×
ALMANYA

ANALİZ

«Bozkurt Selamı» Gölgesinde Türk Diasporası

Ankara ile Berlin arasında güncel bir gerilim kaynağı, Almanya’daki Türk diasporası ve son örnek ise «Bozkurt» tartışmaları. «Bozkurt selamı» neden krize yol açtı? Tartışmalar Türk diasporasını nasıl etkiler? Türk–Alman ilişkilerine nasıl yansır?
SURİYE'DEKİ askeri operasyonlardan Rusya ile ilişkilere, Gazze Savaşı’ndan İsrail ile gerilime, birçok mesele Ankara ile Berlin arasında diplomatik gerilimlere yol açabiliyor. Bir başka gerilim kaynağı ise Almanya’daki Türk diasporası, son örnek ise «Bozkurt» tartışmaları.

Türkiye ile Almanya iki asırlık bir dostluğa, günümüzde ise yoğun siyasi, askeri, ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkilere sahip iki müttefik ülke. NATO ve Avrupa Gökyüzü Kalkanı Girişimi bünyesinde yoğun askeri ve güvenlik işbirliği içinde olan iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2023 yılında 50 milyar Amerikan dolarının üzerine çıkarak rekor kırdı. Ancak devletlerarası ilişkilerin yanısıra Türkler ve Almanlar arasında da yoğun ulusötesi ilişkiler mevcut. İki ülkeyi birbirine bağlayan faktörlerin başında ise Almanya’daki Türk diasporası geliyor.

Almanya başka hiçbir ülkede olmadığı kadar büyük – üç milyonun üzerinde – bir Türkiye kökenli nüfus barındırıyor. Bunların kabaca yarısı Alman vatandaşı ve ülkenin siyasetini etkileyecek bir seçmen kitlesini oluşturuyor. Diğer yarısı ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve sahip oldukları oy potansiyeli ile Türkiye’deki hükümetlerin dikkate aldığı bir kitle. Almanya’da sahip olunan siyasi örgütlülük, dernekleşme ve toplumsal etki, buradaki Türklerin bir diaspora oluşturduğunun tescili. Ancak Türk diasporası sadece iki ülke arasında köprü oluşturmuyor, aynı zamanda sayısız gerilimlerin de kaynağı. Bunun son örneği ise «Bozkurt krizi».

«Bozkurt Selamı» Türk Diasporasını Ayrıştırdı

Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Türkiye–Avusturya maçı sonrasında Türk milli takım oyuncusu Merih Demiral’ın yapmış olduğu «Bozkurt selamı» Almanya’da büyük yankı uyandırdı ve yoğun eleştirilere yol açtı. Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, futbol sahalarında aşırı sağ ideolojilere yer verilemeyeceğini belirterek, UEFA’yı olayın üzerine gitmeye davet etti. Muhtemelen bunun da etkisiyle milli futbolcu iki maç futboldan men cezasına çarptırıldı ve Türkiye–Hollanda maçında yer alamadı. 

Bu olay Almanya’daki Türk toplumunu da ikiye ayırdı. Bir kesim, «bozkurt selamının» eski bir «Türk geleneği» olduğunu iddia ediyor. Bu görüşe göre bu işaret «Türk kültürünün» ayrılmaz bir parçası, dolayısıyla engellenmesi ya da yasaklanması kabul edilemez bir «Türk karşıtlığı» örneği. Bunun karşısındaki bir başka kesim ise, «bozkurt selamının» Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) bir sembolü olduğunu hatırlatarak, bunun şiddet ve otoriterlik içeren bir davranış kalıbı, hatta «faşizme bağlılığın bir göstergesi» olduğunu düşünüyor.

«Bozkurt selamını» savunanlar tutumlarını, kadim Türk mitolojisinde önemli bir yer tutan kurt motifine atıfta bulunarak, bu selamın da «Türk tarihine» ait kültürel bir sembol olduğu minvalinde gerekçelendiriyorlar. Karşı taraf ise, bu işaretin «aşırı sağ» parti MHP sempatizanlarınca kullanılıyor ve Sivas katliamının failleri tarafından da gösterilmiş olmasını öne çıkarıyor. 

Türk – Alman İlişkilerinde Gerilim Beklentisi

Tartışmalar sürerken Alman medyası ve kamuoyu, bu olayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir avantaja çevirip çeviremeyeceği sorusuna odaklanmıştı. Erdoğan, Almanya’nın tepkisini «ikiyüzlülük ve çifte standart örneği» olarak gösterir miydi? Böylelikle Almanya’daki destekçi tabanını güçlendirebilir miydi? Erdoğan bu olayı Almanya ve Avrupa’ya karşı polemik konusu yapar mıydı? Hatta Alman medyasında Erdoğan’ın Türkiye–Hollanda maçını izlemek üzere Almanya’ya gelmesini bir güç gösterisi, bir nevi siyasi meydan okuma olarak değerlendirenler de oldu.

Almanya’da bir kesim – buna bazı Türkiye kökenli çevreler de dahil – bozkurt işaretini «aşırı sağ bir eylem», «faşizm taraftarlığı» belirtisi olarak değerlendirerek bunun acilen yasaklanmasını savunurken, bir başka kesim ise daha soğukkanlı bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğini düşünüyor. Burada Almanya ve Türk diasporasını bekleyen olası bir tehlike ise gençlerin tepkisel olarak bu «bozkurt selamına» ilgi göstermesi, Alman toplumuna ve kurumlarına daha da yabancılaşması hatta giderek radikalleşmesi.

«Bozkurt Selamı» Radikalleştirir mi?

«Bozkurt selamının» eleştirisinin hatta reddinin haklı gerekçeleri var. Radikal bir militanlığı çağrıştırması, bunu Türkiye’de dolaşıma sokan partinin demokrasi karnesinin zayıf olması hatta dönem-dönem demokrasi karşıtı, otoriter tutumlar takınmış ve siyasal şiddete bulaşmış olması, «Bozkurt selamının» Almanlar nezdinde tepkiye yol açmasının başlıca nedenleri. Özellikle Avrupa’da sağ popülizm ve radikal milliyetçiliğin yükselişte olmasının demokratik çevrelerde yarattığı bir hassasiyet var. Türk diasporasındaki bazı kesimlerin bunu anlamaması ya da anlamamakta ısrarcı olması doğru bir yaklaşım değil. Almanya toplumunun hassasiyetlerinin yeterince bilinmemesi, Türk diasporası için büyük bir siyasi eksiklik.
 
Ancak Almanya’da «bozkurt selamının» «Hitler selamı» ile bir tutulması, Türkiye’de bir hayli popüler bir davranış olduğu dikkate alınmaksızın kesin bir «faşizm taraftarlığı» olarak görülmesi de gerçeklerle çok fazla örtüşmüyor. Ayrıca bunun aşırı milliyetçilikle ve aşırı sağcılıkla mücadeleye katkı sunacağı da bir hayli kuşkulu. Bu noktada Almanya’daki Türk diasporasını bekleyen bir başka tehlike de bu ve benzeri tartışmaların Türkleri siyasi gündemin merkezine oturtması, onları bir nevi günah keçisi konumuna düşürmesi olasılığı. Bu durum Türklerin daha şiddetli bir ayrımcılığa maruz kalmalarına yol açabilir. Diğer bir tehlike ise Türklerin – özellikle de genç kesimin – kendini dışlanmış hissederek daha da radikalleşmesi, tepkisel tavırlara başvurarak aşırı yaklaşımlara savrulması. 

Sürecin iyi yönetilememesi Almanya ile Türkiye arasında yeni diplomatik gerilimleri doğurabilir. Alman hükümeti Arap ve İslam dünyasında İsrail’e vermiş olduğu koşulsuz destekten dolayı bir hayli itibar kaybına uğradı. «Bozkurt selamına» yasak getirmekle kalmayıp örneğin kadim Türk tarihine dair diğer «Bozkurt», «Üç Hilal» ve «Runik harfleri» gibi motifleri de şeytanlaştırması, faşizmle bir tutması, «Türk dünyası» ile de gerilimlere yol açabilir. Örneğin Özbekistan’ın Katar’daki Asya Kupası’nda kullandığı tanıtım posterinde uluyan kurt motifi var; Almanya’da ise özellikle başını bazı Türkiyelilerin çektiği bir kesime göre Bozkurt figürü de «faşizmin» bir alametifarikası.

Gerilim sarmalı nasıl aşılabilir?

«Bozkurt selamı» ile ilgili tartışmalar henüz unutulmadan bu kez de Berlin’deki Şehitlik Camii imamı kendisini milliyetçilik tartışmalarının merkezinde buldu. Alman Bild gazetesinin haberine göre Berlinli imam Ender Çetin, 6 Temmuz günü Berlin’de Türk futbol taraftarlarının düzenlediği bir gösteriye üzerinde «aşırı sağcı sembollerin» yer aldığı bir tişörtle katıldı. Ancak aşırı sağcı sembol olarak tanımlanan, Göktürk Runik alfabesiyle «Türk» yazısı. Çetin, Federal İçişleri Bakanlığı ve Aşağı Saksonya Eyaleti tarafından finanse edilen ve bu nedenle özellikle Türkiye’den bağımsız bir imam eğitimi programının ilk mezunlarından.

Bu ve benzeri olay ve tartışmaların tekrarlanması kuvvetle muhtemel. Bu ise Türklerin maruz kaldığı ırkçılık, İslam karşıtlığı ve ayrımcılık gibi konuları gölgede bırakacaktır.

Alman medyası, kamuoyu ve siyasi aktörlerin böyle bir tavır içinde olmalarının birçok nedeni var. En önemlisi ise Almanya’da aşırı sağın yükselişte olması. Aşırı sağa karşı mücadele eden Federal hükümet, göçmen kökenli aşır sağcı ve aşırı milliyetçilere müsamaha gösterdiği yönünde olası eleştirilerin önüne geçmek istiyor olabilir. Bir başka neden ise Türkiye’deki hükümetin Hamas yanlısı söyleminin Almanya’daki Türklerce de dillendirilebileceği kaygısından dolayı sert bir yaklaşım sergileme ihtiyacı duyması.

«Bozkurt selamı» krizi Almanya’da Türklere ve Türk hükümetine yönelik ciddi bir rezervin olduğunu da gösterdi. Burada Almanya Türk diasporasındaki siyasi yapılar ve aktörlere büyük görev düşüyor: Toplumun hassasiyetini gözeterek, Türklerle çoğunluk toplumu mensupları arasındaki ilişkileri geliştirmek, toplumdaki ırkçılıkla mücadele ederken, kendi içindeki radikal, aşırı milliyetçi eğilimleri de göz ardı etmemek.

YAŞAR AYDIN

Sosyoloji ve ekonomi dalındaki lisans ve yüksek lisans eğitimini Hamburg ve Lancaster Üniversitelerinde tamamladı. Doktorasını Hamburg Üniversitesi’nden aldı. Uluslararası ilişkiler, jeopolitik, Türk ekonomisi ve dış politikası, milliyetçilik, göç ve diaspora konuları üzerinde çalışan Aydın’ın, bilimsel makaleleri dışında üç telif kitabı bulunuyor. Halen, German Institute for International and Security Affairs (SWP)/ Centre for Applied Turkey Studies (CATS) bölümünde görev yapmakta, Alman ve Türk gazetelerine yorumlar yazmaktadır.