×
AVRUPA

ANALİZ

Avrupa Birliği’nin Göçle İmtihanı

Avrupa Parlamentosu seçimleri yaklaşırken göç karşıtlığı büyüyor ve popülist milliyetçi, radikal sağ partilere destek de giderek artıyor. Sağa kayışın önlenebilmesi için göç sorununa kalıcı bir çözüm bulunması gerekiyor. AB ise yeni bir iltica sistemi üzerinde henüz uzlaşmış değil.
FEDERAL ALMANYA Hükümeti, aylar sonra göç politikasında daha sıkı önlemlerin alınmasını öngören Avrupa Birliği İltica Reformuna onay verdi. Üzerinde çalışılan düzenlemenin, 2024’teki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinden önce kabul edilip edilemeyeceği henüz kesin değil. Ancak birçok Avrupa Birliği (AB) ülkesinde göç ve mültecilere karşı bir havanın hâkim ve popülist milliyetçi, radikal sağ partilerin revaçta olması karar vericiler üzerinde baslı oluşturuyor. Göç sorununa kalıcı çözüm bulunamaması durumunda, önümüzdeki yıl yapılacak olan AP seçimlerinde ana akım-merkez sağ ve sol partilerin hezimete uğraması güçlü bir olasılık. 

Reform paketinin içeriği üzerinde AB Konseyinin, AB Komisyonunun ve AB Parlamentosunun mutabık kalması gerekiyor. Yasanın AB Parlamentosu seçimleri öncesine yetiştirilmesi büyük ölçüde bürokrasinin çalışmasına bağlı. 

Öte yandan birçok AB ülkesinde aşırı-sağ ve sağ-popülist partiler yükselişte ve gündemlerinin baş köşesinde göç ve mülteci sorunsalı duruyor. Muhtemelen gelecek yıl yapılacak olan seçimlerin ana konusu da göçmen ve mülteciler olacak. Yükselen sağ hem söz konusu ülkelerin iktidarları hem de AB’nin geleceği ve Avrupa Birliği ülkeleri içindeki göçmen ve mülteciler için ciddi bir meydan okuma ve tehdit içeriyor. Göç ve mültecilik sorununun gelmiş olduğu nokta güçlü ve etkin, ancak göç karşıtlığını meşrulaştırmayacak bir düzenlemeyi gerektiriyor. 

Göç ve Mülteci Karşıtlığı Artıyor

DeutschlandTrend’e göre, Almanların çoğu federal hükümetin göç ve mültecilik politikasından memnun değil. Nüfusun neredeyse üçte ikisi, ülkeye daha az mülteci kabul edilmesini istiyor. Sadece Almanya’da değil, AB’nin birçok ülkesinde göç ve sığınma/iltica konusunda genel bir kuşkuculuk mevcut ve güçleniyor. Bununla bağlantılı olarak demokrasinin işleyişine ve federal hükümete duyulan memnuniyetsizlik de artıyor. 

Almanların yüzde 78’i mültecilerin topluma ya da işgücü piyasasına entegrasyonunun oldukça zayıf ya da çok zayıf olduğunu; yüzde 68’i Almanya’nın göçten olumsuz etkilendiğini düşünüyor. Çoğunluk, göçün ve mülteci akınının sınırlandırılmasına yönelik tedbirlerden yana: Almanların yüzde 82’si daha sıkı sınır kontrollerinden, yüzde 77’si Afrika ülkeleriyle mülteci anlaşmaları yapılmasından, yüzde 69’ı ise Cezayir, Fas ve Tunus gibi ülkelerin güvenli ülke olarak sınıflandırılmasından yana. 

Ancak Tunus ile AB arasında imzalanması planlanan göç anlaşması, Cumhurbaşkanı Kais Saied’in AB Komisyonu tarafından açıklanan mali yardımı reddetmesinin ardından çöküşün eşiğine geldi. Temmuz 2023’te, kaçakçılara ve yasadışı geçişlere karşı daha güçlü tedbirler karşılığında Tunus’un 900 milyon avro mali yardım almasını öngören bir mutabakata varılmıştı. AB Komisyonu böylece Tunus üzerinden İtalya’ya gelen düzensiz göçü azaltmayı amaçlıyordu. Bu bağlamda Türkiye ile AB arasında 2016 yılında uzlaşılan göç mutabakatının yenilenmesi de gündemde. Karşılığında Türkiye’ye vize kolaylığı ve iş göçü kotası, çok sayıda mültecinin AB’ye alınması ve Türkiye’ye mülteciler için kullanılmak üzere finansal destek önerilebileceği konuşuluyor uzman çevrelerde.

AB İçinde Fikir Ayrılıkları

Göç ve mültecilik krizi düzensiz göçün ve ilticacı başvurularının artmasıyla yeni bir boyut kazandı. İtalya, uzun bir süredir Almanya’ya kaçan göçmenleri geri almayı reddediyor ki Dublin kuralları uyarınca bunu yapmakla yükümlü. Bu nedenle Almanya Federal Hükümeti de İtalya’dan gönüllü mülteci kabulünü askıya aldı. Oysa Haziran 2022’de aralarında Almanya’nın da bulunduğu bazı AB ülkeleri Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ulaşan mültecileri gönüllü olarak kabul etme kararı almıştı. Gönüllü kabul, Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin yükünü hafifletmek amacıyla bundan önce de mevcuttu. 

İtalya mültecilerin koşullarını ağırlaştırmaya devam ediyor. Gelecekte, iltica başvuruları reddedilen göçmenler sınır dışı edilme sürecinde gözaltına alınmaktan kaçınmak için 5.000 avro depozito ödemek zorunda kalacaklar. Almanya’nın mültecilere yönelik yardımları da Roma’da rahatsızlık yaratıyor. İtalyan hükümeti, Almanya’nın İtalya’da denizde zor durumdaki göçmenleri kurtaran yardım kuruluşlarına mali yardım planına da tepkili.

Mevcut göç ve mültecilik uygulamasının temel açmazı yükümlülük ve sorumlulukların eşitsiz dağılımı. Dublin sistemine göre mültecilerin ilk giriş yaptığı devlet genellikle sığınma başvurusunu işleme koymakla sorumludur. Ancak bu fiiliyatta uygulanmamakta, mülteciler iltica başvurusu yapmadan ikinci bir ülkeye geçmekte, buna da mültecinin ayak bastığı ilk devlet açık ya da örtülü destek vermektedir. 

AB ülkeleri arasındaki bu ve benzeri çıkar çatışmaları, AB İltica Reformu’nun tasarlanmasında en düşük ortak paydadan hareket edilmesine, yani mülteci göçünü caydırmaya odaklanılmasına yol açtı. Bu noktada, sadece kontrollerin komşu AB ülkelerine aktarılmasında değil, aynı zamanda dış sınırlardaki (yasadışı ve bazen şiddet içeren) geri göndermelerde (pushbacks) de artış yaşanıyor.

Almanya uzun süre AB İltica Reformu’nun ‘kriz yönetmeliğine’ karşı durmuştu. ‘Kriz yönetmeliği’, özellikle çok sayıda göçmenin iltica sistemlerine aşırı yüklenme tehdidi oluşturması halinde daha katı tedbirler alınmasını öngörüyor. Örneğin, insanların gözaltı benzeri koşullar altında alıkonulabileceği sürenin uzatılması gibi. Bu kriz mekanizması, İtalya ve Polonya gibi AB’nin dış sınırlarındaki ülkeleri rahatlatmayı amaçlıyor. Böyle bir durumda, mültecileri nasıl barındıracaklarına, besleyeceklerine ve iltica prosedürlerini nasıl düzenleyeceklerine karar verme konusunda daha fazla özgürlüğe sahip olacaklar.

‘Bu İşin Altından Kalkılamaz’ 

Polonya, Macaristan ve diğer Doğu Avrupa’daki AB üyesi devletler, sınır ülkelerine ya-sadışı yollardan gelen mültecilere kota uygulanmasını ve bunları almayı kabul etmiyor. Bu iki ülke son olarak Granada’daki (İspanya) AB Zirvesi’nde ortak bir göç bildirisini engelledi (6 Ekim 2023). Almanya ise İtalya’nın reddedilen sığınmacıların nereye gönderileceği konusunda daha fazla seçenek talep etmesine direniyor. Alman hükümeti diğer taraftan daha sert bir tutum takınması yönünde baskı altında.

Eylül ortalarında Fransız İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, İtalya’nın Akdeniz’deki Lampedusa adasına çıkan hiçbir göçmeni kabul etmeyeceklerini açıklamıştı. Fransa böylece göç politikasında katı bir pozisyonu tercih ediyordu. Bununla birlikte, misafirperverlik kültürünün hâkim olduğu bir ülke daha çökmüş oldu. Avrupa Birliği içinde birçok devlette bir dönüm noktası yaşanıyor. 

AB ülkelerinin acilen, devletlerarası dayanışmayı arttıracak ve mülteci ve göçmenlerin hayatlarını daha az tehlikeye atacak yeni bir iltica rejimine ihtiyacı var. Buna rağmen birçok üye ülke süreci bloke etme politikası izliyor. Bu durumda kısmen de olsa Brüksel’in payı var, zira mültecileri ‘hibrid tehdit’ veya ‘büyük tehlike’ olarak tanımlayan Brüksel’di. 

Avrupa genelinde mülteci politikası kısıtlayıcı bir yöne doğru eviriliyor. 2015 yılındaki mültecilik ve göç krizinde Almanya Şansölyesi Angela Merkel, “Başaracağız” şiarıyla hareket etmiş, açık kapı politikasından taviz vermemişti. Günümüzün göç ve mültecilik sorunu karşısındaki mottosu ise ‘Artık yapamıyoruz’a dönüşmüş durumda.

YAŞAR AYDIN

Sosyoloji ve ekonomi dalındaki lisans ve yüksek lisans eğitimini Hamburg ve Lancaster Üniversitelerinde tamamladı. Doktorasını Hamburg Üniversitesi’nden aldı. Uluslararası ilişkiler, jeopolitik, Türk ekonomisi ve dış politikası, milliyetçilik, göç ve diaspora konuları üzerinde çalışan Aydın’ın, bilimsel makaleleri dışında üç telif kitabı bulunuyor. Halen, German Institute for International and Security Affairs (SWP)/ Centre for Applied Turkey Studies (CATS) bölümünde görev yapmakta, Alman ve Türk gazetelerine yorumlar yazmaktadır.