×
EKONOMİ
15.02.2024

ANALİZ

İşçilerin Altın Çağına Hoş Geldiniz!

Gelişmiş ülkelerdeki işçiler için altın çağ başlıyor. Bunun sebebi, nüfusun yaşlanmasıyla ortaya çıkan işgücü açığının ve jeopolitik dönüşümün, ücretlerde artışa yol açması. Teknolojinin tamamen ele geçiremediği alanlarda bu artış, daha güçlü gerçekleşecek.
HEMEN HERKES, 2010’ların ortalarında işçi olmanın talihsiz bir durum olduğu fikrine katılacaktır. London School of Economics’ten antropolog David Graeber, o günlerde, amaçsız çalışma tarzını tanımlamak için “saçma işler” (bullshit jobs) kavramını ortaya attı. 2008 küresel finans krizinin ardından ekonomik toparlanmanın zaman alması, OECD ülkelerindeki işgücünün yaklaşık %7’sinin işsiz kalmasına neden oldu. Bu süreçte, ücret artışları yetersiz kalırken gelir eşitsizliği de önlenemez bir şekilde artış gösterdi.

Bugünse şartlar değişmiş durumda. Gelişmiş ülkelerdeki işçiler için altın çağ başlıyor. Bunun sebebi ise, nüfusun yaşlanmasıyla ortaya çıkan işgücü açığının ücretlerde artışa yol açması. Özellikle teknolojinin tamamen ele geçiremediği alanlarda bu artış, daha güçlü gerçekleşiyor. Bu noktada, hükümetler de büyük harcamalar yaparak işgücü piyasasının güçlenmesine katkı sağlıyor. Diğer yandan, hükümetlerin yüksek ücreti destekleme politikası ilerleyen süreçte devam edeceğe benziyor. Yapay zeka (AI) ise çalışanların üretkenliklerini artırarak daha yüksek ücret almalarını sağlıyor. Dolayısıyla, bu eğilimlerin bir kısmı, diğer bazılarını güçlendirecektir. Örneğin, işgücü açığı olan yerlerde teknoloji kullanımının ücretleri artırma olasılığı daha yüksek. Bu da işgücü piyasalarının işleyişinde bir dönüşüme işaret etmekte.

Bunun nedenini anlamak için biraz eskiye, sıkıntılı zamanlara gitmemiz gerekiyor. Çin’in çalışabilir nüfusu 2015 yılında 998 milyonla en yüksek seviyesine ulaştı. Batılı şirketler ücretleri düşürmek için taşınma tehdidini ya da Çinli rakiplerinden gelen baskıyı kullanabiliyordu. Massachusetts Institute of Technology’den (MIT) David Autor ve meslektaşları, bunun ABD’de 2000-2007 yılları arasında ücretleri düşürdüğünü ve bu durumdan en fazla düşük ücretlilerin etkilendiğini düşünüyor. Başta Donald Trump olmak üzere popülist politikacılar ise Çin’in iş “hırsızlığını” bitirme vaadinde bulunarak bu durumdan faydalandı.

Gelinen noktada, Çin’in çalışabilir nüfusu azalırken yoksul ülkeler endüstriyel kapasitelerini geliştirmekte zorlanıyor. Ayrıca, jeopolitik istikrarsızlık, dış kaynak kullanımını daha az cazip hale getiriyor. Aynı zamanda, gelişmiş ülkelerde işgücü açığı yaşanıyor.

Nitekim, 20 ile 54 yaş arasındaki çalışan sayısında artış zaten durağanlaşmıştı. İnsan kaynakları şirketi Manpower Group tarafından 41 ülkede yapılan bir anket, şirketlerin %77’sinin eleman bulmakta zorlandığını gösteriyor. Verilere göre, bu oran 2015’e kıyasla iki kat artmış durumda. Bu bağlamda, Polonyalı sanayi kuruluşlarının üçte ikisi, işgücü açığının, üretimi engelleyen başlıca faktörlerden biri olduğunu söylüyor. Almanya’da ise otobüs ve tren şoförü eksikliği toplu taşıma hizmetlerinin azalmasına neden oldu. Güney Kore’de yaşlılar işgücü açığını kapatmak için giderek daha fazla çalışmaya yöneliyor. Ülkede on yıl önce %53 olan 55-79 yaş arası nüfusun çalışma oranı %59’a yükselmiş durumda.

İşgücünün değerli hale gelmesi, şirketleri çalışanlarını ellerinde tutmak zorunda bırakıyor. ABD’deki küçük işletmeler arasında yapılan bir ankete göre, şirketlerin %90’ından fazlası mümkün olduğunca çalışanlarını kaybetmemeye çalışıyor. Geçen yılın başından bu yana ekonomik durgunluğun yaşandığı Almanya’da, yaklaşık 730.000’le rekor seviyede açık pozisyon bulunuyor. Ülkede işsizlik oranı ise sadece %3 seviyesinde. Diğer taraftan, yaşanan bu işgücü açığı göç patlamasına neden oluyor. Gelişmiş ülkelerdeki yabancı nüfus rekor bir hızla artış gösteriyor. Dahası, önümüzdeki dönemde ortaya çıkacak işgücü açığı o kadar büyük olacak ki bu ölçekte bir göç bile bu açığı kapatmaya yetmeyecek.

Tüm bunlar, siyasetçilerin herhangi bir müdahalesi olmadan bile işçiler için parlak bir dönemi işaret ediyor. Elbette siyasetçiler geri durmuyorlar. Amerika ve Fransa da dahil olmak üzere OECD ülkelerinin çoğu, son enflasyon dalgası sırasında asgari ücretleri reel olarak korumayı ve hatta artırmayı başardı. Gelişmiş ülkelerde, yeşil dönüşümü hızlandırmak, Çin’e bağımlılığı azaltmak ve istihdam yaratmak amacıyla trilyonlarca dolar harcanıyor. Bu tür sübvansiyonlar çoğunlukla şirketlere gidiyor olsa da sübvanse edilen sektörlerdeki işçilere pazarlık kozu veriyor.

Günümüzde siyasetçilerin rağbet gösterdiği makroekonomik politikalar da işçilerin lehine işliyor. 2010’ların ortalarında gelişmiş ülkelerde enflasyon, görülen en düşük seviyede seyretmesine rağmen çok az ülke teşviklere başvurdu. Bunun nedeni ise ekonominin tam kapasitede olduğunun düşünülmesiydi. Ancak daha sonra bunun böyle olmadığı anlaşıldı. ABD Merkez Bankası 2013 yılında uzun vadede işsizliğin %5,6’da kalacağını tahmin ediyordu. 2019 yılına gelindiğinde bu tahmin %4,1’e düştü. IMF, 2012 yılında Almanya’nın tam istihdama yakın olduğu görüşündeydi. Ülke daha sonra olağandışı ücret artışı olmaksızın 2,8 milyon ilave istihdam yarattı.

Mavi yakalılar mutlu 

Bugün görünen manzara geçmişten oldukça farklı. Avrupa Komisyonu’na göre, yüksek enflasyona rağmen AB ülkeleri bu yıl ortalama olarak milli gelirin %3’ünden fazla bütçe açığı verecek. IMF, ABD’nin bütçe açığının %8,2’ye ulaşacağını öngörüyor. Öte yandan, yaşlanan nüfus, iklim değişikliği ve jeopolitik risk koşulları, hükümetlerin yakın gelecekte kemer sıkmakta zorlanacağı anlamına geliyor. Merkez Bankaları enflasyonu düşürmeye çalışsa da uyguladıkları politikalar, 2010’lu yıllardaki yetersiz talep ve düşük fiyat artışından kaçınmak istediklerini gösteriyor.

Bu durumda siyasetçiler, Janet Yellen’in hazine bakanı olmadan önce dile getirdiği “yüksek basınçlı” (neredeyse tam kapasite çalışan) ekonomi hedefini benimsemeye başlayacaktır. Zira, Batılı liderler bir sonraki seçimde güçlü istihdam ve ücret artışı vaatlerini garanti altına almak istiyorlar. Bu anlamda 2010’lardan ders almış görünüyorlar.

Bu yaklaşım, çalışanlar için şimdiden meyvelerini vermeye başladı. Autor ve meslektaşları yakın tarihli makalelerinde, ABD’deki sıkı işgücü piyasalarının, işçilerin daha iyi ücret alabilmek için iş değiştirdikçe, daha hızlı bir ücret artışına yol açtığını ve bundan en çok düşük gelirli çalışanların yararlandığını belirtiyor. Araştırmacılar, son kırk yılda ücret eşitsizliğindeki artışın, 2020’den bu yana yaklaşık beşte iki oranında gerilediğini düşünüyor.

Bu eğilim gelişmiş ülkelerin tamamında gözleniyor. Almanya Federal İstihdam Dairesi, ciddi işgücü açığı olan mesleklerin bulunduğu listeye bu yıl 48 yeni meslek ekledi. Çoğu akademik eğitimden ziyade teknik beceri gerektiren bu meslekler arasında en fazla açık, inşaat ve sağlık sektörlerinde yaşanıyor. Japonya ise makine üretimi ve gemi inşası gibi ondan fazla meslek için çalışanlara sınırlı vize veriyor. Ülkede ücretler son otuz yılda hiç olmadığı kadar hızlı bir artış göstermekte. Bu durumda, zaten gerilemekte olan üniversite maaş primi daha hızlı gerileyecektir.

Öte yandan, sıkı işgücü piyasaları sendikaların çalışma sürelerinin düşürülmesi talebini güçlendiriyor. Bu da halihazırda personel sıkıntısı yaşayan şirketleri tedirgin ediyor. Almanya’da çelik işçileri yaklaşan müzakerelerde 35 saat olan haftalık çalışma süresinin 32 saate indirilmesini talep edecek. İspanya’da ise yeni hükümet haftalık 40 saat olan standart çalışma süresini iki buçuk saat indirmeyi planlıyor. Çalışma saatlerine yönelik anketlere göre, Amerikalılar da daha az çalışmak istiyor.

Birçok işveren, bilgisayarların bu boşluğu doldurmasını umuyor. Yapay zeka, daha önce makinelerin yapamadığı yaratıcılık, doğaçlama ve öğrenme gerektiren işleri artık yapabiliyor. Şirketlerin bunu benimsemek için güçlü nedenleri var. Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Dean Alderucci ve meslektaşları tarafından 1990-2018 arasındaki veriler kullanılarak yapılan çalışma, ilk formları da dahil yapay zeka yeniliklerini kullanan şirketlerin, kullanmayanlara kıyasla %25 daha hızlı istihdam artışı ve %40 daha hızlı gelir artışı sağladığını gösterdi.

Teknolojinin, hizmet sektöründeki çalışanların daha faydalı olmasına katkı sağlaması hem verimliliği hem de iş memnuniyetini artıracaktır. Nitekim, MIT’den Erik Brynjolfsson ve meslektaşları tarafından yakın zamanda yapılan bir araştırma, bu tür çalışanların bir yapay zeka tarafından desteklendiğinde saat başına %14 daha fazla sorunu çözmeyi başardığını ortaya koyuyor. Araştırma, bu süreçte en fazla ilerleme kaydedenlerin, performansı en düşük çalışanlar olduğunu gösteriyor. OECD tarafından yapılan bir ankete göre, imalat ve finans sektörlerinde çalışanların yaklaşık %80’i, yapay zeka kullanımının üretimlerini artırdığını bildiriyor. Görüşülen çalışanların büyük çoğunluğu yapay zeka kullanımının çalışma koşullarını iyileştirdiğini düşünüyor.

Yapay zeka, üretkenlik ve işgücü

Bu süreçte, bazı çalışanlar diğerlerine göre yapay zekadan daha fazla yararlanacaktır. Doktorluk ya da avukatlık gibi alanlarda çalışanlar, rutin olmayan şekilde kritik kararlar almak durumunda. Genellikle kesin cevap olmadığından, bu kararları almak yüksek muhakeme ve kapsamlı eğitim gerektirmekte. Yapay zeka ise sadece insanların gerekli uzmanlık seviyesine ulaşmasına yardımcı olabilir. Bu yüzden, doktorlardan görevi devralan yapay zeka destekli hemşireler ya da daha karmaşık görevleri üstlenebilen yazılımlar görmek şu an için zor. Autor’a göre, bu sürecin olumlu yanı, yapay zekanın, daha yüksek ücretli işler yapabilmeleri için insanlara imkan tanıması.

Diğer taraftan, metin yazarlığı ya da editörlük yapan serbest çalışanlardan elde edilen önceki veriler, Chatgpt’nin aylık kazançlarını %5,2 oranında düşürdüğünü gösteriyordu. Ancak, iş piyasaları yapay zekaya uyum sağlamadan önce elde edildiği için bu tür bulgular daha temkinli ele alınmalı. Nitekim, pek çok şey bu uyumun nasıl ilerlediğine bağlı.

Dolayısıyla, yapay zekadan etkilenen işlerde çalışanlar üretkenliklerini artırma imkanı elde eder. Bu durumda, fiyatlar düşerken talepte güçlü artış yaşanır. Diğer bir ifadeyle, iş başına ücret azalsa bile daha fazla müşteriye hizmet verebilme fırsatı artar. Dahası, yüksek üretkenlik, başka alanlarda da talep artışına yol açar. Örneğin, telefon yapımında insanlardan daha iyi olan bir robot daha ucuz telefon, daha yüksek talep ve böylece daha fazla üretim sağlar. Bu da telefon tasarımcıları ve uygulama yazılımcıları için daha fazla talep anlamına gelir. MIT’den Daron Acemoğlu ve ortak yazarlar, 2009-2020 yılları arasındaki Hollanda verilerini inceleyerek, robot kullanımının, yeri doldurulamayan işçilerin ücretlerinin artmasına neden olduğunu tespit etti. Yazarlar, ayrıca, elde edilen faydaların robot kullanan şirketlerin ötesine geçtiğini ortaya koydu.

Daha üretken bir ekonomi daha güçlü bir ekonomi anlamına gelir. Güçlenen ekonomide işgücünün yanı sıra yapay zekadan daha az etkilenen mal ve hizmetler için de talep artar. Acemoğlu ve Boston Üniversitesi’nden Pascual Restrepo’ya göre, 1980 ve 2010 yılları arasında istihdam artışının yaklaşık yarısı yeni iş kollarının oluşturulmasıyla sağlandı. Öyle anlaşılıyor ki bu süreç hızlanarak devam edecek. Bu durumda yapay zekâ, çalışanları bazı işlerinden etse de ilgili alanlarda yeni pozisyonlar yaratacaktır. Bu yeni pozisyonlar sadece dijital değil, yapay zekayı tamamlayıcı beceriler gerektirecektir. Örneğin, hastanelerde yapay zeka araçlarıyla birlikte hastayla doğrudan ilgilenecek hemşirelere ihtiyaç olacaktır.

Heidelberg Üniversitesi’nden Melanie Arntz’ın tespitine göre, “teknolojik ilerleme, önce 1970’lerde fiziksel, ardından 1990’larda ofis işleri olmak üzere rutin faaliyetlerde etkili oldu.” Bu ilerlemenin tamamlayıcı tarafında yer alan yüksek vasıflı çalışanların ücretlerinde artış yaşandı. Yapay zeka devriminden benzer bir fayda görenler ise muhtemelen daha az vasıflı çalışanlar olacak. Şirketler personel bulmakta zorlandıkları için, bu az vasıflı çalışanların ücretlerinde zaten halihazırda bir artış yaşanmakta.

İşgücü piyasalarını dönüştüren demografik değişim, siyaset ve yapay zeka gibi etkenler farklı koşul ve biçimlerde etkileşimde bulunacaktır. Nüfusu hızla yaşlanan ülkelerde, özellikle fiziksel emek gerektiren mesleklerde işgücü açığı görülmeye devam edecektir. Ayrıca, makro politikalar genişlemeci kaldığı sürece, ücretler üzerindeki yukarı yönlü baskı devam edecektir. Dolayısıyla bu, yapay zeka kullanımını teşvik ederek ücretlerde artışa neden olacaktır. Bu faydalardan yararlanılabilmesi için, hükümetlerin sağlık hizmetleri gibi denetim altında tutulan mesleklerdeki engelleri kaldırmasına ihtiyaç duyulacaktır. Patronların ise şirketlerini yeniden şekillendirirken daha atik olmaları gerekecektir.

Demografik baskının daha az hissedildiği ABD’de ise yapay zekanın etkisini tahmin etmek oldukça zor. Hollywood’da olduğu gibi, ücretleri aşağı çekme tehdidiyle grevlere yol açabilir. Yine de tarih, yapay zekanın getireceği refaha karşılık olarak yeni işler yaratacağını gösteriyor. Bu noktada siyasetçiler, sokaklarda yapay zekayı protesto edenleri destekleyerek işçi yanlısı duruşlarını sergilemek isteyeceklerdir. Ancak, geçiş sürecinde işini kaybedenlerle ilgilenirken bu geçişe engel olmamaları daha iyi olacaktır. Herhangi bir şüpheniz varsa, her zaman Amerikan dinamizmine güvenebilirsiniz!


Bu yazı, The Economist'te 28 Aralık 2023 tarihinde “Welcome to a golden age for workers” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.