×
AVRUPA
25.11.2023

ANALİZ

İspanya: Yüksek Maliyetli ve Zaman Ayarlı Hükümet

İspanya'da 23 Temmuz'da yapılan erken genel seçimlerin ardından Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) ve sol Sumar Partisi, dışarıdan Bask ve Katalan ayrılıkçı partilerin desteğiyle koalisyon hükümetini kurdu. Peki yeni hükümet, İspanya siyaseti için ne ifade ediyor?
ÜZERİNDE “hain Sanchez” yazan bir otobüs Prado’nun önünden geçiyor. Diğer taraftan, “darbe” ve “gizli diktatörlük” iddiaları da gündemde. Sosyalist Parti genel merkezinin önünde her gece şiddetli protestolar gerçekleşiyor. Son yılların en büyük anayasal krizini yaşayan İspanya’da olaylar kısa sürede sonlanacak gibi görünmüyor.

Temmuz ayındaki genel seçimlerin ardından patlak veren kriz aylardır devam ediyor. Seçimlerde muhafazakâr Halk Partisi (PP) birinci gelse de aşırı sağcı Vox partisinin desteğiyle bile meclisteki çoğunluğu sağlayamadı. Öte yandan, Başbakan Pedro Sanchez’in Sosyalist Parti’si, daha solda yer alan Sumar ile yaptığı ittifaka rağmen daha da geride kaldı. Ancak geçen zaman zarfında Sanchez, Katalonya bölgesinden beş partinin desteğini kazandı. Bunlar arasında 2017’deki yasadışı bağımsızlık referandumunu düzenleyen iki ayrılıkçı parti de bulunuyor. Bu noktada, Katalonya için Birlikte Partisi (Junts per Catalunya), referandum nedeniyle yargılanan yüzlerce kişiye af çıkması için büyük çaba harcadı. Nitekim bu af, partinin lideri ve Katalonya’nın eski başkanı Carles Puigdemont’un Belçika’daki sürgünden dönmesine olanak sağlayacaktı.

Söz konusu af beklentisi, zaten çalkantılı olan İspanya siyasetini daha derin bir krizin içine sürükledi. Sanchez, partisi üzerindeki sarsılmaz gücü sayesinde 16 Kasım’da parlamentoda yapılan oylamayı kazanarak yeniden başbakan olmayı başardı. Ancak, bu başarının ağır bir bedeli var.

Sanchez seçimlerden önce herhangi bir af kararının anayasaya aykırı olacağı görüşünde ısrarcı oldu. Bu görüş, aralarında İspanya’nın en uzun süre görev yapan başbakanı (1982-1996) Felipe González de dahil olmak üzere pek çok Sosyalist tarafından benimseniyordu. Sanchez müzakereler sırasında haftalarca bu konudan bahsetmediyse de sonunda tabuyu yıkarak af tasarısını açıkladı. Bunu, Katalan sorununda yeni bir sayfa açmak için iyi niyetli bir adım olarak sunan Sanchez, parlamento matematiği farklı sonuçlansaydı bu adımı atmamış olacağını da itiraf etti. 15 Kasım’da yaptığı bir konuşmada daha önce hiç olmadığı kadar açık konuştu: “Koşullar ortada. Zorunluluğu erdeme dönüştürmenin zamanı geldi.”

Peki, nedir bu erdem? Söz konusu anlaşma iki belgeden oluşuyor: Junts ve Sosyalistler arasındaki dört sayfalık siyasi anlaşma ve bundan birkaç gün sonra 13 Kasım’da yayımlanan af tasarısının kendisi. Junts-Sosyalistler anlaşması Junts tarafından yazılmış gibi görünüyor. Hatta belge, Katalanların bölgedeki özyönetiminin büyük kısmını kaybettiği 18. yüzyıldaki yenilgiye atıfta bulunuyor. Bu tür bir atıf, Katalan bağımsızlık söylemlerinde sıklıkla görülmekte. Öte yandan, anlaşma kapsamında bir komisyonun ayrılıkçılara yönelik siyasi saiklerle yürütülen cezai kovuşturmaları araştıracağı belirtiliyor. Bu durum, Junts’a büyük bir taviz verildiği anlamına geliyor. Konuyla ilgili olarak, bir grup yargıç örgütü de bağımsızlıklarını kaybedecekleri korkusuyla kamuya açık itirazlarını dile getirdi.

Madrid’deki hakim görüş, bir PP liderinin ifadesiyle, anlaşmanın Junts için “özenle hazırlanmış” olduğuna yönelik yaklaşım etrafında şekilleniyor. Ancak, bu yaklaşım Katalanlar tarafından benimsenmiyor. Nitekim, anlaşmada ayrılıkçıların arzuladığı Katalan “ulusu” ibaresi geçmiyor. Onlara göre bu ibarenin kullanımı, bağımsızlığı uluslararası hukukta temellendirmek bakımından önem teşkil ediyor. Diğer taraftan, Junts’un verdiği en büyük taviz, gelecekte yapılacak bağımsızlık referandumuyla ilgili. Anlaşma, Anayasanın 92. maddesi uyarınca bağımsızlık referandumunun başbakanın inisiyatifinde olduğunu ve oylamaya sadece Katalanların değil “tüm vatandaşların” katılacağını öngörüyor. Bu da Junts’un olası bir referandumda başarısızlığa mahkum olacağı anlamına geliyor.

Dolayısıyla, en azından şimdilik tek taraflı eylemden vazgeçildiği anlamına gelen bu taviz, bağımsızlık yanlısı aşırıcılar için oldukça rahatsızlık verici bir durum. Puigdemont ile birlikte sürgüne giden Avrupa Parlamentosu’nun ayrılıkçı üyesi Clara Ponsatí bu tavizi, “ona güvenen insanlara hakaret” ve “aşağılama” olarak nitelendirdi. Bağımsızlık mücadelesinin ana örgütü olan Katalan Ulusal Meclisi (ANC) ise anlaşmayla ilgili olarak “[Katalanların] İspanya’ya teslimiyetini sürdürdüğü” açıklamasında bulundu. Meclis Başkanı Dolors Feliu, anlaşma kamuoyuna açıklanmadan önce, The Economist’e verdiği demeçte, anlaşmanın yetersiz olması halinde ANC’nin yeni bir bağımsızlık partisi kurabileceğini ifade etmişti.

Yasanın amacını açıklayan 11 sayfalık bir önsöz barındıran af tasarısı, hukukun üstünlüğüne ve İspanya’nın toprak bütünlüğünü garanti altına alan anayasanın önemine defalarca atıfta bulunuyor. Böylece tasarı, yasayı Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak bir itiraza karşı garanti altına almayı amaçlıyor. Bu kapsamda, yargılamaları devam eden 300’den fazla referandum destekçisi kişinin haklarındaki suçlamalar düşürülecek. Benzer şekilde, 2017’deki referandum girişiminin şiddetli bir şekilde bastırılması sürecinde gerçekleştirdikleri eylemler nedeniyle yargılanan 70 küsur polise yönelik suçlamalar da iptal edilecek.

Öte yandan, Sánchez’in kırmızı çizgileri defalarca aşması ve verdiği sözlerden geri adım atması, ülkede farklılıkların barış içinde bir arada var olmasını ifade eden convivencia anlayışına ciddi zarar verdi. Bu süreçte Sanchez sadece kendi partisindeki af karşıtı sesleri engellemekle kalmadı; aynı zamanda devlet kurumlarını da kendine yakın isimlerle doldurdu. Bu kurumlar arasında, af tasarısını inceleyecek olan ve şu anda sol eğilimli bir çoğunluğun hakim olduğu Anayasa Mahkemesi de bulunuyor. Bu yüzden, muhalifler mahkemenin tasarıyı onaylayacağına kesin gözüyle bakıyor. Senato’da kontrolü elinde tutan PP ise yasayı engelleyecek güce sahip değil; en fazla yasanın geçmesini geciktirebilir.

Mevcut şartlar düşünüldüğünde, bazı kesimlerin anlaşmazlığı uluslararası alana taşıma çabası anlaşılır bir durum. Bu bağlamda, sağ kesim Avrupa Birliği’nin müdahale etmesini talep ediyor. Çoğu kişi, Macaristan ve Polonya örneklerinden hareketle, hukukun üstünlüğü kuralını çiğnediği için bloğun disiplin cezası alacağına inanıyor. Ancak, AB Komisyonu sözcüleri bu haftaki açıklamalarında bu konuyu görmezden geldi. Sonuç olarak, Sanchez daha önce de kumar oynamış ve kazanmıştı. Şimdi de daha önce olduğu gibi zaman içinde tansiyonun düşeceğini umuyor. Fakat, buna benzer adımlar attığı her seferinde işleri kendi adına biraz daha zorlaştırıyor.


Bu yazı, The Economist sayfasında 16 Kasım 2023 tarihinde “Spain’s prime minister secures his job, at a high cost” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.