×
EKONOMİ

ANALİZ

Küresel Ekonomik İstikrar Tehlikede!

Küreselleşmenin gerilemesi, otoriter yönetimlerin yükselişi, tek kutuplu ekonomik düzenden çok kutuplu ekonomik düzene geçiş ve popülist milliyetçiliğin yükselişiyle birlikte demokratik kurumların erozyona uğraması, küresel ekonomik istikrar için büyük bir tehdit oluşturuyor.
GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE Uluslararası Ekonomi Birliği (International Economic Association) 20. Dünya Kongresi'ni Kolombiya'nın Medellin kentinde gerçekleştirdi. Üç yılda bir düzenlenen bu etkinlik, dünyanın dört bir yanından akademisyenleri, ekonomik alanda yaşanan son gelişmeleri paylaşmak ve tartışmak üzere bir araya getiriyor. Bu yılki etkinlikte, alandaki bazı temel varsayımların yeniden ele alınması gerektiği vurgulandı. Küresel Güney'de hızla derinleşen borç krizi, konferansın odak noktası olmasa da etkisini hissettiren bir konuydu.

Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA), 1950 yılında kuruldu. Joseph Schumpeter, seçilen ilk başkandı. O tarihten bu yana kuruluş, Paul Samuelson, János Kornai, Kenneth J. Arrow, Amartya Sen ve Joseph E. Stiglitz gibi dünyanın en tanınmış ekonomistleri tarafından yönetildi. Ukrayna'daki savaş yüzünden tedarik zincirlerinde yaşanan aksaklıklar, COVID-19 salgınının devam eden sonuçları ve İsrail’in Gazze’deki saldırılarının durdurulamayışı nedeniyle dünya ekonomisi zor bir dönemden geçiyor. Bu yılki Kongre de söz konusu kasvetli zorlukları net bir şekilde ortaya koydu.

Küresel ekonomi, köklü bir dönüşüm geçirirken ekonomistlerin dayandıkları bazı köklü varsayımların da değişmesi gerekiyor. Bu yılki Kongre'de yapılan sunumların birçoğu, beklendiği üzere, dijital teknolojilerin ve sosyal medyanın işgücü, ücretler ve eşitsizlik üzerindeki etkisine odaklanıyor. Diğerleri ise küreselleşmenin değişen doğası, tek kutuplu ekonomik düzenden çok kutuplu ekonomik düzene geçiş ve popülist milliyetçiliğin yükselişiyle birlikte demokratik kurumların erozyona uğraması konularına odaklandı.

Danny Quah konuşmasında küresel ekonominin hızla değiştiğinin altını çizdi. Quah, Jean-Marie Grether ve Nicole A. Mathys'in daha önceki çalışmalarına ve kendi araştırmasına atıfta bulunarak dünya ekonomisinin değişen ağırlık merkezini gösterdi. Quah, dünya ekonomisinin ağırlık merkezini, "ekonomik faaliyetlerin coğrafyalar arasındaki ortalama konumu" olarak tanımlamakta. Ona göre 1980 yılında bu merkez, Atlantik Okyanusu'nun ortasında yer almaktaydı. Bu da o dönemde Kuzey Amerika ve Batı Avrupa'nın hakimiyetinin bir yansımasıydı.

Doğu Asya ekonomileri yükselişe geçtikçe, küresel ekonominin ağırlık merkezi doğuya doğru kaymaya başladı. Quah, 2008 yılına gelindiğinde bu merkezin Türkiye'nin İzmir kentine yaklaştığını öne sürüyor. Üstelik, Hindistan ve Çin ekonomilerindeki hızlı büyümenin etkisiyle doğuya doğru kaymaya devam ettiğini düşünüyor. Quah, 2050 yılına kadar dünyanın ekonomik merkezinin Hindistan ve Çin arasına yerleşeceğini öngörüyor. Bunun da birtakım fırsatları beraberinde getireceğini ancak jeopolitik gerilimleri de körükleyeceğini ve yeni tehditlere yol açacağını söylüyor. 

Özellikle otoriter yönetimlerin yükselişi, küresel ekonomideki belirsizliğin başlıca nedenlerinden biri olmaya devam ediyor. Sergei Guriev'e göre (Elias Papaioannou ile birlikte daha önce yazdığı bazı yazılara istinaden) popülist hareketlerin cazibesi artıyor ve bu yüzden demokratik yönetim şekilleri, sivil özgürlükler ve liberal dünya düzeni "varoluşsal bir tehdit"le karşı karşıya kalabilir.

Adam Szeidl'in Kongre sunumunda belirttiği gibi, popülist dalgalanma ülke içindeki artan eşitsizliğe ve azalan sosyal hareketliliğe verilen ve bir dereceye kadar anlaşılabilir bir tepki.  Ancak hayal kırıklığına uğramış Batılı seçmenlerin sağcı liderleri tercih etme eğilimi, bu politikacıların tercih ettikleri politikaların sorunları daha da kötüleştireceği düşünüldüğünde şaşırtıcı bir hal alıyor.

Bir mali kriz, aşırı sağcı otoriterlere Batı siyasetine hakim olmak için ihtiyaç duydukları ivmeyi kazandırabilir.

Ekonomik gerilemenin uzun süre devam edeceği yönündeki olumsuz tahminlere rağmen, ABD'deki beklenmedik derecede yüksek GSYH ve istihdam artışı sayesinde küresel ekonomi 2023 yılında resesyondan başarıyla kurtuldu. Bu durum bazı ekonomistlerin 2024 yılı için temkinli ve iyimser tablo çizmesine yol açmış olsa da rehavete kapılmanın yanlış olduğunu hatırda tutmak gerek. 

Bu yeni iyimserlik havası, analistlerin küresel ekonominin durumunu değerlendirirken zengin ülkelere odaklanma eğiliminden kaynaklanıyor olabilir. Oysa daha ayrıntılı bir analize tabi tutulduğunda, dünyanın ekonomik manzarası hayli kasvetli hale geliyor. 2008-09'da yaşanan Büyük Durgunluk ABD konut piyasasındaki çöküş ile tetiklenmişti, ancak bugün küresel ekonomik istikrara yönelik en büyük tehdit gelişmekte olan dünyadan geliyor.

COVID-19 salgını sırasında dünyadaki hemen hemen her ülke kamu harcamalarını artırmak zorunda kaldı. Ancak gelişmiş ve orta gelirli ülkeler aşı, ilaç ve ekipman satın alacak kaynaklara sahipken, düşük ve alt-orta gelirli ekonomiler pandemi ve ardından gelen gıda ve enerji krizleriyle başa çıkmak için büyük ölçüde borçlandı. Bu durum düzinelerce ülkeyi borç sıkıntısı içinde ya da yüksek risk altında bıraktı. Bu da özellikle gelişmekte olan dünyaya bakma ihtiyacını ortaya koyuyor.

Dünya Bankası'nın son Uluslararası Borç Raporu'na göre, dünyanın en yoksul ülkeleri borç krizinden en çok etkilenen ülkeler. Bu ülkelerin 2022 yılında 88,9 milyar dolarla tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşan dış borç yüklerinin, 2023-24 yıllarında %40 oranında artacağı öngörülüyor. Gana ve Zambiya çoktan temerrüde düştü, Etiyopya 2024 yılında muhtemelen temerrüde düşecek. Arjantin ve Pakistan gibi ülkelerdeki borç oranları ise endişe verici derecede yüksek.

Durumun daha da kötüleşmesini önlemek için acil bir uluslararası müdahaleye ihtiyaç duyuluyor. Mevcut kriz, 2008 yılında ABD konut kredisi piyasasında yaşanan çöküş kadar ani bir küresel etkiye sahip olmasa da uzun vadedeki muhtemel etkileri ona kıyasla daha ciddi olabilir. En önemlisi, göç krizini şiddetlendirebilir ve gelişmiş dünya genelinde sağ popülizmin yükselişini daha da körükleyebilir.

Uluslararası Ekonomi Birliği'nin Medellin'deki beş günlük Kongresi yeni bir başlangıç gibi görünse de gelişmekte olan dünyanın borç kriziyle mücadele edebilmek için araştırmalar yapmaktan fazlası gerekiyor. Uluslararası camia, özellikle de Dünya Bankası gibi çok yönlü kurumlar, durum kontrolden çıkmadan önce kararlı bir şekilde harekete geçmeli.


Bu yazı, Project Syndicate'de 27 Aralık 2023 tarihinde “The Biggest Threats to Global Economic Stability” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.