×
AVRUPA

ANALİZ

Soros Sonrası Avrupa’ya Hazırlık: Avrupa’da Sivil Toplum İçin Yeni Dönem

Avrupa’nın önümüzdeki beş yıl içinde nasıl görüneceği, Açık Toplum Vakfı’nın bölgeden ayrılmasından sonra AB sivil toplumunun nasıl örgütleneceğine bağlı olacak.
AÇIK TOPLUM VAKFI'NIN (OSF) Avrupa’daki faaliyetlerinin büyük bir bölümüne son verme kararı, kurucusu George Soros’un düşmanları da dahil olmak üzere pek çok kişiyi şaşırttı.

Tarihsel olarak başka hiçbir vakıf Avrupa sivil toplumunu inşa etmek ve desteklemek için daha fazlasını yapmamıştır. Başlangıçta Soros’un ülkesi Macaristan da dahil olmak üzere eski zamanlarda Demir Perde’nin arkasındaki muhalefeti teşvik ettikten sonra, bugün Avrupa Birliği genelinde faaliyet gösteren, bir noktada Açık Toplum Vakfı’nın desteğinden yararlanmamış, kar amacı gütmeyen, köklü kuruluş (veya kamu yararına çalışan girişim) bulmak zordur.

Açık Toplum Vakfı’nın AB sivil toplumuna verdiği desteğin bu yerleşik ve her yerde yayılan doğası, muazzam fonlama kapasitesi ve profesyonel desteğiyle birleştiğinde, ani ayrılma kararını son derece önemli kılıyor.

Vakfın, AB sivil toplumundaki muazzam yapısal varlığıyla (-ki bu her yıl dağıtılan 1,5 milyar Euro’nun yaklaşık sekizde birine tekabül etmektedir) geri çekilmesi, çok sayıda kar amacı gütmeyen kuruluşun hayatta kalmasını tehdit ediyor.

Alternatif fonların yokluğu nedeniyle, en fazla risk altında olanlar arasında, teknolojiyle ilgili konularda çalışan STK’lar (yapay zeka düzenlemesini savunurken çevrimiçi zararlara karşı koymaya çalışmaktan, kontrolsüz devlet gözetimini ve casus yazılım kullanımını izlemeye kadar) ve ayrıca cinsiyet, azınlık ve göçmen hakları ile ırksal adalet gibi oldukça tartışmalı konulara odaklanan kuruluşlar var.

Bu açıdan bakıldığında, Soros’un geri çekilmesi Avrupa projesi için daha kötü bir zamana denk gelemezdi; zira bloğun temelinde yatan “açık” değerler fikrine, onları küçümseyen milliyetçi ve popülist partiler tarafından meydan okunuyor ve yakında kendilerini Açık Toplum Vakfı tarafından desteklenen kuruluşların uygulamaya çalıştığı denetimden muaf bulacaklar.

Ancak dahası da var, çünkü OSF fonlarının bıraktığı boşluk yakında muhafazakar ve dini sağ görüşlü bağışçılar tarafından doldurulabilir. Bu tür bağışçılar, özellikle Polonya ve İtalya gibi ülkelerde kürtaj ve LGBTQ karşıtı örgütleri desteklemek için zaten harekete geçtiler ve yaptıkları bağışlar normalleşti. Haziran 2024’te yapılacak bir sonraki AB seçimleri öncesinde, Soros’un çekilmesi sayesinde artık işleri daha kolay olacak.

İlginçtir ki Açık Toplum Vakfı’nın küçülme gerekçelerinden biri de AB kurumlarının “zaten insan hakları, özgürlük ve çoğulculuğa önemli kaynaklar ayırıyor” olması. Yine de popülistlerin hoşlanmadığı STK’lar için büyük miktarlarda kamu parasının tartışmasız akmaya devam edeceğine inanmak naif görünüyor. Özellikle de Haziran 2024’ten sonra yeni siyasi iklimin çok farklı olabileceği düşünüldüğünde.

Liberal görüşlü AB sivil toplumunun hayatta kalmak için doğrudan paraya ihtiyacı olabilir ve kötü haber şu ki başka hiçbir yardım kuruluşu, Avrupa STK’larını Açık Toplum Vakfı’nın yaptığı gibi, yüksek derecede ve Pan-AB ölçeğinde cesaretlendirecek kaynaklara ya da cesarete sahip değil.

Bu yarı tekelci konum aynı zamanda son derece sakıncalı bir gerçeğin de altını çiziyor: On yıllar boyunca neredeyse koşulsuz destek veren AB sivil toplum kuruluşları, Soros’un ayrılışını daha da endişe verici kılan sağlıksız bir bağımlılığın büyümesine izin verdi.

Elbette bir bağışçı, fonlarını dünyanın diğer bölgelerine yönlendirmekte her zaman özgürdür, ancak böyle bir özgürlüğün onları süregelen sorumluluktan kurtarıp kurtarmadığı merak edilmelidir.

Nihayetinde bu, Avrupa sivil toplumu için yutulması gereken acı bir haptır. Özellikle de Açık Toplum Vakfı’nın COVID-19 salgınıyla aynı döneme denk gelen ve uzun zamandır beklenen kuşak değişimiyle sona eren, üç yıllık yeniden yapılanma sürecinin hemen ardından geldiği için.

Vakfın yeni finansman yönü, yeni başkan Alexander Soros’un (George’un 37 yaşındaki oğlu) ve OSF Başkanı Lord Mark Malloch-Brown’un imzasını taşıyor. Hayırseverliğin tipik bir özelliği olarak, OSF’nin U dönüşünün AB liberal demokrasisinin karşı karşıya olduğu gerçek tehlikelerin kanıta dayalı titiz bir değerlendirmesinden ziyade yeni yönetiminin kişisel tercihleriyle ilgili olup olmadığını merak etmek gerekir.

Kendilerini sosyal değişime adamış yüzlerce kuruluş ve birey için tüm bunlar çok rahatsız edici. Daha da kötüsü, bu davranış, hayırseverliğin katkısına en çok ihtiyaç duyulan bir zamanda hayırseverliğin itibarına da zarar veriyor. Gerçekten de Açık Toplum Vakfı’nın açıklanan geri çekilişi, Pan-Avrupa sivil altyapısının inşasında oynadığı tarihi rolün mantıksız ve acı-tatlı bir sonucuna işaret etmekle kalmıyor, aynı zamanda üye ülkelerin neredeyse dörtte birinde oylamaların yapılacağı ve AB seçimlerinin yaklaştığı eşi benzeri görülmemiş bir seçim dönemine girerken Avrupa hayırseverliğinin güvenilirliği ve dayanıklılığı açısından da önemli bir sınav niteliği taşıyor.

Şimdi sorulması gereken öncelikli soru şu: Bu boşluğu doldurmak için başkaları devreye girecek mi?

***
Soros Avrupa’dan Çekilmiyor, Yeniden Plan Kuruyor!


Açık Toplum Vakıfları (OSF) ve Soros'un “Avrupa'dan ayrıldığına” dair haberler yanıltıcı. Biz gitmiyoruz. 1980'lerde önce babamın kendi memleketi Macaristan'da ve ardından Komünist Doğu Avrupa'da Sovyet uydusu olan ülkelerde bağımsız düşünüleri finanse etmesiyle başlayan OSF'nin çalışmaları açısından Avrupa hâlâ büyük bir stratejik öneme sahip. Ve bugün, tüm kusurlarına rağmen Avrupa Birliği hâlâ çalışmalarımızı şekillendiren değerlerin küresel bir simgesi olarak duruyor.

Ancak Avrupa'nın mevcut durumuna bakıldığında, temelimizin değişmesi gerektiği açıktır. Tıpkı Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra çabalarımızın, Orta ve Doğu Avrupa uluslarının AB'ye katılımına odaklandığı dönemde olduğu gibi. Ve tıpkı 2008 ekonomik krizinden sonra Brüksel ve Batı Avrupa'da ilk kez çalışmalarımızı hızlandırdığımızda olduğu gibi.

Genel anlamda Avrupa'da doğuya doğru bir kaymaya tanık oluyoruz. Ukrayna'daki savaşın anlatılmamış sonuçları olacak ve Polonya'nın önde gelen bir ekonomi olarak yükselişi, sonunda onu AB'ye net katkıda bulunan bir ülke haline getirecek. Avrupa'da hesap verebilir, demokratik hükümetlerin geleceği artık sadece Paris ve Berlin'de değil, aynı zamanda Varşova, Kiev ve Prag'da da belirleniyor.

Dolayısıyla, OSF küresel çapta çalışma biçimini yeniden düzenlerken, biz de Avrupa'daki önceliklerimizi buna göre değiştiriyoruz. Evet, bu hem bugünün zorluklarına hem de yarın karşılaşacağımız zorluklara odaklanırken bazı çalışma alanlarından çıkacağımız anlamına geliyor. Ve evet, daha fazla paranın en çok ihtiyaç duyulan yere gitmesini sağlamak amacıyla personel sayımızı da önemli ölçüde azaltacağız.

Ama bu herhangi bir geri çekilme değil.

Şaşırtıcı bir şekilde, bir Macar hükümet yetkilisi basında çıkan haberlere ilişkin şüphelerini dile getirerek haklı çıktı. Bu finansman seviyeleriyle ilgili değil; finansmanın odağı Kıtanın doğusuna doğru kayarken, farklılaşan önceliklerle ilgili.

Öncelikle Ukrayna'daki vakfımızı desteklemeye devam edeceğimizden hiç şüpheniz olmasın. 2014'ten bu yana 250 milyon doların üzerinde yardım sağladığı sivil toplum grupları ağının, Rusya'nın saldırganlık savaşı karşısında Kiev'in dayanıklılığına önemli katkılar sağlamasından gurur duyuyoruz.

Ayrıca Moldova ve Batı Balkanlar'daki vakıflarımızı, bu ülkeler AB'ye katılım yolunda çalışırken desteklemeye devam edeceğiz. Balkanların katılımını babam ilk kez 1990'larda desteklemişti. Batı Balkanlar’ın AB üyeliği, örneğin Bosna ve Kosova'daki çatışmaları yeniden alevlendirerek Rusya'ya bir açılım sağlama çabalarına karşı koyabilmek ve tüm Balkan bölgesinin birlik ve istikrarını güvence altına alabilmek açısından hayati önem taşıyor. Ayrıca AB üyeliği Avrupa'nın güvenliğini güçlendirecek ve jeopolitik bir boşluk yaratılmasını önleyecektir.

Ayrıca, Avrupa'nın en büyük etnik azınlığı olan (çoğunlukla Doğu Avrupa'da yaşayan) 12 milyon Romana eşit muamele sağlanmasına yönelik çabalarımızı sürdüreceğiz ve önemli ölçüde artıracağız.

Ve biz, Macaristan Başbakanı Viktor Orbán tarafından Budapeşte'de kapatılan ama babamın ve OSF'nin cömertliği sayesinde şimdi Viyana'da yeni bir yuva bulan Orta Avrupa Üniversitesi'ne (CEU) desteğimizi sürdürüyoruz. Geçtiğimiz otuz yıl boyunca CEU binlerce gence erişilebilir, yüksek kalitede eğitim sunmuştur ve bunu yapmaya devam edecektir.

Ne Avrupa'da ne de dünyanın geri kalanında otokratlara ve sözde diktatörlere karşı demokratik hakları savunan müttefiklerimizi terk etmeyeceğiz.

Ancak belirsiz ve tehlikeli bir geleceğe yanıt vermeye hazır ve muktedir olmamız gerekiyor.

Zamanının yarısını Kıta'da çalışarak geçiren ve eski ABD Başkanı Donald Trump'ın (ya da en azından izolasyoncu ve Avrupa karşıtı politikaları olan birinin) Cumhuriyetçilerin adayı olacağını düşünen biri olarak, MAGA tarzı bir Cumhuriyetçi zaferine inanıyorum. Gelecek yıl yapılacak ABD başkanlık seçimleri sonuçta AB için ABD'den daha kötü olabilir. Böyle bir sonuç, Avrupa'nın birliğini tehlikeye atacak ve Ukrayna'daki savaşa yanıt olarak birçok cephede kaydedilen ilerlemeyi baltalayacaktır.

OSF'yi Atlantik'in her iki yakasında ortaya çıkabilecek her türlü senaryoya yanıt verebilecek şekilde uyarlıyoruz.

Babam gibi ben de AB'yi modern tarihin en büyük zaferlerinden biri olarak görüyorum. Ortak bir kader oluşturmak için medeniyeti neredeyse yok eden ülkeleri bir araya getirdi ve ayrılan eski Sovyet cumhuriyetlerinin ve uydularının demokrasiye doğru ilerlemesine yardımcı oldu. Ancak yapılması gereken daha çok iş var.

Ve en büyük umudum, Açık Toplum Vakfı'nın, yeniden yapılandırılmış haliyle, Avrupa projesinin vaatlerini tam olarak gerçekleştirmesine yardımcı olabilmesi!


Bu analiz, Alberto Alemanno’nun 24 Ağustos 2023 tarihinde, POLITICO’da “Preparing for a post-Soros Europe” başlığıyla yayınlanan ve ardından bu yazıya cevap olarak Alex Soros’un 31 Ağustos 2023 tarihinde yine POLITICO’da yayınlanan yazılarından hazırlanmıştır. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.