×
AVRUPA

ANALİZ

Avrupa Birliği-Türkiye İlişkileri: Çıkmaz ve Çıkış Yolları

Avrupa Birliği (AB) Komisyonunun 2023 yılı Türkiye Raporu ışığında üç sorunun üzerinde duracağız: Türkiye, AB içinde siyasi aktörler ve uzman çevrelerde nasıl algılanıyor? Türkiye’nin AB üyeliği ihtimali var mı? Türkiye-AB ilişkilerine nasıl ivme kazandırılabilir?
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya gezisi öncesi Türk tarafında özellikle vize başvurularının kolaylaştırılması ve Türkiye–AB ilişkilerine ivme kazandırılması konularında birliğin lokomotif devleti Almanya’nın desteğinin kazanılması ümit ediliyordu. Ancak günübirlik ziyarette bu yönde olumlu bir gelişme sağlanamadığı anlaşılıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın AB üyeliğinin önemine vurgu yapmalarına, üyeliğin Türkiye’nin stratejik hedefi olduğunun altını çizmelerine rağmen herhangi bir ilerleme kaydedilebilmiş değil. AB perspektifinden bakıldığında ise yönetici kadrolarının büyük çoğunluğu Avrupa değer ve normlarından uzaklaşmış bir Türkiye tablosu ortaya çıkıyor. Yönetimin ve yargının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını tanımaması gibi tutum ve yaklaşımları “çatışmacı ve sistemik hasım Türkiye” imgesini besliyor. 7 Ekim Hamas saldırıları sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB ülkelerini İsrail’e verdikleri destekten dolayı sert bir biçimde eleştirmesi, Almanya gezisi akabinde de haçlı zihniyeti ithamında bulunması, AB–Türkiye arasındaki fikir ayrışmasının bir başka örneği.

Rakip Ülke Türkiye

Geçtiğimiz haftalarda yayınlanan AB Komisyonu, 2023 yılı Türkiye Raporu’nda Türkiye’nin önemi vurgulanarak ülkenin AB adaylığının sürdüğünün altı çiziliyor. Ancak hemen sonrasında ise Türkiye’ye yönelik kaygılar sıralanıyor. Rapora göre Türkiye AB’den uzaklaşmakta ve bunu tersine çevirecek bir dinamik ufukta görünmüyor. Rapordaki Türkiye’ye yönelik eleştiriler iç ve dış politika olmak üzere iki başlık altında ele alınabilir. İç politika ile ilgili eleştirilerin odağında Türkiye’nin demokratik kurumlarının işleyişindeki bozulmalar, demokrasinin aşınmış, yargı bağımsızlığının zayıflamış olması ve yürütmenin yargıyı araçsallaştırması yer alıyor.

Dış politikayla ilgili eleştirilerin başında ise hükümetin tek taraflı bir strateji izlemesi ve almış olduğu tutum ve kararlarla AB’nin öncelikleriyle uyuşmaması geliyor. Türk dış politikasının AB dış politikasıyla örtüşme oranı oldukça düşük, yüzde 10’larda seyrediyor. Örneğin Türkiye Hamas’ı terör örgütü olarak tanımlamaktan kaçınırken, AB İsrail yanlısı bir yaklaşım içinde. Bir başka anlaşmazlık ise Rusya konusunda yaşanıyor. Türkiye’nin Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını ve işgalini kınayan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun ES-11/1 sayılı kararına imza koyması, arabuluculuk çabaları ve Birleşmiş Milletler’le ortaklaşa kotarmış olduğu tahıl anlaşması Türk hariciyesinin artı hanesine yazılırken, Türkiye’nin Rusya’ya karşı uygulanan ekonomik yaptırımlara katılmaması da bir başka eleştiri konusu. 

Sonuç olarak 2023 raporu da Türkiye’nin AB ile müzakere sürecinde herhangi bir ilerlemenin mümkün olmadığını ortaya koyuyor. Birincisi Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımayı reddetmesi ve AB pozisyonunun tersine iki devletli çözümde ısrar etmesi ilerlemenin önündeki önemli engellerden. İkincisi AB–Türkiye ilişkilerinin ana çerçevesi artık üyelik perspektifi değil; ilişkilerin odağında mülteci sorunu, daha somut ifade edecek olursak 2016 yılındaki ortak mutabakatın güncellenmesi bulunuyor. Üçüncüsü AB’nin Gümrük Birliği antlaşmasının güncellenmesine dahi mesafe koyması, ilişkilerin içinde bulunduğu durumu bir başka açıdan gözler önünde seriyor. 

Bütün bu saydıklarımızdan şöyle bir tablo şekilleniyor: Türkiye artık yakın zamanda AB içinde düşünülmüyor, AB’nin önceliği Ukrayna ve Balkan ülkeleri. Türkiye ile köprüleri atmak istememelerini ise üç nedene bağlayabiliriz. Türkiye’nin istikrarsızlaşmasına katkı sunmamak; Rusya karşısında zayıflayarak dengeleyici bir güç olmaktan çıkmasına sebebiyet vermemek; Türkiye’nin askeri gücünün yanı sıra düzensiz göç ve mülteci hareketleri üzerindeki etkisine ihtiyaç duyulması. AB için Türkiye düzensiz göç hareketleri karşısında bir tampon ülke. Böylesi bir işle-vin AB üyeliği ile uyuşmayacağı ise ortada. Ayrıca Türkiye birçok strateji belgesinde, çözümleme ve yorumlarda örneğin Balkanlarda ve Doğu Akdeniz’de kâh AB için bir rakip ülke, kâh bir hasım güç olarak değerlendiriliyor.   
                                                                    
Neler Yapılabilir? 

AB’nin ilişkilerin bu noktaya gelmesinde payı olduğu yadsınamaz. Ancak asıl sorumluluk Türkiye hükümetinde. İçeride hukuk devletinden, demokratik standartlardan ve teamüllerden uzaklaşılması, tamamen hükümetin kararlarıyla ilgili bir durum. Bu konuda Brüksel’e sorumluluk yüklemek inandırıcı olmayacaktır. Dolayısıyla kördüğümü çözecek olan taraf yine Türk hükümeti. Ya ilerlemenin gerektirdiği adımlar atılacak ya da ilişkiler bu şekilde, düşük bir profilde, yani kısa vadeli bir perspektifle, transactional tarzda devam edecek. 

Bu karmaşık durumdan çıkmak için Türkiye'nin atabileceği beş adım mevcut: Birincisi yeniden reformist bir siyasete dönülerek demokrasinin ve hukuk devletinin yeniden düzenlenmesi, tahkim edilmesi. İkincisi ulusal çıkarları ötelemeyen, ancak NATO ve AB’nin önceliklerini de göze-ten bir dış politikanın izlenmesi. Üçüncüsü AB ile ilişkilerde üyeliğe odaklanılmasından vazgeçilmesi ve – üyelik perspektifinden uzaklaşılmış olmasından dolayı – yeniden güven tesisine yönelik adımların atılması, öncelikle çözüm vadeden meselelerin masaya yatırılması. Dördüncüsü öncelikli hedef olarak Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin öne çıkarılması. Beşincisi ise 2016 yılındaki göç ve mülteci mutabakatının yenilenmesinde kendi içinde tutarlı bir stratejinin oluşturulması ve buna göre hareket edilmesi gerekiyor. 

Bütün bunların akabinde Türkiye’ye AB üyeliğinin kapıları açılmayabilir. Hatta Türkiye’nin üyelik şartlarını yerine getirmesi durumunda dahi AB üyeliğinin kısa vadede gerçekleşmeyeceği aşikar. Özellikle AB’nin içinde bulunduğu sorunlar, birliğin derinleşme konusunda karşılaştığı zorluklar ve genişleme yönündeki çabaları Türkiye’nin kısa vadede AB üyesi olmasının önünde bir engel. Türkiye’nin AB’ye dahil olması – nüfusundan, askeri ve bölgesel siyasi gücünden dolayı – birliğin iki lokomotif ülkesi olan Fransa ve Almanya için göreceli bir güç kaybı anlamına gelecektir.

Ancak bütün bunlara rağmen Türkiye’nin üyeliğin şartlarını yerine getirmesini zorunlu kılan birçok neden de var. Türkiye’nin demokrasisini yeniden tahkim etmesi, hukukun üstünlüğünü sağlaması, insan hakları standartlarını yükseltmesi AB ile ilişkilerini pozitif bir çerçeveye oturtacaktır. Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler son derece önemli ve üyelik meselesine indirgenemez. Coğrafi yakınlık, ekonomik ve toplumsal bağlantılar Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin mevcut düzeyde bırakılmamasını dayatıyor. AB üyesi birçok ülke aynı zamanda NATO üyesi ve Türkiye’nin askeri müttefiki. Dolayısıyla Türkiye’nin üyelik şartlarını yerine getirmesi ve bu yönde harcanan çabalar hem müttefiklerle ilişkilere hem de Türkiye ekonomisine olumlu yansıyacak-tır. 

Otoriter bir rejimde ısrar ederek Avrupa ile ekonomik bütünleşmeyi derinleştirmek, Gümrük Birliği’ni güncellemek mümkün görünmüyor. Küresel değer ve tedarik zincirlerine katılım, Tür-kiye ekonomisi için hayati önem taşımaktadır. Bu doğrultuda Türk hükümeti, Avrupa ve Alman değer ve tedarik zincirlerinin yeniden yapılandırılmasından faydalanmak için aktif bir sanayi, ticaret ve konum politikası izlemektedir. Burada belirleyici olan faktör Türkiye'nin sadece kritik altyapıya, teknik ve mali kaynaklara sahip olup olmadığı değil. Asıl mesele hükümet bu hedeflere uygun bir siyasi iradeyi ortaya koyabilecek mi sorusudur. Özetle Türkiye günün sonunda dünyada şekillenmekte olan sistem mücadelesindeki yerini tayin etmek durumunda kalacaktır.

YAŞAR AYDIN

Sosyoloji ve ekonomi dalındaki lisans ve yüksek lisans eğitimini Hamburg ve Lancaster Üniversitelerinde tamamladı. Doktorasını Hamburg Üniversitesi’nden aldı. Uluslararası ilişkiler, jeopolitik, Türk ekonomisi ve dış politikası, milliyetçilik, göç ve diaspora konuları üzerinde çalışan Aydın’ın, bilimsel makaleleri dışında üç telif kitabı bulunuyor. Halen, German Institute for International and Security Affairs (SWP)/ Centre for Applied Turkey Studies (CATS) bölümünde görev yapmakta, Alman ve Türk gazetelerine yorumlar yazmaktadır.