×
KÜRESEL
14.02.2023

ANALİZ

Afet Risklerinin Azaltılması İçin Siyasi İrade Neden Önemlidir?

Siyasi irade, afet risklerinin azaltılması ve afetlere karşı toplumsal dayanıklılık açısından kilit bir faktör olarak görülür. Ancak burada siyasi iradeyle ilgili temel sorun, toplumsal gelişmeye yönelik siyasi taahhütlerin çoğunun büyük ölçüde kısa ömürlü olmasıdır.
KATRİNA KASIRGASI'YLA ilgili bilimsel literatürün çoğu, hükümetin felakete hazırlanma ve felakete müdahale etme sicilini eleştirmişti. Devlet kurumlarının felaket öncesi ve felakete yol açan zamanlarda, ayrıca fırtınadan sonraki günler, haftalar ve yıllarda neden uygun ve/veya yeterli şekilde yanıt vermediği konusunda birbiriyle çelişen iki açıklama ortaya çıktı. Bir yandan, sosyoloji, antropoloji, siyaset bilimi ve şehir çalışmaları da dahil olmak üzere çok çeşitli sosyal bilim disiplinleri ve disiplinler arası literatür, krize verilen hükümet tepkilerinin kurumsal, yapısal ve tarihsel sorunlar (demokratik temsil, elitizm, ırkçılık, sınıfsal ayrışma vs.) tarafından yönlendirildiğini öne sürdü. Öte yandan, kamu tercihi araştırmacıları, hükümetin başarısızlığına ilişkin açıklamalarında, görünüşte kamu güvenliği, afet hazırlığı, afet yardımı ve yeniden inşa yardımına adanmış siyasi ve bürokratik süreçlerin, gerçekte başa bela olan rant arayışının, yolsuzluklar ve elit hırslarının motivasyonlarını ve sonuçlarını vurguladılar.

***
Hastalık, açlık, sel ve depremden yangın, kasırga, yoksulluk ve iklim savunmasızlığına kadar değişen pek çok afet kulvarında, potansiyel yıkımı, kayıpları, insan acısını azaltmak üzere, siyasi taahhütlerin hükümetler ve insanlar açısından son derece önemli olduğuna sıkça dikkat çekilir.

Birleşmiş Milletler Sendai Afet Riskini Azaltma Çerçevesi (DRR), afetler karşısında reaksiyoner, dönemsel ve tepkisel yaklaşımlar yerine, daha proaktif, kalıcı ve yapısal önlemlerin uygulanması konusunda siyasi iradeye duyulan ihtiyacın altını çiziyor.

Siyasi irade, siyasetçiler, liderler ve karar vericiler tarafından verilen taahhütlerin toplamı olarak tanımlanabilir. Bu haliyle siyasi irade, yürütme organlarındaki yönetici aktörleri (cumhurbaşkanları, valiler, yerel yöneticiler) ve yasama erklerindeki siyasi aktörleri (kanun yapıcılar, politikacılar) içerir.

Siyasi iradeyi temsil eden bu yöneticiler ve siyasetçiler, yoksulluğun azaltılması, afetlerin önlenmesi/hafifletilmesi veya salgın hastalıkların önüne geçilmesi gibi kriz noktaları için ulusal kaynakları tahsis etme yetkisine sahiptirler. Genellikle yönetim/hükümet düzeyinde politika yapıcılar olarak öne çıkarlar. Afet risklerinin azaltılması (DRR) veya halk sağlığı gibi halkı ilgilendiren bir gündeme öncelik vermeyen bir liderin düşük ve zayıf bir siyasi iradeye sahip olduğu düşünülebilir.

Ateş çemberinde yer alan, doğal tehlikelere ve afetlere eğilimli ülkeler için yeterli bir bütçe sağlamak; bu bütçeyi afetlere karşı dayanıklı bir alt yapı ve sosyal çevre tasarımı için doğru ve etkili bir şekilde kullanmak önemlidir. Bu da liderlerin ve politikacıların siyasi taahhüdünü gerektirir.

Afetlerin azaltılması için siyasi irade neden önemlidir? 

Siyasi irade genellikle afetlere karşı toplumsal dayanıklılık açısından kilit bir faktör olarak görülür. Afetlerin önlenmesine yönelik siyasi iradeyle ilgili temel sorun, toplumsal gelişme ve ilerlemeye yönelik siyasi taahhütlerin çoğunun büyük ölçüde kısa vadeli bir ömür sergilemesi [ve afet sonrası dönemlerde siyasi iradenin önceliklerinin zamanla başka konulara kayması] ve günün sonunda siyasi iradenin “şimdi” yapılması gereken politik önceliklere ve gündemlere odaklanmasıdır. Ulusal ekonomik kalkınma, [yeni sermaye birikimleri] ve seçmenlere verilen popüler vaatlerin yerine getirilmesi gibi.

“Normal zamanlarda” afetler, geleceğe ertelenebilecek olaylar olarak görülür. [Normal zamanların “afetlerden daha önemli” öncelikleri vardır. Ve bu öncelikler etrafında siyasetçiler, parti teşkilatları, yerel elitler ve iktisadi aktörler arasında kurulan ilişkiler ve ağlar!]

Siyasi liderler genellikle COVID-19 salgını gibi büyük bir krizin ortasında, afet öncesi aşamalarda öngörülmesi ve kullanılması imkansız olan son derece büyük acil durum yönetimleri ve acil durum fonları taahhüt ederler.

Bu tamamen mantıklı: Zira öncelikle, “umutsuz zamanlar umutsuz önlemler gerektirir.” Ancak, kriz sona erdikten sonra çoğu siyasi lider taahhütlerini değiştirir ve kaynakları diğer sektörlere tahsis eder.

Siyasi ruh halleri her zamanki gibi güncel ve öncelikli işlerine yönelir. İklim değişikliği, afet hafifletme ve pandemi önleme gibi konularda ileriye dönük politikalar yerine yine ekonomi gibi alanlardaki kısa vadeli hedeflere odaklanır.

2015’te yaşanan büyük orman yangınlarının ardından Endonezya’da yıkıcı orman yangınlarıyla mücadele için ayrılan bütçede ani bir artış oldu. Sonrasında bu tahsis, 2016'dan 2018'e kadar önemli ölçüde düşüş gösterdi ve ardından ülke 2018'in sonlarında bir dizi afet olayıyla tekrar sarsıldı.

İyi bir siyasi iradeye sahip olmak, her zaman sahada gerçek bir politika reformu yapmak anlamına gelmez. Ancak siyasi irade olmadan hiçbir sürdürülebilir değişim gerçekleşemez.

Siyasi irade ve “sessiz siyaset”in gücü 

Afet risklerinin azaltılması konusunda siyasi iradeyi etkileyen temel başlıklardan biri kurumsal yönetişim sorunlarıdır. Kurumsal yönetişim sorunları genellikle "sessiz siyaset" olarak adlandırılabilecek şeyin alanına girer. Gürültülü siyaset, çok sayıda seçmen tarafından önemli ve sürekli ilgi uyandıran konular etrafında ortaya çıkıyor. Bu konular aslında genel seçmenler için "yüksek öneme sahiptir.” Partiler ve seçilmiş yetkililer, bu göze çarpan konularda seçmen tercihlerine göre konumlarını ayarlamayı kendi çıkarlarına görürler. Sessiz siyaset ise toplumsal olarak "düşük öneme sahip" sorunlar bağlamında ortaya çıkar." Bunlar seçmen kitlesinin büyük ölçüde kayıtsız kaldığı konulardır. Firma yöneticilerinin ve elitlerin çıkarlarını ilgilendiren "düşük öneme sahip" konularda, bu elitler kendi istedikleri yasal-idari düzenlemeleri, başarılı bir şekilde yönetici elitlerin tercihlerine ve siyaset kurumunun onayına dönüştürerek, operasyonel bir "etki araçları cephaneliği" kullanırlar. Böylelikle her hangi bir alanda siyasi irade ve siyaset kurumu, firma yöneticilerinin talep ve öncelikleri etrafında şekillenmeye başlar. Siyasi irade için öncelikli tutum, ilke, sorun ve yaklaşımlar bu şekilde yönlendirilmiş olur.

Siyasi irade nasıl ölçülür?

Doğal afetler, iklim değişikliği ve küresel sağlık riskleri de dahil olmak üzere, afet risklerinin azaltılması konusunda siyasi iradeyi nasıl ölçeriz?

Afet Risklerini Azaltma Çerçevesi (DRR), küresel bir raporlama sistemi ve programına sahip. Bu sistem ülkelerin, afet riskini azaltma konusundaki ilerlemelerine ilişkin kendi durumlarını değerlendirme imkanı sağlıyor.

Bu değerlendirmeler, kolayca küresel bir veri tabanına çevrilebilen “puan kartı” analizine dayanıyor. Afet risklerinin azaltılması konusunda siyasi iradeyi ölçme konusunda kullanılacak beş temel değişken ve standart var. Bunlar:

1) Ülkelerin afet risklerini anlama taahhüdü, 2) Afet riskinin yönetilebilirliği, 3) Ülkelerin ve yönetimlerin risk azaltmaya yatırım yapma isteği, 4) Bürokratik hız ve hazırlık, 5) Erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesine yönelik siyasi irade.

Bu değişkenlerin tümü, toplam “siyasi iradeye” katkıda bulunur veya doğal afetler ve iklimsel risklerden kaynaklanan afet risklerini azaltmak için siyasi taahhütlerin toplanmasına imkan sağlar.

Başka bir deyişle, hem politika (yasalar, yönetmelikler, planlama dahil) hem de uygulama düzeylerinde siyasi iradenin toparlanması, ülkelerin afet risklerini azaltma konusundaki kapasitelerini gösterir.

Afet risklerinin azaltılmasıyla ilgili siyasi iradeye ilişkin ayrıntılı ve spesifik veriler elde etmek genellikle zordur. Ancak, bürokrasi endeksi, hukukun üstünlüğü ve düzenleyici kalite verileri gibi genel yönetişim verilerini kullanarak, ülkelerin afet yönetim kabiliyetini tahmin edebiliriz.

Araştırma sonucu şaşırtıcı değil. Afrika ve Asya-Pasifik'te siyasi irade genellikle düşüktür. OECD ülkeleri ve Avrupa'da en yüksek, ardından Güneydoğu Asya, Latin Amerika ve Karayip ülkeleri geliyor.

Kapalı siyasetten çıkış

Afet risklerinin azaltılması açısından, siyasi iradeyi ve siyasi kurumları, merkezi ve yerel düzeyde, "kapalı/sessiz siyaset" süreçlerinin bir aracı/aygıtı, kapalı/rant ilişkilerinin bir parçası olmaktan uzak tutacak düzenlemelerin yapılması önemli. Bu bağlamda siyasi platformalar, yerel yönetimler, parti teşkilatları, özel firmalar, denetim kurumları arasındaki ilişkinin daha şeffaf, hesapverebilir, kamu çıkarına dayalı olarak tasarlanması kurumsal bir dönemeci oluşturur. Siyasetin aşırı merkezileşme, güç yoğunlaşması, partizanlaşma ve elitler arası kapalı devre ilişkiler ağıyla şekillenmesi ama buna karşılık yatay ve dikey denetim süreçlerinin zayıflaması gibi yapısal sorunlar, bu kurumsal eşiğin geçilmesine engel olacaktır. Siyasi iradenin ve siyaset aklının, topluma ilişkin siyaset yapım süreçlerinde, toplumsal sözleşme mantığını, sivil toplum eğilimlerini, küresel standartları, bilimsel birikimi, sağduyulu, uzun vadeli, tutarlı siyaset çerçevelerini dikkate alması sessiz/kapalı siyaset süreçlerinden çıkış için kapı aralayabilir.


Bu yazı, Jonatan A. Lassa’ın 24 Nisan 2020 tarihinde The Conversation’da yayınlanan  “Why political will is important to reduce risks of disaster” başlıklı yazısı; Emily Chamlee-Wright  ve Virgil Henry Storr’un Haziran 2010 tarihli Public Choice dergisinde yayınlanan “Expectations of Government's Response to Disaster” başlıklı yazısı ve Daniel Little’ın Understanding Society blog sayfasında 26 Nisan 2011 tarihinde yayınlanan “Quiet politics” başlıklı yazısından derlenerek hazırlanmıştır. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.