×
AVRUPA

ANALİZ

Meloni’nin Post-Faşist Anayasa Planı

İtalya'da Başbakan Meloni, mevcut sistemin istikrarsız hükümetlere yol açtığını savunuyor. Muhalifler ise planının parlamentoyu ve cumhurbaşkanını zayıflatacağını öne sürüyor.
ANTİK ROMA'NIN ilk imparatoru Augustus'un 40 yıllık hükümdarlığının getirdiği barış ve refahı kutlayan mermer bir sunak olan Ara Pacis'in bulunduğu müzede, bir grup önde gelen İtalyan iş insanı kısa süre önce ülkenin mevcut durumu üzerine düşünüyordu.
   
Io Cambio ya da I Change adlı yeni gelişen bir sivil toplum hareketinin destekçileri olan girişimciler ve yöneticiler, kronik siyasi istikrarsızlığın günümüz İtalya'sının beklentilerine ve uluslararası güvenilirliğine verdiği ağır zarardan yakındılar. 

Resmi görüşmelerinde ve sonrasında çatı katında köpüklü şarap, peynir ve zeytin eşliğinde, sorun olarak gördükleri şeyi tanımladılar: İtalya'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan ve Benito Mussolini'nin faşist diktatörlüğünün yıkılmasından sonra yazılan anayasası artık amaca uygun değildi. Tam da bu nedenle İtalya'nın, ülkenin ekonomik ve sosyal sorunlarıyla mücadele edebilecek daha güçlü hükümetler çıkarabilmesi için bir revizyona ihtiyacı olduğu sonucuna vardılar.
 
Bir sanayi ailesinin dördüncü kuşaktan torunu olan Io Cambio'nun kurucu ortağı Nicola Drago katılımcılara "Kurumlarımızda bir reform, yani yeni bir hükümet biçimi umuyoruz" dedi. "En önemli şey, işini yapabilen istikrarlı ve etkili hükümetlerin olmasıdır."
 
Başbakan Giorgia Meloni de bugünlerde İtalya'nın savaş sonrası, kısa ömürlü iktidar koalisyonları ve yoğun saray entrikaları ile ünlü siyasi sisteminin vatandaşlarına nasıl hizmet veremediğine odaklanmış durumda. 

Meloni yakınlarda, siyasi kariyerinin en büyük mücadelelerinden biri olması muhtemel olan, "bütün reformların anası" olarak adlandırdığı ve siyasi istikrar sağlayacağını iddia ettiği tartışmalı bir anayasal revizyon planını açıkladı. Bunu başarmak için, planlarına karşı şiddetli bir direnç göstermesi muhtemel kimselere karşı Io Cambio destekçileri gibi etkili vatandaşların desteğine ihtiyacı olacak. 

Meloni'nin önerisinin temelinde, İtalyan seçmenlere başbakanları beş yıllık dönemler için doğrudan seçme yetkisi verilmesi ve böylece bu makamın, geçmişte birçok hükümetin erken çöküşüne neden olan parlamento entrikaları, isyanlar ve firarlara karşı kırılganlığının azaltılması yatıyor.
 
Meloni, 1946'dan bu yana çoğu ortalama bir yıldan biraz fazla süren 68 hükümete tanıklık eden İtalya'da, seçilmiş başbakanlık olan premierato makamının kurulmasının, resmi ikametgahları Palazzo Chigi'deki görev değişimini sona erdireceğini iddia ediyor. 

Daha uzun ve daha güvenceli görev sürelerinin, gelecekteki liderlere, ağır borç yükü ve sürekli yavaşlayan ekonomik büyümeden derinleşen demografik krize kadar İtalya'nın büyük politika sorunlarıyla mücadele etmek için hem güç hem de zaman kazandıracağını söylüyor. 

Meloni geçen yılın sonunda önerisini açıkladığı bir sosyal medya videosunda "Bu hükümetin istikrarından faydalanarak İtalyanlara kendilerini kimin yöneteceğini seçmelerine ve seçtikleri kişinin de programını gerçekleştirmek için beş yıl süreye sahip olmasına imkan tanıyacak bir reform yapmak istiyoruz" dedi. 

Ancak istikrarı ve demokratik hesap verebilirliği artırma çabasıyla anayasal değişiklikler, devletin başı olan İtalyan cumhurbaşkanlarının popülist politikacıların dürtülerine karşı kurumsal korkuluk görevi görme ya da geçmişte birçok kritik dönemeçte yaptıkları gibi istikrarı ve piyasa güvenini yeniden tesis etme kabiliyetlerine kısıtlamalar getirecektir. 

Yeni kurallar, yasa koyucular ve diğer atanmış yetkililer tarafından papalık konsiline benzetilen şeffaf olmayan bir süreçte seçilen cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella'nın 2021 yılında Covid-19 salgınının zirvesinde eski Avrupa Merkez Bankası başkanı Mario Draghi'yi görevlendirirken yaptığı gibi, kriz zamanlarında ülkeyi yönetmesi için uygun gördükleri kişileri davet etme yetkisini elinden alacak. 

Çoğunlukla akut siyasi anlaşmazlık zamanlarında kullanılan cumhurbaşkanlığı takdir yetkisinin bu şekilde erozyona uğraması apolitik, teknokrat hükümetlerin atanmasıyla ülkenin doğru rotaya girmesine yardımcı olan geçmiş cumhurbaşkanlığı müdahalelerini büyük ölçüde destekleyen bazı İtalyanlar için tedirgin edici bir ihtimaldir. 

Draghi hükümetinde adalet bakanı olarak görev yapan eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Marta Cartabia, "Reformlar cumhurbaşkanının yetkileriyle ilgili anayasa maddelerine dokunmuyor ama içini boşaltıyor" diyor. "Başarılı kurumlardan biri olan ve ülkenin istikrara kavuşmasında çok faydalı olduğu kanıtlanan bir figürün etkisini azaltacağız." 

Halihazırda kabinenin onayını alan, bir senato komitesi tarafından incelenip müzakere edilen bu siyasi yeniden tasarım için destek kazanmak, Meloni'nin 1992 yılında Mussolini'nin hayatta kalan müttefikleri tarafından kurulan neo-faşist İtalyan Sosyal Hareketi'nde genç bir aktivist olarak siyasete girmesinden bu yana karşılaştığı en zorlu mücadele olacak. 
 
Sağcı koalisyonun parlamentoda sağlam bir çoğunluğu olmasına rağmen, anayasa değişikliklerinin ya parlamentonun her iki kanadındaki milletvekillerinin üçte ikisi ya da ulusal bir referandumda seçmenlerin çoğunluğu tarafından onaylanması gerekiyor. İkisini de elde etmek kolay olmayacaktır. 

Yine de 12 yıllık İtalya'nın Kardeşleri partisini siyasi marjinlerden iktidarın dayanak noktasına taşıyarak etkileyici bir siyasi zeka sergileyen Meloni, İtalya'nın sistemini yeniden ele alarak diğerlerinin başarısız olduğu yerde başarılı olmak için kişisel sermayesini ortaya koymaya hazır görünüyor. 

Meloni geçen hafta bir televizyon röportajında "Benim için önemli olan, kalbimde İtalya'ya bırakabileceğim en önemli miras olarak gördüğüm bu reformu ülkeme getirebilmek" dedi. "Bu benimle ilgili bir reform değil, bu şimdiden istikrarlı bir hükümet demek, bu bundan sonra ne olacağıyla ilgili bir reform demek."
 
***

İtalya'nın anayasası, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden ve ABD'nin yakından izlediği soğuk savaşın başlamasından kısa bir süre sonra yazıldı. Mussolini'nin faşist rejiminin hatıraları ve o dönemde Batı Avrupa'nın en büyüğü olan İtalya Komünist Partisi'nin iktidara gelebileceği yönündeki spekülasyonlar büyük önem taşıyordu. 

Bu gergin ortamda, İtalya'nın anayasa hazırlayıcıları, üstün bir yasama organı, daha zayıf bir yürütme ve işbirliğine dayalı bir kanun yapma süreci ile güçlü bir parlamenter sistem tasarladılar. Zirvede, anlaşmazlıklarda hakemlik yapacak ve ülkeyi rayında tutacak yeterli ahlaki otoriteye sahip, geniş çapta saygı duyulan, birleştirici bir figür olarak tasarlanan cumhurbaşkanı vardı.
 
Bir Anayasanın Siyaseti

Muhalefet partileri Meloni'nin anayasayı yeniden tasarlama önerisi karşısında endişelerini dile getirirken merkez sol Demokrat Parti lideri Elly Schlein premierato'yu İtalyan sağının güçlü bir lider fikrine uzun süredir duyduğu tutkunun "tehlikeli" bir sonucu olarak nitelendirdi. 

Bu çerçevenin kabul edilmesi halinde parlamenter otoriteyi zayıflatacağını, gücü tek bir kişinin elinde toplayacağını, hassas denge ve kontrol mekanizmalarını zayıflatacağını söyledi. 

Mussolini'ye atıfta bulunan Schlein, "Bu ülkede, parlamento ya da anayasa tarafından herhangi bir sınırlama olmaksızın tek bir amirin komuta ettiği modeli daha önce gördük ve iyi gitmedi" diyor. "Bu yönde ilerlemek için herhangi bir neden görmüyorum. Demokrasi, her beş yılda bir, hiçbir denetime tabi olmayan bir yönetici için oy kullanmak değildir." 

Tarihsel olarak İtalyan seçmenler ülkenin temel siyasi yapısıyla oynamaya temkinli yaklaşmış, 2006'da Başbakan Silvio Berlusconi tarafından desteklenen önemli bir anayasal revizyonu ve on yıl sonra Demokrat Parti lideri Başbakan Matteo Renzi tarafından yürütülen bir başka karmaşık değişiklik paketini reddetmişlerdir.

Yine de analistler Meloni'nin seleflerinin başarısızlıklarından ders almış göründüğünü ve hükümetin halka karşı hesap verebilirliğini güçlendirmek için birkaç küçük değişiklik olarak sunduğu kendi değişiklikleri için halk desteğini sağlamada adil bir şansa sahip olabileceğini söylüyor. 

Torino merkezli bir siyasi anket ajansı olan YouTrend'in kurucusu Lorenzo Pregliasco, "Temel kavram, yani hükümetin halkın iradesini yansıtması gerektiği basit ve popüler" diyor. "Eğer referandum kampanyası bunun etrafında şekillenirse, kazanma şansı yüksek olacaktır." 

Pek çok kişinin haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sonra tüm gücüyle devam etmesini beklediği başbakanlık mücadelesi, Meloni'nin ulusal havayı iyi okuyan ve Avrupa sahnesinde güç simsarı olarak yükselen itibarını artırabilir ya da azaltabilir. 

Ancak parlamenter sistem içinde doğrudan seçilen bir başbakanın yıllardır süregelen siyasi kargaşa ve kötü yönetime son verip veremeyeceği İtalya'da şiddetli tartışmalara yol açıyor. 

Bu sistem şimdiye kadar sadece bir başka ülkede denendi: İsrail, 1992 yılında temel yasasını değiştirerek doğrudan seçilen başbakanlar getirdi. Amaç, herhangi bir partinin net bir çoğunluk elde etmesinin zor olduğu bir seçim sisteminde istikrarı artırmak ve siyasi çekişmeleri azaltmaktı. 

Ancak bu deney on yıldan kısa bir süre sonra, halk tarafından seçilen başbakanların rakip partiler tarafından parçalanmış ya da domine edilmiş parlamentolarda tutarlı ve kalıcı hükümet koalisyonları kurmakta zorlandığı üç seçimin ardından terk edildi. 

İtalya'nın kurumsal reformlardan sorumlu bakanı Elisabetta Casellati, Roma'nın İsrail deneyiminden ders çıkardığını ve başbakan adaylarının partilerin seçim koalisyonlarıyla doğrudan bağlantılı olmasını şart koşarak bu tür sonuçlardan kaçınacağını söylüyor. 

Meloni hükümetinin önerdiği şekliyle, seçilmiş başbakanlar parlamento çoğunluğunun güvenine ihtiyaç duyacaktır. İstifa ya da güvensizlik oylaması durumunda başbakan bir defaya mahsus olmak üzere aynı çoğunluktan başka bir milletvekili tarafından değiştirilebilir. Bu alternatif başbakan desteği kaybederse, parlamentonun feshedilmesi ve yeni bir seçim yapılması gerekecek.  

Casellati, planını sunmak ve destek aramak üzere geldiği Io Cambio etkinliğinde "Ben buna İtalyan usulü başbakanlık diyorum" diye açıklıyor ve ekliyor: "Yenilikten neden korkalım ki?" 

***

Bazı akademisyenler Meloni'nin önerisinin istemeden de olsa daha büyük bir siyasi kargaşaya ya da tıkanıklığa yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Aynı parlamentodan çeşitli hükümetlerin ve hatta alternatif koalisyonların çıktığı geçmişe kıyasla daha sık parlamento seçimlerinin yapılması riskini öngörüyorlar. 

Roma'daki Luiss Üniversitesi'nde karşılaştırmalı kamu hukuku profesörü olan Cristina Fasone, "Birçok Avrupa ülkesinde parlamenter sistemlerin istikrarsızlıktan giderek daha fazla etkilendiğine tanık oluyoruz" diyor. "Benim korkum, sürekli yeniden seçilen parlamentolar nedeniyle başbakanın doğrudan seçilmesinin sonunda özünü yitirdiği benzer bir dinamiğe sahip olmamız."  

Diğerleri ise İtalya'nın kronik istikrarsızlığının temelinde anayasal tasarımdaki kusurların değil, ideolojik tutarsızlık ya da kişisel çekişmeler nedeniyle dağılan koalisyon hükümetlerine yol açan son derece parçalı parti sisteminin yattığına inanıyor. 

Draghi'nin eski adalet bakanı Cartabia, "Asıl sorun koalisyonların kırılganlığı" diyor. "Eğer gerçekten istikrar getirecek bir yol bulmak istiyorsak, ihtiyacımız olan şey lideri güçlendirmek değil, koalisyonların gücünü ve birlikte yönetme kapasitelerini güçlendirmektir."  

Surrey Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü olan Daniele Albertazzi, kararsız seçmenler arasında popülerlik kazanmak için ideolojik müttefikleriyle yarışan "parti liderlerinin kendi taraflarına sorun çıkarma konusunda güçlü bir güdüye sahip oldukları" göz önüne alındığında, reformların kökleşmiş siyasi davranış kalıplarını engelleyemeyebileceğini söylüyor. 

Yine de iş dünyasından bazıları anayasanın gücü çok geniş bir alana yaydığına ve bunun da karar alma mekanizmasını felce uğrattığına inanıyor. Io Cambio'dan Drago, İtalya'da "kimse kazanmıyor, kimse kaybetmiyor ve kimse yönetmiyor" diyor. 

Cumhurbaşkanı'nın rolü özellikle hassas. İtalya'nın devlet başkanları törensel bir figürden öte gerçek yetkilere sahip: başbakanları belirleme, bakanlık atamalarını veto etme ve yasaları yeniden görüşülmek üzere parlamentoya iade etme hakkı. Liderler desteğini kaybettiğinde ya da koalisyonlar çöktüğünde, cumhurbaşkanı alternatif bir hükümet kurulmasını isteyip istemeyeceğine ya da parlamentoyu feshedip yeni seçimler yapılmasını isteyip istemeyeceğine karar verir durumda. 

Bir zamanlar papaların ve kralların kullandığı ve son dönemde İtalyan cumhurbaşkanlarına ev sahipliği yapan Roma'daki gösterişli Quirinale Sarayı, İtalya'yı akut gerginlik anlarında istikrara kavuşturmak için çaba harcayan liderlere tanıklık etti.  

Avro bölgesi borç krizi sırasında Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano, İtalyan devlet tahvilleri üzerindeki yoğun baskının ortasında 2011'de Başbakan Berlusconi'nin ülkeyi terk etmesine aracılık etti. Ardından piyasa güvenini yeniden tesis etmek üzere eski AB komiseri Mario Monti'yi atadı.   

2018'de görevdeki Cumhurbaşkanı Mattarella, Avrupa’dan son derece şüphe duyan birini ekonomi bakanı olarak atama girişimini reddetti. Üç yıl sonra, 2021'de Covid salgını yönetimiyle ilgili tepkiler üzerine bir koalisyon hükümeti çöktüğünde, Mattarella ülkenin sorunlu aşılama sürecini düzeltmek ve İtalya'yı salgın kaynaklı bir durgunluktan çıkarmak için Draghi'yi emeklilikten geri çağırdı.

Profesyonel siyasetçiler bu tür müdahalelerden genellikle rahatsız olurken, İtalyanlar bu eylemlere daha olumlu bakıyor ve cumhurbaşkanları genellikle seçilmiş liderlerden çok daha yüksek onay oranlarına sahip. 

YouTrend tarafından kısa süre önce yapılan bir ankete katılanların yüzde 62'si Mattarella'ya güven duyarken, Meloni'ye güven duyanların oranı yüzde 36, Beş Yıldız Hareketi lideri eski başbakan Giuseppe Conte'ye güven duyanların oranı yüzde 37 ve Demokrat Partili Schlein'e güven duyanların oranı ise yüzde 27’dir.

Kamuoyunun bu hissiyatı karşısında hükümet bir yandan reformların cumhurbaşkanının yetkilerini nasıl etkileyeceğini hafife alırken diğer yandan da teknokrat hükümetlerin sonunu getireceğini açık bir dille ifade ediyor. Casellati, "Devlet başkanı bugün sahip olduğu yetkilerle ulusal birliğin garantörüdür ve öyle kalacaktır" diye ekliyor. 

Sosyal medya paylaşımında Meloni, hedefine ulaşma konusundaki güvenini dile getirdi. "Bu devrimi desteklemek ya da desteklememek vatandaşlara bağlı olacak. İtalyanların çoğunluğunun İtalya'yı olgun bir demokrasiye dönüştürmek için tarihi bir fırsata sahip olduklarını anlayacaklarından eminim." 

Io Cambio'ya gelince, grup hükümetin önerdiği anayasa reformunu desteklemedi. Ancak liderleri, tasarı parlamentoda görüşülürken süreci yakından takip ediyor. Eğer faydalı olduğuna karar verirlerse, grup, referandum sürecine ulaşması halinde kamuoyu desteğini harekete geçirmeye yardımcı olacağını söylüyor. 

Şu anda ailesinin iş grubunun risk sermayesi biriminin başkan yardımcısı olan Drago, geçmişte cumhurbaşkanının müdahaleleri için minnettar olduğunu kabul ediyor, ancak devlet başkanının "paternalist" rolünü sona erdirmenin zamanının geldiğini söylüyor.
 
Drago, "Eğer devreye giren ve her zaman sorunu çözen harika bir babanız varsa, bu sorumluluklarını üstlenmeyen bir oğul üretir" diyor. "Değişim her zaman korkutucudur. Ancak Başbakan'a güvenmeyi ve hata yapmasına izin vermeyi, ancak yaptıklarından sorumlu ve hesap verebilir hissetmelerini sağlamayı tercih ederim."

Bu yazı, Financial Times’ta “Meloni’s radical plan: rewriting Italy’s post-fascist constitution” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.