×
ALMANYA

ANALİZ

Yargı Sistemi Aşırı Sağdan Nasıl Korunur?

Almanya’da aşırı sağın yükselmeye başlaması, Alman siyasetinde, ülkede kurumsal güç dengesi sağlayan yargı sistemini otoriter eğilimlere karşı koruma altına alma arayışını kritik bir gündem haline getirdi.
YAKIN ZAMANA kadar bu senaryo ciddiye alınmayacak kadar uçuk görünüyordu. Popülist bir otoriter lider Almanya'da federal seçimleri kazanıyor ve iktidara geldikten kısa bir süre sonra Anayasa Mahkemesini, kendisine bağlı (ülke demokrasisinin temellerini yıkmaya çalışan) kişilerle doldurmaya başlıyor. Bu ve benzeri senaryolar, sağ popülist hükümetlerin seçimleri kazandığı ve ardından mahkemelerin bağımsızlığını zayıflatmak için harekete geçtiği Polonya ve Macaristan'da yaşandı.

Aşırı sağcı Almanya için Alternatif'in (AfD) gücü ve iktidardaki koalisyon hükümetinin ciddi şekilde gözden düşmesi nedeniyle Almanlar bu durumun kendi ülkelerinde de yaşanabileceğinden korkuyor.

Alman siyasetçiler, bu konuda Polonya ve Macaristan'ın ibret verici hikayeler olduğunu düşündüklerinden, ülke demokrasisini güçlendirmenin yollarını arıyorlar. En son öneri, Almanya Anayasa Mahkemesinin tabi olduğu kuralların bizzat anayasada yer alması ve böylece bu kurallarda yapılacak herhangi bir değişikliğin parlamentonun üçte iki çoğunluğunu gerektirmesi şeklinde. Mevcut haliyle böyle bir değişiklik yapılabilmesi için salt çoğunluğun sağlanması yeterli.

Şansölye Olaf Scholz'un Sosyal Demokrat Partisi (SDP) milletvekili Johannes Fechner, "Salt çoğunluğun mahkemenin çalışma şeklini değiştirmesi halinde, Anayasa Mahkemesinin ne kadar çabuk felç olabileceğini Polonya örneğinde gördük" dedi.

Demokrasi için grip mevsimi

Bu öneri, popülaritesini arttıran AfD'nin yükselişinin pek çok Alman arasında yarattığı endişeyi gözler önüne seriyor. Parti şu anda ülke genelinde ikinci sırada yer alıyor. Eylül ayında üç eyalet seçiminin yapılacağı eski Doğu Almanya bölgelerinin çoğunda ise anketlerde önde gidiyor. Alman anayasa hukuku uzmanı Ulf Buermeyer’a göre, "İnsanlar demokrasi için bir tür grip mevsiminde olduklarının farkında ve şu anda işler tehlikeli bir hal alıyor, bu yüzden de insanlar demokrasinin bağışıklık sistemi üzerine düşünüyorlar."

Almanya'nın, Nazi geçmişinin tekrarlanmasını önlemek için tasarlanan savaş sonrası anayasası, anti-demokratik bir partinin iktidara gelmek için demokratik yolları kullanmasını engelleyen hükümler içeriyor. Anti-demokratik olduğu düşünülen partilerin devlet tarafından sağlanan mali destekleri kesilebiliyor ya da bu partiler tamamen kapatılabiliyor. Bu tür önlemlerin alınması için aşılması gereken çok ciddi yasal engeller var; ancak Almanya'da hükümetin AfD'yi kapatmaya çalışmasının gerekip gerekmediğine dair yoğun bir tartışma ortamı söz konusu.

Bununla birlikte, partinin kapatılıp kapatılamayacağına nihai olarak anayasa mahkemesi yargıçları karar verecek; mahkemeyi korumak için anayasada değişiklik yapılması gerektiğini savunanlara göre bu da bir başka neden.

Almanya'nın federal anayasa mahkemesi yargıçları 12 yıl görev yapıyor ve tarafsız olduklarından emin olmak için yeniden seçilmeleri engellenmiş durumda. Şimdi, hem merkez sol hem de merkez sağ partilerden politikacılar bu tür kuralların anayasada yer almasından yana görüş bildirdiler.

Görünürdeki bu uzlaşıya rağmen, partiler arası kavganın atması halinde Alman parlamentosundaki muhafazakâr muhalefet liderlerinin iktidar koalisyonuna gereken desteği verip vermeyecekleri belirsiz. Merkez sağ Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) lideri Friedrich Merz geçtiğimiz günlerde parlamentoda yaptığı konuşmada "Anayasada daha fazla değişiklik yapılması konusuna çok temkinli yaklaşıyoruz" dedi.

Yine de Merz'in partisindeki pek çok kişi değişikliği destekliyor, bu da Alman toplumunda köklü bir değişimin gerçekleşmekte olduğunu gösteriyor. AfD gerçek bir güç haline gelmeye yaklaştıkça, ana akım partiler AfD'yi kontrol altına almak için yasal yollara başvurmayı giderek daha fazla düşünüyor. Bu değişimin en büyük göstergesi, Almanya'da AfD ve aşırı sağa karşı yükselen protestolar. Geçtiğimiz aylarda ülkenin dört bir yanındaki şehirlerde yüz binlerce Alman kitlesel gösterilere katıldı.

Gösteriler, gizli bir buluşmanın ortaya çıkmasından sonra başladı. Aralarında AfD'li siyasetçilerin de bulunduğu aşırı sağcıların, yabancıları ve "asimile olmamış vatandaşları" sınır dışı etmeye yönelik bir "master planı" tartışmak üzere gizli bir şekilde bir araya geldiklerini ortaya koyan bir raporun ardından başlayan gösteriler, ülkedeki parti karşıtı tabanın nasıl harekete geçtiğini gözler önüne seriyor. Anketler, rapor ve ardından gelen kargaşanın, en azından şimdilik, partinin popülaritesine bir miktar zarar verdiğini gösteriyor.

CDU Genel Başkan Yardımcısı Karin Prien, Alman devlet radyosuna protestolar hakkında şu açıklamayı yaptı: "Sanırım artık pek çok insan liberal demokrasimizin tehdit altında olduğunu ve buna seyirci kalmanın yeterli olmadığını anladı. Anti-demokratlar ve faşistler demokrasiyi ortadan kaldırmak için demokratik araçları kullanıyorlar ve bu yüzden ne yaptıklarını çok ama çok yakından takip etmeliyiz."


Bu yazı, Politico’da “Germany looks to prevent far-right takeover of the judiciary” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.