×
ÇİN
21.01.2024

ANALİZ

Çin’de Parti, Şirketler Üzerindeki Kontrolü Artırıyor!

Çin’de Çin Komünist Partisi (ÇKP)’nin özel şirketler üzerindeki kontrolünü artıran yöntemlerden biri, kurumsal “sosyal kredi” sistemidir. Bir diğer yöntemse parti içi komitelerdir. Her iki yöntem de şirketlerin partiye bağımlılığını artırıyor.
NORTHERN HEAVY Industries’in (NHI) merkez binasının çatısında, genelde şirket tabelası görmeye alışkın olduğumuz yerde, metrelerce büyüklükte kırmızı Çince karakterlerle yazılmış devasa bir slogan göze çarpıyor. 22 karakterden oluşan slogan şunu söylüyor: “Çin’e Özgü Sosyalizmin Yeni Döneminde Şi Cinping Düşüncesinin Şanlı Bayrağını Dalgalandırın!” Lobiye giren ziyaretçiler Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in büyük boy resmiyle karşılaşıyor. Uzun zaman önce devlet tarafından kurulan şirket bugün her zamankinden daha da fazla devlet şirketi görüntüsü veriyor.

Ancak, NHI kağıt üstünde özel şirket olarak görünüyor. Shenzhen’de listelenen ve tamamen özel bir şirket olan Fangda Group, 2019 yılında NHI’nin %47 hissesini alarak, özel bir şirketin bir devlet şirketini kurtarmasının nadir örneklerinden birini sergiledi. Böylece, Fangda açık ara en büyük hissedar haline geldi. Bu da şimdilerde, NHI’nin özel şirket statüsüne geçmesi gerektiğini gösteriyor.

Elbette, Çin’in kurumsal işleyişi söz konusu olduğunda hiçbir şey bu kadar basit olmuyor. Nitekim yöneticiler, Fangda’nın en büyük hissedar olmadığını, hatta böyle bir hissedarın olmadığını ifade ediyor. Şirketteki bazı yetkililer Frangda’nın bir devlet kuruluşu, bazıları özel bir şirket olduğunu belirtiyor. Öte yandan, Fangda’nın NHI’ye yaptığı yatırımla ilgili olarak bir yönetici bunun “politik bir karar” olduğuna işaret ediyor. Bir yatırım danışmanı da sebebini açıklayamayacağını, ancak, hissedarlar arasında devlet yer almasa bile yatırımcıların Fangda’yı devlet desteğine sahip bir şirket olarak görmeleri gerektiğini söylüyor. İnternet sitesinde orak ve çekiç gibi Komünist Parti sembolleri bulunan Fangda, kurumsal misyonunu “partinin takipçisi olmak” şeklinde tanımlıyor.

Şu bir gerçek ki Çin’deki iş dünyası son otuz yılda daha profesyonel hale geldi. Bu süreçte, dünyanın en büyük borsaları arasında yer alan ülke borsası Batılı yatırımcılara açıldı. Elektrikli araçlar ve yeşil enerji gibi geleceğe yönelik sektörlerde Çinli şirketler tüm dünyada öncü konumunda. Ayrıca, dijital ekonomi alanında Çin, ABD’li internet devlerine karşı rakipler üretebildi. Bu şirketler küresel hedeflere sahip ve dünyanın en yetenekli sermaye yöneticileri tarafından destekleniyor.

Bu gelişmelere rağmen, bu süreçte devlet ve özel sektör arasındaki ayrım daha belirsiz hale geldi. Birçok küresel yatırımcı, Çin’deki özel sektörün Komünist Parti’nin kontrolü altında olduğu görüşünde. Huawei ve TikTok gibi şirketlere partiyle bağlantılı oldukları gerekçesiyle karşı çıkan Batılı siyasetçiler de bu görüşü benimsiyor. Washington merkezli düşünce kuruluşu Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi tarafından yayımlanan son rapor, “Çinli şirketlerin gerçekten özel olması mümkün mü?” sorusuna yanıt arıyor. Ancak, Çin devletinin özel sektör üzerindeki etkisini gözlemlemek -her zamankinden daha önemli hale gelse de- hiç olmadığı kadar zorlaştı.

İşleri karmaşık hale getiren şeylerden biri, merkezi hükümetin devlet ve özel sektör çıkarlarını harmanlama politikasıdır. 2013 yılında uygulamaya konan “karma mülkiyet reformu”, devlet şirketleri ile özel şirketler arasında karşılıklı yatırımları teşvik ediyordu. Bununla amaçlanan ise özel sermayenin desteğiyle hantallaşmış olan devlet işletmelerinin verimliliğini artırmaktı.

Ancak, bu süre zarfında yatırımların çoğu bu amacın tersi yönünde gerçekleşti. Derecelendirme kuruluşu Fitch’e göre, 2019-2021 yılları arasında her yıl ortalama 50 devlet şirketi, borsada işlem gören özel şirketlerin çoğunluk hisselerini satın alarak yönetim haklarını ele geçirdi. 2018’de ise bu sayı 20’den azdı. Öte yandan, Washington merkezli düşünce kuruluşu Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü’ne (PIIE) göre, borsada işlem gören en büyük 100 şirket arasında özel sektöre ait olanların piyasa payı, 2021 yılının ortalarında %55 ile zirveyi görürken bu yılın Haziran ayı sonunda %39’a geriledi.

Araştırma şirketi Dealogic, devlet şirketlerinin 2018’den bu yana özel sektöre yaklaşık 390 milyar dolarlık yatırım yaptığını tahmin ediyor.
 
Karma mülkiyet reformu bazı devlet şirketlerinin daha iyi performans göstermesine yardımcı olmuş olabilir. Akademik çalışmalar, reformun ardından kimi devlet şirketlerinin inovasyon alanında ve varlık getirilerinde iyileşmeler olduğunu ortaya koyuyor. Ancak reform, aynı zamanda hem devlet şirketi hem de özel sektör özelliklerini taşıyan gri bir alan yarattı. Devlet destekli fonların 1 trilyon dolarlık sermaye ile desteklenmesi, gelecek vaat eden pek çok startup da dahil olmak üzere özel teknoloji şirketlerine devlet finansmanı sağladı.

Öte yandan, devlet şirketleri Çinli internet şirketlerinde büyük söz hakkı tanıyan küçük hisseleri ifade eden “altın hisseler” alıyor. Ekim ayında bir devlet şirketinin ülkenin en güçlü internet şirketi olan Tencent’e ait bir şirketin %1 hissesini aldığı ortaya çıktı.

Kırmızı Listenin İmtiyazı

Üst düzey yöneticiler ve hükümet yetkilileri dışında hiç kimse altın hisse alımının ne işe yaradığını tam olarak bilmiyor. Yetkililer bu alımların zararsız olduğunu söylese de yatırımcılar aynı fikirde değil. Bu yılın başlarında Tencent ve Alibaba’da böyle bir alım gerçekleştiği ortaya çıkınca hisse fiyatları düştü. Hong Kong’dan bir yatırım yöneticisi bu düşüşün, devlet bağının riskli koşullarda yatırım yapmasıyla değil, meselenin kurumsal ve finansal istikrarla ilişkilendirilmesinden kaynaklandığına işaret ediyor. Ona göre, devlet açısından hızlı kar ve değer artışı yanlış sektörlerde gerçekleşirse tehlikeli olarak görülebilir.

Maryland Üniversitesi’nden Margaret Pearson, Çin’de devlet-özel sektör ayrımı yapmanın giderek zorlaştığını çünkü devletin şirketler üzerindeki etkisinin artık sadece mülkiyete bağlı olmadığını belirtiyor.

Mayıs ayında yayımlanan The State and Capitalism in China adlı kitapta Pearson ve diğerleri, Çin’in, ulusal çıkarlar etrafında şekillenen devlet kapitalizminden, Komünist Parti çıkarları etrafında örgütlenen “parti devleti kapitalizmine” geçiş yaptığını söylüyor.

2000’lerin sonuna kadar partinin şirketler üzerindeki etkisi esas olarak şirket yöneticilerinin atanmasında kendisini gösteriyordu. Şi’nin 2012’de partinin başına geçmesiyle bu durum büyük ölçüde değişti. Yolsuzlukla mücadele kampanyası ve ardından teknoloji şirketlerine yönelik baskılar, Çin’in dijital ekonomisinin hem zayıflamasına hem de yeniden şekillenmesine yol açtı.

Bu süreçte, teknoloji alanında parlak girişimciler ortadan kaybolurken şirket kurucuları ve sektörün önde gelen isimleri görevlerinden ayrıldı. Bunun yanı sıra, Alibaba birkaç farklı şirkete bölünme yoluna gitti. Tencent ise on milyarlarca dolarlık mal varlığını elden çıkardı. Öncesinde Çin’in en çok umut vadeden özel eğitim şirketi olan New Oriental, artık tarımsal ürünlere yönelik sıradan bir online pazar yeri haline geldi. Bu noktaya gelinmesinde partinin ne düzeyde etkili olduğu tartışılırken çoğu kişi partinin bu sonuçtan memnun olduğunu düşünüyor.

Örtülü ya da açık devlet desteğinin, Şi’nin vizyonuyla uyumlu şirketlere fayda sağladığı söylenebilir. Yeşil enerji, elektrikli araçlar, robotik ve dijitalleşme alanlarındaki pek çok yenilik özel şirketler tarafından yapılıyor olsa da devlet tarafından finanse edilmekte. Çoğu girişimci bu alanlarda işlerin iyi gittiğini söylüyor. Üretken yapay zeka (AI) gibi hassas alanlarda ise yeni hizmetler devletle işbirliği içerisinde geliştiriliyor. Yapay zeka üzerinde çalışan özel şirketler sık sık düzenleyici kurumlara başvuruyor. Bu kurumlar da hangi geliştirmelere izin verilip hangilerine verilmeyeceği konusunda görüş bildiriyor. Şirketler ise bu uygulamayı inovasyonun önündeki bir engel olarak değil, gelişimi hızlandıran bir araç olarak görüyor.

Öte yandan parti, denetim için daha incelikli yollara da başvuruyor. Bunun en önemli örneklerinden biri, kurumsal “sosyal kredi” sistemi. Şi’nin iktidara gelmesinden kısa bir süre sonra başlatılan bu sistem, şirketleri yasal ve borç sicilleri gibi faktörlere göre derecelendiriyor. Zhejiang eyaletindeki kamuya açık tüm derecelendirmeleri inceleyen Hong Kong Şehir Üniversitesi’nden Lauren Yu-Hsin Lin ve Stanford Hukuk Fakültesi’nden Curtis Milhaupt, siyasi bağlantıları olan şirketlerin daha yüksek puanlara sahip olduğunu tespit etti. Buna göre, büyüklüğü dışında bir şirketin yüksek puan almasını sağlayan en önemli faktör o şirketin hükümet veya partide görev yapmış bir CEO’ya sahip olmasıdır.

Yüksek puan alan şirketler “kırmızı listeye” girerek krediye ayrıcalıklı erişim hakkı kazanıyor. Sistemde kara listeye giren şirketler ise krediye erişim noktasında oldukça zorlanıyor. Bu da devlet payı bulunmayan, tamamen özel olan şirketlerin bile devlet politikalarına uygun hareket etmesini sağlıyor.

Analiz Komitesi

Partinin şirketler üzerindeki kontrolünü artıran bir diğer yöntem ise parti içi komitelerdir. Bu komitelerde parti üyesi olan şirket çalışanları bir araya gelerek parti ideolojisini ve iş dünyasındaki etkinliğini ele alıyorlar. Bu komiteler herhangi bir resmi yetkiye sahip olmasa da şirketlere dair görüşlerini, düzenleyici kurumlara iletiliyor. Bir banka yetkilisi, bu durumun yerel düzenlemeleri şekillendirebileceğini belirtiyor. Tıpkı altın hisse alımı gibi, bu komiteler de hem yabancı yatırımcılar arasında hem de yabancı şirketlerin yerel birimleri ile genel merkezleri arasında güvensizliğe yol açıyor.

PIIE’den Huang Tianlei, özel sektörde yaşanan değişimin, girişimcilerin bir yandan partiye sadakat gösterip siyasi görevlerini yerine getirirken diğer yandan ticari dengeyi gözetme çabasıyla açıklanabileceğini söylüyor. Nitekim, partiye sadakat göstermeleri onları daha az kar peşinde koşan kişiler haline getirmiyor. Tek yaptıkları, partinin hakim olduğu bir ekonomi-politiğe uyum sağlamaya çalışmak.

Sonuç olarak, devlet ve özel sektör arasındaki çizgi ne kadar bulanıklaşırsa, girişimcilerin parti ve kar arasında denge kurması da o kadar zorlaşıyor. Pearson ve diğerleri, özel şirketlerin “kendi çıkarlarını rahatlıkla gözetebilmeleri için devletin yeterince özerklik sağlamadığı” tespitinde bulunuyor. Dahası, yatırımcılar arasında hakim olan sistemin muğlaklığının işleri zorlaştırdığı düşüncesi içerde de karşılık bulmaya başlıyor.


Bu yazı, The Economist’de 26 Kasım 2023 tarihinde “Xi Jinping’s grip on Chinese enterprise gets uncomfortably tight” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.