×
EKONOMİ
17.08.2021

ANALİZ

Bankaların Geleceği

Para-kredi sisteminin derin mimarisi değişiyor. Bankaların olmadığı bir dünya hayal edin!
BANKALARIN OLMADIĞI bir dünya tasavvur etmek zor, zira çok görünür bir haldeler. Herhangi bir büyük şehrin ufkunu hayal edin. Görünen gökdelenler genellikle bankalardır. New York’ta banliyölerde yaşayan insanlar, her gün JPMorgan Chase'in Park Avenue üssünün gölgesindeki Grand Central istasyonundan dışarı çıkıyor. Morgan Stanley, Times Meydanı'na bakıyor. Bank of America, Bryant Park üzerinde. Londra'da ufuk çizgisine City ve Canary Wharf'taki tuhaf şekilli kuleler hakim. Singapur'da Standard Chartered ofislerinin en üst katları ve tüm şehre bakan UOB house çatı barları. Auckland, Mexico City veya Jakarta gibi yerlerde bile en yüksek binaları süsleyen logolar ANZ, BBVA veya HSBC logoları.

Bankaların fiziki hakimiyeti, onların [iktisadi ve toplumsal] önemini simgeliyor. Çoğu insan, market alışverişi gibi sıradan işlemler için bankalarıyla irtibata geçiyor. Şirketler çalışanlarına, tedarikçilerine ve ev sahiplerine bankalar aracılığıyla ödeme yapıyor. Bankalar, ev almak veya öğrenci kredisi gibi daha büyük kararlar için de oradalar.

Hemen hemen paranın olduğu her dönemde (ister deniz kabuğu, ister altın, banknot veya dijital mevduat), onu güvenli bir şekilde saklayan kurumlar vardı. Mevduat toplayan kurumların var olduğu dönemden beri de bu kurumların yöneticileri normal zamanlarda tüm mudilerin paralarını bir kerede geri talep etmeyeceklerini biliyorlardı. Bu, her mevduat için ellerinde sürekli olarak nakit bulundurmak zorunda olmadıkları anlamına geliyordu. Dolayısıyla ellerinde topladıkları parayı kredi vermek için kullanabileceklerdi. Böylece bankacılar özel yatırımlar için fon sağlayacak ve kendileri için faiz kazanacaklardı. Bu, klasik iktisatçılar için bir mucizeydi. The Economist'in o zamanki editörü Walter Bagehot, 1873 tarihli “Lombard Street” kitabında, “Ödeme imkanı olan veya muhtemel görülen herhangi bir girişimin parasızlıktan yok olabileceği fikri tamamen ortadan kalktı” diye yazdı. "Yine de hiçbir fikir atalarımıza bundan daha tanıdık gelmiyordu."

Ancak bankaların mevduatlarına karşı tuttukları “kısmi rezervler”in başka bir etkisi daha vardı: onları doğası gereği istikrarsız kurumlar haline getirmek. Bu nedenle kapitalizmin ve paranın tarihi, sıklıkla banka kaçışlarının ve finansal krizlerin yaralarıyla dolu, amansız bir ekonomik zenginleşme tarihidir.

Bagehot'un zamanından bu yana bankacılık konusunda çok şey değişti. O zaman en büyük bankalar Londra'daydı; şimdi New York, Pekin ve Tokyo'dalar. Teknolojik değişim, neredeyse tüm ödemelerin senet veya çek yerine dijital olarak yapılması anlamına geliyor. Bankalar da çok daha büyük. Dünyanın en büyük 1.000 bankasının toplam varlıkları, 2020'de yaklaşık 128 trilyon dolar değerindeydi ve yıllık küresel brüt hasıla 84,5 trilyon doları gölgede bıraktı.

Yine de ufukta bankaların olmadığı bir dünya beliriyor. Konumları ve rolleri, daha önce hiç olmadığı kadar, yeni teknoloji, sermaye piyasaları ve hatta kamu sektörünün tehdidi altında. Merkez bankaları, teknoloji devlerinin işlemleri bankacılık sisteminden çekebilecekleri daha hızlı ve daha kolay ödeme sistemleri geliştirdiklerini gördü. Dijital ödemelerin nakit paranın sonunu getirebileceğinden endişe ediyorlar. Mali düzenleme ve para politikası geleneksel olarak bankalar aracılığıyla işlemekte. Bu mekanizma kaybolursa, bunun yerine merkez bankalarının dijital para geliştirmeleri gerekecek.

Teknoloji pek çok endüstriyi alt üst ettiğinden, bankacılık üzerindeki etkisi, parlak teknoloji firmaları tarafından yürütülen sıradan, rekabetsiz ve basit bir gelişme olarak görünebilir. Ancak para ve bankacılık taksiler veya gazeteler gibi değildir. Devlet ve ekonomi arasındaki arayüzü oluştururlar. "Bankacılık olarak bilinen para-kredi sisteminin derin mimarisi, İngiliz bankacı Francis Baring'in “son kredi mericii” hakkında yazmaya başladığı 18. yüzyıldan beri değişmedi," diyor şimdi Harvard’da bulunan, İngiltere Bankası eski Başkan Yardımcısı Paul Tucker. "Bu, şu ana kadar teknolojiye hiç bağımlı olmadığı anlamına geliyor, çünkü Francis Baring bu konuda yazarken kuş tüyü kullanıyordu."

Şimdi hesaplaşmayı vaat eden yeni bir mimari ortaya çıkıyor. Joseph Schumpeter, 1939'da "Ekonomik eylem, en azından kapitalist toplumda, parayı hesaba katmadan açıklanamaz ve pratik olarak tüm ekonomik önermeler, verili bir para sisteminin işleyiş biçimi üzerinden geliştirilir" diye yazmıştı. Merkez bankaları tarafından sağlanan dijital para ve mevduatlar, teknoloji firmaları tarafından gerçekleştirilen finansal işlemler ve kredi sağlayan sermaye piyasaları ile artık bankaların daha küçük bir rol oynadığı, hatta hiç oynamadığı bir gelecek mümkün görünüyor.

Değişim: İyi mi kötü mü?

Soru, böyle bir dünyanın arzu edilir olup olmadığı. Bankaların birçok kusuru var. Banka hesabı olmayanların puanları bankaları karşılayamayacak kadar düşük. Ayrıca banka finansmanları, yavaş ve pahalı olabilir. Bankalar genellikle normal bankacılıktan değil, ticaretten ve ücretlerden daha fazla para kazanıyor. İhmalkâr bankalar, ekonomik sıkıntı yaratan yükseliş ve düşüş döngüleri yaratabilir. Dolayısıyla bankaların kenara çekilmesini, teknolojik ilerlemenin kırdığı başka bir zincir olarak görmek mümkün.

Yine de bankaların olmadığı bir dünya bazı sorunları da beraberinde getiriyor. Bugün merkez bankaları ekonomilere çok az şey sunuyor. Geniş para arzının yaklaşık %90'ı, merkez bankasında tutulan küçük rezervler ve zımni bir merkez bankası garantisi ile desteklenen banka mevduatlarıyla sağlanıyor. Bu durum, merkez bankalarının kredi temininden uzak dururken sisteme güven aşılamasını kolaylaştırmakta. Yaygın olarak kullanılan merkez bankası parası, bankaları aksiyona yönlendirir ve bilançolarının şişmesine neden olur. Bu ise risk yaratır.

Bankacılık ve kapitalizm birbiriyle yakından bağlantılıdır. Ekonomistler hala İngiltere’nin neden herkesten önce sanayileştiğini tartışıyor. Ancak Bagehot'u okuyup da bankaların atıl mevduatları yatırım için motora dönüştürme simyasının bu konuda kritik bir rol üstlendiği sonucuna varmamak imkansız. Soru, bankaların yerine merkez bankalarının daha büyük bir rol üstlenmesi durumunda ne olacağı. Merkez bankalarının kredileri fiilen dağıtmaktan kaçınmaları mümkün olabilir, ancak kredi piyasalarında bazı müdahalelerden ne kadar kaçınabileceklerini kestirmek güç.

Daha geniş sosyal riskler de var. Bankacılık, çoğu ülkede üç veya dört büyük bankanın yanı sıra çok sayıda küçük banka arasında bölünmüş durumda. Ancak devlet tabanlı dijital para birimleri ve özel ödeme platformları, potansiyel olarak gücü bir veya iki kurumda toplayan özel ağlar oluşturur. Bu, hükümetlere veya birkaç özel patrona vatandaşlar hakkında zengin bilgiler sunabilir. Ayrıca kurumları çok daha savunmasız hale getirebilir. JPMorgan Chase'i bir süreliğine kapatan Amerikan finans sistemine yönelik bir siber saldırı üzücü olabilir. Bir Federal Rezerv dijital para birimini kapatan benzer bir saldırı yıkıcı olabilir. Ayrıca paranın sosyal kontrol için potansiyel kullanımı var. Nakit izlenebilir değildir, ancak dijital para iz bırakır. Sadece dijital para programlanabilir ve kullanımı kısıtlanabilir. Bunun iyi niyetli sonuçları var: Gıda bandrolleri daha iyi işleyebilir veya teşvik harcamaları daha etkili hale getirilebilir. Ama aynı zamanda endişe verici sonuçları da var: Dijital para, kürtaj için ödeme yapmak veya yurt dışından kitap satın almak için kullanılmasını durdurmak üzere programlanabilir.

Bu (…) konuların kapsamı çok geniş. Devletin kredi sağlamadaki rolünü, gücün teknoloji firmalarında veya hükümetlerde yoğunlaşmasını, sosyal kontrol potansiyelini ve yeni savaş biçimleri riskini içerir. Bankaların olmadığı bir dünya birçok kişiye rüya gibi gelebilir. Ama daha çok bir kabusa dönüşebilir.

Bu yazı The Economist’te 06 Mayıs 2021 tarihinde “The Future of Banking: A future with fewer banks” başlığıyla yayımlanmıştır. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.