×
ALMANYA

ANALİZ

Türkiye Cumhurbaşkanı Almanya’da: Gezi’nin Anlamı

Türkiye ve Almanya arasında daha sık görüşmeyi gerektiren ve görüşülerek bir karara bağlanabilecek konular aslında oldukça fazla. AB ile ilişkileri minimize etmeyi düşünmeyen bir Türkiye için en çok görüşülmesi gereken ülke Almanya!
Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, 2023’ün Mayıs ayında yeniden seçilen Türkiye Cumhurbaşkanı'nı davet ettiğinde ikili ilişkilerde gevşeme işaretleri görüldü. Mülteci anlaşmasının yenilenmesi, Eurofighter'ın satın alınmasına duyulan ilgi, Türk vatandaşlarına yönelik vize serbestisi, İsveç'in NATO'ya katılımı ve Ukrayna krizi gibi önemli konular bu çalışma ziyaretinde tartışmaların odağında olacaktı.

Fakat…
Türkiye ve Almanya arasındaki ilişkiler son on yıldır türbülansta!
Bu düşüş bir türlü durdurulamadı. 

Bazı stratejik konularda farklı kamplarda olma, karşılıklı itiş-kakış, hatta kavga… Bütün bunlara rağmen Almanya hala ihracat kalemlerimizde lider ülke durumunda.

İsrail’in son Gazze saldırıları sonrası Recep Tayyip Erdoğan, sürdürdüğü “Yıkımı-işgali durduralım!” diplomasisi çerçevesinde ortak bulma hedefiyle bir gezi düzenledi; fakat Almanya’nın İsrail yanlısı tutuma devam etti. 

Bu yazıda gezinin detaylarını kaleme alacağız. Ortak basın toplantısında Erdoğan’ın kurduğu sert cümleler Türkiye-Almanya ilişkilerinde yeni bir kriz çıkarır mı? Basın toplantısında soru soran gazeteciler “ilişkiler gerilsin-başka bir kriz çıksın vb.” misyonuyla mı soru sorarlar?

Her bir detayı tarihe kazınan ama Gazze için desteğin çıkmadığı bir geziyi takip ettik.

***

Almanya’da yaşayan Almanya IKG Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik bu geziyi tarafımıza şu şekilde yorumladı:

“Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin 15 Temmuz darbe denemesinden beri eskisi gibi olmadığı biliniyor. Türkiye’den çok sayıda mültecinin Almanya’ya gelmesi, bunların önemli bir bölümünün de Türkiye’de aranan isimler olması iki ülke ilişkilerini bir müddet daha etkileyecektir. Aradan geçen yedi yılın sonunda her iki taraf da anlaşamadıkları konuları değil, anlaşıp karşı tarafın da kabulleneceği dosyaları masaya getirmeyi öğrendiler. Türkiye 5–6 yıl öncesinde olduğu gibi Almanya’ya kaçanları geri istemeyi daha sessiz yapar oldu. Almanya ise Türkiye’nin Batı karşısında eskisi gibi suskun ve kabullenen bir politika yerine, Orta Doğu coğrafyası ve kendi siyaseti ile ilgili kararları kendi başına alabilecek kabiliyette bir Türkiye ye alıştı.

Ekim ayı başından beri devam eden İsrail-Filistin anlaşmazlığı konusunda iki ülkenin görüşleri birbirine oldukça uzak olsa da Türkiye ve Almanya birbirlerini dikkatlice dinleyip ve kendilerince yorumlayıp politikalarını oluşturmaya çalışıyorlar. Öncelikle Almanya tarafında, Türkiye’nin İsrail’in saldırılarına karşı tutumu net olarak anlaşılmış oldu. Erdoğan’ın Berlin’de Şansölye Scholz’un yanında yaptığı açıklamalar sonrası anlaşılmayacak bir konu da kalmadı. Ayrıca Almanya, İsrail-Filistin sorununun geldiği noktada Türkiye’yi çok iyi anlamış durumda ve Türkiye’nin almak istediği bir dizi savaşı önleyici tedbire ve ateşkes sonrası kendisinin alabileceği inisiyatiflere sıcak baktığı da fark ediliyor. Türkiye’nin bölgesel aktörlüğünü en iyi bilen ülke olan Almanya, saldırılar durduğunda Türkiye’nin masada olmasını mutlaka isteyecektir. 

Türkiye ise Almanya’nın durumunu birçok yönü ile daha iyi anlamış durumda. Ancak bir defa dile getirilen İkinci Dünya Savaşı’ndaki acı hatıraların bundan sonra tekrarlanmaması önemli. Çünkü, Türkiye ve Almanya ikilisi ateşkes sonrası dönemde yeniden yapılanma ve enkazın kaldırılıp Bağımsız Filistin Devleti’nin yapılanmasında rol almaları kuvvetle muhtemel iki önemli ülkedir.

Erdoğan’ın son Almanya gezisinde her iki tarafın ilişkilerin güçlü ve sağlam temelinden bahsetmesi, ‘biz artık küçük eleştirilerde alevlenerek ilişkilerin yara almasına fırsat vermeyiz’ anlamına da gelmektedir. İsrail’i en sert şekilde eleştiren Ankara ile İsrail’e koşulsuz destek veren Berlin’in pozisyonu net olarak anlaşıldığı için İsrail saldırıları nedeni ile hiçbir zaman yara almayacaktır. Hatta bu saldırıların Türkiye ve Almanya’yı yakın gelecekte tekrar bir araya getirip diplomatik kanalları en üst düzeyde ve daha çok meşgul eder hale getireceği kesindir.

Almanya, bir İslam ve bölge ülkesi olarak Türkiye’nin sert eleştirilerini birçok ülkeden çok daha iyi anlamış durumda. Ancak bir çatışma bölgesinde barış olması isteniyorsa burada her iki tarafın da istekli olması gerekir. Bölgenin tarihini bilen Almanya ile İsrail yayılmacılığına BM kürsüsünde haritalı eleştiri getiren Türkiye çok önceden kararlaştırılmış bir zirveyi gerçekleştirdiler. Berlin zirvesinde Orta Doğu gündemi en çok öne çıkan konu oldu. ABD’nin son vetosunun her iki ülke basınında yer alması ise Almanya ve Türkiye kamuoylarının süreci duyarlı ve ciddiyetle takip ettiklerine işaret ediyor.”

***

Almanya'da ikamet eden akademisyen Dr. Caner Aver ise bu geziyi şu şekilde yorumluyor: 

“İsrail ile Filistinli Hamas arasındaki Orta Doğu çatışmasında iki ülkenin konumu, Türkiye ve Almanya arasındaki derin uçurumları bir kez daha derinleştirdi ve hem çalışma ziyaretinin hem de uzun zamandır beklenen ve en son 5 yıl önce düzenlenen basın toplantısının içeriğini gölgede bıraktı. Erdoğan'ın daha önce Berlin ziyareti sırasında dönemin Başbakanı Merkel de yer almıştı.

Ziyaretin en çok yankı uyandıran tarafı, Erdoğan ve Scholz’un ortak basın toplantısıydı. Almanya’da Federal Hükümetin Basın ve Enformasyon Dairesi (BPA) bağımsız, yüksek bir federal makamdır ve Federal Şansölye'ye rapor verir. Federal hükümetin haber taşıyıcıları ve kamuoyu oluşturma organları ile iletişim için ana ofisi olarak adlandırılan bu ofis, federal bakanlıklardan ve Federal Şansölyelikten gelen tüm bilgileri bir araya getirir. BPA, vatandaşları ve ülke içindeki medyayı Alman federal hükümetinin çalışmaları hakkında bilgilendirirken federal hükümeti ise Almanya'daki ve dünya çapındaki haberler hakkında bilgilendirir. Genel merkezi Berlin'dedir ve BPA'nın başkanı aynı zamanda (memur) devlet sekreterliği makamında federal hükümetin sözcüsüdür.

Yerli ve yabancı gazeteciler, Alman güvenlik yetkilileriyle özerk ve özel koordinasyon içinde gerçekleştirilen Federal Basın Bürosu aracılığıyla yabancı devlet konuklarıyla basın toplantıları için akredite ediliyor. Bir gazetecinin akreditasyonunun reddedilmesi neredeyse hiç gerçekleşmez. Gazeteciler, kendi tematik odaklarıyla serbest veya çalışan gazeteciler olarak yer alırlar. Bu öncelikler genellikle ikili ilişkilere, ziyaretin amacına ve mevcut iç ve dış siyasi gelişmelere (bu örnekte İsrail ile Hamas arasındaki savaş gibi) dayanmaktadır.

Basın toplantısına katılan Alman ve Türk gazeteciler, sorularını devlet çizgisi ve çok az sapmaya izin veren uzlaşmaya dayalı kamuoyu zemininde sordular. Basın toplantısı öncelikle tarafların Orta Doğu çatışmasına ilişkin kendi tutumunu kendi kamuoyuna ve daha sonra da dünya kamuoyuna aktarmasına hizmet etti. İki tarafın bir çizgide anlaşma sağlaması beklentiler içinde yer almadı. Şansölye Scholz konuşmasında İsrail ile kayıtsız ve şartsız dayanışmasını bir kez daha açıkça ortaya koydu ve daha sonra toplantıda diğer konulara değindi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise konuşmasını Orta Doğu çatışmasına odaklayarak kendisini bir kez daha Filistinlilerin çıkarlarının temsilcisi olarak sunma fırsatını kullandı. Bu girişimin üç hedef grubu var: Türk kamuoyu, Alman ve Batı kamuoyu ve özellikle Arap kamuoyu. Türkiye, ateşkeste ve muhtemel bir barış sürecinde garantör ülke olabilme teklifini dile getirse de Mısır ve Katar halihazırda rehine ve esir değişiminde kilit rol üstlendiler. Erdoğan aynı zamanda bu ziyareti, herhangi bir somut kanıt elde etmeden, tahıl krizi gibi bölgesel çatışmaların aşılmasında NATO'da ülkesine kilit bir rol vererek, Türkiye'nin bölgesel bir güç olarak gücünün altını çizmek için kullandı. Orta Doğu'daki çatışmanın bitmesinde önemli rol alabileceklerinin altı çizildi ve ardından Eurofighters satın alma isteği ilişkilendirildi. Gerçekçi bir ret karşısında satın alma işlemini diğer üreticiler aracılığıyla yapabileceği tehdidinde bulundu.”

Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Almanya gezisinde İsrail–Filistin anlaşmazlığı öne çıksa da heyetlerin yukarıdaki başlıklarda mesafe almak adına sürekli çalıştıkları da fark ediliyor. 

Erdoğan’ın bu başkanlık döneminde Türk-Alman İlişkilerinin daha da gelişeceği bir gerçektir.” 

***

Sonuç 

Türkiye ve Almanya arasında görüşülerek bir karara bağlanabilecek ve daha sık görüşmeyi gerektiren konular aslında oldukça fazla. AB ile ilişkileri minimize etmeyi düşünmeyen bir Türkiye açısından en çok görüşülmesi gereken ülke Almanya!

İki ülke arasında, Gümrük Birliği‘nin tekrar güncel hale getirilmesi, göçmenler konusunda yeni düzenlemeler, vizenin kaldırılması ve ticaretin artırılmasının en önemli başlıklar olduğunu diplomatik görüşmelerin daha çok artmasından fark ediyoruz. 

Bu açıdan her iki ülke de şanslı. Ancak, Ankara-Berlin arasındaki ilişkilerin üçüncül uluslararası güçlerin sürekli yakın takibinde olduğu hiçbir zaman unutulmamalı.

Diğer yandan: Bazı derin farklılıkların ortak çalışma alanlarında yürümeyi daha çok öğretmesi gerekir!

Gazze özelinde Orta Doğu’da barışın şu an ABD-İngiltere-İsrail üçgeni tarafından bloke edilmesi her iki ülkeye de dikkatli açıklamalar dışında bir alan bırakmamaktadır.

AB’nin en temel kazanımı olan “insan hakları” sadece Avrupalılara değil, dünya insanına da layık görülmelidir!

İSMAİL ERMAĞAN

Halen İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olan Prof. Dr. İsmail Ermağan, lisansını Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde, yüksek lisansını Hamburg Üniversitesi Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Bölümlerinde yaptı. Ermağan doktora derecesini Erfurt Üniversitesinin Max Weber Yüksek Araştırmalar Merkezi’nde aldı. Başlıca çalışma alanları şunlardır: Avrupa Birliği entegrasyonu, Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye-Almanya İlişkileri, Almanya’daki Türkler, Afrika, Latin Amerika ve Asya-Pasifik okumaları, göç ve göç yönetimi. Yurt içinde ve yurt dışında 70 civarında makalesi/kitap bölümü olan yazarın şu kitapları yayımlanmıştır: Almanya Türkleri’nin Uyum ve Ayrılım Eğilimleri; Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Üyeliği: Türk Partilerinin ve Avrupa Parlamentosundaki Partilerin Politikaları; Türkiye’nin Yönü Avrupa Birliği’ne mi: Türkiye’de AB Şüpheciliği; Türkiye’deki Sivil Toplum Örgütlerinin AB Üyeliğine İlişkin Davranışları; 21. Yüzyılda Uluslararası İlişkilerde Yeni Trendler: İnsanımız İlk 10 Yolunda mı?; Dünya Siyasetinde Almanya 1-2; Dünya Siyasetinde Latin Amerika 1-2; Dünya Siyasetinde Afrika 1-8; Dünya Siyasetinde Doğu Asya.