×
KÜLTÜR
9.11.2023

ANALİZ

Demokrasiler Ekonomik Büyümeyi Sağlar mı?

Köklü demokrasi kültürüne ve gerekli kurumlara sahip olan ülkeler, aynı zamanda ehil hükümetlere, yetkin maliye bakanlarına ve güvenilir hukuk sistemine sahip olma eğilimindedir.
TİPİK BİR EKONOMİST ile bir diktatörlükteki tipik bir protestocu arasında çok fazla ortak nokta yoktur. Ekonomistler, onlarca yıllık veriler ve titiz modellemelerle desteklenen, dikkatle hazırlanmış ve uygun şekilde eleştirilmiş ihtiyatlı dersleri tercih ederler. Protestocuların ise heyecan verici argümanlara ve hedeflerine ulaştıklarında hayatın ne kadar iyi olacağına dair devasa vaatlere ihtiyaçları vardır. Çünkü, insanları bir davaya ancak bu şekilde kazandırabilirsiniz. Ancak, bu iki grubun bir de ortak özelliği var. Her ikisi de ateşli demokrat olma eğilimindedirler.

Demokratik kurumlar ekonomik büyüme için iyidir. Bu, siyaset ve refah arasındaki bağlantıyı onlarca yıldır araştıran ekonomistlerin hemfikir olduğu birkaç konudan biri. Otoriter yönetimler devleti, kaynaklarını ve toplumun büyük bölümünü kontrol edebilirler. Fakat, köklü seçim kültürüne ve gerekli kurumlara sahip olan ülkeler, aynı zamanda ehil hükümetlere, yetkin maliye bakanlarına ve güvenilir hukuk sistemine sahip olma eğilimindedir. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden Daron Acemoğlu ve diğer ortak yazarlar 2019 yılında yayınladıkları bir makalede ülkeleri diktatörlükler ve demokrasiler olarak ikiye ayırdılar. Yazarlar, bir ülkenin ilk kamptan ikincisine kalıcı bir geçiş yaptıktan 25 yıl sonra, GSYİH’sinin tam tersi beklenirken beşte bir oranında yükseldiğini tespit ettiler.

Güvenilir kurumlar kalkınma için bir ön koşuldur, ancak demokratik kurumların inşası uzun zaman alır. Ülkeler bir günü askeri diktatörlük altında tamamlayıp ertesi güne tam teşekküllü bir yüksek mahkeme ile başlamazlar. Özel sektöre nasıl ve ne zaman alan açacağını bilen kamu kurumları, mülkiyet haklarını koruyan hukuk sistemi, gelişmiş yardım kuruluşları ve başarılı üniversitelerin ortaya çıkması onlarca yıl alır. Yatırımcıların ikna olması daha da uzun sürer. Demokrasilerin sağlık ve eğitime yaptıkları harcamalar, ancak on yıllar sonra karşılığını verir.

Sözün özü şu ki siyasetin tamamen elden geçirilmesi ekonomiyi sarsar. Otoriter liderlerin çok azı makul bir teknokrat gibi davransa da demokratik ilerleme zaman zaman tersine dönerken, onlar koltuklarında kalmaya devam ederler. Bu yüzden, ülkeler reformların kalıcı olması için genellikle yeni liderlere ve yeni anayasaya ihtiyaç duyarlar. Bununla birlikte, demokratikleşme girişiminin darbe, savaş ya da ayaklanmayla sonuçlanma riski her zaman mevcuttur. Şirketlere gelince, onlar için istikrar üzerine büyük bahisler oynamak çoğu zaman bir kumardan çok daha fazlasını ifade eder. Yerel şirketler ise mevcut politikacılarla yakınlaşarak bir sonraki yönetimde yer alacak kişilerle ters düşmek istemezler. Kredi sağlayan yabancı kuruluşlar da kendilerine geri ödeme yapabilecek bir hükümete borç vermek isterler.

Öte yandan, seçimler belirli maliyetleri beraberinde getirir. Karmaşık ve pahalı yollarla da olsa otoriter yönetimler bu maliyetlerle başa çıkabilir. Ancak, henüz demokratikleşmiş bir ülkede bir siyasetçi için ana görev olan seçimi kazanmak genellikle daha da pahalıdır. Sonuçta, ikna yoluyla etkilemek (örneğin, yeni gösterişli stadyumlar vadetmek) somut baskı araçlarına göre daha fazla para harcamayı gerektirir. Benzer şekilde, otoriter rejimin devasa medyası milyarlarca dolar harcama imkanına sahiptir. Fakat, oy kazandıran refah vaatleri bundan çok daha maliyetli olacaktır. Üstelik, yeni demokratlar kampanya yürütmek, kendilerini korumak ve finansman sağlamak için ahbap-çavuş kapitalizmi sistemine yaslanma eğilimindedir. Bu sistem, seleflerini iktidarda tutan sisteme nazaran daha geniştir ve bu yüzden daha fazlasını gerektirir. Nitekim, ne generaller ve iş adamları gibi üst düzey yöneticiler ne de onların getirdiği yöneticiler, maaş kesintisine pek sıcak bakmayacaktır.

Diğer bir nokta ise adayların çok az bir kısmının kendi zenginliklerine sahip olmasıdır. Bu da gerekli ödemelerin iktidara geldikten sonra devlet imkanlarıyla sağlanacağı anlamına gelir. Yeni yönetime yakın çevreler para hortumladıkça artan yolsuzluk, mali dengeleri altüst eder. Bir sonraki seçimi kaybetme ihtimali, bu tür faaliyetlerden caydırmanın aksine fırsatı kaçırmamak adına bu faaliyetlerin aceleyle yapılmasına yol açar. Daha da kötüsü, yeni başkanlar bazı devlet kadrolarını dağıtmayı tercih ederler. Dolayısıyla, devlet şirketlerini feshetmek yerine, hem yönetim kurulu pozisyonlarını şahsi ilişkilerinde ödül olarak kullanır hem de ulusal tekeller için lisans dağıtırlar. Bununla birlikte kamu hizmetleri de yön değiştirir. Başka yerlere yapılması planlanan yatırımlar en çok destek alınan bölgelere taşınır. Bunun sonucu olarak, ekonomik büyümeyi sağlayacak ne para ne uzmanlık ne de zaman kalır.

Oy ve değişimin maliyeti

Değişimi tetikleyen süreç, en az değişimin kendisi kadar maliyetlidir. Acemoğlu, bir ülkede demokrasiye geçişten önceki beş yıl içinde kişi başına düşen milli gelir büyümesinin durma eğiliminde olduğunu tespit ediyor. Endonezya’nın eski lideri Suharto, Asya mali krizinin başlamasından bir yıl sonra, 1998’de istifa etti. 2011 yılında Mısır’ın Tahrir Meydanı “Ekmek, Onur ve Özgürlük” talep eden protestocularla doluydu. Bugün Mısır’da yıllar süren krizin ardından meydanlar bir kez daha siyasi protestolarla dolup taşıyor. Sri Lanka ve Pakistan da öyle.

Politikacıları reforma, halkları da protestoya iten en önemli etken enflasyon, işsizlik ve yaşam standardının düşmesi gibi sorunların ortaya çıkmasıdır. Bu sorunların sorumlusu çoğu zaman otoriter yönetimlerdir. Nitekim, liderleri değiştirmek ya da bir seçim düzenlemek on yıllardır süregelen kötü ekonomik yönetimin hemen düzeleceği anlamına gelmez. Demokratikleşmenin bu tür zorlukları, çok sayıda ülkenin neden tam demokrasiye ulaşamadan bir aşamada takılıp kaldığını açıklamaya da yardımcı oluyor. Bu bağlamda, seçimler büyük ekonomik faydalar sağlasa da bu faydaların ortaya çıkması hem zaman alır hem de acil harcamalar gerektirir. Bir otoriter yönetimi devirdikten sonra popüler liderlerin büyük vaatlerine rağmen geçimlerini sağlayamayan insanların reforma tamamen sırt çevirme olasılığı oldukça yüksektir. Bu da demokrasiye giden yolun tehlikelerle dolu olduğunu gösterir. Bundan dolayı tarih, başarısız demokrasi girişimleriyle doludur.

Bu yazı, The Economist’in web sitesinde 17 Ağustos 2023 tarihinde “Democracy and the price of a vote” başlığıyla yayımlanmıştır. Kısaltılarak çevirilen metinin belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.