×
AVRUPA

ANALİZ

Skandallar, Aşırı Sağa Ne Kadar Zarar Veriyor?

Aşırı sağcı bir partinin, yolsuzluk veya yabancı ülkelerle şaibeli ilişkiler kurmakla suçlanmasına yol açacak politikalar izlemesi hâlinde, ciddi yaralar alacağı sonucuna varılabilir. Ama gerçek biraz farklı.
AfD SEÇMENLERİ, partinin izlediği sert politikalardan hoşnut; ayrıca partiyi, yerleşik ön yargıların bir kurbanı olarak görüyor.

Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ), hatalı bir şekilde aşırı sağda konumlandırılıyor. Parti, Mayıs 2019'da "İbiza Skandalı" olarak bilinen bir skandala karıştı. Olay, İspanya'nın İbiza Adası'nda iki yıl önce gizlice kayda alınan bir video ile ilgili. Videoda dönemin parti lideri ve yardımcısı, Rus oligarklarından birinin yeğeni olduğu düşünülen bir kadınla şaibeli iş anlaşmalarına dair görüşmeler yapıyor. İbiza Skandalı, hiç çekinmeden Rus yanlısı politikalar izleyen FPÖ'nün de içinde bulunduğu koalisyon hükûmetini dağıttı. Yaşananların ardından yapılan erken seçimlerde partinin oy oranı düştü.

Yaşananlardan yola çıkarak aşırı sağcı bir partinin, yolsuzluk veya yabancı ülkelerle şaibeli ilişkiler kurmakla suçlanmasına yol açacak politikalar izlemesi hâlinde, ciddi yaralar alacağı sonucuna varılabilir. Ilımlı politikalar benimseyen Alman siyasetçiler, kamuoyu yoklamalarında neredeyse bir yıldır ikinci sırada yer alan Almanya için Alternatif Partisi'nin (AfD) de bu akıbeti yaşaması için can atıyor olabilir. AfD'nin üst düzey isimlerinden Maximilian Krah'ın yardımcılarından biri, Çin adına casusluk yaptığı şüphesiyle geçtiğimiz hafta tutuklandı. Daha sonra ortaya çıktı ki savcılar, Rusya ve Çin'den ödeme aldığı şüphesiyle Krah hakkında da bir hazırlık soruşturması başlatmıştı. Krah, suçu reddederken yardımcısını görevden alacağını da belirtti. 

Bu olay karşısında AfD karşıtları, pek umutlanmamalı. Evet, parti bu yıl içerisinde, farklı konularda sıkıntılı durumlara düştü. Mesela bazı parti üyeleri, sığınmacıların ve yabancı kökenli Alman vatandaşlarının sınır dışı edilmesini kapsayan bir “yeniden göç” tasarısını dillendirdi. Bunun ortaya çıkmasının ardından çeşitli şehirlerde, kitlesel protestolar patlak verdi. AfD'nin Thüringen eyaleti lideri, Nazi sloganı kullanmak suçlamasıyla hâkim karşısına çıkarılsa da suçlamaları reddetti. Anketlere göre, AfD'nin oy oranı, ocak ayından bu yana %22'den %18 civarına kadar geriledi.

Bununla birlikte, yolsuzluk ve casusluk ithamları ve partinin kamuoyu nezdinde tehlikeli aşırı sağcılık ile ilişkilendirilmesi, partiye kısa vadeli zarardan daha fazlasını verebilir. Anketlerdeki düşüş, partinin tuhaf politikalarının kamuoyunca onaylanmamasından öte, düzen karşıtı bir hareket olarak yeni kurulan Sahra Wagenknecht İttifakı'nın Alman siyasetine dâhil olmasından kaynaklanıyor gibi. Söz konusu ittifak, sol popülizm ile göç ve ulusal kimlik konularında sert bir çizgiyi birleştirmeyi başarmakla beraber, bazı AfD seçmenlerinin de ilgisini çekiyor; özellikle aşırı sağın en güçlü olduğu eski komünist Doğu Almanya'da...

AfD'ye verilen destek azalıyor. Fakat buna rağmen parti, üç doğu eyaletinde (Brandenburg, Saksonya ve Thüringen) eylül ayında yapılacak seçimleri kazanma ya da güçlü bir şekilde ikinci olma avantajını hâlâ koruyor. Sadece tek eyalette (muhtemelen Thüringen) kazanılacak bir zafer bile parti için bir dönüm noktası olacak. Demokratik Federal Cumhuriyet'in kurulduğu 1949’dan bu yana radikal bir sağ parti, Almanya'da eyalet kazanamadı.

AfD'nin ekstrem bir seçmen kitlesine hitap etmesini izah edebilmek için, aşırılık yanlısı bir partiye oy verme fikrinden tiksinen Almanların ötesine bakmalıyız. Nitekim AfD seçmenleri, meseleye farklı bakıyor. Onlar için kayda değer olan, partinin göçmenlere, İslam'a, pandemideki karantina uygulamalarına ve pahalıya mal olan iklim değişikliği politikalarına karşı söylemleri. AfD seçmeni, AfD'nin hukuki açıdan karşılaştığı açmazları; partilerini yerleşik siyasetçilerin, medyanın ve yargının mağdur edişinin somut bir göstergesi olarak görüyorlar. Zira seçmenlerine göre AfD, modern Almanya'nın sorunlarına dair gerçekleri söylemeye cesaret edebilen tek siyasi parti.

Komşu ülke Avusturya'dan alınacak dersler de var elbet. Nitekim FPÖ, 2019 seçimlerinde uğradığı hezimeti atlattı ve yıl sonundan önce yapılacak seçim hazırlıkları sürerken, parti, anketlerde en üst sırada yer alıyor. Bunun bir nedeni, Avusturyalı seçmenlerin, FPÖ'yü yolsuzluğa veya yetersizliğe bulaşmış tek parti olarak görmemeleri ki, haklılar da. Bir zamanlar Avusturya siyasetinin genç dehası olarak görülen eski Başbakan Sebastian Kurz'a atfedilen suçlar, muhafazakâr tabanlı Avusturya Halk Partisi'nin itibarını zedeledi. Böylece bazı vatandaşlar, FPÖ'ye oy vermeyi makul bir seçenek olarak görmeye başladı.

Almanya açısından görünüm biraz daha güven verici. Ülkedeki ana akım partiler ve siyasetçiler, Kurz'un içine düştüğü itibarsızlığa mahkûm olmadı. FPÖ, 1980'lerden beri hükûmet içerisinde çeşitli görevlerde bulunmuş olsa da Almanya'da, radikal sağın etkin bir şekilde iktidara yaklaşması noktasındaki tabu hâlâ kalkmadı. Ancak aşırı sağcı aday ve partiler hakkındaki söz konusu suistimal iddialarının vahimliği bir tarafa, pek çok demokrasi için asıl belirsizlik, yeterli sayıdaki seçmenin, onları desteklemeye kararlı olması hâlinde, bu tabuların varlığını daha ne kadar sürdürebileceği.


Bu yazı, Financial Times'da “Scandals hurt the far right less than its opponents hope” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.