait olduğunu iddia ettiği Güney Çin Denizi’ndeki İkinci Thomas Sığlığı’nda bulunan bir karakola ikmal yapmaya çalışırken bir tanesini tazyikli suyla vurdu. Çatışmalar daha da kötüleşirse, Amerika'nın Filipinler ile imzaladığı savunma anlaşmasının şartları, sonunda müdahale etmesini gerektirebilir.

İhtiyaç duyulan yetenek

Kargaşanın ortasında stratejistler “hem yürüyüp hem sakız çiğnemenin” öneminden bahsediyor. Bu, bir zamanlar aynı anda iki önemsiz faaliyeti gerçekleştirmeyi ifade eden ve şimdi jeopolitik çoklu görevin önemini açıklayan benzersiz bir Amerikan metaforudur. Başka örnekler de mevcut. Tarihçi Bay Radchenko yakında çıkacak olan To Run the World [Dünyayı Yönetmek] adlı kitabında Çin başbakanı Zhou Enlai’nin 1964 yılında Amerika’nın içinde bulunduğu durumu şöyle tanımladığını aktarıyor: “Eğer Afrika’da birkaç Kongo, Asya’da birkaç Vietnam, Latin Amerika’da birkaç Küba daha olsaydı, Amerika’nın on parmağını on yere daha uzatması gerekirdi [...] biz ise onları teker teker kesebiliriz.”


Bu yazı 13 Kasım 2023 tarihinde The Economist’te “From Gaza to Ukraine, wars and crises are piling up” başlığıyla yayınlandı. Kısaltılarak çevirilen metinde editoryal düzenleme yapılmıştır.