×
ABD

ANALİZ

Dengeler Değişirken: Amerika Orta Ölçekli Güçlerle Nasıl İlişki Kurmalı?

ABD, aralarında Türkiye, Hindistan ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin bulunduğu orta güçlerle nasıl ilişki kurmalı? Bu ülkelerin Çin ve Rusya gibi revizyonist ülkelerin “tek kutuplu bölgesel düzen” arayışlarına yönelmemeleri için ne yapmalı?
SON DÖNEMDE ABD’nin uluslararası liderliğine meydan okuyan rakip devletlerin oluşturduğu koalisyon, Washington için orta ölçekli güçlerle ilişkileri tekrar gözden geçirmeyi, bu güçlerle sağlıklı ilişkiler geliştirmeyi ve karşılıklı bağlılıkları güvence altına almayı vazgeçilmez hale getiriyor. Bu orta güçteki ülkeler, ABD ile kendiliklerinden ittifaklar geliştirmeyecekler. Dahası Washington’ın küresel gücünün zayıfladığı ve kendi ulusal çıkarları için ortaklarını sistematik olarak aldattığına yönelik iddialar etrafında revizyonist ülkelerin ittifak oluşumlarını daha cazip bulabilirler. 

Amerika’nın küresel rakipleri, tek kutupluluğun yerine, devletler arasındaki egemenliği ve gücü görünürde eşitleyen "çok kutuplu bir dünya" inşa etmeye çalışıyor. Çin ve Rusya'nın Şubat 2022 zirvesinde yaptıkları ortak açıklamada ifade edildiği şekliyle "uluslararası ilişkilerin demokratikleştirilmesi" yönündeki revizyonist çağrı, özellikle küresel kurumlar üzerindeki etkilerini en üst düzeye çıkarmayı amaçlayan orta güçte ülkeler için ilgi çekici.

Bununla birlikte, orta güçteki ülkeler kendilerini günümüzün baskın büyük güçleriyle aynı seviyeye yükselterek nüfuzlarını genişletmeyi arzularken, Amerika'nın küresel rakipleri, küresel çok kutupluluğun kademeli olarak uygulanmasını öngörüyor. Çin ve Rusya’nın savunduğu çok kutuplu dünya, esas olarak günümüzün” orta güçleri”nin egemenliğini uzun vadede baltalayan bölgesel tek kutupluluk alanlarıyla tanımlanan bir dünyayı ifade ediyor.

Bu nedenle Amerika'nın bölgesel entegrasyonların geliştiği bu yeni dönemde temel stratejisi, küresel çok kutupluluğun merkezi orta güçlere yönelik tehlikelerini ortaya koymak olmalı. Ayrıca yükselen küresel güçlerin bölgesel tek kutupluluk politikalarına karşı, kurala dayalı uluslararası düzeni sürdürebilmek için dengeleyici bir güç olarak hareket etmek etmeli. [Bunun için de öncelikle orta ölçekli güçlerle, onların ulusal çıkarlarına daha fazla saygı gösteren yeni bir ilişki modeli geliştirmek zorunda.]

Alternatif Bölgesel İttifaklar: Yeni Bir Küresel Güç Arayışı

1990'larda Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından eski Rusya Dışişleri Bakanı Yevgeny Primakov, Rusya'nın ve Batılı olmayan diğer güçlerin etkili bir rol üstlendiği çok kutuplu bir dünya düzenini savunan Primakov Doktrini'ne ilham verdi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un bu doktrine duyduğu hayranlık, Kremlin'in 2008'de Gürcistan'ı işgali ve 2014'te Kırım'ı ilhakı gibi bir dizi bölgesel saldırganlık politikaları için fikri bir zemin oluşturduğu aşikar.

Daha sonraki Rus stratejik belgeleri, Moskova'nın çok kutuplu düzeni sürdürme politikalarının ve bu noktada üstleneceği rolün önemini vurguladı. Rusya'nın 2020 Ulusal Güvenlik Stratejisi, Kremlin'in yararlanabileceği “dünya düzeninin yapısındaki değişiklikleri” vurguluyor ve 2023 Rusya Dış Politika Konsepti, Moskova'nın “küresel güç dengesini sürdürme ve çok kutuplu bir uluslararası sistem inşa etme hedefine dayanan tarihsel misyonunu” vurguluyor.

Bu çabalar sonuçta, Moskova'nın komşularının siyasi ve ekonomik olarak Kremlin'e ayrılmaz biçimde bağlı olduğu, Rusya'nın eski Sovyet hegemonyasının yeniden sağlamlaştırılmasına varıyor. Rusya, Kazakistan, Beyaz Rusya, Kırgızistan, Ermenistan'ın oluşturduğu, ayrıca Özbekistan, Küba ve Moldova'nın gözlemci olarak bulunduğu Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) kendisini açıkça "bölgesel ekonomik entegrasyona yönelik uluslararası bir örgüt" olarak tanımlıyor. Görünüşte paradoksal olan bu tanım, küresel tanınma ve bölgesel düzeyde kalma arasındaki gerilimin altını çiziyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, her iki hedefi de eş zamanlı olarak takip ediyor. Zira Putin, Asya'daki ülkeleri ittifaka dahil etmeyi, böylelikle de hem Rusya'yı bölgesel ittifakın başında tutarken hem de Rusya’nın uluslararası erişimini genişletmeyi amaçlıyor.

Pekin'in büyük stratejisi de benzer şekilde çok kutuplu bir güç dağılımını kolaylaştırmaya odaklanıyor. Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) 18. Ulusal Kongresi'nde eski ÇKP genel sekreteri Hu Jintao, uluslararası sistemin "derin ve karmaşık değişiklikler" geçirmekte olduğunu ve "çok kutupluluk ve ekonomik küreselleşmeye yönelik küresel eğilimin derinleştiğini" öne sürerek "İnsanlığın Ortak Kaderi Topluluğu" adlı bir yapının oluşturulması çağrısında bulundu. Bu topluluk, o zamandan beri ÇKP tarafından ilan edilen Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) dış politikasını karakterize etmek üzere siyasi bir slogan olarak kullanılıyor. Bu politika, Çin'in uluslararası düzeni kendi dünya görüşüne uygun olacak şekilde yeniden şekillendirmedeki benzersiz rolünü ilan eden bir politika. Bu düşünceden yola çıkan Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, yaptığı bir konuşmada Çin’in "dünya üzerinde çok kutuplu düzeni" sağlamadaki rolünü teyit etti. Başkan Xi, Merkezi Dışişleri Çalışma Konferansı'na katılarak üyelerine "büyük güçler arasındaki ilişkilerin derinlemesine ayarlanması eğilimine dikkat etmeleri" çağrısında bulundu.

Çin'in Kuşak - Yol Girişimi (BRI), esas olarak Rusya’nın bölgede geliştirdiği Avrasya Ekonomik Birliği (AEB)'yi yansıtıyor ancak uluslararası bölgeselcilik kavramını daha iddialı bir düzeye taşıyor. Kuşak – Yol Girişimi’nin en önemli vaatlerinden biri, "gelişmekte olan ülkeleri uluslararası işbölümü ve işbirliğine" teşvik ederken, "bölgesel ekonomik ve ticari entegrasyon için fırsatlar yaratmak". Pekin, yardım ettiği ülkelerin ekonomi, finans ve teknoloji alanlarında Çin'e bağımlılığının artması ve kendi özerk bölgesel nüfuz alanlarını yaratma konusunda cesaretlerinin kırılması durumunda, “sömürüye dayalı kalkınma projelerinden” en fazla faydayı elde edecek.

Çin hükümetinin aracılık ettiği son Suudi-İran “ateşkesi”, Pekin'in İran ve Suudi Arabistan'ın bölgesel hırslarından yararlanarak uluslararası diplomasiyi düzenleme girişiminin bir örneği. Pekin, esas olarak Riyad ve Tahran'ın dış politikaları üzerindeki nüfuzunu güçlendirmeye yönelik daha geniş bir kampanyanın parçası olarak, “bölgesel bir güç komisyoncusu” rolünü üstlenmek için devreye girdi. Pekin bu girişimiyle Orta Doğu'da bölgesel anlaşmazlıkların çözümünde Çin'e güveni teşvik edecek yeni bir “merkez-çevre”, “merkez-bağımlı birim” dinamiği yarattı.

Hindistan, Türkiye ve Suudi Arabistan

Son dönemde ABD'nin geleneksel müttefiki Suudi Arabistan, güvenlik garantilerini ABD'ye vermek yerine daha güvenli bir alternatif olarak İran'la yakınlaşmayı tercih ediyor. Zira Riyad, değişen küresel güç dengesi bağlamında ABD’yi giderek güvenilmez bir aktör olarak algılamaya başladı. Amerika'nın bölgeden çekilmesinin getirdiği güvensizliklerin farkına varan Riyad'ın terk edilme korkusu, Amerika'nın bölgesel üstünlüğünün zayıfladığına dair kanıtlarla birleşince, Suudi Arabistan kaçınılmaz olarak küresel çok kutupluluk fikrini benimsemeye yöneldi.

Çin'in bölgesel düzeyde tek kutupluluğu ilerletme stratejisinde en çok Hindistan kaybedecek. Hindistan’ın savunma harcamaları, bölgedeki (Çin'den sonra) en yüksek ikinci harcama. Hint-Pasifik'teki mevcut ticaret akışının sürdürülmesinde muazzam bir payı var. Ayrıca demografik olarak Çin'i şimdiden geride bırakmış durumda. Bu kapsamda Hindistan hükümeti, 2019 Ulusal Güvenlik Stratejisi'nin açılışında milliyetçilik ve mezhepçiliği kapsamlı bir şekilde tartıştıktan sonra bütün bir bölümü "güvenli bir mahallenin sağlanmasına" ayırdı. Bu yaklaşım, Hindistan'ın, yirmi birinci yüzyılın başında Orta Doğu'yu istikrarsızlaştıran bölgesel çatışmaların dış güçler tarafından değil bölgedeki halklar tarafından çözülebileceğini savunan politikasının bir göstergesi.

Belgede Hindistan, Çin'in Hint-Pasifik'teki "artan iddialılığına" ve "borç tuzağına" yanıt olarak "ekonomik büyümenin Güney Asya'da daha fazla refahın itici gücü olabileceği ve bölgesel işbirliğinin artmasına yol açabileceği" yönündeki umudunu dile getiriyor. Eğer Çin gerçekten çok kutuplu bir dünya isteseydi, Hindistan küresel sahnede eşit şekilde temsil edilirdi. Ancak bu açıkça ÇKP'nin hedefleriyle uyumlu değil

Diğer taraftan Büyük Avrasya'da Türkiye, “Batı'la uyuma dayalı siyaset stratejisinin geleneksel yolunu izlemek ile özerk bir şekilde kendi ulusal hedeflerini takip etmek arasında kritik bir kararla karşı karşıyaydı. Ankara, coğrafi çevre bölgelerinde kendi bölgesel hedeflerini proaktif bir şekilde ileri sürerek ikincisini seçti. Ankara’nın bu stratejisi, İdlib’te güçlü bir askeri varlığın sergilendiği, Dağlık Karabağ'daki savaşta Azerbaycan'a askeri yardımın sağlandığı ve İkinci Libya İç Savaşı'nda Ulusal Mutabakat Hükümeti adına hava ve silah desteği sağlamak için askeri birliklerin görevlendirildiği dış politika adımlarıyla kanıtlanıyor. Bu adımlara ek olarak, jeopolitik önceliklerinde Batı'nın desteğinin olmadığını kabul eden Ankara, siyasi ilişkilerinde zımni onay sağlamak için Moskova ile hassas bir dengeleme hamlesi yürüttü. Ayrıca bölgede etkili olan küresel çok kutupluluk vizyonunu ve retoriğini de benimsedi.

Hindistan, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi orta güçler için “çok kutuplu dünya” kavramı, özellikle büyük güçler arasındaki rekabetin arttığı bir ortamda, siyasi ve ekonomik nüfuzu artırma adımları açısından oldukça cazip bir olasılık sunuyor. BRICS üyelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) beyan ettiği gibi, günümüzün revizyonist büyük güçleri “egemen eşitlik, güven ve bütüncül güvenlik ilkelerine dayanan çok kutuplu bir sisteme doğru ilerleme” niyetlerini bir kez daha teyit ettiler. Ulusal çıkarlarının ABD öncülüğündeki, kurala dayalı uluslararası düzenin sınırları içinde yeterince karşılanmadığını düşünen merkezi orta güçler için, bu tür ilkelerin en azından pasif rızayı ve en fazla aktif uyum ve desteği ortaya çıkarması muhtemeldir.

Gelinen noktada Washington artık küresel çok kutupluluğun tehlikelerini kibir belirtileri göstermeden orta güçteki ülkelerle konuşmak zorunda. Bu çabayı üstlenirken yurt dışına seyahat eden Amerikan delegasyonları, “çok kutuplu dünya”nın bölgesel ölçekte orta ve küçük güçlere daha fazla refah ve egemenlik sağlayacağı yönündeki revizyonist anlatının eksik taraflarını, hatta bu anlatanın barındırdığı tehlikeleri, gizlediği yeni güç oluşumlarını ortaya koymalıdır. Dahası, Dışişleri Bakanlığı ve Beyaz Saray yetkilileri, Batı liderliğindeki hakim güç dağılımının, yalnızca küresel çok kutuplu alternatifinden daha fazla istikrar ve refahı teşvik etmekle kalmayıp, aynı zamanda orta ve küçük güçler için egemenlik ve kendi kaderini tayin ilkelerini daha etkili bir şekilde desteklediğini ortaya koymalı. Bunun için de ABD yönetimi, politik retorikler yerine, güvenlik ve kalkınma için her ülkenin ulusal çıkarlarına uygun yeni teşvikler, alternatifler, yeni ilişki modelleri geliştirmelidir.

Tarafsız devletlerin temsilcileriyle yapılan görüşmelerde Amerikalı yetkililer, Çin'in Kuşak-Yol ve Rusya liderliğindeki AEB girişimlerinin, esas olarak Pekin ve Moskova'nın zirvede olduğu, dünyayı bölgesel tek kutupluluk alanlarına bölmeyi hedefleyen girişimler olduğunu ortaya koymalıdır. ABD'nin Kuzey Amerika üzerindeki gücünün azaltıldığı, Çin ve Rusya'nın ise "egemen eşitlik" adına dengesiz bölgesel ittifaklardan orantısız fayda elde ettiği bir uluslararası sistem, orta güçler için tehlikelidir.

Bu tür bir yeni siyaset stratejisi, Washington'un mevcut riskten korunmak üzere orta ölçekli güçlerle işbirliğini derinleştirmesi için yeni fırsatlar yaratacak ve muhtemelen orta güçleri Pekin ve Moskova'ya geri dönülemez bağımlılıklar geliştirmekten vazgeçirecektir. Sonuçta Batı'nın jeopolitik rakiplerinin meydan okumalarına karşılık verebilmesi, öncelikle ve çoğunlukla tarafsız orta büyüklükteki güçlerin ittifakına bağlı. Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ve Çin'in ekonomik yükselişinin Amerikan liderliğindeki küresel düzene karşı getirdiği varoluşsal meydan okuma, çok kutuplu diplomasi söylemine karşı çıkmayı ve orta güçlerin desteğini [onların ulusal çıkarlarına saygı duyarak] güvence altına almayı acil ve zorunlu bir görev haline getirdi.


Axel de Vernou  ve Will Kielm tarafından kaleme alınan bu yazı, 24 Ağustos 2023 tarihinde, “National Interest”te, “An American Grand Strategy for Middle Powers” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.