×
KÜLTÜR

ANALİZ

Güçlü Liderler İçin Keyifsiz Bir Konu: Hukukun Üstünlüğü

Toplumların geleceği, siyasi liderlerin eylemlerinden dolayı sorumlu tutulduğu ve hukukun üstünlüğünün efsane değil gerçek olduğu bir sisteme sahip olduklarını gösterme yeteneklerine bağlı. Böyle bir sistem, güçlü liderler için tam bir ayak bağı.
BİR TARAFTA İngiltere diğer tarafta ABD, tüm dünyada siyasi sistemlerine duyulan büyük hayranlıkla övünüyorlar. İngiltere, “parlamenter yönetimin anavatanı” olmakla, ABD ise “özgür dünyanın lideri” olmakla kıvanç duyuyor.

İki ülke de kendilerini olgun demokrasiler olarak, diğer ulusların taklit edebileceği modeller olarak görüyor. 

Ancak son birkaç yıl, Anglo-Amerikan konforunu ve rehavetini sarsmış durumda. İngiltere, Brexit'in ıstırabını çekiyor; o dönemden bu yana dört başbakan değişti. ABD, 6 Ocak 2021'de Kongre’nin basıldığını gördü. Bu baskın, esasen, görevden ayrılan bir başkanın darbe girişimiydi. 

Demokrasi sıkıntısının her iki ülkede de derin kökleri var. Ama sorun, aynı zamanda iki isimle de yakından ilgili: Donald Trump ve Boris Johnson.

İki lider de benzer bir siyaset tarzını savundu. Her ikisi de en sadık takipçilerini kendilerinin beklenen “kader adamları” olduklarına inandırarak kişilik kültleri oluşturdular. Her ikisi de ülkelerinin büyüklüğünü geri kazandırma sözü veren nostaljik milliyetçilerdi. Her ikisi de hala çıkarcı seçkinlere karşı halkın temsilcisi olduklarını iddia ediyor.

Johnson ve Trump, kendilerini benzersiz ve vazgeçilmez figürler olarak gördükleri için, normalde siyasi liderleri bağlayan yasaları ve sözleşmeleri çiğneme konusunda kendilerini özgür hissettiler. Sorgulandıklarında veya hesaba çekildiklerinde, her ikisi de bir derin devlet komplosunun kurbanı olduklarını iddia ettiler.

Bu, tüm dünyada iyi bilinen bir siyaset tarzı. Karizmatik, güçlü liderler (paranoyak, güce aç, sorumsuz ve dalkavuklarla çevrili) ne yazık ki tanıdık figürler. Her yerde kendisine karşı komplolar kurulduğunu iddia eden liderler. Sürekli siyasi rant ve büyük güç konuşması yapan isimler. 

Güçlü liderler için hukuk, kendilerinin uymak zorunda olduğu bir şey değil, siyasi muhaliflerine karşı kullanacakları bir silah. Güçlü liderlerin siyasi muhalifleri sıklıkla hapse girerken, liderlerin kendileri, etraflarında dönen yolsuzluk ve gücün kötüye kullanımına ilişkin suçlamalara rağmen asla hesap vermezler.

Trump ve Johnson pembe dizilerinin son bölümlerinin merkezinde yer alan sorun, işte bu hukukun üstünlüğü ve hesap verebilirlik sorunu.

ABD eski başkanı, gizli belgeleri yanlış kullanmakla suçlandı. COVID-19 salgını sırasında yasayı çiğneme konusunda parlamentoya yalan söylemekle suçlanan eski İngiltere başbakanı, geçtiğimiz günlerde Avam Kamarası'ndan istifa etti.

Trump ve Johnson'ın mevcut suçlamalara tepkileri çarpıcı biçimde benzer. Siyasi bir komplonun kurbanları olduklarını, sistemin kendilerine ve takipçilerine karşı hileli olduğunu iddia ederek aynı paranoyak ve çıkarcı anlatıyı takip ettiler.

“Alternatif gerçekler”: Hakikat-Sonrası çağda siyaset

Bu tür iddialar, kendilerini hukukun üstünlüğünün bir maskaralık değil, bir gerçeklik olduğu olgun demokrasiler olarak gören ABD ve İngiliz imajının kalbine saldırıyor.

Hem Trump hem de Johnson, gerçeğin kendi politik ya da kişisel çıkarları için uygun şeylerden oluştuğunu düşünen masalcılardır. Bu siyaset tarzı, dünya genelinde giderek daha yaygın ve tehditkar hale geliyor. Toplumsal gerçekler, güçlü liderlerin çıkarlarıyla uyumsuz olursa, (eski bir Trump yardımcısının sözleriyle) "alternatif gerçeklerin" her zaman uydurulabileceği bir sosyal medya çağında yaşıyoruz.

İşleyen, hukuka dayalı herhangi bir demokrasi, hakikat diye bir şeyin olduğu ve bunun bir mahkeme veya bir parlamento komitesi tarafından tesis edilebileceği fikrine dayanmalıdır. En önemlisi, bu, Trump veya Johnson'ın suçlu bulunması gerektiğini söylemekten çok farklı. Masumiyetlerini protesto etme hakları var.

Herhangi biri, bu liderlerin suçlarını bir mahkeme veya parlamento komitesi önünde kanıtlayabilirse, bu esas olarak demokrasinin iş başında olduğunu gösteren bir işaret olacak.

Mahkemeler, siyasi partiler ve seçmenlerin hepsinin hukukun üstünlüğü ve demokrasinin düzgün bir şekilde işlemesini sağlama konusunda oynayacağı kritik bir rol var. Durum, İngiltere’de daha umut verici görünüyor.

Johnson'a karşı bulunan meclis komitesi, kendi partisinin üyelerinin çoğunluğunu içeriyor. Buna karşılık, Kongre'deki çok az sayıda Cumhuriyetçi, kişisel endişeleri ne olursa olsun, Trump'a karşı çıktı. Florida'daki son Trump iddianamesini karara bağlayacak yargıç, eski başkan tarafından atanmıştı. Onun da tarafsız davrandığı görülüyor.

Mahkemeler işlerini açıkça adil ve profesyonel bir şekilde yaparlarsa, kararlarının seçmen nezdinde saygınlık kazanması daha olası. Mahkemeler gibi seçmenlerin çoğunluğu da komplo teorilerine ve “alternatif” gerçeklere direnebilmeli.

Bu, Trump'ın Cumhuriyetçilerin adaylığı için favori olmaya devam ettiği ve 2024 seçimlerinde Başkan Joe Biden ile baş başa kaldığı ABD'de kesin bir şey olmaktan uzak görünüyor.

Trump ve Johnson vakaları, ABD ve İngiltere kıyılarının çok ötesinde bir öneme sahip. Dünyanın her yerindeki otokrasilerle mücadele eden insanlara hayati mesajlar sunacak nitelikte. Amerika ve İngiltere'nin, siyasi liderlerden hesap sorulduğu ve hukukun üstünlüğünün bir efsane değil gerçek olduğu bir sisteme sahip olduklarını göstermeleri gerekiyor.


Bu yazı 13 Haziran 2023 tarihinde Financial Review’de, “Trump, Johnson and a trial for the rule of law” başlığıyla yayınlandı. Çeviride kısaltma ve editoryal düzenleme yapılmıştır.

GIDEON RACHMAN

Financial Times'ın dışişleri baş yazarı