×
TÜRKİYE

ANALİZ

Yerel Seçimler ve Muhafazakâr Siyaset -II: Güçlü Lider Siyasetinde Final!

AK Parti’de 2014’te başlayan ve 2018 sonrasında somutlaşan güçlü lider siyaseti, bir yandan partinin toplumla arasındaki etkileşimi tahrip ederken öbür yandan ekonomi, sağlık, hukuk, refah ve konut alanlarında iyi yönetim yeteneğini yıkıma uğrattı.
AK PARTİ'NİN siyaset yapma tarzı açısından 2017-18 aralığı, bir başka dönüm noktası olarak işaretlenebilir. AK Parti’nin ülkede MHP ile kurduğu ittifak üzerinden bu aralıkta siyasal sistemi başkanlık rejimi temelinde dönüştürmesi, yeni sistemin yürütmenin üstünlüğü ilkesi etrafında gücü Cumhurbaşkanlığı etrafına yoğunlaştırması, AK Parti siyasetini, güçlü lider siyaseti temelinde biçimlenen bir yapaya dönüştürdü. Artık parti çoğulcu, sağduyulu bir kadro partisi olmanın ötesinde güç temelinde hiyerarşik bir liderlik partisine dönüşecekti.
 
Kopuş ve Toplumsal Rızanın Çözülüşü

Parti içerisinde oluşan bu yeni anlayışın, bu dönemde muhafazakâr siyaset hareketinin önüne öncelikle toplum – siyaset ilişkileri açısından ağır bir “hesap” çıkardığını söylemek mümkün. Her şeyden önce güçlü lider siyasetine dayalı bu yeni anlayış, muhafazakâr siyaset içerisinde hızlı bir kadro yenilenmesine ve sonuçta toplumsal etkisi / iletişimi yüksek, söylem - siyaset üretme kapasitesi geniş ve siyasal deneyimi güçlü kadroda bir tasfiye ve daralma yaşanmasına yol açtı. Öbür taraftan bu durum, yeni yönetim ve teşkilat kadroları içerisinde toplumsal ilişkide lidere odaklanma; söylem-siyaset hattını liderin siyasal duruşunun gerisine kurma yönelimine zemin sundu. Bu yönelim etrafında genel olarak parti yönetim kadrolarının ve teşkilatın toplumsal talep ve eğilimlere, toplumsal gerçeklik ve sorunlara duyarlılık kapasitesinde ağır bir bozulma, kopuş; toplumsal etkileşim refleksinde bir zayıflama yaşandı. Bu bağlamda genel olarak partinin siyaset / teşkilat kadroları, toplumsal sorunların tespiti ve karar süreçlerine taşınması konusunda inisiyatif almak yerine; toplumsal eğilim ve sorunlara “lidere uyum” ve “lidere yakınlık” odaklı yaklaşan bir siyasal kültürü izleyecektir. Dahası burada parti liderlik kadrosu, bir taraftan toplumsal talep, öncelik, sorunları tayin konusunda doğrudan inisiyatif üstlenecek, diğer taraftan tayin edilen talep, öncelik ve sorunlar konusunda toplumun ikna edilmesine öncelik veren bir çizgiye yönelecektir. Bu, tam olarak “imal edilmiş” bir iradedir.

Tam da bu noktada, partinin genel merkez ve liderlik eksenli, kapalı devre çalışma tarzı, bir yandan partiyi salt kaynak, makam, imkan, iş elde etmenin aracı haline getirecek ve partiyi genel temsil kurumundan öte bireysel çıkar temininin kapısına dönüştürecek diğer yandan da iç çekişme ve hesaplaşmaların odağına yerleştirecektir. Bu durum aynı zamanda merkezden başlayarak taşraya doğru, ülke yönetimi ve parti yönetiminin iç içe geçtiği, dolayısıyla partinin temsilden öte iktidar ilişkilerine gömüldüğü, sorunlu bir siyaset tarzını ortaya çıkaracaktır. Yerel yönetimlerde parti teşkilat yönetimi, belediye başkanlığı, mülki idare (valilik/kaymakamlık), sivil toplum kuruluşları ve yerel şirketler arasında parti merkezli olarak kurulan kapalı devre ilişki tarzı, günün sonunda güçlü lider siyasetine yaslanan partinin toplumsal temsil reflekslerini köreltecektir. Dahası bu siyaset tarzı kamusal/idari/resmi ilişkilerin içerisine resmiyet dışı ilişkileri de dahil edecek; bu da yönetim/iktidar süreçlerinde şeffaflık ve hesapverebilirlik düzeyinin düşmesine, kişisel ilişki ve uygulamaların yaygınlaşmasına yol açacaktır.

Paradigma, İlke ve Siyaset Daralması

Diğer taraftan güçlü lider siyasetinin AK Parti açısından bir söylem, ilke, siyaset daralmasına ve bir “alan kaybına” yol açtığını ifade etmek mümkün. Bu ilke/siyaset daralması etrafında, ilk dönemde öne çıkan sivil toplum, serbest piyasa, dengeli büyüme, evrensel normlar, temel özgürlükler, siyasal katılım, sınırlı iktidar, hukuk devleti, şeffaflık, adalet, toplumsal barış, refah gibi son derece geniş söylem, ilke ve siyaset yelpazesi, bu dönemde açık bir daralma geçirdi. Bu noktada, söylem ve siyaset yelpazesinin genel olarak “yerlilik, millilik, dava, büyük Türkiye, Türkiye yüzyılı, güçlü devlet” gibi daha çok iktidar ve güç odaklı, dış politikaya dönük, toplumsal gerçeklikteki karşılığı zayıf bir çerçeveye yerleşti. Bütün bu söylem – siyaset ve etki - nüfuz daralmasının, AK Parti siyasetinde, parti ile toplumsal eğilimler arasındaki makasın açılması yönünde ağır bir basınç oluşturduğunu söylemek mümkündür. 

Öbür yandan, gelinen noktada lider, lidercilik ve liderlik makamında somutlaşan yerlilik-millilik olgusu, parti / hareket içi iktidar mücadelesinde bir kaldıraç noktası olarak kullanılacak; siyasal uyarı ve önerilerin marjinalleştirilmesi, bastırılması ve tasfiyesinde yakıt rolü üstlenecektir. Ayrıca bu güçlü lider siyaseti etrafında, kimi parti kadrolarının hem genel siyasi açıklamalarında hem de seçim kampanyalarında kullandığı dil, üslup ve yaklaşım özen, görgü, incelik kalitesi hayli zayıflayacak; müstağni, hoyrat ve mütehakkim hale gelecektir.

Kurumsal Hegemonya ve İyi Yönetim Kapasitesinin Yıkımı

Bu dönemde AK Parti’nin otorite ve güçlü lider temelli siyaset tarzının ortayı çıkardığı bir başka handikap, siyaset lehine bir kurumsal hegemonya pratiğinin gelişmesiydi. Bu dönemde siyaset/iktidar alanının, sivil toplum, toplumsal gruplar, medya, ekonomi, hukuk ve bürokrasi üzerindeki ağırlığı ve belirleyiciliği artacak; bu alanların siyaset karşısında kurumsal özerklikleri aşınacak ve bu alanlar üzerinde siyaset lehine kurumsal bir hegemonya oluşacaktı. Bu kapsamda sivil toplum, medya, ekonomi, piyasa kurumlarının genel olarak kendi durum, gündem, konum, kural, öncelik ve yaklaşımlarının biçimlenmesinde, siyasetin etki, ağırlık ve belirleyiciliği öne çıkacaktı. Böylece bu kurumsal alanların, siyasetle ve siyasetin dinamikleriyle (siyasetin söylem, öncelik ve yaklaşımlarıyla) uyumlu hale getirilmesine yönelik bir dalga gelişecekti. Bu kurumsal hegemonya kapsamında, söz konusu alanlar genel olarak siyasal alana ve güçlü lider siyasetine eklemlenme güzergahına girecekti. 

Sonuçta siyaset lehine gelişen bu kurumsal hegemonya süreci, tersten bir dalgayla, AK Parti siyasetinin, toplumsal alan, oradaki eğilimler, değişim, talep, tepki ve hassasiyetler konusunda, temas, nüfuz, etki ve temsil kapasitesini zayıflattı. Zira bu kurumsal hegemonya, söz konusu kurumların toplum – siyaset arasındaki etkileşimi canlı tutma konusunda oynadığı “aracı kurum” rolünü siyaset lehine bozdu; bu kurumları siyasal etkileşim aracı olmaktan uzaklaştırarak, siyaset lehine propaganda ve yönlendirme aracı olma özelliğiyle öne çıkardı. Dahası bu kurumsal hegemonya, AK Parti siyasetinde derin bir kontrol - etki hissi ve rehaveti oluştururken; bu his, rehavet ve konforsa bir yandan AK Parti’nin toplumla olan hayat bağlarını her geçen gün, yavaş yavaş kesen bir etki gösterdi. Dahası, AK Parti siyaseti’nin toplumsal kesimlerin kendisinden uzaklaşmasını fark etmesine de engel oldu. Diğer taraftan söz konusu kurumsal hegemonya kapsamında parti, ekonomi, hukuk, sağlık, refah ve konut alanlarında iyi yönetim kabiliyetini kaybetti.

2020’lere gelindiğinde AK Parti bütün bu sorunlar etrafında kendi içinde yaşadığı kritik bölünmelerle sarsıldı. Bu süreçte parti, iç siyaseti (toplum, ekonomi, hukuk ve benzer alanları) dış politikadan, oradaki güç kavrayışından hareketle kurmaya öncelik verirken “parti, iktidar, lider, dışarı” temelinde içe kapalı, bu anlamda kapalı devre çalışan bir karakter edindi.

Parti, özellikle “savunma sanayii, yerli enerji kaynakları, elektrikli otomobil” projeleriyle altı doldurulan “güçlü Türkiye, güçlü lider” siyaseti etrafında, farkına varmadan topluma, insana, onun gündelik hayatına, sosyal gerçekliğe dokunma, temas kurma yeteneğini büyük oranda kaybetti. Toplumsal talep, öncelik ve beklentileri, “yerli-milli duruş, dış güç, güçlü Türkiye, Türkiye yüzyılı” gibi büyük kavramlar, meta-anlatılar ve meta-politikalar etrafında silikleştirdi, “basitleştirdi”, ayrıntı ve teferruata dönüştürdü. Geniş toplumsal kesimlerin temel talep, tepki ve önceliklerine duyarlılığını; dahası bunları karar ve politika süreçlerinde çözüme kavuşturma yeteneğini geniş oranda yitirdi. Norma ve kurala dayalı düzen savunularını bu büyük politikaların önünde birer engel (hatta “ihanet”) olarak işaretledi. Bu noktada parti, toplum-hukuk-ekonomi-siyaset-dış politika arasındaki ilişki dengesini bütünüyle kaybederken güçlü lider siyasetini bu alanları yönlendirmenin ana ilkesi haline getirdi.

Politik Göstergeler

Parti ayrıca toplum, ekonomi ve hukuk alanlarında “norma, kurala dayalı düzen” anlayışını terk ederek güçlü lider iradesine dayalı bir siyasetle bu alanları domine etmeyi kurucu bir programa dönüştürdü. Sonuçta her üç alanla da sağlıklı bir ilişki kurma yeteneğini, iyi yönetme kabiliyetini kaybetti. Yaşanan ağır ekonomik kriz, EYT örneğinde ve düşük maaşlarda somutlaşan yanlış emeklilik politikası, sağlık hizmetlerindeki kötüleşme, toplumsal barışı ortadan kaldıran konut-barınma-kira sorunları, bu bağlamda ülkedeki konut imkanlarının yabancılar için yatırım aracına dönüştürülmesi, gelir dağılımında derin adaletsizlik, kayırmacılık, particilik, atama sorunları, dahası bu sorunların hemen hepsinin görmezden gelinmesi, üstünün örtülmesi, basitleştirilmesi, “yokmuş gibi” davranılması, AK Parti için toplum nezdinde derin bir ciddiyet ve güven krizine yol açtı.

Yerel seçimlere giderken AK Parti’yle ilgili belki de en büyük güven krizi, partinin bu dönemde en iddialı olduğu dış politika alanından geldi. 2017 sonrasında dış politikada “güçlü, bağımsız, muktedir Türkiye” vurgusuna dayanan parti bu dönemde Gazze konusunda izlediği siyaset, özellikle İslami muhafazakar kesim nezdinde büyük bir eleştiriye muhatap oldu. Dahası dış politikada son dönemde öne sürülen iddialı söylem ve tezler konusunda hayal kırıklığı üretti. İsrail’in Gazze’de işlediği katliama karşı somut adımların atılamayışı bir taraftan, “büyük Türkiye”, “bölgesel güç” iddialarının altını boşaltan bir test olarak ortaya çıkarken, İsrail’le ticari ilişkilerin ve ihracatın devam ettirilmesi ise “dava” siyaseti temelinde ağır bir ilkesel/ahlaki açık olarak işaretlendi.

Parti, toplumsal rıza ve iyi yönetim bağlamında biriken bu "sorunlar bagajı" altında yerel seçimlere girdi. Beklenti çok farklıydı. Ama sonuç başka türlü gerçekleşti.

Kampanya performansı ve partinin Türkiye siyasetinde yeni bir başlangıç yapma imkanını da yarınki üçüncü ve son yazıda ele alalım.

------------------------------------------------------------------

Görsel: AA

ŞÜKRÜ MUTLU KARAKOÇ

Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi’de, yüksek lisansını İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde tamamladı. Doktorasını İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde yaptı. Karşılaştırmalı siyaset, siyasi sistemler, siyaset sosyolojisi, Türkiye siyaseti ve muhafazakar siyaset konularıyla ilgileniyor.