×
AVRUPA

ANALİZ

Türkiye’nin Penceresinden Avrupa Parlamentosu Seçimleri

Yaklaşan Avrupa Parlamentosu seçimleri bağlamında üç soru beliriyor: Sağ-popülist milliyetçi partilerin seçimlerden güçlenerek çıkması Avrupa Birliği entegrasyonuna nasıl yansır? Türkiye–AB ilişkilerini nasıl etkiler? Ankara olası sınamalar karşısında ne tür olanaklara sahip?
6–9 Haziran 2024 arasında 27 Avrupa Birliği (AB) ülkesinde yaklaşık 350 milyon seçmen 720 Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekilini belirlemek üzere sandık başına gidecek. Tahminler, popülist milliyetçi, radikal sağ partilerin AB genelinde oylarını artıracağı, merkez sol ve yeşil partilerin ise oy kaybedeceği yönünde. Beklenen sağa kayma ve Macaristan’ın yaklaşan Konsey Başkanlığı, muhtemelen AB’yi yeni bir sınava tabi tutacak, hatta Avrupa entegrasyonunu yavaşlatacak.

AP seçimleri, birlik üyesi olmasa bile, Türkiye–AB ilişkilerini de birçok konuda etkileyecektir zira aşırı sağ ve popülist partiler Türkiye’nin AB’ye entegrasyonuna olumlu bakmıyorlar. Türkiye’nin AB’ye yönelik öncelikli beklentisi AB–Türkiye Gümrük Birliği’nin güncellenmesi.

AB’nin Maruz Kaldığı İçsel ve Dışsal Sınamalar 

Seçim kampanyalarında – AB reformundan, göç meselesine, iklim koruması ve enerji dönüşümüne, Ukrayna Savaşı’ndan savunma, güvenlik ve ekonomi politikalarına – birçok sorun üzerinde duruluyor. Konu başlıkları ve seçim sonuçları sadece AB’nin geleceği açısından değil, aynı zamanda Türkiye–AB ilişkileri, dolayısıyla Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından da son derece önemli. AB’nin seçim sonrası üzerinde durması gereken en önemli konuların başında iklim krizine çözüm ve Yeşil Mutabakat’ın nasıl uygulanacağı geliyor. Avrupa ile Gümrük Birliği üzerinden son derece derin bir ekonomik entegrasyona sahip olan Türkiye için de son derece önemli bir konu. AB–Türkiye ticaret hacmi 200 milyar doların üzerinde ve AB, Türkiye’nin en önemli pazarı. Var olan ticari ilişkileri derinleştirmenin ve Avrupa’dan yatırım çekmenin yolu Yeşil Mutabakatın gerektirdiği düzenlemeleri gerçekleştirmekten, karbonsuz enerji tüketimini yaygınlaştırmaktan geçiyor. 

AB içinde sert tartışmalara ve fikir ayrılıklarına konu olan meseleler arasında göç sorunsalı da önemli bir yer tutuyor. Bu bağlamda siyasi partileri ayrıştıran konuların başında düzensiz göç ile nasıl baş edileceği, nasıl bir politika geliştirileceği sorusu geliyor. Bu meselenin Türkiye’yi ilgilendiren tarafı ise AB’nin 2016 Mülteci Mutabakatı ile Türkiye’yi tampon ülke statüsüne düşürmüş olması ve bu mutabakatı yenilemek istemesi. Bu durum ise AB ile ilişkileri ilerletmenin önündeki en güçlü engellerden biri. 

Güvenlik

Avrupa’nın küresel siyasi konumu ve güvenliği son yıllarda dramatik bir şekilde kırılganlaştı. AB’nin çevresinde çatışmalar artarken, Rusya ve Çin de giderek daha yayılmacı eğilimler gösteriyor. ABD’nin Başkan Donald Trump yönetiminde Avrupa için güvenilir bir ortak olmaması, Trump’ın yeniden seçilme olasılığı dolayısıyla Avrupa, Amerika’nın dış politika ve güvenlik desteğini kaybedebileceği kaygısını taşıyor. Bu çerçevede, dış ve güvenlik politikaları açısından hareket kabiliyetine sahip bir AB son derece önemli bir hedef olarak tartışılmaktadır. Bu bağlamda AB cephesinde “stratejik özerklik” ve “Avrupa egemenliği” gibi kavram ve stratejiler öne çıkıyor.  Ancak uygulamada Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) beklenenin gerisinde kalmaktadır.

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırı savaşı gibi güncel tehditler karşısında etkili bir savunma stratejisine duyulan ihtiyaç daha sıkça vurgulanıyor. Bu bağlamda tartışılan bir başka mesele ise NATO’nun güçlendirilmesi ve ortak bir Avrupa ordusunun kurulması. Mevcut Avrupa güvenlik mimarisini tahkim etmeye yönelik bu tür adımlar, ancak yenilenen AP’de birlik yanlısı güçlü bir çoğunluğun sağlanmasıyla hızlandırılabilir. 

Öte yandan AB’ye şüpheyle yaklaşan, sağ milliyetçi-popülist güçlerin seçimlerden güçlenerek çıkmalarının güvenlik konularındaki iş birliğini zorlaştıracağını, birliğin manevra kabiliyetini zayıflatacağını söyleyebiliriz. Dolayısıyla seçim sonuçlarının Avrupa güvenlik ve savunma politikasının gelecekteki seyri üzerinde – olumlu ya da olumsuz – önemli etkisi olacaktır. Birçok AB ülkesinde birleşik bir AB ordusu lehine bir kamuoyu olmasına rağmen, demokratik merkez sağ ve demokratik sol/sosyal demokrat partilerin dışındakiler AB ordusu fikrine sıcak bakmıyor.

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, güçlü bir “Avrupalılar Ordusu” kurulmasından yana. Ancak AB ordusunun NATO’nun rolünü zayıflatabileceği ve ona rakip olabileceği yönünde endişeler de mevcut. Örneğin askeri operasyonlar için karar verme yetkisinin AB düzeyine aktarılması gerekecektir ki bu da ulus devletler için egemenlik kaybı anlamına gelecek. Şu ana kadar üye devletler arasında AB misyonlarında ulusal karar alma ayrıcalığının yumuşatılması yönünde bir siyasi irade görünmüyor. Federal Şansölye Olaf Scholz ise transatlantik iş birliğinin ve NATO’nun güçlendirilmesinin bir öncelik olması gerektiğini vurguluyor. 

AB Reformu

AB’nin dünya siyasetinde etkin bir güç olabilmesi, jeopolitik ve jeo-ekonomik çıkarlarını ABD’den bağımsız olarak da koruyabilmesi için güçlü ve etkin bir yürütmenin yanı sıra mutabakata dayanmayan bir karar verme mekanizmasına da ihtiyacı var. Birlik içindeki siyasi kararların oybirliği içinde alınması şartının siyasi maliyeti bir hayli yüksek. Örneğin üye devletlerin stratejik konularda ortak bir pozisyonda uzlaşamamaları ya da sadece minimal bir uzlaşmaya varmaları, birliği diğer devletler nezdinde dikkate alınmama riski ile karşı karşıya getirmektedir. Bu bağlamda örneğin Alman Yeşiller, Yüksek Temsilci’nin rolünün genişletilerek bir Avrupa Dışişleri Bakanlığı’na dönüştürülmesini savunuyor.

Bundan dolayıdır ki, halihazırda AGSP çok sınırlı bir eylem kapasitesine sahip. Son yıllarda bazı ilerlemeler kaydedilse de Daimî Yapılandırılmış İş Birliği (PESCO), Avrupa Savunma Fonu ve Avrupa Barış Aracı’nın hayata geçirilmesi konularında da istenilen sonuç elde edilemedi. Dolayısıyla AB’de karar alma mekanizmalarının reformu, mevcut reform tartışmalarının merkezi bir yönünü oluşturmaktadır. Karar alma mekanizmalarında reform önerileri şu şekilde: a) Oybirliği kuralının kısıtlanması ve özellikle stratejik meselelerin kararlaştırılmasındaki kilitlenmeleri önlemek için belirli politika alanlarında nitelikli çoğunluk oylamasının genişletilmesi. b) Demokratik meşruiyetin artırılması amacıyla Avrupa Parlamentosu’nun karar alma sürecindeki rolünün güçlendirilmesi. c) Aday ülkelere resmi katılımdan önce belirli politika alanlarına katılabilmeleri için “kademeli entegrasyon” imkanının tanınması. d) Daha esnek karar alma süreçleri için farklı entegrasyon çemberleri (iç çember, AB, ortak üyeler, Avrupa Siyasi Topluluğu) içeren “çok düzeyli bir sistemin” getirilmesi. Özellikle kademeli entegrasyon imkanının Türkiye – AB üyelik sürecine katkıda bulunabileceğinin altının çizilmesi gerekir.

Ortak Avrupa Ordusu ve Türkiye

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geride kalan haftalarda Avrupa savunma ve güvenlik paradigmasında değişikliğe gidilmesi, stratejik konsept geliştirilmesi gerektiğini kaydetti. Macron bu bağlamda “Avrupa Savunma İnisiyatifi” olarak adlandırdığı girişimi başlatmak üzere “partner” ülkeleri davet edecek. Türkiye “partner ülkeler” arasında değil. Ancak bu durum, Türkiye’nin dahil olmak istediği Avrupa Güvenlik Mimarisi dışında kalacağı anlamına gelmiyor. Buradan çıkarılabilecek asıl sonuç, Macron’un Türkiye’yi bu süreçte çetin müzakerelere zorlayacağı olabilir.

Türkiye’nin NATO’nun en güçlü ordularından birine sahip olması, coğrafi konumu, siyasi gücü ve gelişen savunma sanayii göz önünde bulundurulduğunda, Avrupa Güvenlik Mimarisi dışında kalması, Avrupa ordusuna dahil edilmemesi her şeyden önce AB’nin güvenlik ihtiyaçlarına aykırı. Borrell’in raporunda AB’ye Türkiye ile üyelik dışı bir angajmanını güçlendirme tavsiyesini de bu bağlamda değerlendirebiliriz.

YAŞAR AYDIN

Sosyoloji ve ekonomi dalındaki lisans ve yüksek lisans eğitimini Hamburg ve Lancaster Üniversitelerinde tamamladı. Doktorasını Hamburg Üniversitesi’nden aldı. Uluslararası ilişkiler, jeopolitik, Türk ekonomisi ve dış politikası, milliyetçilik, göç ve diaspora konuları üzerinde çalışan Aydın’ın, bilimsel makaleleri dışında üç telif kitabı bulunuyor. Halen, German Institute for International and Security Affairs (SWP)/ Centre for Applied Turkey Studies (CATS) bölümünde görev yapmakta, Alman ve Türk gazetelerine yorumlar yazmaktadır.