×
AVRUPA

ANALİZ

Trump’tan Sonra Avrupa: Transatlantik İlişkiler Yol Ayrımında!

Trump’ın dönüşü, Avrupa için ne anlama geliyor? Güvenlik, ticaret ve demokrasi konularında Transatlantik ilişkiler hangi sınamalardan geçecek? AB ülkeleri Trump'ın ikinci dört yıllık dönemi için nasıl hazırlanabilir?
EŞİ BENZERİ görülmemiş bir siyasi geri dönüş ve büyük bir zaferin ardından Donald Trump yakında 47. ABD başkanı oldu ve 120 yıldan uzun bir süre sonra, bir dönem aradan sonra tekrar seçim kazanan ilk kişi oldu. Trump ayrıca, yeniden seçilen ilk hüküm giymiş suçlu ve iki kez azil soruşturması geçirmiş başkan.

Tarihi ilkleri bir kenara bırakırsak, Trump’ın dönüşü, Avrupa için ne anlama geliyor ve AB ülkeleri Trump'ın ikinci dört yılı için nasıl hazırlanabilir? Trump, ilk döneminde Avrupa'nın dostu değildi, ancak "iyi" haber şu ki, bu sefer AB liderleri ne beklemeleri gerektiğini biliyorlar çünkü Trump niyetlerini çok açık bir şekilde ortaya koydu.

Ukrayna'daki savaşı 24 saat içinde bitireceğini ve Ukrayna'nın NATO'ya katılma teklifini tarihe gömeceğini iddia ediyor. Ayrıca tüm Avrupa ithalatlarına %10 ila %20 oranında gümrük vergisi (ve tüm Çin ithalatlarına %60 oranında vergi) koyacak ve 2015 Paris İklim Değişikliği Anlaşması'ndan ikinci kez çekilmeyi planlıyor.

Dönüşü, Avrupa siyaseti üzerinde de büyük bir etki yaratacak ve göç - ulusal kimlik konusunda Trump’ın duruşunu benimseyen aşırı sağ partileri cesaretlendirecek. Kısacası, Trump küresel düzeni daha da istikrarsızlaştıracak ve çok taraflılığı, transatlantik ilişkileri ve Avrupa Birliğini zayıflatacak.

**
Transatlantik ilişkiler yol ayrımında

Geçtiğimiz haftanın sonunda gazeteci Nicholas Vincour, Beyaz Saray'ı kim kazanırsa kazansın, on yıllardır süren yakın Avrupa-Amerika ilişkisinin sona ermek üzere olduğunu ileri sürdü. Ve Avrupalıların “Beyaz Saray’da kimin başkan olacağı konusunda daha az”, "Avrupa'nın tehlikeli bir küresel sahnede tek başına nasıl başa çıkabileceği konusunda daha fazla” endişelenmeleri gerektiğini söyledi. Dün Avrupa'daki Amerikan bağlılığının azalmasına ilişkin reddedilebilir alaycılık, bugünün uyarıcı hikayesi artık. Ancak Trump'ın başkan olmasıyla birlikte bu endişe, özellikle ticaret ve savunma konusunda son derece derinleşiyor.

Trump ilk başkanlığında, AB dahil olmak üzere devletler, şirketler ve bölgelerle bir dizi gümrük vergisi, misilleme ve ticaret savaşı başlattı. Trump'ın kampanya vaatlerine bakılırsa, bu eğilim devam edecek; buna, özellikle Almanya gibi önemli devletler ve Mercedes-Benz gibi önemli şirketlere odaklanarak tüm ithalatlara %10-20 gümrük vergisi uygulanması da dahil.

Trump'ın söz konusu tercihi ya “göz yaşartıcı derecede yüksek gümrük vergileri” yoluyla ya da “tedarik zincirlerini ABD lehine yeniden ayarlama” yoluyla gerçekleşecek. Bunlar gerçekten yüksek riskler. Zira ABD, giderek artan miktarda mal ve hizmet satın alınarak AB'nin en büyük ticaret ortağı.

Avrupa hazır mı?

Avrupa Komisyonu, Trump'ın baskısını uzak tutmak için tasarlanmış bir dizi ticaret, teknoloji, yapay zeka ve yatırımla ilgili mekanizmada dişlerini bilemeye başladı. Aynı zamanda büyük bir merakla beklenen ticaret savaşları için en azından AB’nin finansal çıkarlarını kurmak üzere hazırlık yapıldı. 

Avrupa Komisyonu, iklim teknolojisi ve ham maddeler de dahil olmak üzere büyük teknolojide AB'nin genel öz yeterliliğini artırmaya odaklanmış durumda. Bu durum, muhtemelen ABD ile tartışmaları ve çelik konusunda çözülmemiş tartışmaları alevlendirecek.

Trump'ın Avrupa'ya karşı antipatisi yeni değil. Ve tamamen kişisel de değil. Washington’da artık Avrupa'ya karşı doğal bir empatiye sahip veya hatta kişisel bağlantıları olan politika yapıcılar pek yok. Başkanlar Barack Obama ve Joe Biden döneminde bile Washington hem Avrupa'dan hem de NATO'dan açıkça ve muhtemelen kalıcı olarak uzaklaşıp Asya'ya doğru kaydı

İster asker sayısının azaltılması, ister Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin Avrupa'ya yönelik diplomatik ilgisinin azalması olsun, ABD'nin Avrupa'ya yönelik tutumu en iyi ihtimalle kayıtsızlıktan, en kötü ihtimalle düşmancaya kadar uzanıyor.

ABD, 1994'teki Soğuk Savaş sonrası işbirliği seviyelerinden 2000'lerde Asya'ya doğru yöneldi. Şimdi, kökleşmiş partizanlık, izolasyonizm ve Trump'ın ikinci zaferiyle ivme kazanan Washington, Amerikan elitlerinin ruhunda yükselen "Avrupa'nın küçültülmesi" fikrinden memnun.

**
Güvenlik ve NATO tehdit altında

Trump'ın Ukrayna'nın ve potansiyel olarak NATO'nun fişini çekmesi beklentisiyle, Avrupa ülkeleri savunma kapasitelerini artırmak ve GSYİH'lerinin en az %2'sini savunmaya harcamak zorundalar.

Bu adım iki nedenle önemli. Birincisi, AB üyeleri nihayet savunma ve güvenlik için birbirlerine güvenme ihtiyacıyla yüzleşmeli. İkincisi, bu adım, NATO müttefiklerini borçlarını ödememekle defalarca suçlayan Trump'a olumlu bir sinyal gönderecektir.

Yeni dönemde Fransa, İtalya, İspanya ve Polonya gibi önemli askeri-endüstriyel komplekslere sahip AB ülkeleri arasındaki iş birliğini teşvik etmek de önemli. Bu, Avrupa pazarlarını teşvik edecek ve çok ihtiyaç duyulan inovasyon ve ekonomik büyümeyi besleyecek.

Avrupa bu konuda oldukça çekingen bir şekilde hareket ediyor. Bu yılın Eylül ayında yayınlanan son Draghi raporu, AB ülkelerini ABD'den silah satın almak yerine kendi silah endüstrilerine odaklanmaya teşvik ediyor. Zira şu anda Avrupa'nın silahlarının %63'ü ABD'den geliyor.

AB ülkeleri ayrıca savunma harcamalarını ve silah tedarikini bir araya getirmenin bir yolu olarak ortak borçlanmayı düşünebilir ve Avrupa Yatırım Bankası AB ülkelerine savunma yatırımları için kredi verebilir. Bu ortak borçlanma (" eurobond " çıkararak) Kiev'e sağlanan genel fonları da artırabilir. Bu uygulama, özellikle Trump Ukrayna'dan çekilirse önemli olacaktır.

Ticaret ve Gümrük Vergileri

Trump'ın korumacı niyetleri sır değildi. Yakın zamanda düzenlediği bir mitingde "Aşk ve din dışında en güzel kelime gümrük vergisidir" demişti.

AB liderleri, gümrük vergilerinin artırılması konusunda çok gerginler. Çünkü yüksek gümrük vergileri, AB'nin ABD'ye yaptığı ihracatta büyük bir düşüşe yol açabilir ve potansiyel olarak milyonlarca işi etkileyebilir. ABD-AB ticaret ilişkisi, 1,3 trilyon dolar ile dünyanın en büyüğü. Karşılaştırma yapmak gerekirse, AB-Çin ticareti 758 milyar dolar.

Makine, araçlar ve kimyasallar (2023'te AB'nin ABD'ye yaptığı ihracatın %68'ini temsil eden sektörler) bu yüksek gümrük vergilerinden en çok etkilenecek sektörler. Almanya, Hollanda, İrlanda ve Belçika ikili ticaretteki düşüşe en çok maruz kalacak ülkeler.

Avrupa’nın Trump’ın yüksek gümrük vergilerine kendini korumak için bölgesel pazarlara yönelmesi gerekecek. Bu çerçevede, Mercosur anlaşmasını onaylamalı ve ABD talebine olan bağımlılığını azaltmak için diğer bölgesel ittifakları takip etmeli.

Blok, gümrük vergisi konusunda misilleme tarifelerine başvurmadan önce müzakere etmeye çalışacaktır. Bu, Ursula Von der Leyen'in Trump ile şahsen görüştüğü ve daha elverişli ticaret koşulları sağlamaya çalıştığı ilk Trump başkanlığı sırasında zaten gerçekleşti.

Trump'ın belirsizliği ve istikrarsızlığı göz önüne alındığında, bu tür kişisel müzakereler, onun belirli ihraç malları için muafiyetler gibi ticaret anlaşmaları yapmasını sağlamada aslında gerekli olabilir.

Demokrasi ve Avrupa değerlerinin zayıflatılması

Trump'ın zaferi, göç ve ulusal kimlik konusunda onun hoşgörüsüz fikirlerini paylaşan ve birçoğu kendisi gibi AB ve NATO'ya şüpheyle yaklaşan AB genelindeki aşırı sağ partileri canlandıracak ve cesaretlendirecek. Macaristan Başbakanı Viktor Orbán yakın zamanda Trump'ın ikinci başkanlığını şampanya şişeleriyle kutlayacağını söyledi.

Almanya İçin Alternatif (AfD), Hollanda Özgürlük Partisi, Fransa Ulusal Birlik (RN) ve İtalya Kardeşleri de dahil olmak üzere AB'nin aşırı sağ partilerinin çoğu, Trump'ı aşırı sağ hareketlerinin sembolü olarak görüyor. ABD başkanıyla daha yakın bağlar kurmak isteyecekler ve fikirlerini kıta genelinde yaymak ve normalleştirmek için güçlenmiş hissedecekler.

Bu durum, AB'nin kuruluşunun dayandığı temel demokratik değerleri zedeleyecek ve üye ülkelerin toplumsal yapılarında daha fazla gerginliğe yol açacaktır.

Bu tür anti-demokratik güçlerin yükselişine karşı koymak için AB, ikirciklik davranmaktan vazgeçmeli ve kesin bir tavır geliştirmeli. Artık demokrasi ve insan hakları gibi kurucu değerlerine uymayan üye ülkelere yaptırım uygulama veya onları ihraç etme yolları bulmalı.

AB, örneğin oylama sistemlerini değiştirerek bu ülkelerin etkisini sınırlayabilir. Brüksel'de alınan birçok kararın şu anda 27 ülke arasında oybirliğiyle alınması gerektiriyor. Bu durum, Macaristan gibi daha küçük, daha hoşgörüsüz bir ülkeye önemli kararları engelleme gücü veriyor. Orbán, AB'nin Ukrayna'ya askeri ve mali yardımını birkaç kez engelledi.

Buna artık izin verilmemeli ve oylama sistemlerinde yapılacak basit bir değişiklik (oybirliğinden çoğunluk oylarına geçiş) AB'nin en aşırı üyelerinin orantısız bir güç kullanmasını önleyecektir.

Bu tür önlemler AB'de hoşgörüsüzlüğün yükselişini önlemeye yetmeyecektir; ancak kıtanın demokratik yapılarının rayından çıkarılmasını önleyecektir.

Avrupa'yı Trump'a karşı korumak mümkün mü?

Tüm bunlar, daha fazla Avrupa Birliği ve iş birliği gerektirecek. İyi haber, geçmiş krizlerin AB üyeleri arasında daha fazla kolektif eylemi teşvik etmiş olması. Avro Bölgesi krizi daha entegre bankacılık sistemlerine yol açtı, Covid salgını tüm AB ülkeleri için ortak aşı satın alımlarına ve ekonomik toparlanma programını finanse etmek için AB çapında borçlanmaya yol açtı ve Ukrayna'nın işgali AB ülkelerini Kiev'i desteklemek için bir araya gelmeye teşvik etti.

İkinci bir Trump başkanlığının benzer ortak eylemlere, güçlendirilmiş birliğe ve daha fazla stratejik özerkliğe yol açmasını umalım. AB'nin yakın geleceği buna bağlı.


Bu yazı, The Conversation’da 07 Kasım 2024 tarihinde yayınlanan “How Europe can prepare for Trump 2.0 – an overview” başlıklı yazı ile “What Trump’s return might mean for Europe, and how it’s starting to prepare for the challenges” başlıklı yazının çevirisiyle hazırlanmıştır. Kısaltılarak çevirilen metinde editoryal düzenleme yapılmıştır.