×
EKONOMİ
21.01.2022

ANALİZ

Devlet ve İş Dünyası: Yeni Müdahalecilik Çağına Hoş Geldiniz!

Uzun bir liberalleşme döneminden sonra devlet geri döndü. Ancak bu dönüş, yeni müdahale biçimlerini de beraberinde getiriyor.
TARİH GİBİ, kapitalizm de tekerrür etmez, fakat kafiyelidir. Daha serbest girişim dönemleri, yerini daha müdahaleci durumlara bırakır. Değişim bazen dışsal nedenlerden (savaş, salgın) bazen de aşırılıkların (finansal çöküş, buhran, stagflasyon) yol açtığı krizden sonra gelir. Yine de değişim periyodu zaman ve mekan olarak düzensizdir; on yıldan on yıla veya ülkeden ülkeye farklılık gösterir.

1945'ten sonra Amerikalılar, tarihçi Alan Brinkley'in dediği gibi, “Devlet gücünün yalnızca yardım etmek için değil, mahrum etmek için de kullanılabileceğini” fark ettiler. Batı Avrupa'nın karma ekonomileri, kısmen bir savaş bakiyesi olarak, kısmen de komünizmi savuşturmak için merkezi planlama aygıtlarını benimsedi. Margaret Thatcher 1980'ler İngiltere'sinde sendikalarla ve özelleştirilen devlet şirketleriyle uğraşırken, Fransa'da François Mitterrand “kapitalizmden kopma” ve bankaları, büyük firmaları kamulaştırma sözü veriyordu. Pekin'de Deng Xiaoping Çin kolektivizmini ortadan kaldırırken, Tokyo'da sözde serbest piyasa hükümeti, ulusal firmaları desteklemek üzere Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanlığı'nı kullanıyordu.

Bugün kapitalizmin sergilediği dalgalanmaların zamanlamasını tahmin etmek çok kolay değil. Küreselleşme dünya pazarlarını birbirine bağlarken, hükümetlerin daha senkronize bir şekilde hareket etmiş olduklarını söylemek mümkün. 1990'larda Sovyet komünizminin çöküşü, onun komuta-kontrol modelinin iflasını ortaya çıkardığında, hükümetler büyük ölçüde iş dünyasından çekildiler. Şimdi devlet yeniden dönüyor. Refah devleti genişledikçe kamu harcamaları artıyor. Hükümetler, özellikle iş dünyasına patronluk hedefinde. Ve bu patronluk, eski yöntemlerle olduğu kadar yeni biçimlerle de kendini gösteriyor.

Bu sürecin ilk dalgaları on yıl önce ortaya çıktı. 2007-09 mali krizi, pek çok insanı piyasaları kendi haline bırakmanın yıkıma yol açabileceğine ikna etti. Özgür dünyanın büyük bölümündeki durgun reel ücretler, piyasanın sıradan insanlara hizmet etmediği, aksine özellikle servet konusunda çok fazla eşitsizliğe yol açtığı algısını pekiştirdi. 2016'da Brexit ve sonrasında Donald Trump'ın başkan seçilmesi, çok fazla insanın küreselleşme dalgasından rahatsızlık duyduğunun kanıtı oldu. Piyasaların iklim değişikliğini önleme konusundaki isteksizliği veya yetersizliğiyle ilgili artan endişeler, daha yeşil enerjiyi teşvik etmek için daha fazla devlet katılımı taleplerini körükledi. Benzer endişeler, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'i kendi kendine yeterlilik ve “ortak refah” için yürüttüğü kampanya konusunda motive etti.

Jeopolitik rekabetin yeniden su yüzüne çıkması ve bu rekabetin liberal demokrasileri Çin rejimiyle karşı karşıya getirmesi, hükümetleri, ticari çıkarları ulusal stratejik çıkarlarla uyumlu hale getirmeye sevk etti. Ve bu daha Covid-19'un (sokağa çıkma yasaklarından kurtarmalara, aşı yönlendirmelerinden maske talimatlarına kadar) hükümetlerin kurumsal işlere karışmasını seçmenlere ve onların siyasi temsilcilerine hiç olmadığı kadar haklı göstermesinden önceydi. Bir varlık yöneticisi, dünyanın “hükümetlerin giderek kararsız ve inatçı bir hal alan seçmenlere karşı daha duyarlı olmasını gerektiren bir siyasi döngüye” girdiğini söylüyor. Sonuçta kamuoyu genel olarak iş dünyasının aleyhine döndü.

Patronlar ve büyük yatırımcılar kısmen içtenlikle kısmen pragmatik bir yaklaşımla kapitalist modeli yenileme ihtiyacını kabul ediyor. Amerika'nın en büyük bankası JPMorgan Chase'in CEO'su Jamie Dimon, Amerikan rüyasının "yıpranması"yla ilgili endişelerini dile getiriyor. Dünyanın en büyük yatırım fonu Bridgewater'ın kurucusu Ray Dalio, aşırı borçlanmayı önlemek üzere, üretkenliğe ve seçmen kutuplaşmasına işaret ederek “kapitalizm için reform” çağrısında bulunuyor. Süpermarket devi Walmart'ın patronu Doug McMillon, kapitalizmi “yeniden icat etme zamanı”ndan bahsediyor. İngiliz-Hollanda merkezli gıda ve temizlik ürünleri grubu Unilever’in eski başkanı Paul Polman, kapitalizmi “kurtarmak” istiyor.

Yine de bir noktadan bakıldığında, kapitalizm güçlü ve sağlıklı görünüyor. Marx'a meraklı 20. yüzyıl atalarının aksine, günümüz hükümetleri üretim araçlarının ortak mülkiyetinden çoğunlukla kaçınıyor. 1990'dan 2016'ya kadar dünya genelinde, devletler yaklaşık 3,6 trilyon dolar değerinde varlık sattı. Üç ekonomist Katarzyna Szarzec, Akos Dombi ve Piotr Matuszak tarafından derlenen bir veritabanı, 2007 ve 2016 yılları arasında 30 Avrupa ülkesinde 1.160 özelleştirme ve sadece 61 kamulaştırma uygulamasını listeliyor. Çoğunluğu zengin ülkelerden oluşan OECD kulübüne göre, kamu sektörü, 2020 yılı sonunda halka açık şirketlerde, toplam piyasa sermayesinin %10'una eşdeğer (11 trilyon dolar değerinde) hisseye sahipti. Bu oran 2017'de %14'tü.

Devlet hisselerinin kabaca beşte ikisi, yaklaşık 13.400 firmada azınlık hisselerini temsil ediyor. Bu firmaların 12.000'inde devlet hisseleri %10'un altında. Çoğunluğuna sahip olunan 1000 firma ortalama olarak daha büyüktür. Ancak firmalar genellikle, istihdamı veya ulusal gururu artırmaya hevesli bürokratlar tarafından değil, getirileri en üst düzeye çıkarmayı hedefleyen deneyimli yöneticiler tarafından profesyonel olarak yönetilir. Kamu sektörünün listelenmiş varlıklarının beşte biri, devlet varlık fonları tarafından ve diğer %13'ü ise emeklilik fonları tarafından tutulmaktadır. Krallığın petrol devi Saudi Aramco, dünyanın en kârlı şirketlerinden biri. Varlıklar bakımından dünyanın en büyük dört bankasının tamamı veya bir kısmı Pekin hükümetine ait. Çin'de devlet tarafından işletilen diğer pek çok şirket en azından orta derecede kârlı. Öbür türlü Çin’in 82 devlet şirketi 2000 ile 2019 arasında dünyanın en büyük şirketlerinin yer aldığı Fortune Global 500 listesine nasıl girebilirdi?

Mülkiyet değil, etki

Hisse ve mülkiyet açısından bakıldığın devletin iş dünyası ve firmalara teması az gibi görünüyor. Ne var ki, doğrudan mülkiyet, işletmeleri etkilemenin tek yolu değil. Hükümetler, üretim araçlarına sahip olmak yerine, artık diğer kontrol araçlarını kullanıyor. Bu noktada, 21. yüzyıl için tozdan arındırılan ve yeniden kullanılan en önemli dört eski araç var.

Birincisi, özgün endüstriler, teknolojiler veya belirli firmalar için devlet desteği olarak tanımlanan ve ulusal güvenlik (bilgisayar çipleri) veya enerji geçişi (piller) için gerekli işleri veya güvenli girdileri teşvik etmek amacıyla oluşturulan endüstriyel politikalara yönelik yenilenmiş bir heves. 

İkincisi, geçici olarak Amerika'da, yavaş yavaş Avrupa'da ve aniden Çin'de beliren bir araç. Bu araç, tekelleşmeyle mücadele hedefine dayanıyor. Küçük işletmelerden hükümete kadar hemen her şeyi tanımlamak isteyen ve bunun için fiyatlara odaklanmak yerine doğrudan kurumsal güce odaklanan hırslı bir tekel karşıtlığı.

Üçüncüsü, sektörler arasında kesişen ve tüm büyük firmaları etkileyen, özellikle çevre, çalışma standartları ve kurumsal yönetişim üzerinde yoğun düzenlemeler. Dördüncüsü, düşük işletme vergileri için geri dönüşü olmayan bir eğilim.

Yeni dönemde devletin iş dünyasına daha fazla müdahalesinin, benzer müdahale araçlarının kullanıldığı eski dönemlere göre daha iyi sonuçlar verme olasılığının düşük olduğu söylenebilir. Savaş sonrasındaki müdahaleciliğin ilk formu, serbest ticaret lehine neredeyse evrensel bir fikir birliği tarafından yumuşatıldı. Buna karşın yeni müdahalecilik, uluslararası ticaretin önündeki engellerin artmasıyla örtüşüyor. Ayrıca ekonomi ve ulusal güvenlik gerekçeleriyle küreselleşmenin, kırılgan tedarik zincirlerinin dizginlenmesi gerektiğine dair yaygın bir anlayışla da örtüşüyor.

Sonuçta, dört eski müdahale aracı (endüstriyel politika, tekelle mücadele, düzenleme ve vergiler) giderek tozlanıyor. Ve bu noktada dikkatli olması gerekenler sadece politikacılar ve bürokratlar değil. Aynı şekilde, iş dünyası da daha fazla devlet desteği umuduyla (özellikle de sübvansiyonlar için) ellerini ovuşturuyor.


Bu yazı 10 Ocak 2022 tarihinde The Economist'te “The new interventionism" başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.