×
ALMANYA
20.03.2024

ANALİZ

Olaf Scholz’un Güven Krizi!

Genel seçimlerden bu yana Başbakan Scholz ve partisi SDP, popülaritesini yitirdi. 2021 seçimlerinden birinci olarak çıkan parti, oy dağılımında %28 ile zirveye ulaşmıştı. Bugün oy oranı ancak %15 civarında görünüyor. Partide genel bir rehavet havası var ve esas sorunlar göz ardı ediliyor.
YÜZ ALTMIŞ BİR yıl, siyaset sahnesinde gayet uzun bir süre. Almanya Sosyal Demokratları (SPD); yıkıcı iki dünya savaşı, uzun bir soğuk savaş dönemi, bolluk yılları, kıtlık yılları derken günümüze kadar iktidar sahnesindeki öncelikli konumunu korudu. Merkez sol parti, son çeyrek asırdaki dört yıl hariç olmak üzere, her hükûmette küçük ya da büyük bir koalisyon ortağı oldu. 1919'dan günümüze SPD'de "Şansölye" olarak görev yapan sekizinci isim olan Olaf Scholz, 2021 Almanya ulusal seçimlerinin ardından göreve gelen ve adını, üç partinin renklerinden alan "trafik ışığı koalisyonu"na liderlik ediyor.

Fakat seçimden bu yana SPD (ve lideri Scholz) popülaritesini yitirdi. 2021 seçimlerinden birinci olarak çıkan parti, oy dağılımına ilişkin yapılan anketlerde de %28 ile zirveye ulaşmıştı. Aynı anketler, partiye bugün üçüncü, hatta dördüncü sırada yer verirken oy oranını da ancak %15 civarında gösteriyor. Söz konusu düşüş o kadar hızlı ve keskin oldu ki -kaderin bir lütfu olmazsa- SPD'nin hazirandaki Avrupa seçimlerinde ve ardından eylül ayında Scholz hükûmetine karşı düşmanlığın giderek tırmandığı üç doğu Almanya eyaletinde yapılacak seçimlerde hezimete uğraması muhtemel görünüyor. Tıpkı Fransa'daki geleneksel sosyalist partinin ulusal hâkimiyetini yitirerek mevcut nüfuzunu kaybetmesi gibi, SPD de yok olmakla karşı karşıya bile kalabilir.

Bu, kaçınılmaz bir düşüş değil elbet. Nitekim pek çok Alman, hâlâ SPD'nin savunduğu görüşlerle hemfikir: Müreffeh bir devlet, işçi haklarının tam manasıyla korunması, ilerlemeci bir sosyal gündem ve Avrupa Birliği'ne bağlılık. Geçtiğimiz günlerde yüz binlerce insan, Scholz'un da teşvikiyle, Almanya sokaklarında bir araya gelerek AfD'yi kınadı ve SPD lehine gösteriler yaptı.

Fakat mavi yakalı desteğinin gerilemesi, aksayan ekonomi, tehditkâr bir küresel ortam ve üç partili koalisyon ortakları arasında cereyan eden siyasi çatışmalar gibi bir dizi faktör, partiye zor günler yaşatıyor. Bir de tüm bunlara Scholz'un cesaretten uzak yavan kararları da eklenince felaketin kapısı aralanmış oluyor.

Bahse konu tehlikenin bir göstergesi de toplumun farklı kesimlerince hükûmete duyulan ortak öfkenin derinliğinde yatıyor. Çiftçiler, ocak ayının başında, hükûmetin kendilerine tanınan vergi muafiyetinin kaldırılmasına yönelik planlamalar yapmasını protesto ederek ülke genelinde çeşitli yolları kapattı. Üstüne, kamyon şoförleri ve esnaf grupları da bu protestolara katıldı. Anketler, yaşanan tüm kargaşaya rağmen, Almanların dörtte üçünden fazlasının bu protestolara sempatiyle yaklaştığını gösteriyor.

Büyük şirketler, genel gidişattan memnun değil. Bir ticaret topluluğu olan Alman İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Rainer Dulger, üyelerinin hükûmete olan inancını giderek kaybettiğini belirtiyor. Dulger, ocak ayında gazetecilere verdiği röportajda: "Almanya'nın geçtiğimiz iki yılda ne kadar kötüye gittiğine şahit olmak beni fazlasıyla üzüyor," dedi.

Hükûmete duyulan öfkenin bariz bir nedeni de enflasyonun 1990'ların başından beri görülmemiş seviyelere yükselmesi ve buna bağlı olarak -özellikle son iki yılda- harcanabilir net gelirin sabitleşmesi veya daralması. Scholz hükûmeti, kısmen, işsizlere ödenen mali yardımlarda artışa giderek söz konusu durumu hafifletmeye çalışıyor. Bu karar, yaklaşık 5.5 milyon vatandaşı rahatlatmış görünüyor. Fakat kararın Almanlar üzerinde daha geniş çaplı bir etkisi var: Vergi mükelleflerinin ödediği parayı SPD'nin cömertçe kullanarak "asalakları" ödüllendirdiği ve çalışma ahlakını baltaladığı görüşü... Yakın zamanlı bir anket, partiyi destekleyen %62'lik bir kesimin şuna inandığını gösteriyor: Mevcut parti politikaları, insanları çalışmaktan caydırıyor.

Koalisyon içerisindeki sorunun bir göstergesi de Maliye Bakanı ve iş dünyasından yana tavır alan Hür Demokratik Parti lideri Christian Lindner’ın, ortağı olduğu SPD'nin politikalarını defalarca kınaması. Lindner, ocak ayında verdiği bir röportajda şu soruyu yöneltti: “Karşımızdaki, hâlâ çalışanın avukatı olan SPD mi; yoksa refah devletinden yardım alanların bir temsilcisi mi?”

Scholz'un partisinin gördüğü zarar, yalnızca kendi eliyle yapıp ettiklerinden kaynaklanmıyor. Alman Anayasasında yer alan "borç freni", hükûmetin borçlanma kabiliyetine engel oluyor. İşte Lindner'in bu frene dokunmayı reddetmesi, yaşanan politika çatışmalarının başka bir sebebi. Örneğin bu durum, hükûmeti, çiftçilere yapılan ek ödemeleri kesmeye iterek ülkedeki çiftçileri, hükûmete karşı kışkırtıyor.

Koalisyonun üçüncü ortağı Yeşiller ise yönetimde daha fazla soruna neden oldu. Birçok Alman, Rusya'nın geçtiğimiz nisan yakıt tedarikini durdurmasıyla enerji krizi yaşanırken bir de partinin üç nükleer enerji santralini ısrarla kapatmak istemesini delilik olarak değerlendirdi. Bundan kısa bir süre sonra, evlere pahalı ısı pompaları kurulması noktasında Yeşiller'in ev sahiplerini ikna etme çabaları, muhalefetin eline bulunmaz bir koz verdi. Muhalefet, bu çelişkili söylemi kullanarak hükûmet politikalarının aldatıcılığından dem vurmaya başladı.

Bu suçlama, kısmen SPD'nin geleneksel işçi sınıfına mensup seçmen tabanından uzaklaşmış olmasından kaynaklanıyor. Daha fazla Alman'ın beyaz yakaya geçmesiyle beraber işçi sınıfı küçülürken gerileyen sanayi bölgelerinde ve eski Doğu Almanya'da pek çok sosyalist, sağ kanada yöneldi. Araştırmalar, SPD seçmenlerine kıyasla AfD destekçilerinin enflasyondan çok daha fazla endişelendiklerini gösteriyor ki bunun nedeni de muhtemelen SPD seçmeninin hâlihazırdaki durumundan daha fazla memnun olması. SPD kitlesindeki daralma, ortalama yaş profiline de yansıyor. Zira partinin üye sayısı, 2000'den bu yana neredeyse yarı yarıya azalarak geçen yıl itibarıyla 365.000'e düştü; bunların da %57'si 60 yaşın üzerinde.

Partinin zaman içerisinde coşkusunu kısmen yitirmesi doğal olabilir ve Scholz liderliğinin başarısızlıkları için daha az mazeret öne sürülebilir elbet. Nitekim Almanlar, eski Hamburg Belediye Başkanının 2021 seçimlerini liyakat sebebiyle değil; rakiplerinin kampanyalarını hatalı yönetmelerine karşın kendisinin yalnızca sonuç odaklı bir senaryoya bağlı kalarak kazandığını unutmadı. Scholz'un yansıttığı karakter, -her ne kadar farklı bir partiden olsa da- popüler ve soğukkanlılığıyla meşhur bir şansölye olan selefi Angela Merkel'in sakin ve rahatlatıcı bir kopyasıydı âdeta. Hatta Merkel'in parmaklarını bir elmas şeklinde birleştirmesini bile taklit etti.

Ne var ki Scholz, iktidar makamında açık ve kararlı bir görüntü vermek yerine soğuk ve tereddütlü görünüyor. Aynı zamanda gösterişli jestlerden kaçınırken basını da hor görüyor ve yönetim odalarının kapalı kapılarını, kamuoyu platformlarına tercih ediyor. İhtilafları defalarca çözümsüz bırakan Scholz, bakanlarının da birbiriyle çatışmasına müsaade etmiş durumda ve siyasi sorunlara ancak içinden çıkılmaz bir hâl aldığı zaman müdahil olmayı tercih ediyor. Partiden bir isim, durumu şöyle özetliyor: "Olaf, yalnızca kazanabileceği kavgalara girmeyi düşünür; aksi hâlde uzak durmak onun için en iyisidir." Ayrıca bu isim, böyle bir yaklaşımın bakanlık yönetiminde iyi olduğunu; fakat Avrupa'nın en önemli ülkesini -hele ki çok sayıda krizin yaşandığı bir dönemde- yönetirken pek de iyi olmadığını sözlerine ekliyor.

Scholz'un zor zamanlarda attığı tedbirli adımlardan övgüyle bahseden hem yurt içinde hem de yurt dışında çeşitli savunucuları var. Alman kamuoyu ise Scholz'un davranışlarından bu kadar etkilenmiş görünmüyor. Scholz, Mart 2022'de, Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline cevaben cesur bir şekilde Zeitenwende -dönüm noktası- ilan etti ve ardından popülaritesi, kısa bir süreliğine yükseldi. O günden bugüne, Scholz'un kamuoyu güveni %20'ye düştü ki bu, Deutschlandtrend anket şirketinin 1997'de kayıt tutmaya başlamasından bu yana herhangi bir şansölye için en düşük seviye. Yalnızca %12'lik bir kesim, Scholz'un "etkili iletişim kurduğunu" söylüyor.

Parti içinden hoşnutsuzluk homurtularının yükselmesi hiç şaşırtıcı değil. Parti içerisinden başka bir ismin de şikâyet ettiği gibi, partide genel bir rehavet havası var ve esas sorunlar göz ardı ediliyor. Bazı isimler, mevcut şansölyeye göre çok daha popüler olan Savunma Bakanı Boris Pistorius'un çökmekte olan partiyi toparlamak üzere göreve getirileceği bir lider değişimine bel bağlamış durumda. Ne var ki siyasi araştırma grubu Forsa'nın yakın zamanlı anketi, yapılacak yeni bir ulusal seçimde, SPD'nin "kırmızı şerif" lakaplı gözü pek siyasetçisi Pistorius'un partinin kazanma şansını yalnızca %3 artırabileceğini gösteriyor. Parti, içerisine düştüğü sarmaldan çıkamayacak gibi.


Bu yazı, The Economist’te “A mounting crisis of confidence confronts Olaf Scholz” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.