×
AVRUPA

ANALİZ

Merkez Sağ ve Aşırı Sağ Arasında: İspanya, Merkezi Tutmaya Çalışıyor!

Bir tango dansı için iki kişi gerekir ve İspanya seçimleri, Avrupa muhafazakârları için radikal sağla işbirliğinin nasıl kötü sonuçlar doğurabileceği konusunda bariz bir ders niteliğinde.
SON SEÇİMLER İspanya siyasetinde bir dönüm noktası oldu. Ancak beklenenden oldukça farklı bir biçimde.

Avrupa Birliği’nin en büyük dördüncü ekonomisi İspanya, seçimlerin muhafazakâr bloğun büyük zaferiyle sonuçlanacağı beklentisiyle sandık başına gitti. Bu beklenti gerçekleşseydi, modern İspanya’nın 45 yıllık demokrasi tarihinde ilk kez bir aşırı sağcı parti yönetimde yer alma fırsatı bulmuş olacaktı. Ancak anketlerin aksine ve şaşırtıcı şekilde seçimler, merkez siyaset için bir halk oylamasına dönüştü.

Alberto Núñez Feijóo liderliğindeki Muhafazakâr Halk Partisi (PP), büyük kazanımlar elde ederek yüzde 33’lük oy oranıyla seçimlerden az farkla galip çıktı. Yine de sandalye sayısı üçte birden fazla azalan aşırı sağcı VOX partisi ile yapacağı ittifak, hükümet kurmak için gerekli olan meclis çoğunluğunu elde etmeye yetmiyor. Buna karşılık, Başbakan Pedro Sánchez’in İspanyol Sosyalist İşçi Partisi, yüzde 31,7’lik oy oranıyla en büyük ikinci güç olma konumunu korumayı başardı. Bu durumda, hükümet kurmak için solcu Sumar ve bir dizi küçük partiyi bir araya getirmek için uğraşacak.

Sol koalisyon son yerel ve bölgesel seçimlerden ağır kayıplarla çıkmışken bu erken seçim için iki ay önceden çağrıda bulunan Sánchez’e haklı olarak siyasi kumarbaz yakıştırması yapıldı. Katalan ve Bask bağımsızlık partilerinin belirleyici olacağı ve Aralık ayında seçimlerin yeniden yapılacağı ihtimali müzakerelerin zorlu geçeceğine işaret ediyor. Ancak bu seçim, aşırı sağın son dönemdeki zaferlerinin ulusal düzeyde bir turnusol kâğıdı niteliğinde olmadığını kanıtladı. İspanyollar, VOX’u hükümetin parçası olarak görmek istemedikleri yönünde net bir mesaj vermiş oldu.

Avrupa’daki muhafazakârlar seçimleri yakından takip ettiler. Çünkü İspanya aşırı sağının yükselişi, ürkütücü bir şekilde başka yerlerde görülen süreçlerle benzer nitelikler sergiliyor. Öte yandan PP-VOX seçim ittifakının başarısızlığı, Kıta’nın merkez-sağ muhafazakârlarının stratejisi için birtakım önemli dersler de içermekte.

PP içerisindeki bölünmenin sonucu olarak 2003’te kurulan VOX’un sadece on yıl içinde siyasi paryadan potansiyel hükümet ortağına dönüştüğü çarpıcı ilerleyişi, partinin siyasi kutuplaşmayı körükleyen siyasetiyle yakından ilintili. Bu tür bir siyaset, derin sosyal ayrışma ikliminden beslenerek ilerleme kaydetmekte ve Fransa, Finlandiya, İtalya ve diğer Avrupa ülkelerinde de ilgi görmektedir. Böylece, çoğunlukla hatalı bir şekilde, aşırı sağcı eğilimlere karşı bağışıklığı olduğu düşünülen İspanya, aşırı sağın popülerlik, geniş toplumsal kabul ve nihayetinde ulusal güç kazandığı AB ülkeleri saflarına katılmaya hazır görünüyor.

PP’nin VOX’a yönelik -hafife alma ve daha sonra aşırı sağın popülerlik kazanmasıyla ortaklık teklifine değin uzanan- değişken tutumu, bu tür marjinal yaklaşımları bir süredir ülke siyasetinin dışında bırakan kırmızı çizginin zayıflamasına neden oldu. Geniş bir muhafazakâr yelpazeyi kapsayan geleneksel oy bloğuna sahip PP, iki seçenek arasında dikkatle yürümeye çalışmakta: biri, VOX’un ılımlı bir alternatifi olarak konumlanmak; diğeri ise, VOX seçmeninin Mariano Rajoy döneminden beri PP’de bulamadıkları keskin aşırı-muhafazakâr değerlere bağlı kalmak.

Aşırı sağın hızlı bir şekilde güçlenmesiyle, PP’nin önde gelen isimleri de aşırı sağcı söylemler benimsemeye başladı. Böylece, muhafazakâr liderler için bazı belediye ve bölgelerde güç elde etmek amacıyla, bir zamanlar tabu olarak görülen VOX ile ittifak kurmak bir seçenek olarak ortaya çıktı. Dahası, kimi zaman, tereddüt eden ulus-altı birimler söz konusu tartışmalı blokla siyasi anlaşmalara girme noktasında teşvik edildi.

Oldukça muğlak olan bu tutum, bu seçim kampanyası sırasında zirveye ulaştı. Kampanya sürecinde, kendisini merkez siyasetin arabulucu figürü olarak ortaya koyan Feijóo, VOX’la birlikte hükümet kurma ya da partinin lideri Santiago Abascal’ı başbakan yardımcısı yapma noktasında herhangi bir sorun görmedi.

Bununla birlikte, PP ve VOX arasında gelişen yerel ve bölgesel işbirlikleri, seçmenlerin böyle bir birlikteliğin günlük yaşamlarını nasıl etkileyeceği konusunda endişelenmelerine neden oldu. Muhafazakârların bu çelişkili tutumu, bir yandan VOX’u kontrol altında tutma öte yandan kendi kitlesini konsolide etmeye yönelikti. Ancak, her ikisinde de tam olarak başarılı olamadılar. Aksine, PP’nin ikircikli tutumu, VOX’un temsil ettiği radikal siyasi söylemin ve aşırılık yanlısı siyasetin daha etkin bir biçimde yaygınlaşmasına yol açtı.

Bu bağlamda, son seçimde ortaya çıkan en önemli sonuç şu oldu: PP zaferle çıktı; ancak bu, hem beklentilerin altında kalan hem de yetersiz bir zafer oldu. Diğer bir ifadeyle, seçmen, VOX ile olası bir ortaklık projesini desteklememekle birlikte başka herhangi bir seçenek de bırakmamış oldu.

İspanya muhafazakârlarının bu gidişatı, Avrupa’daki diğer ana akım merkez-sağ partilerin gidişatını da yansıtmaktadır. Bu gidişat, zayıf durumdaki aşırı sağın söylem ve gündeminin güçlenmesine yol açıp, sonra da buradan cesaret bulan aşırı sağla nasıl baş edecekleri endişesine düşme ikilemini ifade etmektedir. Bu durum ise merkez partilerin en kritik çıkmazını ortaya koymaktadır: En son Yunanistan’da görüldüğü üzere, aşırıcılara herhangi bir alan açılıp açılamayacağı ya da İsveç’te olduğu gibi, aşırıcılarla birlikte çalışmak ve onlar tarafından desteklenmek pahasına iktidarın ele geçirilip geçirilemeyeceği.

Öte yandan, diğer ülkelerin deneyimleri de uyarıcı bir ders niteliğinde. Buna göre, aşırı sağcı güçlerle çekingen bir yakınlaşma bile er ya da geç onların siyasetini büyük oranda benimsemekle sonuçlanacaktır. Gelecek haftalar bu Avrupa hikayesinin İspanya bölümünün nasıl şekilleneceği konusunda daha fazla fikir verecektir. Ancak, şimdiden açıkça görülüyor ki aşırı sağcı ittifaklar ılımlı muhafazakârlar için zararlı olmasa bile oldukça maliyetli. 

Sonuç olarak, bu seçimin sembolik etkisi bütün Avrupa’da hissedilecek. Çünkü, Kıta’nın ağırlık merkezi sağa kaydıkça muhafazakâr-aşırı sağ ittifaklarının kaçınılmaz olduğu yönündeki söylem rahat bir nefes almış olacak. Bir tango dansı için iki kişi gerekir ve İspanya seçimleri, Avrupa muhafazakârları için radikal sağla işbirliğinin nasıl kötü sonuçlar doğurabileceği konusunda bariz bir ders niteliğinde.


Kristina Kausch ve Vassilis Ntousas tarafından kaleme alınan bu yazı, Politico’da 26 Temmuz 2023 tarihinde “Dancing with the far right doesn’t pay off” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviri yapılırken yazının belirli kısımlarında editoryal düzenleme yapılmıştır.