×
KÜRESEL
3.01.2023

ANALİZ

2023'te Siyaset Daha Sola Kayacak

Dünya siyaseti, sola doğru kayma eğiliminde. Ancak çoğu demokratik ülkede partiler, mümkün olduğu kadar çok seçmeni mutlu etme ve risk almama eğiliminde. Bu, siyasette köklü değişim bekleyenler için iyi bir haber değil.
BAZI YILLAR ülkeleri, hatta kıtaları yeni bir yöne doğru sevk eder. 1945'te Avrupalılar, modern bir ekonomi, daha geniş bir refah devleti ve daha barışçıl bir kıta yaratma konusunda devletin öncü rol üstlenmesi gerektiğine ilişkin bir siyasal paradigmaya yöneldiler. 1979'da on yıllık stagflasyonun ardından petrol fiyatlarının ikiye katlanması, devlet-şirket işbirliğinden piyasalar ve özel teşebbüsün öncülüğüne doğru yeni bir paradigma geçişine neden oldu. 2023 böyle kritik ve tarihsel bir dönük noktası olabilir mi? Dünya, düşük faiz oranlarının sona erdiği, yüksek enerji fiyatlarının ve enflasyonun küresel ekonomiye geri döndüğü, savaşın Avrupa'yı kasıp kavurduğu bir dönemde 2023’e giriyor. Aynı zamanda tarihteki en ölümcül salgınlardan birinin ardından ve Çin’in daha ileri bir küresel entegrasyondan geri çekildiği bir dönemde.

Eğer bu eğilimler zengin ülkelerdeki geniş siyasi değişimlerin habercisiyse, o zaman, önceki on yılda zengin demokrasileri yöneten merkez sağ hükümetlere tepki olarak da olsa, siyasetin sola kayması beklenebilir. 2022'de Bavyera Alpleri'nde, zengin ülkelerden oluşan G7 zirvesinde, Joe Biden masanın etrafına baktığında, merkez solun diğer beş liderini sayabilirdi: Kanada, Fransa, Almanya, İtalya ve biraz da Japonya – Kishida Fumio kendisini bir dış politika güvercini olarak tanımlıyor. (Zirveden daha sonra yapılan bir seçim İtalya'yı sağa kaydırdı.) Buna karşılık, Biden'ın Demokrat selefi Barack Obama 2010'daki G7 zirvesinde meslektaşlarıyla buluştuğunda, masadakilerin hepsi sağdan ya da merkez sağdan gelen liderlerden oluşuyordu.

Tabii ki, bu, daha köklü bir değişimin başlangıcından ziyade, sarkacın alışılmadık şekilde senkronize bir salınımı da olabilir. 2022'nin sonunda İtalya genel seçimlerinde sağın başarısı, ulusal istisnaların önemini hatırlatıyor.

Gelişmiş ülkelerde siyaset ve kamuoyu sola kayıyor gibi görünüyor. ABD'de, Pew Araştırma Merkezi anketine katılan ve bankaların ekonomi üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu söyleyenlerin oranı 2019'daki %49'dan üç yıl sonra %40'a düştü. Teknoloji şirketlerinin olumlu etkisi hakkındaki düşüş de benzer düzeyde. Aynı konuda büyük şirketler hakkındaki düşüş daha da yüksek. Amerikalıların sadece dörtte biri, bunların ekonomi üzerinde olumlu bir etkiye/varlığa sahip olduklarını düşünüyor. Bu, 1980'lerdeki, özel girişimin dünyanın birçok sorununu çözeceğine dair yaygın olan inançtan çok büyük bir kopuşu ve uzaklaşmayı ifade ediyor.

Şirket karşıtı duygular sadece başlangıç. Pew’in araştırmasına Amerika, İngiltere, Fransa ve Almanya'dan araştırmasına katılanların yarısı veya daha fazlası, ekonomilerinin büyük bir değişime veya tam bir revizyona ihtiyacı olduğunu söylüyor. Daha fazla reform talep edenlerin çoğunluğu kendilerini solcu olarak tanımlıyor. Halkın kapsamlı bir değişim arzusu, iklim değişikliği ile ilgili endişeler ve bu konuda yeterince şey yapılmadığına dair bir inançla destekleniyor. 19 ülkeyi kapsayan başka bir Pew anketinde, katılımcıların dörtte üçü iklim değişikliğini büyük bir tehdit olarak tanımlıyor. Ankete göre iklim değişikliği, küresel ekonomi ve salgın hastalıklardan daha büyük bir endişe başlığını oluşturuyor. İnsanlar her zamanki gibi iş ve çalışma dünyasından daha fazlasını istiyor.

2023'ün tarihsel bir dönüm noktası olma olasılığı, geniş çaplı değişikliklere yol açabilecek tektonik kaymalarla destekleniyor. Onlarca yıldır dünyanın çalışma çağındaki nüfusunun oranı arttı, çocuklara ve emeklilere kıyasla daha fazla işçi üretimde bulundu ve bu da dünya ekonomisi için önemli bir büyüme potansiyeli sağladı. Bu, faiz oranları ve ücretler üzerinde aşağı yönlü bir baskı oluşturarak, daha fazla gelir eşitsizliğine, daha hızlı ekonomik büyümeye ve büyük şirketlerin yüksek değerlemelerine yol açtı. Ancak ekonomistler Charles Goodhart ve Manoj Pradhan'ın belirttiği gibi, bu eğilimler değişebilir - ve bazen hızlı bir şekilde. Dünyanın çalışma çağındaki nüfusunun payı on yıldır geriliyor, faiz oranları yükselmeye başladı ve kurumsal değerler düştü.

Ancak tüm bunların demokratik siyaset için önemli bir yön değişikliğine dönüşüp dönüşmediği başka bir konu. Kamuoyu ya da ekonomideki değişimler bunun için yeterli değil. Geçmişteki dönüm noktaları sadece siyasi partiler yeni inançları benimsedikleri için değil, aynı zamanda fikirleri hayata geçirmek için gerekli tavizleri verebildikleri için mümkün olmuştur. Siyasi partilerin artık böyle bir yetkiye, güce veya iradeye sahip olup olmadıkları muğlak.

Margaret Thatcher ve Ronald Reagan 1980'lerde ezici zaferler kazandılar, ancak bu tür belirleyici sonuçlar şimdi daha nadir hale geldi. 1980 ve 1996 yılları arasında, ABD başkanlığını kazanan liderler, seçimleri yaklaşık on puan farkla kazandı. 2000'den 2020'ye kadar marj 2,6 puanın altındaydı. İngiltere’de iktidar partisi 1945'ten 1960'a kadar olan seçimlerde oyların ortalama %48'ini aldı; 2010'dan beri kazanan partilerin oranı %40'ın altında. Gelişmiş demokrasilerin çoğunda seçmen katılımı düştü. Partiler, geniş halk desteğine bel bağlayamazlar. Ve bir yönetim desteği alsalar bile, bu uzun sürmeyebilir. Nisan 2022 Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Emmanuel Macron, Marine Le Pen'i açık bir şekilde %59'a %41 yendi. İki ay sonra milletvekili seçimlerinde, partisi parlamento çoğunluğunu kaybetti. Le Pen'in Ulusal Cephe’si diğer tüm partilerden daha fazla sandalye kazandı. Biden gibi Macron da bölünmüş bir yönetimle zayıflatıldı.

1960'larda Avrupa'da partiler milyonlarca üyesi olan kitlesel hareketlerdi. Artık değiller. Britanya'yı ele alalım. Parlamentodaki altı partinin (Kuzey İrlanda'dakiler hariç) şu anda toplam 846.000 üyesi var -ki bu sayı, Kraliyet Kuşları Koruma Derneği'ninkinden daha az. Seçmenler daha kararsız. Ayrıca partileri siyasi hedefleri gerçekleştirme aracı olarak gören insan sayısı azalıyor. Nashville'deki Vanderbilt Üniversitesi'nden Robert Talisse, BBC'ye, "Partizan bağlılıklarımız, hükümetin ne yapması gerektiğine dair ilkesel bir tercih ve yaklaşımdan ziyade bir yaşam biçimleri haline geldi" diyor. Partiler, geniş toplumsal hareketlerden ziyade dar çıkar gruplarının – veya bazı durumlarda megaloman egoistlerin – ifadeleri haline geldi.

Kitlesel üyeliklerin olmadığı ve giderek daralan marjlarla yapılan seçimlerle, çoğu demokratik ülkede partiler, mümkün olduğu kadar çok destekçisini mutlu etme ve risk almama eğiliminde. Bu, siyasette yeni bir yön bekleyenler için iyi bir haber değil. Daha geniş bir değişime ihtiyaç olabilir, ancak hükümetler ve muhalefet adayları bu değişimden yararlanma konusunda daha seçici ve dikkatli olacak.


Bu yazı, The Economist’te 01 Ocak 2023 tarihinde, “Politics will move further to the left in 2023” başlığıyla yayınlandı. Çeviride editoryal düzenleme yapılmıştır.