×
LATİN AMERİKA

ANALİZ

Arjantin’de “Paralel Devlet”, Devlet Başkanı Kirchner’i Mahkum Etti!

''Arjantin’de cumhurbaşkanlığı makamının yargıda tartışılması, yargıyı, suçu engelleyen bir denge unsuru olmaktan çok, ülkeyi krize sokan ve tüm kesimleri politize etmekten çekinmeyen bir kuvvete dönüştürdü''.
ARJANTİN DEVLET Başkan Yardımcısı ve Senato Başkanı Cristina Kirchner, yolsuzluk davasında 6 yıl hapis ve ömür boyu kamu görevinden men cezasına çarptırıldı. Aynı zamanda iki dönem Eski Arjantin Cumhurbaşkanı olan Cristina Fernandez de Kirchner, yargılandığı davanın kararı açıklandıktan sonra, kendisini "paralel bir devlet” ve “yargı mafyasının" mahkum ettiğini ve bunu kendisinin 2023’te yapılacak seçimlere aday olmasını engellemek için yaptıklarını söyledi.

Kirchner, “kendisine verilen asıl cezanın hapis olmadığını” belirtti. "Beni, bir ekonomik modeli beğenmedikleri için mahkum ettiler. Asıl hüküm, kamu görevinden süresiz olarak men edilmemdir," dedi.

Yolsuzluk suçlaması, vefat eden, eski Devlet Başkanı Néstor ve Cristina Kirchner'in iktidarda olduğu ve 20 yıl ülkeyi yönettiği döneme ilişkin iddiaları kapsıyor. Dolayısıyla Kirchner hem kendisinin cumhurbaşkanı olduğu dönemde hem de kocasının devlet başkanı olduğu yıllarda altyapı ve bayındırlık projeleri yoluyla 1 milyar doları zimmete geçiren bir yolsuzluk ağı kurduğu iddiasıyla cezalandırıldı. 

Yolsuzluk, Arjantin'de Kirchner'e ilişkin kişisel mesele olmaktan çok, sistemik bir sorundur. Dolayısıyla bunların bir nedenden çok semptom olarak görülebileceği iddia edilebilir. Bu yüzden de soruşturma savcıları Diego Luciani ve Sergio Mola, Kirchner'e ve diğer 12 sanığa karşı suçlamada bulundukları için seçmenlerin bir bölümünün kahramanı oldular; diğer yarısının da nefretini kazandılar. 

Savcıların suçlamaları Kirchner’in, iş adamı Baéz ve şirketler grubuna 1 milyar ABD dolarından fazla fayda sağlayarak devleti dolandırmak için yasadışı bir dernek kurduğu iddiasına dayanıyor. Yani Kirchner örgüt kurmakla suçlanıyor. 

Kirchner'ın avukatları, başkanın yasadışı bir derneğin başkanı olmasını imkansız kılan bütçe ve bölgesel bütçe yürütme sistemlerini gerekçe göstererek, kamu politikasına yön veren siyasi kararların suç olarak kabul edilemeyeceğini savunuyorlar. 

Argümanlarından bazıları kulağa doğru gelebilir. Ancak bu dava bir yolsuzluk dosyasından çok farklı. Çünkü bu politikalardan nihai yararlananlar Kirchner değil hükümetine bağlı kişilerdi. Bir önceki Başkan sağcı Mauricio Macri ve IMF eski direktörü Christine Lagarde'ın IMF’den aldığı 45 milyar dolarlık acil kurtarma kredi paketini soruşturmak ne kadar problemli geliyorsa, bu soruşturma da o kadar problemli olabiliyor. Nitekim önceki yönetimler döneminde gerçekleştirilen iş takibi ve iş yönetimi nedeniyle yolsuzluk vakalarının soruşturulması elbette ki gereklidir. Ancak bundan bir siyasi intikam devşirmek ve suç oluşturmak hukuku ve adaleti araçsallaştırmaktadır.

Aynı zamanda, cumhurbaşkanlığı makamının yargıya götürülmesi, ülkede yargının, suçu engelleyen bir denge unsuru değil de toplumu krize sokan ve tüm kesimleri politize etmekten çekinmeyen bir kuvvete dönüştüğü görüntüsünü ortaya çıkardı. Nitekim tüm bunlar olurken, ülke kendisini derin bir kutuplaşma dalgası içinde parçalanmış halde buldu. 

Nihayetinde Federal Mahkeme, 12 yıl hapis ve ömür boyu siyasetten yasaklanma talebinde bulundu ve temyizde daha ağır bir ceza isteyeceklerini belirtti. Duruşma sırasında başsavcı Diego Luciani, dava konusu olayı "organize yolsuzluk sistemi" olarak nitelendirdi. On yılı aşkın bir süredir "51 ihalenin sistematik usulsüzlükle" verildiğini öne süren Luciani, davayı ülke tarihindeki "muhtemelen en büyük yolsuzluk operasyonu" olarak değerlendirdi.

Açıklanan kararla Kirshner ile birlikte 12 kişi ceza aldı. Diğer 11 sanık 4 ile 6 yıl arasında cezalara çarptırıldı. Bu isimler arasında eski Federal Planlama Bakanı Julio De Vido, eski Bayındırlık İşleri Bakanı José López ve örgütün merkezinde olduğu iddia edilen iş adamı Lázaro Báez de var.

Bununla birlikte, Kirshner’ın dokunulmazlığa sahip olduğu düşünülürse, parmaklıklar arkasında zaman geçirmesi pek olası değil. Çünkü Arjantin’de, başkan yardımcısının hala temyiz için birçok yolu var. Kirshner muhtemelen davayı Yüksek Mahkeme'ye kadar götürecek. Ancak karar, onun geleceği üzerinde dev bir soru işareti bırakıyor. Kirchner kararı eleştirerek, "yalanların hiçbirinin kanıtlanmadığını" ve "yasal bir mafya" tarafından mahkum edildiğini söyledi.

Kendisini sık sık hedef alan medya kuruluşu Clarin’in yöneticilerine de seslenen Kirchner, "10 Ekim 2023'te dokunulmazlıklara sahip olmayacağım, böylece Yüksek Mahkemedeki uşaklarına beni hapse atmaları emrini verebilirsin. Ne cumhurbaşkanı ne de senatör, hiçbir şekilde aday olmayacağım, adım hiçbir oy pusulasında yer almayacak." dedi.

Hatırlanacağı üzere Arjantin’de yaşananların bir benzeri Brezilya’da da yaşanmıştı.  Orada da Savcılar bir yolsuzluk davası yürütmüştü. Davaya konuyla alakalı iş adamlarının yanı sıra siyasiler de dahil edilmişti. O zamanlar başkan adayı olan Lula da Silva 500 gün hapse mahkum edilerek seçime katılması engellenmişti. İşte Kirchner’e yapılan organizasyonun da tam olarak böyle bir operasyon olduğu söylenebilir. Keza Arjantin’de 11 ay sonra genel seçimler var ve Kirchner’ın aday olması bekleniyordu.

O dönemde, dava nedeniyle Lula aday olamamış ve karşısına güçlü bir aday çıkmadığı için Bolsonaro seçimi kazanmıştı. Aradan 2.5 yıl geçtikten sonra davanın CIA ile Brezilyalı yargıçların organizasyonu olduğu ortaya çıkmıştı. Savcılar hemen görevden el çektirilmiş ve dosya kapatılmıştı. 

Kirchner dava ve suikastle uğraşırken muhalif istihbaratçılar, yargıçlar, iş adamları ve karşıt görüşlü gazetecilerin Arjantin'in güneyinde gizlice bir araya geldiğine dair bir mesajlaşma basına sızdırıldı. Bu yazışmalar davanın siyasi bir komplo olduğunu yargı-medya-sermaye ve istihbaratçıların ortak bir tavır takındığını gösteriyordu. Nitekim Kirchner de daha önce sık sık kendisine savaş açtıklarını belirttiği bu kişiler arasında var olan ilişki ve aile bağlarından bahsetmişti.

Ülkede yargı ve medyanın birlikte hareket ettiğini savunan Kirchner, "Arjantin yargısı, büyük medya kuruluşları ile koordinasyon içinde hareket etmekte. Bana hüküm giydiren ve dediklerini yapmayana tolerans göstermeyen bir sistemle karşı karşıyayız" ifadelerini kullandı. Kirchner, daha önce de yargıçlar için “idam mangası” ifadesini kullanmıştı.

Ülkede geçen Eylül ayında Krischner’e yönelik bir suikast girişimi ortaya çıkmıştı. Krischner’a silahlı saldırı düzenlenmiş, saldırganın silahı tutukluluk yaptığı için Krischner suikastten kurtulmuştu. Silahlı kişi Sabag Montiel isimli sağcı bir Brezilya kökenli Arjantinli idi. Ancak polis örgüt bağlantısını örtbas etti.

Davanın yargıcı da suikastçi Montiel'in soruşturmasını kapattı. Keza Güvenlik Bakanı Anibal Fernandez, silahlı kişinin cep telefonunun güvenlik güçleri tarafından ele geçirilmesine rağmen “bilinmeyen koşullar altında tüm verilerinin silindiği”ni gerekçe göstererek Başkan Fernandez'e istifasını verdi. Bu suikast girişimi ve ardından gelen yolsuzluk davası Kirchner’i siyasetten engellemeye yönelik adımlar oldu. Çünkü ülkede ciddi bir ekonomik kriz ve hayat pahalılığı var. Ülkeyi resmi olarak Alberto Fernandez yönetse de fiilen Kirchner yönetiyor. Üstelik iki siyasetçinin arası hiç de iyi değil. 

Bu koşullar altında Kirchner, iktidarın iyi politikalarını temsile ediyor; kötü olanları da Alberto Fernandez’e yüklüyordu. Çünkü Kirchner'in Arjantin’de bir sosyolojik karşılığı var ve devlet başkanı Alberto Fernandez’in halk desteği son derece düşmüş durumda.

Bu dengeler ışığında Kirchner seçime hazırlanırken suikast ve bir yolsuzluk davasının ortasında kaldı. Bu gelişmeler yaşanırken 2015 yılında fesh ettiği Arjantin istihbarat teşkilat personelleri, Clarin medya grubu yöneticileri ve yargıçların olduğu bir toplantı grubunun yazışmaları sızdırıldı. Arjantin Devlet başkanı Fernandez hemen soruşturma açtı ve Kirchner’a destek verdi. 

Davadan çıkan karar sonrasında Arjantin Cumhurbaşkanlığı makamından bir açıklama yapıldı. Açıklamada “usulsüzlüklerle dolu bir yargı sürecinden sonra bugün verilen karar, bir sonraki seçimlerde siyasi olarak yasadışı ilan edilmeye çalışılan cumhurbaşkanı yardımcısının ve seçmenin siyasi haklarının açık bir şekilde kısıtlanmasını teşkil ediyor. Verilen ceza, insan haklarına aykırı bir uygulama olarak ülkemizde hukukun en üst düzeyde gerçekleşmesinin önünde engel teşkil etmektedir.” denildi. 

Gelinen noktada Arjantin’de medya, siyaset, hukuk ve istihbarat seçkinleri arasında bir iktidar mücadelesi yaşanıyor. Hukukun araçsallaştığı, medyanın taraf olduğu istihbaratçıların kumpas kurduğu gizli bir ajanda karşında Krischner’in işi kolay değil ama imkansız da değil. 2015 yılında da böyle bir cephe ile karşı karşıya kaldı ve kazandı. Ancak şimdi ekonomik kriz iyice etkisini hissettiriyor. Zaten Başkan Yardımcısı Krischner de istihbarat teşkilatını fesh ettikten birkaç hafta sonra ekonomik manipülasyonla mücadele adı altında istihbaratı yeni kadrolarla tekrar aktifleştirdi.

Ülkede yoksulluk yüzde 40'ın üzerinde ve Arjantinlilerin yüzde 10'undan biraz azı gıda güvensizliği ile karşı karşıya. Yakın tarihli bir Caritas hayır kurumu raporu, Arjantinlilerin yüzde 60'ının son 10 yıl içinde bir noktada fakir olduğunu ve bunların yüzde 30'unun son 10 yılın tamamında fakir olduğunu ortaya koydu. Ülkede enflasyon dünyanın en yüksek rakamlarından birine ulaştı. Bu arada, enflasyon, hükümeti ulusal para birimi olan pesoyu devalüe etmeye zorluyor. Tahılı piyasadan alıkoyan büyük soya, buğday ve mısır üreticilerinin spekülasyonları da artmış durumda.

Sonuç olarak Arjantin 2023 seçim sath-ı mailine girerken, Kirchner, hangi makam için aday olmaya karar verirse versin, adli sıkıntılar ön planda olmaya devam edecektir. Arjantin'de 2023'te genel seçimler var ve Kirchner herhangi bir makam için aday olabilir. Bazı hukukçular ise önündeki temyiz sürecinin uzunluğu göz önüne alındığında aday olamayacağını savunuyorlar. Gerçek olan bir şey var ki; ülkede ekonomi zor bir dönemden geçiyor. Siyaset maksimum düzeyde kutuplaşmış durumda. Kirchner ve peronistler, ülkeyi sağlıklı bir şekilde seçimlere götürebilirse bu, büyük bir başarı olur, zira ayağının kaymasını bekleyen yakın ortakları da var!

HÜSAMETTİN ASLAN

Lisansını Kamu Yönetimi, yüksek lisansını Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, doktorasını da Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında ihtisas etmektedir. Çalışma alanı Latin Amerika, Ortadoğu ve Kuzey Afrika alanlarıdır. Prof. Dr. Mim Kemal Öke danışmanlığında yazmış olduğu “Brezilya’nın anatomisi ve Lula da Silva ile R.T. Erdoğan hükümetlerinin karşılaştırılması” tezi, Sosyal Bilimler Tez yarışmasında 1. olmuştur. Bir süre Sao Paulo Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak çalıştı. 2016-2017 yılları arasında Brezilya’da Yunus Emre Enstitüsü Sao Paulo müdürü olarak görev yaptı. Milat, Ortadoğu gazeteleri ve Gerçek Hayat dergisinde yüzlerce makale yayımladı. Halen İndependent Türkçe ve Gazete Damga’da köşe yazıları yayımlanmakta; TV ve Radyo programlarında aktüel siyaset ve dış politika konularında görüş beyan etmektedir.