×
ALMANYA

ANALİZ

Almanya’nın Çin ile İlişkileri: Muazzam Ekonomiden Belirsiz Geleceğe?

Ekonomik bağımlılık, jeopolitik kamplaşma ve insan hakları gibi kritik konu başlıkları, Almanya ve Çin arasındaki ticari ve siyasi ilişkilerin, son dönemde stres/basınç yükünü artıran temel fay hatlarını oluşturuyor.
BATI AVRUPA'DA gelişmiş bir ekonomi olarak Almanya, dünyada büyük bir ekonomik hacme sahip. Batı Blokunun ve Avrupa Birliği’nin (AB) bu ekonomik olarak lokomotif ülkesinin Çin’le görkemli ekonomik ilişkileri her geçen gün risklerle, hatta giderek tehditlerle çevreleniyor.

Zira iki ülke arasındaki ticaret hacmi 250 milyar avro civarında ve bu rakam kimi ülkelerin Gayri Safi Milli Hasılası kadar. Özellikle ticaret, enerji ve teknoloji alanlarında kayda değer bir iş birlikteliği mevcut.

Almanya; Çin'e yönelik stratejisinde, Çin'in büyüyen ekonomisinin potansiyeline odaklanmakta, nispeten siyasi işbirliğini ikincil kabul etmekte. Son dönemlerde hem Almanya içinde hem de dış basında tartışılan bir soru var: ABD, Çin’in küresel ekonomik liderliğe yürüyen ekonomik rakamları çerçevesinde bu ilişkiyi nasıl görüyor ve bu durum Almanya-Çin ilişkilerini (şimdi ve gelecekte) nasıl etkileyecek? Veya böyle bir ortamda Almanya Çin ile nasıl devam edecek?

2005-2021 yılları arasında Almanya şansölyesi olarak görevde olan Merkel döneminde Çin ekonomisinin hızla gelişmesiyle birlikte, Çin ile iyi bir ortaklığın nasıl kurulacağı Almanya'nın Çin'e yönelik stratejisinde baskın faktör haline geldi. Almanya’nın 2021'de genel seçimlerinde Scholz koalisyon hükümetinin iktidara gelmesiyle Çin politikasının değişmeye-ceğinin sinyalleri verildi. Özellikle Kasım 2022'de Scholz’un, Pekin'i iş dünyası temsilcilerinden oluşan geniş bir heyet ile ziyareti, bu ilişkilere verilen önemi de göstermişti. Fakat Rusya’nın Ukrayna İşgali ve Çin’le dayanışmaları, Çin’in artan küresel ekonomik ağırlığı vb. nedenlerle ABD’nin Almanya’ya bu ilişkileri daraltma telkini devam ediyor. 

Merkel hükümetleri ABD’den gelen bu yönlendirmeye uzun süre dayanabildi. Ancak Sosyal Demokrat Parti (SPD), İttifak 90/Yeşiller ve Hür Demokrat Parti’den (FDP), oluşan Scholz liderliğindeki koalisyon sanki farklı yöntemlere başvuruyor. Örneğin Japonya ziyareti gerçekleştiriliyor, alternatif olmasa da zararları giderici pazar bulma stratejisi de devreye alınıyor.

Çin’le olası bir gerileme, güçlü Alman ekonomisini, toplumunu ve iş insanlarını nasıl etkiler? Böyle bir ABD telkini, “derin Avrupa’ya operasyonun diğer bir ayağı mı? Son tahlilde, Almanya’da bu süreç Batı karşıtlığına mı yoksa Çin karşıtlığına mı evrilir? Yapay zekânın GPT 4 versiyonu bu konuda bir fikir sunar mı? Ama karşımızda çok yenilikçi analiz soruları üretecek küresel ve ikili bir politika denklemi mevcut.

Bu yazıda bu ilişkileri mercek altına alacağız.

***
Almanya’da Siyaset Bilimci Yasin Baş temelde ABD-Çin (-Rusya) arasında cereyan eden küresel rekabet ortamında Almanya’nın Çin politikasındaki olasılıkları şu şekilde okuyor: 

"Almanya’lı AB, Çin’in İpek Yolu Projesine Aralık 2022’de AB’nin Küresel Geçit ('Global Gateway') stratejisi ile cevap verdi. 2021’de ise ABD, İngiltere ve Avustralya AUKUS adında askeri bir ittifak ile Çin’i dengeleme işbirliğine başladılar. Çin veya Rusya ile sıkı bir bağı bulunan ülkeler de haliyle bu bağı gevşetmeliydi.

Almanya uzun yıllar Çin’i hem ticari bir ortak hem de ekonomik ve sistemik bir rakip olarak gördü. Bu rekabet özellikle Balkanlar ve Afrika kıtasında göze çarpmakla birlikte son zamanlarda Hint-Pasifik bölgesinde de kendini gösterir oldu. İhracat ağırlıklı bir ekonomiye sahip olan Almanya, yıllardır Çin’in küresel ekonomiye açılmasından en çok kâr elde eden ülkelerden biri konumuna geldi. Ancak yeni Alman hükümeti koalisyon görüşmelerinden beri ülkenin Çin stratejisini değiştirmek için çalışmalar yürütüyor. Hükümet, Çin’in ham maddelerine, bataryalarına ve yarı iletkenlerine olan bağımlılığı azaltmak için Pekin ile yeni bir ticaret politikası üzerinde de çalışmakta. Almanya bu bağlamda Çin’e olan bağımlılığın azaltılmasını ve tedarik yollarının genişletilmesini hedefliyor.

Güvenlik açısından kritik alanlarda Alman şirketlerin Çin yatırımlarını yakından izlediği de başka göze çarpan bir husus. Çin teknoloji şirketlerine (TikTok, Huawei vs.) getirilen kısıtlamalar, burada ilk akla gelenler. Almanya’nın Çin’e karşı elinde bulundurduğu kozlardan birisi de Çin’in bazı bölgelerde ‘insan hakları ihlalleri’ gerçekleştirdiği söylemi. Bunun gündeme getirilmesiyle de ithalat yasaklarının mümkün kılınması hesap ediliyor. 

Almanya, Çin ile gelecekteki işbirliğini Pekin’in, Berlin’in uygun gördüğü dış politika konseptine uymasına bağlı kılıyor. Almanya, Ukrayna’daki savaşa rağmen Çin’in Rusya ile yakın işbirliği içinde bulunmasından rahatsızlığını da gizlemiyor. Alman şirketlerin Çin pazarına olan bağımlılığının azaltılması için Çin’e karşı önlem olarak bu ülke ile rekabeti olumsuz etkileyen faaliyetlerine karşı yeni stratejiler geliştirmeyi hedefliyor. Çin’e yapılan ihracat, son 10 yılda Almanya’nın II. Dünya Savaşı sonrası en uzun ekonomik büyümesini desteklerken, Çin, 2016 yılında Almanya’nın en büyük ticaret ortağı olmuştu.

Alman yatırımcılar ve tüccarlar ilişkilerin daraltılmasını nereye kadar destekler, o da başka bir soru. Zira Çin’in Alman ekonomisi için olmazsa olmaz bir durumu söz konusu. Almanya ABD için Çin’e veda edebilecek güçte olup olmadığını gelecek dönem tecrübe edecek.” 

***
Almanya-Çin Ekonomik İlişkileri ve Politik-İnsani Düzlem

İki husus not edilmeli: Birincisi, Çin ekonomisi hızla gelişmekte ve Almanya'nın gerçek çıkarları doğrultusunda Çin ile ekonomik ve ticari iş birliğini bir şekilde sürdürmesi gerekiyor.
 
İkincisi, Rusya’nın Ukrayna İşgali, Almanya’nın Çin ile ilişkilerinde yeni tartışmalara neden oldu. Bu savaş, emtia bağımlılığının otokratik rejimler tarafından siyasi bir koz olarak nasıl kullanıldığını gösterdi.

Böyle bir ortamda Çin’in Tayvan ile çatışması, Alman ekonomisinde arz sorunları yaratacaktır. Almanya’nın Çin tartışması ABD’nin çıkarına görünmektedir. Hükümetin 2021 koalisyon anlaşmasında Avrupa Komisyonu'nun 2019 tarihli ifadesinde yer aldığı şekliyle AB'nin çok yönlü yaklaşımında ortaklık, rekabet ve sistemik rekabet boyutuna bağlı kalacağına yer veriliyor. Çin'in rolüne ilişkin ABD ve Almanya yaklaşımları arasında bir uyum var gibi görünse de iki ülkenin Çin yaklaşımları ciddi farklılıklar içeriyor. Almanya açısından Çin’in meydan okumasına bir uyarı varken, ABD ise Çin ile rekabetini dünya hegemonyasına bir tehdit olarak görmekte. 

Mevcut Alman hükümeti içerisinde “daha sert” bir Çin politikası izlenilmesi gerektiğini savunan ortak, Yeşiller Partisi. 

Ülkede aynı zamanda Alman kararsızlığı da hissediliyor. 

Diğer yandan, kimileri Almanya'nın Rusya konusunda “hepten reddedici” hatalarının Çin’de tekrarlanmaması gerektiğini savunuyor.

Diğer yandan Çin, Almanya'ya karşı ekonomik baskı tehdidini kademeli olarak artırıyor. AB, Sincan’daki (Doğu Türkistan) insan hakları ihlalleri nedeniyle dört Çinli yerel yetkiliye yaptırım uyguladıktan sonra, Mart 2021'de Pekin, Avrupalı şirketlere yönelik tüketici boykotu düzenledi. Boykot, özellikle Adidas firmasını etkiledi. Adidas ürünleri, Çin'deki büyük e-ticaret uygulamalarından kaldırıldı. Bu nedenle Çin’deki satışlarda önemli bir düşüş yaşandı. Ayrıca Çin, Tayvan'ın Vilnius'taki temsilini artırmasına izin verdiği için, AB üyesi Litvanya'yı cezalandırmak için yalnızca Litvanya ile ticareti kısıtlamadı. Başta otomotiv ve tarım sektörlerinde olmak üzere Alman şirketlerin, Litvanyalı firmalarla ticaret yapmaya devam etmeleri halinde Çin pazarına erişimlerini kaybedecekleri tehdidinde bulundu. Çin’in Alman şirketlerine ekonomik baskı uygulaması, açıkça Çin’in siyasi etkisinin bir parçası. 

Son tahlilde sadece ABD değil, Çin de Almanya’yı zorlamaya devam edecek gibi görünüyor.

***
Almanya’nın Çin Sınavı

Prof. Dr. İsmail Şahin bu konuda özellikle şu hususların önemli olduğunu tarafımıza bildirdi:

“Ekonomik bağımlılık, jeopolitik kamplaşma ve insan hakları gibi konu başlıkları, iki ülkeyi karşı karşıya getiren meseleler olarak öne çıkmaktadır. Alman ekonomisinin Çin ekonomisine git gide artan bağımlılığı, Alman kamuoyunun tartıştığı başlıklardan birisi. Çin ekonomisine bağımlılığı azaltmak ve bu bağlamda yeni bir ticaret politikasına yönelmek için Alman hükümetine baskı kurulduğu görülüyor. Özellikle Almanya’nın Rusya’ya bağımlılıktan dolayı yaşadığı enerji krizinin bu süreci tetiklediği anlaşılıyor. Bu nedenle Alman ekonomisi-nin tek bir pazara veya kaynağa bağımlı hale gelmemesi için Çin’e olan bağımlılığın azaltılması ve tedarik yollarının genişletilmesi yönünde ciddi bir arayış söz konusu. Dahası, Almanya hiçbir şekilde teknoloji liderliğini Çin’e kaptırma niyetinde değil. 

ABD ile Çin arasında jeopolitik kamplaşmanın büyümesi de Almanya’yı tedirgin eden konuların başında geliyor. Dolayısıyla Almanya, Çin politikasını ABD ile yakın bir şekilde koordine etmek istiyor. ABD’nin de isteği zaten bu yönde. Diğer taraftan Almanya’nın Çin’deki insan hakları ihlallerine rağmen ekonomik ilişkilere öncelik veren dış politika yaklaşımı ziyadesiyle eleştiriliyor. Bu eleştirileri önlemek için Almanya, Çin’den insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne uygun davranmasını talep eden ülkelerin başında geliyor. Böylece ‘Büyük resimde ABD ile beraber hareket ediyorum.’ diyor.

Almanya’nın ciddi bir eşikte durduğu çok açık. Ancak ilişkileri sadece siyasi hesaplar üzerinden planlamak da bir o kadar güç. Almanya’nın ticari ilişkilerini politikadan önde tutması buradan ileri geliyor. Alman Dış Ticaret Odası (AHK) verilerine göre, Çin’de 5 bin dolayında Alman şirketi faaliyet gösteriyor. Diğer yandan Almanya’da 1 milyonu aşkın istihdamın Çin ile yürütülen ticarete bağlı olduğu tahmin ediliyor. Bunun yanında otomobil devi Almanya’nın lityum bataryalar ile nadir toprak elementleri gibi önemli ham madde kaynaklarında Çin’e ciddi bir bağımlılığı bulunuyor, ki bunlar önemi giderek artan elektrikli otomobiller için son derece stratejik ürünlerdir. Bu nedenlerle, Almanya’nın Çin’e karşı strateji değişikliğine gitme girişimleri, Pekin tarafından ‘Soğuk Savaş’ zihniyeti olarak tabir edilirken, Alman iş dünyası da olası bir değişikliğin Alman ekonomisine ağır hasarlar vereceği ihtarında bulunarak Alman hükümetini uyarmaktan geri durmuyor.”

***
Sonuç

Almanya, Covid-19 pandemisi ve Rusya’nın Ukrayna İşgali gibi küresel krizlerin ortaya çıkardığı kimi bağımlılıklardan sonra dış politikasında kendine çeşitli dersler çıkarmaya veya ayarlar vermeye çalışıyor. Örneğin Çin konusunda, Rusya boyutunda yaşadığı, “Hepten kay-bediş!” durumunun tekrarına gitmek istemiyor. Bununla birlikte elbette Almanya, ABD’nin ve Batılı ülkelerin Çin kıskacından illa ki etkilenecektir; Çin pazarında kaybedeceğini hesap ettiği sektörel oranları belki Japonya, Hindistan, G. Kore, Avustralya gibi ülkelerdeki yeni pazarlarla kapatmayı planlayacak. Çin’in Batı cenahında en etkili oyuncusunu daimi olarak kaybetmesi, Çin kadar Almanya’yı da derinden etkileyecek. Bu kuantum dilimde 1 de olabilir 0 da; Einstein’in dediği gibi 1 ve 0’ın ortasında bir yerde de! Fakat küresel güç hesaplamalarının her bir değişkeninden etkilenecek bir gelecek, bu ilişkilerin de temel bir dinamiği halinde geldi. Hem de çoktan!

İSMAİL ERMAĞAN

Halen İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olan Prof. Dr. İsmail Ermağan, lisansını Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde, yüksek lisansını Hamburg Üniversitesi Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Bölümlerinde yaptı. Ermağan doktora derecesini Erfurt Üniversitesinin Max Weber Yüksek Araştırmalar Merkezi’nde aldı. Başlıca çalışma alanları şunlardır: Avrupa Birliği entegrasyonu, Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye-Almanya İlişkileri, Almanya’daki Türkler, Afrika, Latin Amerika ve Asya-Pasifik okumaları, göç ve göç yönetimi. Yurt içinde ve yurt dışında 70 civarında makalesi/kitap bölümü olan yazarın şu kitapları yayımlanmıştır: Almanya Türkleri’nin Uyum ve Ayrılım Eğilimleri; Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Üyeliği: Türk Partilerinin ve Avrupa Parlamentosundaki Partilerin Politikaları; Türkiye’nin Yönü Avrupa Birliği’ne mi: Türkiye’de AB Şüpheciliği; Türkiye’deki Sivil Toplum Örgütlerinin AB Üyeliğine İlişkin Davranışları; 21. Yüzyılda Uluslararası İlişkilerde Yeni Trendler: İnsanımız İlk 10 Yolunda mı?; Dünya Siyasetinde Almanya 1-2; Dünya Siyasetinde Latin Amerika 1-2; Dünya Siyasetinde Afrika 1-8; Dünya Siyasetinde Doğu Asya.