×
TÜRKİYE
16.01.2022

ANALİZ

Türkiye Ekonomisi: Heterodoks Zamanlar

Hükümet, zayıf bir TL’nin Türkiye ekonomisi için iyi olacağını, ihracatı artıracağını ve yatırımcıları çekeceğini savunuyor.
ZOR ZAMANLARDA, dayanacak bir şeylerin olması iyidir. Bir para birimi için bu, enflasyonu uzak tutabilecek bir merkez bankası veya gergin yatırımcılara güvence verecek istikrarlı ve öngörülebilir bir hükümet olabilir. 20 Aralık'ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye ekonomisini politikalarının neden olduğu krizden kurtarmak için alışılmışın dışında bir plan açıkladı. Hükümet, TL mevduat hesaplarını döviz kurundaki dalgalanmalara karşı koruma altına alan bir politikayı uygulamaya koydu.

Plan kısa vadede işe yaradı. Erdoğan'ın açıklamasından sonraki gün, lira rekor bir toparlanma kaydetti ve bir aylık kayıpları hızla geri aldı. Bu toparlanma rallisinde ana etken mevduat koruma programı kadar, daralan rezervlerinden lira almak için milyarlarca dolar harcayan merkez bankası oldu. Para biriminin toparlanması, ekonomiden kaynaklı derin bir siyasi sıkıntı içinde olan hükümet için önemli bir zaman kazandırdı. Ancak bu toparlanmanın Türkiye ekonomisine yönelik riskleri önemli ölçüde gizlediği hatta artırdığı söylenebilir.

Bu risklerin ilk kaynağı, hükümetin düşük faiz oranlarıyla ilgili ısrarlı politikası. Hükümet yıllardır, yerleşik ekonomi kurallarına karşı, düşük faiz oranlarının enflasyonu canlandırmak yerine düşürdüğü konusunda ısrar etti. Eylül ayından başlayarak, enflasyonunun %20'ye yaklaşmasıyla hükümet, merkez bankasını %19'dan %14'e düşürerek dört kez baz oranını düşürmeye teşvik etti. Bu bir para birimi çöküşünü tetikledi. Son toparlanma rallisinden sonra bile, TL 2021'de dolar karşısında diğer tüm para birimlerinden daha fazla, neredeyse %40, değer kaybetti.

Hükümet, zayıf bir TL’nin Türkiye ekonomisi için iyi olacağını, ihracatı artıracağını ve yatırımcıları çekeceğini savunuyor. Ancak yakın tarihli bir ankette, katılımcıların %94'ü TL’deki değer kaybının olumsuz etkilerine işaret ediyor. Yaklaşık üçte ikisi kredi almadan temel ihtiyaçlarını karşılayamadığını ifade ediyor. Daha da fazlası, enflasyon yükünün resmi olarak bildirilen orandan çok daha yüksek ve ağır olduğunu düşünüyor.

Hızla yükselen gıda ve enerji fiyatları, özellikle kazançlarının büyük bir kısmını temel ihtiyaçlar için harcayan yoksul kesimi çok etkiledi. Reel ücretler düştü. Erdoğan'ın iktidardaki ilk on yılında büyüyen Türkiye'nin orta sınıfı şimdi küçülüyor. İstanbul’da bir restoranda çalışan bir şef, ilerleyen günlerde aşırı pahalanacağı düşüncesiyle Eylül ayında, bebek bezi stoklamak için nakit kredi kullandığını söylüyor. O günden bu yana fiyatlar iki katından fazla arttı.

TL’yi kurtarma planı aslında tasarruf sahipleri için dolaylı bir faiz artışını ifade ediyor. Plana göre, hükümet, para biriminin "sert" para birimlerine karşı değer kaybı, bankaların sunduğu faiz oranını aştığında, sabit vadeli lira mevduat sahiplerine tazminat ödeyecek. Örneğin, dolar liraya karşı bir yılda %30 güçlense, yıllık %14 faizli bir bankada hesabı bulunan mevduat sahibi, Türkiye hazinesinden ek %16 alacak. Yani vergi mükellefleri, mevduat sahiplerini kurtaracak.

Kurtarma planı, bankalara kaçışı önlemeye yardımcı oldu. İnsanlar, birikimlerini rekor bir hızla dolara çevirerek liranın düşmesine katkıda bulundu. Ülkenin mevduatlarının %60'ından fazlası artık yabancı para birimlerinde tutuluyor. Bazıları Türkiye bankalarından tamamen kaçmayı düşünüyordu. İstanbul'daki Spinn Consulting'in kurucu ortağı Özlem Derici Şengül, “İnsanlar bankacılık sistemine olan güvenlerini kaybetmeye başlamıştı. Karar bunu durdurdu.” diyor.

Aralık ayının başından bu yana, Türkiye'de merkez bankası para birimini desteklemek için en az 20 milyar dolarlık döviz rezervi kullandı; bazen doğrudan kendisi, bazen de devlete ait ticari bankalar aracılığıyla. Erdoğan'ın açıklamasını izleyen iki gün içinde bankalar 7 milyar dolar değerinde lira satın aldı.

Etkinliğinin yanı sıra yeni plan, kamu maliyesi için büyük bir risk oluşturuyor. Türkiye'nin yaklaşık 300 milyar dolarlık özel tasarruflarının büyük bir kısmı garantili mevduatlara taşınırsa, keskin bir şekilde düşen para birimi devleti yüz milyarlarca liralık bir zorluğun içine sokabilir. Merkez bankasının eski baş ekonomisti Hakan Kara, “Sistem bir döviz kuru veya risk-prim şoku ile karşı karşıya kaldığında çökebilir” diyor.

Ortodoks ekonomi kuralları, enflasyonu düşürmek ve döviz kurlarını istikrara kavuşturmak için faiz oranlarının yükseltilmesini isterdi. Ama şu anda bu her zamankinden daha az olası görünüyor. Hükümet, ekonomistlerden ve iş dünyasından gelen bu yönde taleplere karşı mevcut duruşunu savunmak üzere faize karşı İslami emri hatırlatıyor.

Eski bir merkez bankası başkanı olan Durmuş Yılmaz, hükümeti ülkeyi uç fikirler için bir "laboratuvara" çevirmekle suçladı. Öte yandan 23 Aralık'ta düzenlediği basın toplantısında Vladimir Putin [ortodoks çizgide durarak], Rus merkez bankasının son faiz artışlarını “Onlar olmasaydı ‘Türkiye gibi olabilirdik’” sözleriyle savundu.


Bu yazı 01 Ocak 2022 tarihinde Ekonomist’te “Smoke, mirrors and lira” başlığıyla yayınlandı. Bölümler halinde çevrilen yazıda editoryal düzenleme yapılmıştır.