×
EKONOMİ

ANALİZ

Kapitalizm Savunmada: Ekonominin Temel Sorunu Değişirken!

Dünyanın çok katmanlı krizlerine ilişkin çözüm anahtarı, basit anti-kapitalist söylemlerden ve çürütülmüş ütopik çözümlere yönelik nostaljik bakışlardan geçmiyor. Aynı şekilde Piyasanın görünmez eline yönelik naif çağrılardan ve laissez-faire'in sahte müjdesinden de.
KAPİTALİST PARADİGMA son dönemde hızla gözden düşüyor. Seçmenlerin serbest piyasa ve ekonomik büyüme ilkelerine sırt çevirmesiyle birlikte, Latin Amerika'nın büyük bir bölümünde ve birçok Batı demokrasisinde sosyalist retorik seçimleri kazanıyor.

Bununla birlikte, özellikle, kapitalist paradigma ile ilgili memnuniyetsizliklerin, yalnızca bugünün başarısızlıklarına değil, aynı zamanda geleceğe ilişkin artan şüpheciliğe dayanması da dikkat çekici. Normal eleştirinin tırmanarak kendine zarar veren devrimci sertliğe dönüştüğü yer de burası.

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki kamuoyu yoklamaları, gençler arasında sosyalizme verilen desteğin, serbest girişime verilen desteği geride bıraktığını gösteriyor. Şuanda 18 ila 29 yaş arası Amerikalıların yalnızca yüzde 40'ı kapitalizm hakkında olumlu bir görüşe sahip.

İngiltere’den elde edilen bulgular daha da şiddetli bir eğilimi gösteriyor. Serbest piyasanın koruyucu azizi Adam Smith'in doğum yerinde, bugün gençlerin neredeyse üçte ikisi sosyalist bir sistemi tercih ediyor. Aynı zamanda, İngiliz Millennials’ların (1981 ile 1996 arasında doğanların) yaklaşık yüzde 40'ı "komünizm daha iyi uygulansaydı işe yarayabilirdi" görüşünde.

Bu arada, Fransa'da, anti-kapitalist zemin dalgası nesiller arası sınırları aşıyor. Fransız yetişkinlerin yüzde 62'si şu anda kapitalizme karşı olumsuz görüşe sahip.

Pek çok kişinin zamanımızın tanımlayıcı ekonomik sisteminden yüz çevirmesinin bir nedeni, sistem içerisinde kendi amaçlarını/taleplerini gerçekleştirememesiyle ilgilidir. Arz yanlı politikaların aşırılığı ve her şeyi kuşatan o “kazanan her şeyi alır” yaklaşımı, kapitalizmin erdemlerine olan inancı sarstı ve bunun yerine inkar edilemez kusurlarını gözler önüne serdi.

İstikrarsız bir esnek ekonomide, öngörülemeyen bir gelecekle karşı karşıya kalan gençler neden kapitalizmi desteklesin? Seçmenler, dijital tekellerin oluştuğu ve toplumsal kutuplaşmanın sürekli arttığı bir dünyada serbest piyasanın sunduğu sözde fırsatlara neden bel bağlasın?

Bu noktada, eğer kontrol edilemezse, küresel durgunluk ve enflasyon hayaleti, gezegenimizin geleceğine ilişkin artan kamusal hoşnutsuzluğu ve endişeleri daha da besleyecek.

Ulrike Hermann bu yıl Almanya'da “Kapitalizmin Sonu” adlı çalışmasıyla en çok satanlar listesine girdi. Hermann’a göre Britanya'nın Blitz zamanlarındaki savaş makinesi, bir kan, meşakkat, gözyaşı ve ter hikayesi değil, daha çok sürdürülebilir bir gelecek için bir ilham kaynağıydı.  Hermann, kitabında “Oldukça iyi işleyen planlı bir ekonomi ortaya çıktı. Fabrikalar özel ellerde kaldı, ancak devlet üretimi kontrol etti ve kıt malların dağıtımını organize etti” diye yazıyor.

Elbette, ekonomik paradigmalarla ilgili endişeler her zaman meşrudur.

Doğrusu Kapitalizm vahşi bir hayvana benzer. Her zaman demokrasiye eşit değildir; genellikle eşitsizliği artırır ve temel ortak mallara bir fiyat etiketi koyamaz. Bununla birlikte, basit bir şekilde yıkılabilecek ve yerine, optimize edilmiş, her şeyi kapsayan bir alternatifin ikame edilebileceği sabit bir ideolojik yapı da değil.

Kapitalizmin inanç itiraflarını kutsayan bir temel belgesi veya felsefi bir başyapıtı yoktur. Aksine, rekabet, büyüme, özel inisiyatif, bireysel tercih ve mülkiyet hakları gibi ilkeleri kapsayan, ancak bunlarla da sınırlı olmayan, tarihsel olarak gelişmiş bir dizi uygulamalar setidir.

Bu ilkelerin terk edilmesi ve yerine küçülme, azalan servetin yeniden dağıtılması ve kalıcı bir olağanüstü hali yönetmek için kapsamlı hükümet kontrolünün getirilmesi, korkunç bir durumu daha da kötüleştirecek ve sivil özgürlükleri baltalayacaktır. Rekabetin yerini, kaynak tahsisi için benzeri görülmemiş savaşlar alacaktır. Bu tür değişiklikleri demokratik yollardan uygulamaya yönelik herhangi bir girişimin, seçim zorluklarından sağ çıkması pek olası değil.

Dünyanın çok katmanlı krizlerini çözmenin anahtarı, basit anti-kapitalist söylemlerden ve çürütülmüş ütopik çözümlere yönelik nostaljik bakışlardan geçmiyor. Aynı şekilde Piyasanın görünmez eline yönelik naif çağrılardan ve laissez-faire'in sahte müjdesinden de gelmeyecek.

***
Ekonominin Temel Sorunu Değişti

Pandemi vurduğundan beri ekonomi, bazılarına COVID'in neden olduğu, bazılarını COVID’in kötüleştirdiği, birçoğundaysa Covid’in etkisinin olmadığı kıtlıklarla boğuşuyor. Gerçekten de küresel ölçekte yaşanan arz kesintilerinin (finans, ilaç, antibiyotikler, veterinerlik hizmetleri, kreşler, kamyon şoförleri, çipler, gıda vs.) hala dünyayı etkileyen virüsle pek bir ilgisi yok. Daha derin bir şeyler oluyor. Büyük Durgunluk'tan sonra, ekonomik hayatın talep eksikliğiyle belirlendiği bir on yıl yaşadık. Şimdi, COVID durgunluğunun ardından, ekonomik hayatın arz eksikliği ile tanımlandığı bir döneme girdik.

2000'lerde ve 2010'larda birincil sorun, çoğu ailenin yeterince para kazanamamasıydı. İşsizlik ve eksik istihdam had safhadaydı. Ücret artışı yavaştı çünkü şirketlerin işçiler için rekabet etme güdüsü yoktu. Orta sınıf küçülüyordu. Ve eşitsizlik derin bir uçuruma dönüştü, zenginler daha da zenginleşirken, olmayanlar ayakta kalmak için mücadele eder durumdaydı.

2007'den 2018'e kadar süren bu dönem, gevşek para politikası ve sıkı maliye politikası dönemiydi. Bu dönemde FED, işletmelerin ve bireylerin kredi almasını, mümkün olduğu kadar ucuz hale getirdi. Ancak yalnızca şirketler ve zenginlerin yararlanacak nakit parası vardı. Kongre, kendi adına, çok uzun vadeli yatırım yapmayı reddetti ve harcamaları sabit tuttu. Aynı zamanda bu dönem, Büyük Durgunluğun dışında, düşük GSYİH büyümesi, düşük enflasyon ve istikrarlı bir borç-GSYİH oranı dönemiydi. Bu, “Talep Dünyası” olarak adlandırabileceğimiz ortamda, temel sorun ekonominin mal ve hizmet iştahının azalmasıydı.

Bugünse artık “Tedarik Dünyası”nda yaşıyoruz. İnsanların birincil ekonomik önceliği, satın almak ve istedikleri şeyleri elde etmek. Bu sefer ailelerin yeterince parası var. Trump yönetiminin ortalarında, ABD’de işsizlik oranları hayli düştü ve ücretlerin artmaya başlamasına yetecek kadar uzun süre düşük kaldı. İşletmeler, işçileri kazanmak için birbirlerine karşı teklif vermeye başladı. Ardından hükümet, salgın sırasında aileleri teşvik çekleri, çocuk ödenekleri, küçük işletme yardımı ve uzatılmış işsizlik sigortası ödemeleri şeklinde para yağmuruna tuttu. Sonuç olarak, eşitsizlik hızlı bir şekilde azaldı.

2018'de başlayan bu dönem, devasa hükümet harcamalarıyla şekillendi. Kongre, COVID’le ilgili teşvikte 5 trilyon doları onaylarken, FED, maliyet artışlarının hızını azaltmak için faizleri artırmadan önce, salgının erken döneminde borçlanma maliyetlerini bir kez daha sıfıra düşürdü. Bu, iyi bir GSYİH büyümesi, yüksek enflasyon ve balonlaşan bir borç-GSYİH oranı dönemiydi.

Tedarik Dünyasındaki sorun, artan maliyetlerin yanı sıra kıtlıkların işletmeleri ve aileleri istedikleri ve ihtiyaç duydukları şeyleri elde etmekten alıkoymasıdır. COVID ile ilgili emeklilikler, COVID ile ilgili kronik hastalık ve ölümler, göçmenlikle ilgili değişiklikler ve işçileri elde tutmak için mücadele eden düşük ücretli endüstrilerin neden olduğu bir işgücü kıtlığı var. ABD’ye gelen insan sayısı, büyük ölçüde Trump yönetiminin kısıtlayıcı sınır politikaları ve göçmen karşıtı söylemiyle düştü: Göç hareketliliği etrafında, 2016'da ABD nüfusuna bir milyondan fazla insan eklendi ve bunun dörtte biri 2021’de gerçekleşti. Aynı zamanda, COVID milyonlarca yaşlı Amerikalıyı emekli olmaya itti. Ancak şimdi bazıları işgücüne geri dönüyor. Virüs ayrıca binlerce işçiyi öldürdü ve milyonlarcasını da sakat bıraktı. Birçok endüstri, tükenmişlik, tehlikeli çalışma koşulları, ısrarla düşük ücretler veya üçünün kombinasyonu etrafında işçileri çekmek için mücadele etti.

Sonra, uzun süredir kaynayan ve GSYİH’yi boğan konut krizi patlak verdi. Bu kriz, düşen doğurganlık oranları ve düşük üretkenlik gibi çeşitli sorunları besliyor. On yıllardır New York ve Körfez Bölgesi gibi yerler, yeni konutlara izin verdiğinden daha fazla yeni iş alanları yarattı. Bu da konut fiyatlarının artmasına ve uzun süreli yolculuklara yol açtı. Bu süperstar şehirler, son yıllarda bu eksikliklerini ve sorunlarını ülke çapında ihraç ettiler.

Son olarak, tüketim malları ve hizmetlerde de sürekli kıtlıklarla karşı karşıyayız: Hayat kurtaran solunum üniteleri, çocuklar için öksürük ilaçları, orta sınıf kanepeler ve dahası. Hizmet eksiklikleri bazı durumlarda barınma sıkıntısının ve iş gücü eksikliğinin doğrudan bir sonucu: Seattle ve New York gibi şehirlerde uygun fiyatlı çocuk bakımı almak imkansız. Çünkü çocuk bakımı çalışanları için buralarda yaşamak çok pahalı. Ayrıca kısmen Trump’ın politikaları nedeniyle ülkede yeterli işçi yok. Devam eden malzeme kıtlığına gelince, bunlar COVID ile ilgili tedarik zinciri kesintilerinden, tüketici harcamalarındaki ani artıştan ve Talep Dünyası çağında kurumsal yatırım eksikliğinden kaynaklanıyor.

Gerçekten de Talep Dünyası Tedarik Dünyasını yarattı: Ekonominin tamamı, orta sınıf yerine küçük seçkinler için mal ve hizmet üretmeye yöneldi. Ve talep eksikliği, arz eksikliğini bir sorun olarak görmeyi zorlaştırdı. Evsizlik bir konut sorunu değil, bir yoksulluk sorunu olarak görüldü. Yerli imalattaki düşüş, eski kuşak tarafından bir kriz olarak algılandı. Erken doğan bebeklerini beslemeye çalışanlar veya işe bisikletle gitmek isteyenlerse bu krizin farkında değildi.

Ekonomi yavaşlarken ve faiz oranları yükselirken, tekrar Talep Dünyasına dönülebilir mi? Bu soruyu, 2013’te küresel ekonominin düşük yatırım, düşük üretkenlik ve düşük faiz oranları ile karakterize edilen "uzun vadeli bir durgunluk" dönemine girdiği konusunda uyarıda bulunan eski Hazine Bakanı Larry Summers'a sordum. Büyümeyi artırmak için, hükümetin süresiz olarak açık vermesi gerekebileceğini savundu.

Summers, "Hiç kimsenin uzun vadeli durgunluğa geri dönüp dönmediğimizi bilebileceğini sanmıyorum" dedi. Bir yandan, ülkenin işgücünün yaşlandığını söyledi. Teknolojik değişimin hızı yavaşlamış görünüyordu. Sermaye mallarının maliyeti düşmüş ve kurumsal kar payları artmıştı. Öte yandan, ülkenin büyük bütçe açıkları verdiğini de kaydetti. İşçi sendikaları daha aktif hale geldi ve hükümet daha ilerici bir tutum izledi. Ayrıca, temiz enerji dönüşümünün bir büyüme patlaması sağlayabileceğini hayal ettiğini söyledi.

Çocuk bakımı, barınma ve yerli üretime yapılan yatırımlar da aynı şekilde büyüme imkanı sağlayabilir. Milyonlarca göçmenin ülkeye girmesine izin vermek de öyle. Silikon Vadisi'nden ortaya çıkan şaşırtıcı yeni teknolojilerin uygulanması da aynı şekilde büyümeyi ve arzı güçlendirebilir. Güçlü talep ve bol miktarda arz. Hepimizin istemesi gereken dünya bu.


Bu analiz, Michael Bröning’in 23 Aralık 2022 tarihinde POLITICO’da yayınlanan “In defense of capitalism” başlıklı yazısı ile Annie Lowrey’in 26 Aralık 2022 tarihinde The Atlantic’te yayınlanan “The Economy’s Fundamental Problem Has Changed” başlıklı yazısının çevirisidir. Her iki yazı da kısaltılarak çevirilmiştir. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.