×
ALMANYA

ANALİZ

Fırsat ve Risk Kıskacında Türk–Alman Ekonomik İş Birliği

Türkiye ile Almanya arasındaki ikili siyasi ilişkiler soğuk ve gerilimli bir seyir izlerken, ticari ilişkiler hızla gelişiyor. Ancak birçok risk faktörü, siyasi ve iktisadi belirsizlik ve yapısal bozukluk ikili ekonomik iş birliğinin gelişmesini yavaşlatıyor.
ALMANYA'NIN ÖNEMİ, öncelikle Türkiye’yi etkileme potansiyeline sahip bir ülke olmasından kaynaklanıyor. Almanya, dünyanın dördüncü, Avrupa Birliği’nin (AB) ise en büyük ekonomisine sahip. Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu gibi uluslararası örgütlerde etkin, dünya siyasetinde söz sahibi bir ülke olmanın yanı sıra Türkiye’nin ikinci büyük ticaret ortağı. Diplomatik açıdan da önemli bir ülke, 2020 yılında Türkiye ile Fransa arasındaki anlaşmazlıkta arabuluculuk yapmış olmasının yanı sıra Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerilimin giderilmesinde, tarafların yeniden müzakere süreci başlatmalarında da pay sahibi. 3 milyonun üzerinde Türkiye kökenli göçmeni barındırıyor olması da Almanya’daki gelişmelerin Türkiye için ne kadar önemli olduğunun bir başka göstergesi.

İkili Ticarette Rekor

Geride kalan on yılda Türkiye ile Almanya arasındaki ikili siyasi ilişkiler, anlaşmazlık ve gerginliklerle dolu, inişli çıkışlı bir seyir izledi. Birçok dosya işleme alınmayı, birçok sorun çözüm bekliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kasım 2023’teki son Almanya ziyareti de sorunların çözümünün ve temel konulardaki fikir ayrılığının aşılmasının önünü açamadı. Almanya ile Türkiye arasındaki üst düzey temaslara, insan hakları ve temel özgürlüklerin ihlali, İsrail ile ilişkiler ve Gümrük Birliği’nin modernizasyonu gibi konular üzerindeki görüş ayrılıkları damgasını vurmaya devam ediyor. Diğer taraftan ise tüm bu siyasi gerilimlere rağmen ikili ticaretin son yıllarda büyük bir hızla geliştiğini ve çeşitlendiğini gözlemliyoruz.
 
2022 yılında Türkiye–Almanya arasındaki ticaret hacminde rekor kırıldı, toplam 51,6 milyar Euro’ya ulaştı. Türkiye’nin Almanya’ya ihracatı bir önceki yıla göre dörtte bir oranında artarak 24,6 milyar Euro’ya yükselirken, Almanya’dan ithalatı ise üçte bir oranında artarak 27 milyar Euro olarak gerçekleşti. 2023 göstergeleri yükseliş eğiliminin süreceğine işaret ediyor, muhtemelen yeni bir rekor kırılacak. Alman–Türk Ticaret ve Sanayi Odası’nın verilerine göre, Ocak-Ağustos 2022 dönemiyle karşılaştırıldığında Türk–Alman ticaret hacmi 2023’ün aynı döneminde yüzde 13’ün üzerinde bir artış göstermiş. Almanya, Türkiye’nin en önemli ticaret ortağı olmasının yanı sıra, Türkiye’de en çok yatırımcısı olan ülke aynı zamanda. Türkiye’de hali hazırda 8 binden fazla Alman ya da Alman sermayeli şirketi faaliyet gösteriyor. Bunların tamamı Türkiye’de 100 binin üzerinde kişiye istihdam sağlıyor. Bu şirketlerin ağırlıklı olarak makine üretimi, kimya sanayi, tekstil, giyim ve turizm gibi Türkiye için kilit ve geleceği olan sektörlerde faaliyet gösteriyor olmaları da ayrıca kayda değer. 

Bu veriler ışığında gerek ikili ticaret gerekse Türkiye’de faaliyet gösteren Alman şirket ve işletmeler açısından bir kriz söz konusu değil. Ancak bu zorlukların, risklerin olmadığı anlamına gelmiyor. Bunlara değinmeden önce Türkiye’yi Alman şirket ve yatırımcıları için cazip kılan faktörlere bir göz atmakta fayda var. Bu etkenlerin arasında Türkiye’nin coğrafi konumu önemli bir yer tutuyor. Avrupa, Asya ve Afrika’nın, kara ve deniz ulaşım yollarının kesişme noktasında yer alan Türkiye, genç nüfusu, modern ulaşım ağı, lojistik altyapısı ve rekabetçi özel sektörü ile de önemli avantajlar sunuyor yabancı yatırımcılara. Türkiye’nin coğrafi konumu onu tüm Avrupa için bir enerji merkezi haline getiriyor, ülkenin Avrupa enerji piyasasına entegrasyonunu da zorunlu kılıyor.

Ticaret ve İş Birliğinin Önündeki Engeller

Bununla birlikte Alman yatırımcıları Türkiye’de zora sokan birçok risk faktörü, yatırımları ve ticareti olumsuz etkileyen birçok gelişme de mevcut. Bu risklerin başında Türkiye’deki yüksek enflasyon ile kurlarda yaşanan dalgalanmalar geliyor. Mayıs 2023 ile Ocak 2024 arasında büyük ölçüde değer kaybeden TL, ABD doları karşısında 20,6’dan 30,2 TL’ye geriledi (22 Ocak 2024). TÜİK verilerine göre Aralık 2023’te yıllık enflasyon oranı yüzde 64,77 olarak gerçekleşti. Ayrıca yeni ekonomi yönetiminin – Şimşek, Erkan ikilisi – uygulamaya koyduğu sıkı para politikasının devam ettirileceği konusunda kuşkular mevcut Alman iş çevrelerinde. 

Siyasal istikrarsızlık olasılığı da bir başka risk faktörü. Alman kamuoyunda ve iş çevrelerinde Türkiye’de hukukun üstünlüğünün ve yargı bağımsızlığının olmadığına dair bir kanı yerleşmiş durumda. Hükümetin demokratik teamüllere aykırı tavırları, otoritenin merkezileşmesi, insan hakları ihlalleri ve yolsuzlukla ilgili göstergeler, ayrıca iktidarın siyasi nüfuz kullanma pratikleri de birçok Alman şirketinin Türkiye’de yatırım yapma kararını olumsuz yönde etkiliyor – özellikle de Türkiye piyasasına yeni girişleri. Örneğin Avrupa Birliği Komisyonu Kasım 2023’te yayınladığı Türkiye raporunda, “Türkiye’nin piyasa ekonomisinin düzgün şekilde işlemediğine dair ciddi endişeler var” tespitinde bulunmuştu. Özellikle Türk Lirası’ndaki dramatik değer kaybı ve yüksek enflasyon, Alman şirketlerinin ve bunların Türkiye’deki iş ortaklarının günlük işlemlerini sekteye uğratıyor. Mal ve hizmetler için haftalık fiyat ayarlamaları yapma zorunluluğu ciddi bir risk faktörü teşkil ediyor.

Alman yatırımcıların Türkiye’deki ve Türkiye ile iktisadi ticari ilişkilerini olumsuz etkileyen bir başka faktör ise iç siyasetteki dalgalanmalar ve Türkiye’nin artık demokratik bir ülke ve hukuk devleti olmaktan uzaklaştığı yönündeki değerlendirmeler. Bunlar arasında Merkez Bankası’nın bağımsızlığına ilişkin kuşkular, Türkiye İstatistik Kurumu ve Sayıştay’ın bilgilendirme politikasına ilişkin kamuoyunda dile getirilen şüpheler, yargının siyasallaşması ve medya alanındaki kısıtlamalar da yer alıyor. İsrail’de faaliyet gösteren yabancı şirketlere yönelik boykot çağrıları da ciddi rahatsızlık ve kaygılara yol açıyor. Özetle, Türkiye’deki kurumsal çerçeve, siyasi gelişmeler ve para politikaları konusundaki belirsizlikler hem Türkiye’deki Alman şirketleri hem de Almanya ile iş yapan Türk şirketlerinin faaliyetlerini ve yatırımlarını zorlaştırıyor. 

Türkiye’nin coğrafi konumu, yukarıda işaret ettiğimiz avantajların yanında, dezavantajlar da barındırıyor. Örneğin Alman şirket ve işletmeleri Türkiye’ye yatırım yaparken hatta Türkiye’den ürün temin ederken dahi “jeopolitik risk faktörlerini” de dikkate almak zorunda kalıyorlar. Rusya’ya uygulanan AB yaptırımlarının Türkiye ve Türk şirketleri üzerinden delinme ihtimali de Alman şirketleri için risk oluşturuyor. Burada özellikle askeri amaçlarla da kullanılabilen çift kullanımlı teknoloji ürünlerinin Rusya’ya ulaştırılmasında transit istasyon ve aracı olarak hizmet veren Türk şirketleriyle ilişkilendirilmek Alman yatırımcıların çıkarına olmayacaktır.

Siyasallaşan Ticaret ve Eurofighter Düğümü

Ne ki ikili ticareti ve ekonomik iş birliğini zorlaştıran etmenler arasında Almanya kaynaklı olanlar da var. Türk şirketleri, Almanya ile ticari ilişkilerini geliştirmek istediklerinde giderek artan bürokratik engellerle uğraşmak zorunda kaldıklarını belirtiyor. Sorunlardan biri, Türk şirketlerinin veya ticari kuruluşlarının temsilcilerine vize verilmesinin çok uzun sürmesi. Alman vize politikası, bu politikanın Türkiye’de eleştirilmesi ve Almanya’daki Türk sığınmacıların sayısının artması, Türk-Alman ekonomik iş birliğini geciktirici bir etki yaratıyor. 

Bir başka önemli sorun ise ticaretin – özellikle Almanya tarafında – siyasallaştırılması. Bunun bariz bir örneği ise Almanya’nın Türkiye’nin İngiltere’den tedarik etmeyi planladığı 40 adet Eurofighter Typhoon savaş uçağı satışına karşı çıkması. Ankara–Berlin hattında giderek artan siyasi görüş ayrılıklarının özellikle savunma sanayi alanındaki iş birliklerini zora soktuğu görülüyor. Türkiye NATO ortaklarıyla ve özellikle de Almanya ile daha yakın bir savunma iş birliği için çabalarken Berlin’den Eurofighter talebi konusunda gelecek olumsuz bir karar Ankara’yı savaş uçağı için alternatifler aramaya yönlendirecektir. Bunun sonucunda Berlin ve Ankara arasındaki siyasi anlaşmazlıklar muhtemelen daha da artacak, iki ülke arasındaki ekonomik iş birliği de olumsuz etkilenebilecek. Alman hükümeti Eurofighter’ın Türkiye'ye ihracatını engellerse, bu durum NATO’nun bütünlüğünü gölgeleyebilir ve Türkiye’nin Rusya ve İran karşısındaki jeopolitik askeri konumu zayıflayabilir.

2023 yılında yürürlüğe giren Tedarik Zincirleri Yasası ticaretin daha da siyasallaşmasına ve daha dar bir hukuki çerçeve içine sıkışmasına yol açabilir. Türkiye, Almanya ile olan ticari ilişkilerini geliştirmek için artık iş sağlığı ve güvenliği, çocuk işçiliğiyle mücadele ve çevre koruma alanında da adımlar atması gerekecek. Özetle Türk–Alman siyasi ve iktisadi ilişkileri önümüzdeki yıllarda da yoğun bir gündeme sahip olacak, ancak masadaki dosyaların kısa hatta orta vadede sonuçlandırılmasını beklemek gerçekçi değil.

YAŞAR AYDIN

Sosyoloji ve ekonomi dalındaki lisans ve yüksek lisans eğitimini Hamburg ve Lancaster Üniversitelerinde tamamladı. Doktorasını Hamburg Üniversitesi’nden aldı. Uluslararası ilişkiler, jeopolitik, Türk ekonomisi ve dış politikası, milliyetçilik, göç ve diaspora konuları üzerinde çalışan Aydın’ın, bilimsel makaleleri dışında üç telif kitabı bulunuyor. Halen, German Institute for International and Security Affairs (SWP)/ Centre for Applied Turkey Studies (CATS) bölümünde görev yapmakta, Alman ve Türk gazetelerine yorumlar yazmaktadır.