×
ASYA

ANALİZ

İran’la Gerilim Yaşayan Pakistan’ın Yumuşak Karnı: Zeynebiyyun Tugayı

GÜNEY ASYA, son dönemde, dünyada bir savaşa en müsait coğrafyalarından biri durumunda. Zira bölgedeki Afganistan, Bangladeş, Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerde önemli bir radikalleşme ve terörizm sorunu/tehdidi bulunuyor.
GÜNEY ASYA, son dönemde, dünyada bir savaşa en müsait coğrafyalarından biri durumunda. Zira bölgedeki Afganistan, Bangladeş, Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerde önemli bir radikalleşme ve terörizm sorunu/tehdidi bulunuyor. Bu bölgeye İran’ın komşu olduğu da düşünüldüğünde sorunlar ve tehditler daha da önem kazanıyor. Ayrıca mezhep faktörü de devreye giriyor. Zira söz konusu ülkelerdeki nüfusun büyük kısmı Sünni’yken, İran ise Şii. Afganistan, Bangladeş, Hindistan ve Pakistan’da muhtelif sayılarda Şii nüfus bulunuyor. 

Sünni mezhep, bölgede hakim olsa da aslında farklı gruplar arasında önemli ayrışmalar var. Örneğin Tehrik-e Taliban Pakistan (TTP) isimli terör örgütü, Pakistan’a karşı cihat ilan etmiş durumda. Bu nedenle sürekli olarak Pakistan’da saldırılar gerçekleştiriyor. Devletü’l Irak ve’ş Şam’ın (DEAŞ/IŞİD) sözde Horasan Emirliği (ISKP)/Pakistan Emirliği (ISPP) de bölgede varlık gösteriyor. Bununla birlikte Orta Asya’yı etkileyen bir durum olarak Özbekistan İslami Hareketi (ÖİH) de bölgede. Bir dönem Taliban ve El Kaide ile teması olan ÖİH, daha sonra DEAŞ/IŞİD’e biat etti. Yani bölgede terör örgütleri arasında çatışmanın yanı sıra bir geçirgenlik söz konusu. Ancak işin bir de farklı bir boyutu var. 

Güney Asya, mezhep savaşı konusunda da riskli bir bölge. Zira yukarıda ismi sayılan terör örgütlerinin Afganistan’da gerçekleştirdiği saldırıların bir kısmı Şiileri hedef alıyor ve bu motivasyonla gerçekleştiriliyor. Radikal gruplar ve örgütler tarafından Şiiler, Müslüman olarak kabul edilmiyor. Hatta bazı insanlar ve gruplarla konuştuğunuz zaman Hariciler tarafından öldürülmesine rağmen Hz. Ali’yi Şiilerin öldürdüğü savunuluyor. Yani Şiilere karşı bir “şeytanlaştırma” söz konusu. 

Bu durum İran’a büyük bir avantaj sağlıyor. Çünkü toplum tarafından dışlanan Şiiler, İran’ın nüfuzuna giriyor. Diğer yandan ise İran, Şii kimliğini kullanarak kendi nüfuzunu inşa ederken toplumlardaki çatışmayı derinleştiriyor. Bu noktada hatırlanması gereken ayrıntı İran’ın Irak ve Suriye’deki çatışmalarda vekil aktör yaratmada, eğitmede ve savaş tecrübesi kazandırmada ne kadar başarılı olduğu. İran’ın Pakistan’daki vekil aktörü ise Zeynebiyyun Tugayı’dır.

Pakistan Şiileri ve Zeynebiyyun Tugayı

Dünya Bankası’nın verilerine göre Pakistan’ın nüfusu yaklaşık 235 milyon. Ülkedeki Şiilerin toplam nüfusun yaklaşık %15’ini oluşturduğu düşünülüyor. Bu ise ortalama 35 milyon Şii demek. Demografik olarak dünyanın en kalabalık Müslüman devletlerinden biri olan Pakistan, aslında İran’dan sonra en çok Şii nüfusu da bünyesinde barındırıyor. 

Güney Asya’nın istikrarsız yapısının yanı sıra milyonlarca insanın oluşturduğu Şii topluluk, İran için cezbedici bir etken. 1979 yılında Pakistan’da kurulan Tehreek-e-Jaferia Pakistan/Pakistan Caferi Hareketi’ne (TJP) bu noktada dikkat çekilmesi gerekiyor. Zira TJP’nin kurulduğu dönem ile İran’da yaşanan devrim arasında tarihsel açıdan önemli uyuşma söz konusu.

Arap Baharı’nın Orta Doğu’yu kaosa sürüklemesinin ardından İran bölgedeki varlığını arttırdı. Bu süreçte İran, dünyanın çeşitli yerlerindeki Şii toplulukları da söz konusu çatışma bölgelerine taşıdı. Farklı ülkelerdeki insanların yoksulluğunu, savunmasızlığını ve dini hassasiyetlerini kullanan İran, çatışma bölgelerinde varlık gösterme ve kazanımlar elde etme politikası geliştirdi. Bu anlamda İran’ın bilinen en önemli vekil aktörlerinden biri Afganistanlı Şiilerin oluşturduğu Fatımiyyun Tugayı’dır. Pakistan Şiileri, ilk önce bu tugay altında savaştı. Daha sonra 2014 ve 2015 yıllarında ise Zeynebiyyun Tugayı kurularak ayrı bir oluşuma gidildi. 

Günümüzde Pakistan’da Zeynebiyyun Tugayı’na bağlı kaç kişinin bulunduğunu söylemek zor. Ancak 2 bin ile 5 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. Çeşitli kaynaklarda ise 2018 yılının altı ayında 1.800 Pakistanlı Şii gencin tugaya katıldığı iddia edildi. Söz konusu iddia gerçek ise Zeynebiyyun Tugayı’nın militan sayısı tahmin edilenden çok daha fazla

Tugayın bayrağı Hizbullah’ın bayrağı ile büyük bir benzerliğe sahip. Zeynebiyyun Tugayı’na katılmak için Pakistan’dan gizli yollarla İran’a geçmeye çalışan insanlar olduğu biliniyor. Ya da insanlar hac vazifesini yerine getireceğini söyleyerek yurtdışına çıktıktan sonra gruba dahil olabiliyor. 

Bununla birlikte tugaya katılan bir kişinin çatışma bölgelerine gönderilmeden önce İran’da eğitim aldığı da iddia ediliyor. Tugaya katılanların silah eğitiminin yanı sıra dini ve ideolojik eğitimden geçirildikleri de aşikar. Daha sonra çatışma bölgelerine gönderilen isimlerin bir süre sonra geri döndükleri biliniyor. Tabi bu süreçlerde İran, bu insanlara çeşitli ücretler ödüyor. Peki ya sonra? 

Pakistan’ın Güvenlik Sorunu

Sonrasına ilişkin net bir cevap vermek zor. Ancak çatışma sahalarından dönen radikalleşmiş insanların ülkelerinde bir şekilde normal yaşama adapte olmaya çalıştıkları ve İran’ın etkisinde hayatlarına devam ettikleri bir gerçek. Bu durum İran için önemli bir avantaj yaratıyor. Batı’nın uyguladığı yaptırımlar nedeniyle sınırlı ekonomik, siyasi ve askeri kapasitesi olan İran, sınırlarının çok ötesinde bir etki yaratma imkanı kazanıyor.

Ayrıca hem ideolojik eğitimden geçmiş hem İran’a biat etmiş hem de örgütlenme ve savaşma kabiliyeti kazanmış bir topluluk, bölgede İran’ı endişe edilecek aktöre dönüşüyor. Zira çeşitli vekil aktörler üzerinden sınır ötesinde saldırılar gerçekleştiren İran, komşularından kendisine yönelebilecek olası bir tehdide karşı kendi kozunu yaratıyor. 

İran’la Pakistan arasında genel olarak bir bölgesel rekabetten bahsetmek mümkün. Özellikle mezhepsel kimlikler burada önemli bir etken. Bununla birlikte iki devletin ortak sınırlarının kontrol edilmesi oldukça zor ve maliyetli. Çöl ve dağlık coğrafya, bu zorluğu daha da arttırıyor. Bu haliyle sınır bölgeleri, çeşitli terör örgütleri için güvenli saha demek.

Taraflar, çeşitli dönemlerde temaslarda bulunsa da bölgedeki sorunları çözebilecek bir yol haritası geliştiremediler. Bunun üzerine İran, 16 Ocak 2024 tarihinde Irak, Suriye ve Pakistan’a bir saldırı düzenledi. Saldırıya dair yapılan resmi açıklamada Irak ile Suriye’den bahsedilirken Pakistan söz konusu edilmedi.  Medyanın geçtiği haberlerin ardından İslamabad-Tahran hattındaki ilişkiler gerildi.

Bunun üzerine Pakistan da İran’a bir misilleme saldırısı gerçekleştirdi. Operasyona dair yapılan açıklamada İran’ın Sistan-Beluçistan eyaletinde “yönetilemeyen” bölgede bulunan Pakistan kökenli Sarmaçar (Sarmachars) isimli bir terör örgütüne karşı “Marg Bar Sarmachar” (Sarmachar'a Ölüm) operasyonu gerçekleştirildiği vurgulandı. Pakistan Dışişleri Bakanlığı, operasyona yönelik açıklamada uluslararası hukuk kapsamındaki meşru haklarını kullandıkları, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne meydan okunmasına izin vermeyeceklerini, Birleşmiş Milletler üyesi devletlerin toprak bütünlüğü ve egemenliğini desteklediklerini, İran’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı duyduklarını ve ortak çözümler bulmak için çaba göstermeye devam edeceklerini belirtti

Bu gelişmeler bölgede bir savaş ihtimalinin tartışılmasına yol açarken, özellikle gittikçe kırılganlaşan ilişkilerin nereye doğru evrileceği konusunda da merak uyandırdı. Bu süreçte Pakistan’ın yumuşak karnı olan Zeynebiyyun Tugayı, pek tartışılmasa da İslamabad yönetimi gruba karşı harekete geçirmiş durumda. Öyle ki, tugaya mensup isimlerin tutuklanması için adımlar atıldı. 

Pakistan, zaten bir süredir güvenlik tehdidi olarak gördüğü Zeynebiyyun Tugayı’na karşı harekete geçmeyi planlıyordu. Örneğin 2022 yılının Ağustos aylarında Zeynebiyyun Tugayı’nın çeşitli terör olaylarıyla ilişkili olduğu ve bu nedenle ülkede yasaklanabileceği dile getirilmişti.  Yeni tutuklamalar ise Pakistan’ın güvenlik bürokrasisinin elinin daha da güçlendiğinin göstergesi. Zira Pakistan siyasetini domine eden aktörler Pakistan ordusu ve Servislerarası İstihbarat’tır (ISI). 

Pakistan’ın eski Başbakanı İmran Han’ın yönetimde bulunduğu süreçte İran’la olan ilişkiler büyük ölçüde normalleşmişti. Hatta Han, çeşitli terör örgütlerinin Pakistan topraklarını kullanarak İran’a saldırdıklarını kabul etti ve örgütleri yasaklayacaklarını dile getirdi.  Ancak İran’ın Pakistan’a gerçekleştirdiği saldırı sonrası İslamabad’dan yükselen sesler genel olarak Pakistan topraklarının terör örgütlerinin üssü olmadığı şeklinde. Han’ın iktidardan uzaklaşması sonrasın İslamabad’daki söylem değişikliği, güvenlik kurumlarının yönetim üzerinde artan etkisinden kaynaklanıyor.

Pakistan’ın Zeynebiyyun Tugayı’na karşı tavır almasının çeşitli nedenleri bulunuyor. Öncelikle yabancı bir ülke tarafından desteklenen ve radikalleştirilen bir örgüt tehdit olarak görülüyor. İkinci olarak mezhepleri fark etmeksizin bölgedeki çeşitli gruplar, Pakistan’ı istikrarsızlaştırıyor ve güvensizleştiriyor. Son olarak ise Pakistan ile İran arasında yaşanan gerilim, çatışma ihtimalini beraberinde getirirken İslamabad yönetimi Zeynebiyyun Tugayı’nın kendi içinde önemli bir tehdit olacağını ve İran’ın elini güçlendireceğini düşünüyor. Bu nedenle Pakistan, olası güvenlik sorununa karşı bir refleks geliştiriyor.

EMRAH KAYA

Dr. Emrah Kaya, 2011 yılında Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans derecesini 2014 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde hazırladığı “Latin Amerika’da Sol Liderlerin Yükselişi ve Uluslararası Politikaya Etkisi: Venezuela-Bolivya Örneği” başlıklı teziyle aldı. Kaya, doktora derecesini de 2022 yılında aynı üniversitede hazırladığı “Terörle Mücadelede Müzakere Yöntemi: ETA-FARC-LTTE-PKK” başlıklı teziyle elde etti. “Terörizmle Mücadelede Müzakere Yöntemi: ETA-LTTE-PKK-FARC” (2022) adlı kitabı yayınlanan ve uzun süre düşünce kuruluşunda çalışan Kaya, Afganistan ve Irak da dahil olmak üzere farklı çatışma bölgelerinde saha araştırması yaptı. “Hugo Chávez’in Petrol Politikası ve ABD” (2014), “Afganistan Barış Süreci: Küresel ve Bölgesel Aktörler” (2021) ve “Ripeness Levels and Their Relations with the Success of the Negotiation Method: CPP-NPA, TTP, IRA” (2023) başlıklı çeşitli akademik çalışmaları yayınlanan Kaya’nın başlıca araştırma alanlarını Latin Amerika, Orta Asya, terörizm ve barış süreçleri oluşturuyor.